“İç Ses Ruhun Feryadıdır”

Anter ile, okuyucuların kendilerini sorgulayacakları, belki de, sayfalarında bazı hatalarını telafi etmeye çalışacakları yeni romanını konuştuk.

Zehra ÇENGİL KÜÇÜK Sanat
11 Eylül 2019 Çarşamba

İnsanların işlediği günahların, yüzlerinde renkli lekeler olarak belirdiğini ve sizin de bunu görme gücünüz olduğunu hayal edin… Eddi Anter, Destek Yayınlarından çıkan yeni masal romanı ‘Karanlıkta Yürüyen Yabancı’ ile okuyucu hem değişik hem de ruhunun en derinliklerinde hissedeceği bir yolculuğa çağırıyor. Anter, ruhsal olgunluğa ulaşmanın yolunu ise “Bilinenin aksine beden içinde olan yolculuk ruhun tekâmülü değildir. Ruh zaten Kaynak’tan gelmektedir. Tamdır, bilir. Burada yapmamız gereken şey zihni tımar etmektir” cümleleriyle özetliyor.

 

υ ‘Karanlıkta Yürüyen Yabancı’ okuyucuların kendilerini sorgulayacakları, belki de bazı hatalarını telafi etmeye çalışacakları bir roman. Bu kitabı yazarken nasıl bir düşünceden yola çıktınız ve yazım süreciniz ne kadar zaman aldı?

İnsanların sürekli yalan söylediğini görmeye başladığımda ilginç bir durumla karşılaştım. Kendilerine yalan söylediklerinin farkında olmadıklarını gözlemledim. Yalanı yakalamak ve bunu belli etmeden ilişkiye devam etmek inanılmaz bir haz ve güç veriyordu bana. Yalan söylemek gibi diğer olumsuz karakter özellikleri insanların yüzlerinde farklı renkte lekeler olarak ortaya çıksa ve kişinin kendisi bunları görmese nasıl olur diye bir düşünceyle başladı romanım… İki seneyi biraz aştı yazmak.

υ “Boş zihin şeytanın atölyesidir” alıntısı var önsözde. Sizin zihniniz hep böyle mistik hikâyelerle mi doludur? Yüksek lisansınızı klinik psikoloji alanında yapmanızın eserlerinize etkisi ne oldu?

Bu sözle hemfikir değilim çünkü zihni boş tutmak epey bir çaba gerektiriyor. Hayal kurmak bedava ve beni ileriye taşıyor. Bu yüzden sürekli hikâyeleri kafamda kurguluyorum. Klinik psikoloji diplomam ile birlikte insanları gözlemleme şeklim ve yaptığım tespitler değişti. Karakterlerimi yaratırken daha derin duygu halleri ve şahsiyetleri ile ilgili farklı detayları kullanmaya başladım.

υ ‘Beden içindeki ruhsal yolculuk’ kitabın ana fikirlerinden biri. Sizce insanların bu olgunluğa erişebilmesinin yolu nedir?

Bilinenin aksine beden içinde olan yolculuk ruhun tekâmülü değildir. Ruh zaten Kaynak’tan gelmektedir. Tamdır, bilir. Burada yapmamız gereken şey zihni tımar etmektir. İçine aldığımız bilgileri süzgeçlerden geçirip onları eyleme dönüştürerek yol kat edebiliriz. Farkındalık her şeyin cevabı…

“İÇ SES RUHUN FERYADIDIR”

υ İç ses ile zihnin sesini ayırt etmek son derece önemli. Bu yanılgıya düşen birey nasıl sonuçlarla karşılaşıyor sizce?

İç ses Öz’ün sesidir, ruhun feryadıdır. Zihnin sesiyse akıl oyunlarıdır. Düşünmek yerine içgüdü ve sezgileri kullanmayı becerebilseydik yaşadığımız hayatlar da farklı bir şekil alırdı. Hayvanlar âlemi bunun en iyi örneğidir. Akıl mı kalp mi dinlenmeli sorusunu sorgulayan pek çok insan verdiği karar sonrası şüphe içinde geçmişi değiştirmek uğruna akıl tuzaklarına düşüyor…

υ Masal romanın başkarakteri Nasip, çevresindeki herkesin işlediği günahlardan ötürü yüzünde oluşan renkli lekeleri görebiliyor. Sizin böyle bir yeteneğiniz olsaydı, yaşamınıza olduğu gibi devam edebilir miydiniz?

Roman masal kıvamında ve akışında okurken ben de düşünmeden edemedim. Karşımdaki insanın içi dışında olsa ve ben bunu görebilseydim hayat zulüm olurdu. Masaldaki güzel kısım kimsenin kendi lekelerini görmeyişi… Bu da konuyu inanca getiriyor. Bana gözlerimi Veren yaptıklarımı Görmez mi?

υ Farkındalık arttıkça da acı/eziyet çekme hissi çoğalıyor. Bu, bilinçlenen insanın laneti diyebilir miyiz?

Yalnızlık, anlaşılmamak, sosyal çevreden uzaklaşmak ve nihayetinde yüksek bilinçle ne yapacağını bilmemek arzu edilir bir durum mudur emin değilim.

υ “Bir ülkenin halkı sorgulamıyor ise topluca çöküşe geçmiştir” ifadesini kullanıyorsunuz. Gençlerimizin sorgulayan bir toplumun temelini oluşturmaları için onlara nasıl bir eğitim vermeliyiz?

Kafamın içine aldığım her bilgiyi süzgecimden geçirip sorguluyorum. Dünya yuvarlak demişler ben görmedim, bilmiyorum. Olan bitenler hep birinin gözünden gösteriliyor bu yüzden televizyon izlemiyorum, gazete okumuyorum. Kendi küçük dünyamın içinde olan biten kocaman şeyleri izlemek yeterli geliyor. Kaynağını araştırmadan bilgiyi kafama kayıt etmiyorum.

“Kimi insan

rahatlıkla ahkâm keserken yapılmamalı dediği şeyi gizlice kendisi yapar. Kendisine dürüst değildir, sanır ki, onu gören olmaz. Sana gözlerini Veren seni Görmez mi sanırsın?

Kendi hata  ve günahıyla  saklambaç oynayıp başkasınınkiyle yakar top oynayanlardan  sakın kendini!” 

“EGO İNSANI UÇURUMDAN AŞAĞI SÜRÜKLER”

υ ‘Kibir’ konusunun Tanrı olma sanrısı olduğunu düşünüyorsunuz. Çağımızın en büyük hastalıklarından biri olduğuna katılıyor musunuz?

Gücün peşinde olan insan Tanrı’yı aramak yerine Tanrı olmak oyununun içine girmiş haberi yok. Ego dediğimiz olgu, ortaya çıkmak için konuşuyor, bağırıyor ve varlık göstermek adına insanı uçurumdan aşağı sürüklüyor. Kibir değersizlik hissinin sonucudur, değersizliğin altında yatan da geçmişten gelen sevgisizliktir. Sevgi her şeydir… Etrafa bakıp olanı görmek zor değil.

υ “Gülü her suladığında, dikenlerine de su verdiğini hatırlamalısın” romandaki cümlelerden biri… Hayatımızın her alanında, duygular haricinde, plan yaparak yaşamamız bizim o saf hamurumuzu etkilemiyor mu?

İnsan içinde hem iyiyi hem de kötüyü barındırıyor amaç bunun fakında olup ona göre davranmak. Kimse tertemiz, lekesiz olduğunu iddia etmesin hatta böyle düşünmesin. İyiyi beslerken kötünün de pusuda olduğunu hatırlamakta fayda var. Plan yapmak lazım elbette fakat esnek olmak işin sırrı… Kendi planın İlahi Plan’la uyum içinde olmazsa ve bunu fark edersen hemen değişime hazırlan.

Nasip’inki kadar temiz bir aşk, günümüzde çıkar ilişkilerinin fazlasıyla yer ettiği koşullarda sizce ne kadar insana ‘nasip’ olabilir?

Aşk Allah’tır bu yüzden tanımı yoktur ve bunu bahşeden bellidir. İlahi Aşk’ı arayanlar bazen beşeri aşkın içinde kendilerini bulabilir. Amaç bir sevgilinin elini tutmak değildir; tuttuğunuz her elin bir sevgiliden olduğunu bilmektir. Gerisi boş, bomboş…