Kadınlar, şapkalar ve Hitler

“Gerçek korkunun umutsuz, ezici etkisini çok az insan bilir.” Trudi Kanter

Dünya
11 Eylül 2019 Çarşamba

Deniz Saygı

 

Gertrude ‘Trudi’ Kanter, 1905 yılında Avusturya’nın başkenti Viyana’da doğdu. Kanter’in babası, kuyumculukta usta olan nüfuzlu Yahudi bir aileden gelmekteydi ve kendisi de ünlü bir kuyumcuydu. 1980’de hatıralarını yazmaya başlayan Trudi Kanter, ‘Some Girls, Some Hats and Hitler / Kadınlar, Şapkalar ve Hitler’ adlı hayatından kesitleri içeren kitabını kendi imkânlarıyla 1984’te bastırmıştı. Kitap, mütevazı bir yayınevi tarafından basılmıştı. Baskısı tükendikten sonra uzunca bir süre boyunca kitabı bulmak mümkün olmamıştı. Kitap, 2012’de tekrar keşfedilip basıldı. ‘Kadınlar, Şapkalar ve Hitler’, Trudi Kanter’in eşi Walter ile birlikte Nazi zulmünden kurtulmak adına doğduğu şehir olan Viyana’yı terk edip Londra’ya kaçma sürecini anlatıyor.

“Gençtik, dünya bizimdi. Viyana müziği ve onu çok seven tüm insanlar bizimdi.” (Sayfa 25)

Viyana’nın sosyetik olarak tabir edilen bir semtinde yaşamakta olan Trudi Kanter, bir şapka tasarımcısıdır ve dönemin tüm tabularına karşı dimdik ayakta durmaktadır. Başarılıdır, zekidir, güzel ve alımlıdır… Ve bu özelliklerini nasıl harmanlayacağını çok iyi bilmektedir. Şapkalarının başarısı yalnızca Avusturya sınırlarının içerisinde değil aynı zamanda dönemin Paris, Londra gibi kritik öneme sahip olan başkentlerine de ulaşmıştır. Kanter, kendi tabiriyle ‘sanatçı görünümlü’ başarılı bir iş adamı olan Walter Ehrlich’e 1938’de - çok daha karanlık günlerin başlayacağının habercisi olan savaş, kapıyı çaldığında - aşık olmuştur.

“Hitler burada bile değil ama birdenbire herkes Nazi oldu. Hepsi uzun zamandır parti üyesi. Gamalı haç rozetlerini artık gizlemiyorlar, açık açık takıyorlar. Gururla…” (Sayfa 40)

1938 yılının ilk ayında işi için Fransa’nın başkenti Paris’e bir yolculuk gerçekleştiren Trudi Kanter, yaklaşan Nazi işgali olasılığının çok ciddi olmasından dolayı Paris’te yaşayan dostları tarafından Avusturya’ya dönmemesi için defalarca uyarılmıştı. Dostları, Kanter’in Paris’te kalmasını istemişti. Lakin Trudi, hem ebeveynleri hem de Walter’ı geride bırakamayacağını belirterek işlerini bitirip Viyana’ya dönmüştü. Paris’e yaptığı yolculuğun ardından Viyana’ya döndüğünde Trudi Kanter, kötü ve kıskanç güruhun üstünlüğü ele geçirdiğini ve liderleri tarafından korkunç suçlar işlemeleri emredilmiş öfkeli insanların koşulsuz ve sorgulamadan kendilerine söylenenleri yaptığını anladı. 1938’de Avusturya’yı işgallerinin ardından Nazilerin kendilerine destek veren bir çoğunluk ile karşılaştığını gördükten sonra Trudi, icra etmekte olduğu kadın şapkaları tasarımı işinde ciddi bir karar vermişti: “Şapka koleksiyonu yeni bir gerçekliği yansıtacak olup kadınların gözlerini kaplayan hüznün gizlenmesi hususunda Trudi daha fazla tül kullanacaktır.” Çünkü Trudi Kanter’e göre, moda olarak adlandırdığımız ‘şey’, yalnızca görüntüden ibaret olmamalıdır. Moda, kendisini takip edenlerin yaşantısı hakkında da kesitler sunmalıdır.

“Yalnız başıma Paris’te yürümek istedim; insanları, mağazaları görmek… Özgürlüğü hissetmek… ‘Liberté, égalité, fraternité!’” (Sayfa 34)

Trudi’nin tüm ısrarlarına ve uyarılarına rağmen Walter, ülkesinden tıpkı bir suçlu gibi gizlice ve korkarak kaçmak istememektedir. Eğer gidecekse başı dimdik bir şekilde gitmelidir. Walter’ın Paris’e gitmemek üzere karar vermesinin ardından Naziler, Avusturya’yı ilhak edip sınırları kapatır. 12 Mart 1938 gecesinde Naziler, Viyana’nın tüm sokaklarında canice hareket ederken, Trudi ile Walter, Trudi’nin şapka atölyesinde saklanmıştı. Ne yazık ki, hedef haline gelen atölyenin bulunduğu bina, bir gecede harabe haline getirildi. Avusturya’da işgalin ardından bir salgın hüküm sürmekteydi: İhbar. Şehrin ‘efendileri’, kapıcılar haline gelmiş ve apartmanlarında yaşayan Yahudileri ihbar etmişlerdi. Bununla birlikte, Trudi Kanter, kitabında, birçok Avusturyalının büyük risk göze alarak Yahudilere gizlice yardım ettiklerinin de altını çizmektedir.

“Bugün kimse gelmeyecek. İlan edilmemiş bir yas günü bugün. Her şey değişti. Bir gecede ülkemizi kaybettik. Mücadelesiz. Yahudi olarak biz, yasalarla korunmayan meşru hedefiz. Her şeyimizi alacaklar. Canımızı yakacaklar. Almanya’da yaptılar bile. Çocuklar ağladılar. Kadınlar yalvardılar. Komşular taşa döndüler…” (Sayfa 51)

Trudi ile Walter’ın Londra’ya gidiş süreçleri de Trudi’nin ticari zekâsı ve mücadelesi sayesinde mümkün oldu. Trudi, Londra’daki dostları aracılığıyla şapka tasarımı işini devam ettirmek adına çalışma izni alabildi. Eşi Walter’ın da kendisi ile gelebilmesi için Walter’ın İngiltere’de yaşayan amcası ile mektuplaşıp eşi için oturma izni aldırttı. İngiltere’deki Yahudi Komitesi, Trudi Kanter’in Londra’ya geliş kayıtlarını tutmuştu: Trudi ile Walter, İngiliz vatandaşlığına kabul edilmiş olup soyadları da Ehrlich’ten Ellis’e çevrilmişti. Daha sonraki süreçte Trudi, ebeveynlerini de yanına aldırtmıştı. Ancak Walter, tüm ailesini Terezin’deki toplama kampında kaybetti.

“Walter sevgilim. Dayan. Doktor yolda. Dayan, lütfen!” (Sayfa 255)

Walter, 6 Nisan 1960’da hayatını kaybetti. Walter’ın vefatından sonra gardırobunun içerisindeki giysileri, güzel kravatları ve Walter’ın ‘kokusunu’ kilitli tutan Trudi, Walter’ı çok özlediği vakitlerde bu gardırobun içerisinde otururmuş. 1992’de hayata veda eden Gertrude Trudi Kanter’in tasarladığı şapkalar, yıllar evvel kayboldu. Lakin, Kanter’in kaleme aldığı ‘Kadınlar, Şapkalar ve Hitler’ adlı kitabı, onun zorluklarla geçen hayatının tekrar aklımıza kazınmasına ve döneminin moda dünyasında bıraktığı izleri bulmamıza vesile olmuştur.