Mevsim bahar olunca

Yaşamak ne güzel. Tabii gelir dağılımı eşitsizliği yok olunca, iklim değişikliği sorun olmayınca, enflasyon satın alma gücünü düşürmeyince, faiz bileği bükmeyince, kur ve ticaret savaşları yerini kardeşliğe bırakıp, tüm sevenler kavuşunca.

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
11 Eylül 2019 Çarşamba

Enflasyon ve faiz dünyanın sorunu. Kimisinde enflasyon yok, faiz eksi, kimisinde enflasyon çok, faiz daha çok. Enflasyon olmasa hayat ne güzel olurdu, faiz olmazdı. Faiz aslında yine olmayabilir. Nitekim katılım bankacılığı / finansı yani faizsiz bankacılık bu yüzden var. Öte yandan, acaba girişimciye, yatırımcıya konvansiyonel bankacılıktan farklı olarak ülkemizde ne kadar ulaşabiliyor? Kitlesel fonlama, melek yatırımcılık aslında katılım finansının doğasında var, muşaraka, murabaha, mudaraba, ijara, sukuk ve daha niceleri. Konumuz bu değil yazımızda ama hatırlatmakta fayda var. Alternatif finansman pek bilinmiyor çünkü. Sermaye piyasası, diğer finansal ürünler gelişemediğinde, GSYİH içinde payı artmadığında, finansal ürün çeşitliliği artmadıkça finans merkezi sıralamasında yükselmek zor oluyor, yabancı sermayeyi cezbetmek zor oluyor, ekonomiyi ucuza fonlamak güç oluyor, rekabet az olunca müşteri odaklılık az oluyor. Canlı örnek kripto paralar. Dünyada bir anda altına hücum etkisi yarattı. İnsanlar parasını korumak isterken eksi faizli devlet tahvilleri tek enstrüman olmamalı. Keza dünyayı kurtaracak olan finansal mimari de değil, bizzat üretimin, ticaretin ta kendisi. Ticaret savaşları aslında bu yüzden var. Üretim karşılığında finansal sistem yaklaşık 10 katı olmasına rağmen talep yaratılamıyor, çünkü dağılım eşit değil, milli geliri az olanlar harcayamıyor, çok olanlar korkup harcamıyor. Dünyaya katma değerli, insanın refahı için gerekli üretim, arz lazım.

Enflasyon ve Faiz

Dönelim esas konumuza. Türkiye’de enflasyona dair kısa bir analiz sunalım. Önce gıda fiyatları. Domates, biber, patlıcan derken Barış ağabey aslında çocuklara tarımın önemini anlatıyordu. Menemen Endeksimiz bir Big Mac Endeksi olmasa da artık gıda fiyatlarını takip etmek adına bizler için bir gösterge. Enflasyon tartışması Menemen Endeksi’nde de var. Vedat Milor sordu, soğanlı mı soğansız mı diye. Dolayısı ile endekse dahil olan ürün gruplarına göre endekste farklılık mümkün. Keza Çanakkale mi, çarliston biber mi de endekste bir değişken. Daha fazla canımız çekmeden alt kalemlere girelim. Gıda ve alkolsüz ürün grubunun enflasyondaki payı yüzde 23 son iki senedir. Bu uzun zamandır bu seviyelere yakın. Ulukışla – Ankara arasında, Mardin’de, Midyat’ta, Batman’da boş arazileri ekemedikçe, gıda ürünlerini işleyip markalaştıramadıkça, ihracatı yapamadıkça, kooperatifleşemedikçe, kooperatiflere ucuz finansman imkânı için yapısal çözümleri geliştiremeyip çiftçimizi, üreticimizi sadece tarım kredi kartlarına yönlendirdikçe, moda diye ağaç söküp, anız yaktıkça, dönüme ve toprağa bakmadan traktörün vayfaylısına parayı yatırdıkça vay bizim fay hatlı tarımımıza.

Artış oranları itibarı ile gıdayı giyim ve ayakkabı, ev eşyası, sağlık ve ulaştırma izliyor. Güzel haber ÜFE ve TÜFE arasındaki makas kapanıyor. Ancak bu fiyatlar genel seviyesinde bir düşüşten çok endeksin artış hızında bir yavaşlama şeklinde yorumlandığında daha doğru olacak. Özetle, fiyatlar genel seviyesi artık oturmaya yakın denebilir. Elektriğin payı üretici fiyatlarında yüksek. Dolayısı ile doğalgaza (elektriğe etkisi ile) gelen zam, taksilere gelen zam (her ne kadar hizmet kalitelerine yansımasa da), tütün mamullerine gelen zam gibi gelişmeler eğer üretici fiyatları üzerinden tüketici fiyatlarına hızlı geçerse, eylül ayındaki baz etkisi endeksten yani enflasyon serisinden çıksa dahi sonraki aylarda enflasyonu beklenenin üzerinde devam ettirebilir. Tabii buna gıda fiyatları etkisini de eklemek lazım. Ana yemek grubunda, biber, patlıcan, kabak vb. yazın fiyatlar 5 TL ve üzeriydi.

Bir de FED var haliyle, bu ay faiz kararı gelecek. Beklenti(m) bir 0,25 daha düşüş. Ancak buna rağmen dolar endeksi ve parite dolar lehine. Yani, dolar maliyetler artarken, yavaşlayan AB ve Euro Bölgesi ekonomilerinde ihracat pazarımız daralır ve bu gelirde azalış, giderde maliyet artışına yol açarsa, bu kur üzerinden maliyet enflasyonuna etki edebilir. Tabii bunlar hep bir olasılık.

Gelelim sadede. Hoca ne diyorsun der gibi herkes. Televizyondaki yorumlarımda ifade ettiğim gibi piyasalarda beklentiler alınır satılır öncelikle. Eğer bizde PPK toplantısında enflasyona, ticaret savaşlarına, Avrupa’ya, Brexit’e, FED’e yönelik beklentiler olumlu ise bu faizlerde 275-300 baz puana kadar, tersi durumda beklentilerde belirsizlik veya tedirginlik hakimse bu 175-200 baz puana kadar bir faiz düşüşünü getirebilir. Ancak burada bazı paradigmaları yıkmak lazım. G7 ülkelerinde kamu borcu/GSYİH, bütçe açığı/GSYİH, para arzındaki genişlemeler hızla devam ederken, paraları değer kaybederken faizler eksi seviyelerde. Bunu sadece CDS veya risk primi ile açıklamak ya da kalkınma ya da gelişmişlikle açıklamak fazla iyimserlik olur. Ama kitaplar böyle yazmıyor. Evet, kitaplarda eksi faizli tahvillere 16 trilyon para yatırır diyen de yok. Tersine mesela Keynes’in Likidite Tuzağı diyor ki: “Faizler çok düşer ve uzunca süre sabit kalırsa, yatırımcı tahvil getirisi yerine likit kalmak ister.” Sevgili Keynes, likiditeyi gören yok valla. Bak AB bölgesinde KOBİ’lere verilen kredilerde azalma var ve NPL yani batık kredi oranı artıyor. Yani, Türkiye’de pekâlâ tek haneli faizler kamudaki rasyolara rağmen mümkün olabilir. Kitaplar bir tek bizim ekonomimiz için yazmıyor ya. Efendim onlarda enflasyon düşük, artmıyor, düşüyor, faizler de ondan düşük veya eksi, bizde böyle değil. Efendim o baz para etkisinden veya parasal birlikten dolayı olmasın sakın. Yani bıraksınlar bakalım Euro’yu da görelim Anyayı Konyayı. 

FED vs ECB

Her ikisinin de bu ay açıklaması var. ECB bizimle aynı gün. Daha önce yazmıştık. Sembolik bir faiz düşüşü olabilir. Daha önemlisi varlık alımına yani parasal genişlemeye devam ediyorlar. İhracat azalıyor, cari fazla düşüyor. Ekonomik büyüme yavaşlıyor, işler parlak değil. Brexit her ne kadar İngiltere’nin sıkıntısı gibi görünse de Boris’in Elize’deki sehpaya koyduğu ayakkabı numarası AB’deki sorunun büyüklüğünü de gösteriyor.

FED ise 18 Eylül’de kararını verecek. Trump’ın beklentisi malum. Faizleri düşür diyor. Powell biz bağımsızız diyor karar almada. Yönetim kurulunda kendisi dahil beş üyeden dördü ABD Hazinesi kökenli iken ve FED bilançosunun % 96’sı ABD Hazinesine aitken. Fakat faizden çok acilen bilanço büyütmeleri lazım. Yani parasal gevşeme. Yoksa parite 1=1’e gidecek bir süre sonra.

Son olarak, 2008’den bu yana bilançoları şişirmek dünya ekonomisine fayda sağlamadı. Çözüm faizde değil, üretimde, ticarette, ticaretin doğası güvende. Ne diyelim. Bütün saatler dursun, dert rüzgârları sussun.Not:

Bu yazıda yer alan bilgi ve yorumlar herhangi bir şekilde yatırım danışmanlığı ve önerisi kapsamına girmemektedir. Yer alan bilgiler ve bunların kapsamında alınan karar ve uygulamalardan, doğabilecek sonuçlarından, Şalom ve yazarın herhangi bir yükümlülüğü ve sorumluluğu bulunmamaktadır.