“Hep bir şeyi unutmuş gibi”

Ferhat ATİK Toplum
18 Eylül 2019 Çarşamba

Siz de hisseder misiniz? Her şeyin tamam olmadığı bir zamanı.

Sanki bir şey eksik gibi. Her şey var ama sanki yine de bir şey eksik gibi. Belki bu cümleyi Oscar Wilde’dan duydunuz ama sanki hep bizimmiş gibi.

“Hep bir şeyi unutmuş gibi!”

Eksik kalan bir yanımızı anlatır aslında. Anlatılamayanı, kendimizde tanımlar gibi. Çünkü bazen, anlatmaktan yorulduğu gibi insanın, anlamaktan da yoruluruz. “Bilmek acı verir” der Jacques Derrida. Anlamak da öyle aslında. Bildikçe, anladıkça hassaslaşıyor yüreğiniz ve bildiklerinizin ağırlığına, bilmenin derinliği ekleniyor. Derin ve ağır oluyor düşünceleriniz. Fidanın büyümek için toprağa verdiği acıyı hisseder gibi mesela.

Ancak; gerçekten anladıkça sizi yoran, anladıklarınız değildir. Her an her yerde karınıza çıkan, anladıklarınızı anlamayanlardır.

Anlatmak istersiniz, derinliğin sarhoşluğu, yükün eziciliği gibi canınız yanar. Ama anlatmaktan değil. Anlattıklarınızı anlamayanlardan.

O yok sizi ezer. Ama kabahat yerçekiminindir, yükün değil.

Yaşamanın ölüme inat, varlığı gibi. Olasılıksız tek şey olabilir ölüm. Ama siz yaşayarak direniyorsunuz ölüm kazanana kadar. Bu yolculuğu başarmaktır hedef, ölümle buluşmak değil.

“Ölüler yaşayanlardan daha çok çiçek alır. Çünkü pişmanlık minnetten daha güçlüdür” der Anna Frank, evinin önündeki kaldırıma bile hasretken, yaşamakta olduğu küçücük odasında.

Bunu bilip anlar, anlamanın ağırlığını çekersiniz. Ruhunuzun da bir yerçekimi vardır çünkü.

***

Kendi sevgi skalanızı kullanırsınız. Üzüntünüzün, acınızın, merhametinizin, öfkenizin, hoşgörünüzün, önyargınızın, kısaca sizi insan yapan fiziksellik dışındaki tüm hissetme ve düşünme mekanizmanızın temeli de budur. Sevginiz.

Kalbiniz merhametle hoşgörü arasındaki sırat köprüsü genişliğindeki bir çizgi ile iyi ve kötüyü ayırır. Sevgi dili kullanabiliyorsanız, günahları affedilmiş gibi geniş bir köprüden geçiyorsunuz. Ama kalbinizin bulaştığı kötülükten arınamadıysanız, saç telinden ince oluyor geçeceğiniz köprü.

***

“Anlamak için kendimi yok ettim” der Fernando Pessoa. “Kaçtığım bütün savaşların yaralarını taşıyorum” diye ekler. Yaşam sadece kazandıklarımızla devam etmez çünkü. Kayıplarımız da bizi biz yapar. Nasıl ki yaşamın bir sonu var, doğa bize bunu örnek verir; her şeyin de bir sonu var elbette. Hayat sonsuz olmayınca, başladığımız her şey de bitmek için başlar asında. Hiçbir şey, sonsuz değil. Ne yaşam, ne yıllar, ne günler ne de bir tek an.

Bunu anlatmak için yorulmak yerine, bunu yaşamak için gayret etmek daha iyi!

Çünkü ne yaşarsak yaşayalım, bitiyor. Daha doğduğumuz anda geri sayım başlıyor. Hayatımızda ne olursa olsun, başucumuzda bekleyen ‘son’dur; “hep bir şeyi unutmuş gibi” hissett