Yeni Netflix dizisi ‘Casus’un gerçek hikâyesi

Netflix’in yayınlamaya başladığı altı bölümlük ‘The Spy/Casus’ adlı mini dizide, İsrail istihbarat örgütünün en önemli isimlerinden Eli Cohen’in öyküsü konu ediliyor. Dizide başrolü, Sacha Baron Cohen oynuyor.

Dünya
18 Eylül 2019 Çarşamba

Sacha Baron Cohen, 2006’daki filmi ‘Borat’ta Amerika’yı dolaşan ve kendi bağnaz, cahil fikirlerini paylaşan ‘kazara hedefler’ bulan sözde bir Kazak spikerdi. Yahudi aktör, ‘Amerika Kimdir’ filminde ise göz önündeki Amerikalıların şok edici derecede ayıp ve saldırgan şeyler söylediği çeşitli karakterler yaratmıştı.

Cohen, ‘The Spy’da yine gizli bir görevde ama bu defa çok farklı… Aktör, ‘The Spy’da 1960’larda Suriye sosyetesine ve üst makamlarına kendini kabul ettirmiş ve böylece ülkesine çok kritik bilgileri iletmeyi başarmış, İsrail’in en büyük casuslarından Eli Cohen’i canlandırıyor.

Eylül ayında yayınlanmaya başlayan, çok ses getiren bu dizinin gerçek hikâyesine bir göz atalım. Eli Cohen 1924 yılında İskenderiye-Mısır’da Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İsrail kurulduktan sonra artan antisemitizm nedeniyle ailesi Mısır’ı terk etti. Ancak Cohen elektronik eğitimini bitirmek için Mısır’da kaldı. Bu sırada Mısır’daki Siyonist faaliyetlere katıldı, İsrail’in casus görevlerinde yer aldı. Hatta bu yüzden bir kere de yakalandı.

1956’da, diğer pek çok Yahudi gibi Cohen de memleketinden kovuldu. İsrail’e göç etti ve ertesi yıl askeri istihbarata katıldı. Mossad’a katılmak istedi ama başlangıçta reddedildi. Iraklı bir göçmen olan Nadia Majald ile evlendi ve kıyı şehri Bat Yam’a yerleşti.

1960’ta özel bir görev için Mossad’a kabul edildi ve Arjantin’de yaşadıktan sonra ülkesine dönen Suriyeli bir işadamı gibi davranacağı özel bir göreve getirildi. Amaç, üst düzey Suriyeli siyasetçilerden ve askeri yetkililerden istihbarat toplamaktı.

Cohen’in görevini kimseye söylemesine izin verilmedi; eşine yurt dışında İsrail Savunma Bakanlığı için yurtdışında çalıştığını söyledi. Cohen, görevine başlamadan Suriye aksanıyla Arapça konuşmayı öğrendi. Kamel Amin Thaabet adını aldı ve kendisine Arjantin’deki Suriyeli işadamları arasında bir isim yapmak için bir süre Arjantin’de yaşamaya başladı. Orada Suriye’nin daha sonra cumhurbaşkanı olacak Emin el-Hafız’ın güvenini kazandı.

Şubat 1962’de Cohen Şam’a taşındı. Suriye sosyetesine hızla sızabildi. Bol alkolün olduğu abartılı partiler düzenleyerek üst düzey politikacıları ve askeri yetkilileri ağırlardı. Sarhoş konuklar, ayık olan ama sarhoş gibi davranan Cohen’e yaptıkları işlerle ilgili açıldılar. Cohen, misafirlerinin birçoğu ile arkadaş olup gizli askeri brifinglere ulaştı ve Suriye askeri sahalarına ziyaretler gerçekleştirdi. Cohen edindiği bilgileri gizli bir radyo vericisi kullanarak İsrail’e gönderdi.

Görevi sırasında birkaç kez ailesini görmek için eve döndü. 1964’te yaptığı son ziyarette artık devam etmek istemediğini, çünkü yeni bir Suriye istihbarat komutanının ondan hoşlanmadığı için endişelendiğini belirtti. Ancak istihbarat görevlileri onu son bir kez geri gitmeye ikna etti.

Ertesi yıl Suriye, istihbarat sinyallerini takip ederek Cohen’i ortaya çıkardı. Cohen, savunmasız bir duruşmada ölüme mahkûm edildi. İsrail umutsuzca cezasını hafifletmeye çalıştı. Dönemin Papası 6. John ve dünya liderlerinin ricalarına rağmen sonuç değişmedi ve Eli Cohen Mayıs 1965’te tüm halkın önünde, meydanda asılarak idam edildi. İsrail, Eli Cohen’in naaşının iadesi için 1965’ten beri çaba harcıyor ancak şu ana kadar bir sonuç alamadı. Bu yılın başlarında çıkan haberlere göre, bir Rus heyeti naaşı İsrail’e getirme çabasıyla Suriye’den çıkardı. Geçen yıl İsrail, Cohen’in kol saatini Suriye’den getirip ailesine iade edebildi.

Cohen’in topladığı bilgilerin 1967 Altı Gün Savaşı’nda İsrail’in zaferi açısından çok önemli olduğu düşünülüyor. Eli Cohen, Golan Tepeleri ziyaretinde Suriyeli yetkililere oradaki birliklere gölge oluşturması için ağaçlandırma yapmalarını tavsiye etmişti. Bu ağaçlar İsrail’in Suriye birliklerinin nerede olduğunu tespit etmesine yardımcı olmuştu. İsrail Başbakanı Levi Eşkol, Cohen’in istihbaratının birçok İsraillinin hayatının kurtardığını ve İsrail’in Altı Gün Savaşı’nda kazandığı zafere çok katkısı olduğunu açıkça belirtmişti.

Böyle bir göreve giden tek İsrailli, Cohen değildi ama en çok tanınanı O’dur.

İsrail istihbarat servisinin tarihini konu alan ‘Spices Against Armageddon/Mahşere Karşı Casusluk’ kitabının yazarlarından Dan Raviv, İsrail’in vatandaşlarını sahte kimlikleri benimsedikleri uzun vadeli casus görevlerine gönderirken Sovyet tarzı casusluk oyunlarından çok esinlendiğini anlatıyor. “İsrailliler bu konuda Sovyetler’den daha yumuşaktı, çünkü İsrail uzun süreli ajanlarının aile ziyaretleri için eve dönmelerine genellikle izin verdiler” diye anlatıyor Raviv. 

‘The American’ dizisinde yansıtıldığı gibi, bu operasyonlar Sovyetlerin çalışmalarının bir örneği iken, Amerikan CIA’nin stratejileri farklılık gösteriyordu. Raviv’e göre, “Amerikan casusları gizli kimliklerle yabancı ülkelere daha çok kısa süreli görevler için gidiyorlar ve Amerika, ajanlarının normal hayatlarından bu ölçüde vazgeçmelerini beklemiyordu. Ancak İsrail istihbaratının en başından beri aradığı şey buydu.”

İsrail’in bu tür görevlerde başarılı olmasındaki en önemli etkenlerden biri vatandaşlarının birçok ülkeden gelmesi ve farklı dilleri akıcı biçimde konuşmasıydı.

“Eli Cohen örneğinde, görev daha da iddialıydı” diyor Raviv. Cohen’in gösterişli bir biçimde zengin biri olarak ayarlanması ve gözle görünür şekilde Suriye’deki nüfuzlu kişilerin arasında basamakları hızla tırmanması çok cesur bir görevdi ancak İsrail istihbarat şefleri Eli Cohen’in buna hazır olduğunu düşünüyordu.”

Raviv, Cohen gibi kaç görevin gerçekleştiğini söylemenin imkânsız olduğunu ama bu sayının 1960’larda zirvede olduğunu belirtiyor. Sınır ve göç teknolojisi her on yılda daha da karmaşıklaştığından, casusların tespit edilmeden sahte kimliklerle görev yapmaları zorlaşıyor. İsrail, 1960’larda birçok ülkede hala gevşek olan bu sistemlerden yararlanmada ustaydı.

Derleyen: Galia Morhayim

Kaynak: jta.org