Prof. Dr. S. Burak ARZOVA
Eylül ayı içerisinde hem içeriden hem de dışarıdan çok sayıda veriye maruz kaldık. Ülke içerisinden gelen bazı veriler (üretici fiyatları enflasyonun azalması, konut satışlarının artıyor olması, vs.) gelecek açısından olumlu olarak algılanırken, aslında çok da dikkat etmediğimiz bir iki veri beni gelecek açısından kaygılandırdı.
Örneğin Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) düzenli olarak Girişimlerde Bilgi Teknolojileri Kullanım Araştırması gerçekleştiriyor. 2019 Yılı Raporu geçtiğimiz hafta açıklandı. Buna göre on ve daha fazla çalışanı olan girişimlerin internete erişim oranı 2019’da yüzde 94,9 olmuş. Oran yüksekmiş diye düşünebilirsiniz ama bir önceki yıla göre (2018) 0,4 puanlık bir azalma var. 2018 yılında bu oran yüzde 95,3’müş. Kanaatimce yaşanan ekonomik kriz, mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki anormal artış girişimleri internet erişiminden alıkoymuş olabilir. Buna karşılık aynı işletmelerde (on ve daha üstü çalışanı olan) bilgisayar kullanım oranı yüzde 96,7’den yüzde 97’ye yükselmiş.
Ülkenin temel sorunu verimsizlik ve yeniliklere olan kapalılık. Dijital teknolojide dünya genelinde büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Yeni girişimlerin hemen hemen hepsi iş yapış modellerini internet üzerinden tanımlıyor. Gençler için internetin olmadığı bir dünya karanlık bir alan. Dünyada internete ulaşım hem ucuzlarken hem de kullanım yaygınlaştırılıyor. Hal böyle iken, koskoca bir yılda internet erişiminin mikro şirketlerde azalmış olması farklılaşan dünya ekonomisinden adım adım uzaklaşmak demek anlamına geliyor.
Bir diğer önemli veri de gene TÜİK tarafından açıklanan İş ve Yaşam Koşulları araştırması. 18 Eylül 2019 tarihinde 2018 yılı verileri açıklandı. Buna göre ülkemizde en yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay yüzde 47,6. Kullanılabilir fert gelirine sahip yüzde 20’lik grubun payı bir önceki yıla göre yüzde 0,2 artmış. Zaten hep böyle olmaz mı? Aslında yaşanan ekonomik kriz hep alt gelir grubunu vurur. Krizin şiddetine göre üst gelir grubu servetini artırır.
Ülkemizde en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay ise 0,2 puan azalarak yüzde 6,1’e düşmüş.
Toplumun en zengin yüzde 20’sinin gelirinin en yoksul yüzde 20’sinin gelirine oranı ise 7,5’den 7,8’e yükselmiş. Özetle 2018 kriz yılında zengin daha zengin, yoksul daha yoksul olmuş.
Gelir dağılımı eşitsizliğinin en önemli ölçütlerinden biri Gini Katsayısıdır. Bu Katsayıda rakam 1’e yaklaştıkça gelir dağılımındaki bozulmayı, 0’a yaklaştıkça ise gelir dağılımındaki eşitliği gösterir. Özetle 1’e yakın olmak gelir adaletsizliği artıyor demek iken, 0’a yakın olmak gelirde eşitlik anlamını taşıyor. Gini Katsayısı bir önceki yıla göre 0,003 puan artarak 0,408 puan olmuş 2018 yılında.
Ülkemizde sürekli yoksulluk oranı (son üç yıldan en az ikisinde yoksul grubunda yer alan) ise yüzde 12,7 olarak gerçekleşmiş.
Ekonomi yönetiminin birinci önceliği büyümeyi artırmak. Büyümenin artması için kredi muslukları sonuna kadar açılmış durumda. Ancak burada önemli olan büyümeyi sürekli kılabilmek. Sürekli büyümeyle beraber toplumun her kesiminin ama özellikle yoksul kesimin artan refahtan pay almasını sağlayabilmek.
Büyümeyi toplumun geniş kesimi refah artışı olarak hissediyorsa o zaman gelir dağılımını tekrardan düşünmek gerek.