R.Simon Jacobson, 60 Gün- Büyük Bayramlara Spiritüel Olarak Hazırlık Kılavuzu yazı dizisinde, Roş Hodeş Elul’den başlayarak 60 gün boyunca her günün anlamı, bu günden nasıl faydalanabileceğimiz, ve günlük spiritüel egzersizlerimiz için bilgi ve tavsiyelerde bulunuyor.
Çeviri: Lizet Deadato
#39
9 Tişri, Erev Yom Kipur
8 Ekim Salı
Bu akşam 25 saatlik bir Kipur orucuna başlayacağız. Bunu, Tişa Beav’da Mabedin yıkılışı için yas tuttuğumuzdaki gibi keder içinde yapmayız. Esasında Kipur Günü matem tutma günü değil, sevinç dolu bir gündür. Kipur Gününde oruç tutmamızın nedeni, o gün fiziksel kısıtlamalarımızın ötesine geçip melekler gibi olmaktır; yemek ve diğer fiziksel konular dikkatimizi manevi özümüzden alıp dağıtır.
Bazı insanlar açlığın, dualara ve günün dini uygulamalarına odaklanmalarına engel olduğunu söyleyip şikâyet ederler. Ama Kipur Gününün zorluğu da budur, fiziksel unsurlara fazla odaklanmamak gerekir.
İçinizin derinliklerinden gelen besini ve içeceği deneyimlemek için yememe ve içmeme fırsatını kullanın. O zaman oruç tutmak çok özgür kılan bir deneyim olacaktır.
Kipur Günü ruhunuzun en derin bölümüne ulaşabildiğiniz gündür. Ama bu ancak Kipur için bir alan yaratırsanız mümkün olur. Sizin ruhunuzun ve her ruhun eşsiz bir mırıldanma sesi çıkaran yumuşak ve sakin bir tınısı vardır. Bu mırıldanma ancak, iç sesinizi bastıran hayatınızın sesini kısarsanız duyulur.
Kipur Gününde “kaynağın” ruhunuzun “kıvılcımına” en yakın olduğu aşamada, elinizden geldiği kadar dikkati dağıtan maddi unsurları yok etmek istersiniz, böylece ruhunuz özgürce şarkı söyleyebilir ve “kıvılcımınız” özgürce dans edebilir.
Kipur Gününü bu şekilde çaba harcayarak geçirdiğiniz zaman, o gün aç olarak geçirdiğiniz değil, kendinizi bir melek olarak geçirdiğiniz bir gün olur. Çaba gerektirdiği için de, o gün için hazırlanmanız gerekir.
Aynı şey Kipur Gününde, yıkanma, yağlanma, cinsel ilişki, deri giymek gibi diğer yasaklar için geçerlidir. Bu yasakların amacı, ruhsal âlemi deneyimlemek için mümkün olduğu kadar bizi fiziksel âlemden koparmaktır.
Fiziksel zevklerden haz almak yerine, günümüzü dış dünyadan koptuğumuz bir sinagogun kozasında dua ederek geçiririz; bütün niyetimiz fiziksel âlemin, somut yuvamızın ötesine geçmek ve en saf ruhsal özümüze, Tanrı’daki gerçek yuvamıza yolculuk etmektir.
BİRLEŞTİREN BAĞLARI KOPARMAK
Kipur Gününe denk gelen Tişri ayının 10.günü resmen başlamadan ve karanlık çökmeden önce, dünyanın her tarafındaki sinagoglarda Kol Nidre isimli unutulmaz bir ezgi söylenir.
Kol Nidre “Bütün Yeminler” demektir ve klasik metin üç kez tekrarlanır; her seferinde daha yüksek sesle okunur ve bütün yeminlerden ve antlardan vazgeçmek anlamına gelir.
Senenin en kutsal gününü, Tanrı’dan bütün günahlarımızı affetmesini istediğimiz güne, eski vaatleri bozarak başlamamız garip gelebilir.
Ama Kol Nidre bu değildir. Kol Nidre senenin en kutsal gününe girdiğimiz süreçtir.
Neder, sadece bir başkasına yüksek sesle ettiğiniz yeminler veya vaatler değildir; sizi bağlayan bütün sorumlulukları, bağları ifade eden bir kelimedir.
“Bütün yeminleri” bozarak, içinize yolculuk etmenizi engelleyen, Kipur Günü deneyimine açılmanızı engelleyen bağları koparma sorumluluğunu açıklıyorsunuz.
Açıkçası, bu, sağlıklı sorumlulukları ve bağları terk etmek anlamına gelmez. Sadece sizi kısıtlayan, başınızı derde sokan ve tuzağa düşüren bağları terk etmek demektir.
Kol Nidre’nin en önemli odak noktası budur. Kipur Gününe başlamak için mükemmel bir duadır, çünkü kendinizi bu tür tuzaklardan kurtarmazsanız, içinize doğru yolculuk edemezsiniz; bir top ve bir zincire bağlı olursanız, hiçbir yere gidemezsiniz.
Kol Nidre konuşmalar, eylemler ve düşüncelerle ilgili olarak üç kez tekrarlanır:
Ettiğimiz bütün yeminler ve kendimize yasakladığımız şeyler… Onları yapmış olmaktan pişmanız, hepsine izin verilsin, affedilsin, ortadan kaldırılsın, yok edilsin ve artık geçerli olmasın veya var olmasın. Bizim yeminlerimiz artık yemin olmayacak, yasaklarımız artık yasak olmayacak ve lanetlerimiz artık lanet değil…
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
#40
Tişri 10, Yom Kipur
9 Ekim Çarşamba
TEK’LİK GÜNÜ
Kipur Gününden önceki hazırlık; Kipur ayininin beşinci ve son duasında- Neila (“Kapıların Kilitlenmesi”) , doruk noktasına ulaşan içsel bir yolculuktur .
Her gün -Maariv (akşam duası), Şahrit (sabah duası), Minha (öğleden sonra duası) adlarında üç duamız vardır. Şabat günü ve diğer Yahudi bayramlarının her birinde Musaf adında (ek dua) dördüncü bir dua vardır. Beşinci dua olan Neila sadece Kipur Gününde okunur.
Bunun nedeni de, Neila’nın, ruhun Kutsalların Kutsalına, sadece o gün ve o zaman diliminde ulaştığımız ruhun beşinci ve en yüksek boyutuna tekabül etmesidir.
Ruhun beş boyutu, en alçağından en yükseğine doğru şöyledir:
5. Yehida “Teklik” Öz
4. Haya “Hayat” Metafizik hayat
3. Neşama “Ruh” Entellektüel hayat
2. Ruah “Nefes” Duygusal hayat
1. Nefeş “Can” Biyolojik hayat
Senenin her günü ruhun üç boyutuna ulaşabiliyoruz; Şabat günü, dördüncüsü olan haya ya ulaşırız; ama beşincisi olan yehida ya veya Tanrı ile birliğe sadece Kipur Günü ulaşabiliriz.
Bunun nedeni de, Neila sırasında kapılar kilitlenmeden önce, her şey açıktır ve insan ruhunun en mahrem, kırılgan, yumuşak ve nazik, diğer seviyelerin savunma mekanizmalarına karşı en korumasız kısmı olan yehida ya bile ulaşabiliriz. Biz ona tam olarak Neila nın söylendiği ve sonunda şunu açıkladığımız anda ulaşırız: Şema Israel …”Dinle ey İsrail, Tanrı bizim Tanrımızdır, Tanrı Tek’tir.”
16.yüzyılın ünlü bilgesi Şaloh şöyle yazar: “bir Yahudi için, Tanrı’nın Tek’liğini kabul etmesinden ve tüm hayatını Tanrı’ya bahşetmeye hazır olmasından daha büyük bir deneyim yoktur.” Bu an bütün sene boyunca, kıvılcım ile alevin en çok yaklaştığı andır. Bu an senenin en güçlü ve etkili anıdır. Bu an her şeyin özüne, Tanrı’ya en yakın olduğunuz andır.
#38
Tişri 8
7 Ekim Pazartesi
UMUDUN DOĞUŞU
Moşe Sinay Dağında bütün Tora’yı sadece 40 günde aldı, ama Yahudiler’in Altın Buzağı Günahının bağışlanmasını başarmak için o sürenin iki mislini, yani 80 gününü geçirdi.
Moşe nihayet Kipur Gününde dağdan indiği zaman, getirdiği yeni tabletler, eskilerinden daha büyüktü. İkinciler, acının derinliklerinden kazılmıştı ve kayıptan sonraki umudu gösteriyordu; ikinci levha seti yıkılamaz türdendi.
Bundan şunu öğreniyoruz ki, bozulmuş bir ilişkiyi düzeltmek, yeni bir ilişkiyi başlatmaktan çok daha zordur ve daha çok çaba gerektirir. Ama başardığımız zaman da, yeni oluşum çok daha sağlamdır ve bir daha asla kırılamaz.
Sadece iki gün sonra gelen Kipur Günü senenin en kutsal günüdür çünkü hayatta en önemli tek unsur olan umudun doğum günüdür. Kayıptan sonra şifanın, yıkımdan sonra yeniden doğuşun, kırılan şeyi her zaman yeniden inşa edebileceğimizin ve öncekinden daha güçlü kılabileceğimizin umududur.
Kipur Günü bize, Tanrı’yla, ölümsüzlükle bağlantı kurarak bütün bunları nasıl başaracağımızı öğretir.
İyi ile kötünün savaştığı bir dönemde yaşadığımızı giderek daha çok algılarken, paylaşmamız gereken en önemli mesaj budur. Bu mücadelede Kipur Gününün mesajını aktarabiliriz:
“Her şey mümkündür. Her türlü zorluğu ve rekabeti istikrarla yenebilirsiniz. Tanrı’ya inanın ve umut edin, çünkü iyilik galip gelebilir ve galip gelecektir.”
On Teşuva Gününe denk gelen Şabat gününde, bu mesaj Tora bölümünün sözcükleriyle tekrarlanır:
“Güçlü ve cesur olun. Onların önünde korkmayın ve güvensiz hissetmeyin, çünkü sizinle giden, Tanrıdır, O sizi ihmal etmeyecek ve terk etmeyecektir. “(Devarim 31:6)
Kendinize sorun: Kendiniz ve dünya için ümitli misiniz? Kendinizi teslim etmeye hazır mısınız?
-Morali bozuk olan birine ilham verin. Ona ümit verin.
-Yukarda sözü geçen Tora bölümü üzerine iyice düşünün.
#35
Tişri 5
4 Ekim Cuma
KİŞİSEL ‘KUTSALLARIN KUTSALI’
Yeruşalayim’de Mabedin yıkılmasından önce, Kipur Gününün doruk noktası, Kohen Gadol’un Kutsalların Kutsalına girdiği andı.
Kişi bu en kutsal yere, senenin bir tek bu zamanında girebilirdi ve bunu bir tek Kohen Gadol, o da çok kısa bir süre için yapabilirdi.
Bu öyle yoğun bir andı ki, eğer Kohen Gadol tamamen saf ve temiz olmasa, daha önce bağışlanmayan en küçük günahı bile olsa, oracıkta hemen ölürdü.
Nedenine gelince, Kutsalların Kutsalı o kadar temizdi ki, tek bir kusur bile kabul edilemezdi. Gözümüz tek bir kirpiğe bile dayanamaz, çünkü çok hassastır. Kutsalların Kutsalı da varoluşun en hassas, en saf yeriydi.
Kohen Gadol orada öldüğü takdirde, diğer kohanim daha önce giren Kohen Gadol’a bağlanmış olan bir iple cansız bedenini çekerdi. Ama Kohen Gadol eğer Yahudiler için Tanrı’nın affını elde etmeyi başarma görevini başarıyla yerine getirebilirse, Kipur dualarında etkili bir şekilde tasvir edilen, etrafa saçılan özel bir ışıltı ile ortaya çıkardı.
Bugün ne Kohen Gadol’ümüz, ne de Mabedimiz var. Ama Kutsalların Kutsalı kendi ruhumuzun derinliklerinde hala mevcuttur. Kipur Gününde benliğimizin en saf kısmına ulaşmaya ve orada Tanrı ile bağlantı kurmaya çalışırız.
O saf yerde çok uzun zaman kalamayabiliriz. Bu birkaç dakika bile olabilir. Ama bildiğimiz gibi, en özel deneyimler sadece bir an için sürerler. Bizler bu en özel anlar için saatler, yıllar, hatta on yıllık süreler boyunca hazırlanırız; bu hazırlığa harcanan çaba, o saliseye değer.
Kendinize sorun: Kipur Gününde yaşananlardan en iyi şekilde yararlanmak için yeteri kadar hazırlandınız mı?
Kendi kişisel Kutsalların Kutsalına girme zamanınız geldiğinde, sözcüklerle tam olarak bağlantı kurmak için Kipur dualarını gözden geçirmeye başlayın.
#36
Tişri 6
5 Ekim Cumartesi
KAYNAĞA YAKLAŞMAK
Şimdi On Teşuva Gününün ortasına geldik. Talmud bilgelerine göre, bu dönemde Yeşaya Peygamber (55:6) şunu duyurur: “Tanrı’yı bulunacağı zaman ara; O yakın iken O’nu çağır.”
Bu garip bir cümle gibi görünebilir, çünkü bize Tanrı’nın her zaman ve her yerde var olduğu öğretilmiştir. Tanrı’nın şimdi bize daha yakın olduğunu nasıl söyleyebiliriz?
Ama Yeşaya Tanrı’nın bakış açışıyla değil, ruhun bakış açısıyla konuşmaktadır. Hasidik öğretiler, senenin bu özel zamanının “kıvılcıma yaklaşan kaynağa” benzetildiğini açıklar. “Kaynak” Tanrı, “kıvılcım” da her birimizin “Tanrı’nın alevi” dedikleri ruhu oluyor.
Bütün sene boyunca “kaynak” manevi olarak “uzaktır”, diğer bir deyişle “kıvılcım”dan gizlenir. Av ayının ilk günlerinde “kaynak” en uzak mesafededir, yani en gizli yerdedir; o kadar uzaktadır ki, kıvılcım ana alevle bağlantısını zor algılar. Elul ayında, Moşe son kez tırmanışa geçtiğinde, “kaynak” yaklaşmaya başlar ve daha belirgin olur. Elul ayında her geçen gün “kaynak” git gide “aleve” yaklaşır. En yakın nokta Kipur Gününde özellikle gün batımında okunan son dua olan Neila (“Kapıları Kilitleme”) sırasındadır.
Böylece Teşuva’nın On Günü bir çeşit “eve dönme” deneyimi sayılır.
Kaynak aleve yaklaşınca, kıvılcım ısıyı hissetmeye başlar ve daha büyük olan ana aleve yaklaşır. Bu tıpkı elinizi aleve yaklaştırdığınız zaman ısıyı hissetmeniz gibidir.
İşte bu yüzden, On Teşuva Gününde Yahudiler arasında, hatta Büyük Bayramların anlamını pek bilmeyenler arasında bile, Tanrı bilinci daha belirgindir.
Kendinize sorun: Kipur Günü yaklaştıkça ana alevin ısısını hissediyor musunuz? Eğer hissetmiyorsanız, nedeni nedir?
-Mişle (20:27), şu pasuk üzerinde düşünün: “Tanrı’nın alevi insanın ruhudur.”
-Hayatınızda, ruhunuzu kaynağına iten çekiciyi yansıtan alanları bulun.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
#37
Tişri 7
6 Ekim Pazar
BAĞIŞLANMA DÖNGÜSÜ
Sadece üç gün uzağımızda olan Kipur Gününe “Bağışlanma günü” denir, çünkü bugün Yahudilerin Altın Buzağı günahını affetmesi için Moşe’nin, Tanrı’ya 80 gün boyunca yalvardıktan sonra nihayet başarıya ulaştığı gündür. Bugün Tanrı ona nihayet “ Senin istediğin gibi bağışlayacağım ” der.
Kipur Gününde, bu muhteşem günün enerjisine bağlanmayı, aynı zamanda kendimiz de bağışlanmayı isteriz. Ama kendimiz başkalarını bağışlamaya pek gönüllü olmazsak, Tanrı’nın bizi bağışlamasını pek bekleyemeyiz.
Bağışlamak kolay değildir; çalışma gerektirir. Ama en önemlisi, Hayat Verici ya da, Tanrı ile bağlantıda olmamız gerekir. Ana alevin kıvılcıma yaklaştığı şu an, bu bağlantıyı hissetmek için en iyi zamandır.
Başkalarını affetmenin sırrı, Tanrı’nın sizi önemsediği için size hayat verdiğini anımsamaktır. Onun yarattığı dünyayı mükemmelleştirme aşamasında, sizin de önemli ve yeri doldurulamayacak bir rolünüz var. Bunu anımsadığınız an, başkalarının size verdiği acıyı unutma ve hem kendinizi, hem de onları bağışlama gücünü elde edersiniz.
İbranice “bağışlama” ya da mehilah, “döngü” anlamına gelen mahol kelimesinden türemiştir. Hayat, bütün yaşadıklarımızı ve ilişkilerimizi uyumlu, kusursuz bir bütün olarak kapsayan bir döngü veya çemberdir. Birisi bizi incittiği zaman, çember kırılır. Bağışlama da kırığı tamir etme şeklidir.
Bağışlamak sadece bizi inciten kişiyi bağışlamak değil, aynı zamanda kendimizi, Tanrı’yı, hatta bütün garip ve bazen acımasız iniş çıkışlarıyla hayatı affetmektir.
Bağışladığınız zaman, döngü tekrar tamamlanır ve kendinizi Tanrı’nın yaradılışının bütünlüğü içinde hissedersiniz. O zaman bu Kipur Gününde Tanrı’nın size şunları söylediğini duyacağınızdan emin olabilirsiniz: “ Senin istediğin gibi, seni bağışlayacağım.”
Kendinize sorun: Kimi incittiniz? Kim sizi incitti?
-Affetmeniz gereken kişilerin listesini yapın.
-Affedilmeyi istemeniz gereken kişilerin listesini yapın.
-Başlayın.
#35
Tişri 5
4 Ekim Cuma
KİŞİSEL ‘KUTSALLARIN KUTSALI’
Yeruşalayim’de Mabedin yıkılmasından önce, Kipur Gününün doruk noktası, Kohen Gadol’un Kutsalların Kutsalına girdiği andı.
Kişi bu en kutsal yere, senenin bir tek bu zamanında girebilirdi ve bunu bir tek Kohen Gadol, o da çok kısa bir süre için yapabilirdi.
Bu öyle yoğun bir andı ki, eğer Kohen Gadol tamamen saf ve temiz olmasa, daha önce bağışlanmayan en küçük günahı bile olsa, oracıkta hemen ölürdü.
Nedenine gelince, Kutsalların Kutsalı o kadar temizdi ki, tek bir kusur bile kabul edilemezdi. Gözümüz tek bir kirpiğe bile dayanamaz, çünkü çok hassastır. Kutsalların Kutsalı da varoluşun en hassas, en saf yeriydi.
Kohen Gadol orada öldüğü takdirde, diğer kohanim daha önce giren Kohen Gadol’a bağlanmış olan bir iple cansız bedenini çekerdi. Ama Kohen Gadol eğer Yahudiler için Tanrı’nın affını elde etmeyi başarma görevini başarıyla yerine getirebilirse, Kipur dualarında etkili bir şekilde tasvir edilen, etrafa saçılan özel bir ışıltı ile ortaya çıkardı.
Bugün ne Kohen Gadol’ümüz, ne de Mabedimiz var. Ama Kutsalların Kutsalı kendi ruhumuzun derinliklerinde hala mevcuttur. Kipur Gününde benliğimizin en saf kısmına ulaşmaya ve orada Tanrı ile bağlantı kurmaya çalışırız.
O saf yerde çok uzun zaman kalamayabiliriz. Bu birkaç dakika bile olabilir. Ama bildiğimiz gibi, en özel deneyimler sadece bir an için sürerler. Bizler bu en özel anlar için saatler, yıllar, hatta on yıllık süreler boyunca hazırlanırız; bu hazırlığa harcanan çaba, o saliseye değer.
Kendinize sorun: Kipur Gününde yaşananlardan en iyi şekilde yararlanmak için yeteri kadar hazırlandınız mı?
Kendi kişisel Kutsalların Kutsalına girme zamanınız geldiğinde, sözcüklerle tam olarak bağlantı kurmak için Kipur dualarını gözden geçirmeye başlayın.
#36
Tişri 6
5 Ekim Cumartesi
KAYNAĞA YAKLAŞMAK
Şimdi On Teşuva Gününün ortasına geldik. Talmud bilgelerine göre, bu dönemde Yeşaya Peygamber (55:6) şunu duyurur: “Tanrı’yı bulunacağı zaman ara; O yakın iken O’nu çağır.”
Bu garip bir cümle gibi görünebilir, çünkü bize Tanrı’nın her zaman ve her yerde var olduğu öğretilmiştir. Tanrı’nın şimdi bize daha yakın olduğunu nasıl söyleyebiliriz?
Ama Yeşaya Tanrı’nın bakış açışıyla değil, ruhun bakış açısıyla konuşmaktadır. Hasidik öğretiler, senenin bu özel zamanının “kıvılcıma yaklaşan kaynağa” benzetildiğini açıklar. “Kaynak” Tanrı, “kıvılcım” da her birimizin “Tanrı’nın alevi” dedikleri ruhu oluyor.
Bütün sene boyunca “kaynak” manevi olarak “uzaktır”, diğer bir deyişle “kıvılcım”dan gizlenir. Av ayının ilk günlerinde “kaynak” en uzak mesafededir, yani en gizli yerdedir; o kadar uzaktadır ki, kıvılcım ana alevle bağlantısını zor algılar. Elul ayında, Moşe son kez tırmanışa geçtiğinde, “kaynak” yaklaşmaya başlar ve daha belirgin olur. Elul ayında her geçen gün “kaynak” git gide “aleve” yaklaşır. En yakın nokta Kipur Gününde özellikle gün batımında okunan son dua olan Neila (“Kapıları Kilitleme”) sırasındadır.
Böylece Teşuva’nın On Günü bir çeşit “eve dönme” deneyimi sayılır.
Kaynak aleve yaklaşınca, kıvılcım ısıyı hissetmeye başlar ve daha büyük olan ana aleve yaklaşır. Bu tıpkı elinizi aleve yaklaştırdığınız zaman ısıyı hissetmeniz gibidir.
İşte bu yüzden, On Teşuva Gününde Yahudiler arasında, hatta Büyük Bayramların anlamını pek bilmeyenler arasında bile, Tanrı bilinci daha belirgindir.
Kendinize sorun: Kipur Günü yaklaştıkça ana alevin ısısını hissediyor musunuz? Eğer hissetmiyorsanız, nedeni nedir?
-Mişle (20:27), şu pasuk üzerinde düşünün: “Tanrı’nın alevi insanın ruhudur.”
-Hayatınızda, ruhunuzu kaynağına iten çekiciyi yansıtan alanları bulun.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
#37
Tişri 7
6 Ekim Pazar
BAĞIŞLANMA DÖNGÜSÜ
Sadece üç gün uzağımızda olan Kipur Gününe “Bağışlanma günü” denir, çünkü bugün Yahudilerin Altın Buzağı günahını affetmesi için Moşe’nin, Tanrı’ya 80 gün boyunca yalvardıktan sonra nihayet başarıya ulaştığı gündür. Bugün Tanrı ona nihayet “ Senin istediğin gibi bağışlayacağım ” der.
Kipur Gününde, bu muhteşem günün enerjisine bağlanmayı, aynı zamanda kendimiz de bağışlanmayı isteriz. Ama kendimiz başkalarını bağışlamaya pek gönüllü olmazsak, Tanrı’nın bizi bağışlamasını pek bekleyemeyiz.
Bağışlamak kolay değildir; çalışma gerektirir. Ama en önemlisi, Hayat Verici ya da, Tanrı ile bağlantıda olmamız gerekir. Ana alevin kıvılcıma yaklaştığı şu an, bu bağlantıyı hissetmek için en iyi zamandır.
Başkalarını affetmenin sırrı, Tanrı’nın sizi önemsediği için size hayat verdiğini anımsamaktır. Onun yarattığı dünyayı mükemmelleştirme aşamasında, sizin de önemli ve yeri doldurulamayacak bir rolünüz var. Bunu anımsadığınız an, başkalarının size verdiği acıyı unutma ve hem kendinizi, hem de onları bağışlama gücünü elde edersiniz.
İbranice “bağışlama” ya da mehilah, “döngü” anlamına gelen mahol kelimesinden türemiştir. Hayat, bütün yaşadıklarımızı ve ilişkilerimizi uyumlu, kusursuz bir bütün olarak kapsayan bir döngü veya çemberdir. Birisi bizi incittiği zaman, çember kırılır. Bağışlama da kırığı tamir etme şeklidir.
Bağışlamak sadece bizi inciten kişiyi bağışlamak değil, aynı zamanda kendimizi, Tanrı’yı, hatta bütün garip ve bazen acımasız iniş çıkışlarıyla hayatı affetmektir.
Bağışladığınız zaman, döngü tekrar tamamlanır ve kendinizi Tanrı’nın yaradılışının bütünlüğü içinde hissedersiniz. O zaman bu Kipur Gününde Tanrı’nın size şunları söylediğini duyacağınızdan emin olabilirsiniz: “ Senin istediğin gibi, seni bağışlayacağım.”
Kendinize sorun: Kimi incittiniz? Kim sizi incitti?
-Affetmeniz gereken kişilerin listesini yapın.
-Affedilmeyi istemeniz gereken kişilerin listesini yapın.
-Başlayın.
Tişri 4
3 Ekim Perşembe
SAF ÖZÜNE GERİ DÖNMEK
Daha önce teşuva nın anlamını incelerken (bkz. Elul 18), teşuva nın tövbe ve geri dönüş olarak iki seviyesi olduğunu belirtmiştik.
Elul ayı boyunca üzerinde çalışmış olmamız gereken ilk seviye, şimdi Teşuva’nın On Günü boyunca odak noktamız olan ikincisine ulaşmak için bir vasıtadır.
Bu özel günlerde, asıl sahip olduğumuz mükemmel öze geri dönmeye çalışmalıyız. Kelimenin gerçek anlamı ile “dönüş” anlamına gelen teşuva içimizdeki bir parçanın her zaman sağlıklı, iyi ve saf olduğunu ima eder. Bunu sabah duasında “Senin bana verdiğin ruh temiz…” sözleri ile ifade ederiz. Ve hayatımızda bize, benlik duygumuza, kişisel onurumuza nasıl bir zarar verilmiş olursa olsun, her zaman ruhumuzun bozulmamış, zarar görmemiş kısmına geri dönebiliriz.
16.yüzyılın büyük Kabalisti Safed’li Rabi Moşe Cordevero veya bilinen diğer adıyla Ramak saf özümüze dönmenin en iyi yolunun, On Teşuva Günü boyunca, “Teşuva’nın Kapıları” dediği On Sefirot üzerinde derin olarak düşünebilmemiz için her gün kendimizi bir süreliğine maddi dünyadan uzak tutmak olduğunu ileri sürer. Bu şekilde her gün farklı bir “kapıya” girmek, böylece ruhu belli bir sefira da kendi kaynağıyla birleştirmek mümkün olur. Bu sefira ların her biri yaradılışta ve ruhumuzda İlahi enerji için bir kanal oluşturur.
Kendinize sorun: Benliğinizin en saf, en kutsal bölümü ile ne kadar birleşmek istiyorsunuz? Bunu mümkün kılmak için çaba ve zaman harcamaya istekli misiniz?
-On Teşuva Gününün her biri için takvim yapraklarında Ramak ile Ari’nin listeledikleri özellikler arasındaki benzerlikleri gözden geçirin.
-Bugün Netzah’ın Sefirası (“dayanıklılık”) üzerinde düşünün. Bunu yaparken de dayanıklılık seviyenizi ve hırsınızı değerlendirin. İyi şeyler için kullanılıyor mu?
#33
Tişri 3
2 Ekim Çarşamba
KRALLIĞI TEKRAR İNŞA ETME
Bugün Kipur Günü için geri saymaya başlarız. Bugün On Teşuva Günü’nün üçüncüsüdür. Bu dönem en huşu dolu günlerin doruk noktasıdır. İbrani takviminde her bireye onluk grupların gücünün bahşedildiği en yoğun dönemdir.
Bize bu güç bahşedilmiştir, çünkü , Tanrı’ya Kral’ımız olarak taç giydirdikten sonra, bu on günlük dönemde onun Krallığını hem “yukarıdaki” ruhsal âlemde ve “aşağıdaki dünyamızda” tekrar inşa etme görevini üstleniriz. Kabala dilinde buna Binyan HaMalhut denir.
Malhut (“krallık”) On Sefirot’un onuncusunu temsil eder. Sefirot, on küre veya Tanrı’nın dünyayı yaratmak için yararlandığı İlahi enerji kanallarıdır. Bu kanallar, bizim ruhumuz dahil, hakikatin her alanında akarlar. Demek oluyor ki, malhut’u tekrar inşa etmek için kendimizi, kendi asaletimizi, haysiyetimizi, yani Tanrı’nın görüntüsünde yaratılmış olan benliğimizin o yönünü tekrar inşa etmeliyiz. Kendi malhut umuzu inşa ederek, Tanrı’nın evrendeki malhut unu inşa etmesine yardımcı oluyoruz.
Korktuğumuz veya kendimizi güvensiz hissettiğimiz zaman, kendi malhut umuzun tekrar inşa edilme zamanı gelmiş demektir, çünkü kendi güven ve güvensizlik duygumuz ona bağlıdır.
Çocuklar, haysiyetlerinin ayaklaraltına alındığı evlerde yetiştikleri zaman,onların malhut ları aşınıyor. Bu çocuklar büyüdükleri zaman, büyük bir zekâya ve yüreğe sahip olabilirler, ama gerçek bir gelişim için gerekli olan benliğinden uzaklaşma cesaretini bulamayan güvensiz yetişkinler olurlar. Kavrayabilecekleri en ufak onur kırıntısı için mücadele etmeleri gerektiğini düşünürler.
O halde, malhut un tekrar inşa edilmesi aslında onurun, haşmetin ve çok güvensiz olan bir dünyada güvenin inşa edilmesi demektir. Ve bu on gün boyunca bunu gerçekleştirmemiz için bize özel bir güç verilir. Bunu gerçekleştirmek sandığımız kadar zor değildir, çünkü bunu inşa etmek için tek ihtiyacımız olan şey, İlahi ruhumuzun bulunduğu yere, hiçbir zaman incinmemiş olan benliğimizin içindeki yere ulaşmaktır.
Kendinize sorun: Genelde hayatta kendinizi güvenli mi, güvensiz mi hissedersiniz? Sizin malhut unuz hayatınızda yaşadıklarınız tarafından yıprandı mı?
-Hiçbir zaman incinmemiş yönünüzü-İlahi ruhunuzu-tasvir edin.
-Bugün, onurunuzu, malhut unuzu inşa edecek ve gurur duymanızı sağlayacak İlahi bir şey yapın.
#25
Elul 24
24 Eylül Salı
MERHAMETİN ONÜÇ ÖZELLİĞİ
Tanrı’dan bizi bağışlamasını rica ettiğimiz zaman, sanki Tanrı’ya merhametli ve bağışlayıcı olduğunu hatırlatır gibi, sürekli Merhametin On Üç Özelliğini söyleriz.
Altın Buzağı günahından sonra, Moşe Tanrı’ya halkını bağışlaması için yalvardığı zaman Merhametin On Üç Özelliği, Moşe’ye açıklanır. Moşe’nin deneyimini bizzat yaşadığımız Elul ayında da, bu özellikler etrafa ışık saçarlar.
Moşe, puta tapma ve Tanrı’ya ihanet gibi çok vahim şeylerin sonuçları ile uğraşıyordu. Ve bu puta tapma olayı kasıtlıydı, İsrailliler sonuçlarını biliyorlardı. Yine de Moşe, Tanrı’dan, O ve O’nun kıymetli halkı arasındaki özel ilişkiyi onarmasını istedi.
Tanrı Moşe’nin yalvarışına, benzeri görülmemiş bir ödül ile cevap verdi. Sadece Onun ifşa edebileceği, Tanrı’nın “kişiliğiyle ilgili on üç sırrı- Tanrı’nın On Üç Merhamet Özelliğini ifşa etti.
Büyük Bayramlarda bu On Üç Merhamet Özelliğini birçok kez tekrarlarız:
“Her şeye gücü yeten, merhametli ve nazik, kolay öfkelenmeyen, nesiller boyunca iyilik ve hakikatte cömert davranmış, iyiliğin bekçisi, arındırıcı, günahlara ve ihlallere tahammül eden Aşem, Aşem…” (Mısır’dan Çıkış 34:6-7)
Bu sözlerin her biri çok gizemlidir ve çok büyük bir İlahi enerji taşır. Kabala’nın klasik çalışması olan Zohar’da, Merhametin On Üç Özelliği, “on üç taçyapraklı gül” olarak, hayatın en büyük sırrı, kırık olan her şeyi tamir etmenin anahtarı olarak anlatılır.
Talmud’a göre (Roş Aşana 17b) Tanrı Moşe’ye şöyle dedi: “İsrail ne zaman günah işlerse, halk bunu söylesin ve ben onları affedeceğim.”
Başta Tanrı’nın İsminin Aşem, Aşem diye tekrarlanması, Tanrı’nın bize şunu söylediğini gösteriyor: “ Sen günah işlemeden önce de, günah işleyip tövbe ettikten sonra da, Ben aynı Tanrı’yım.” Bu ifade, On Üç Merhamet Özellik yakarışının her zaman etkili olacağının kutsal güvencesi oluyor.
Bu güvence, tövbenin her zaman mümkün olduğunu ve Tanrı’nın her zaman bizim O’na dönmemizi beklediği anlamına geliyor. Burada ima edilen de oldukça açık: eğer biz de Tanrı’nın Merhamet Özelliklerine göre davranırsak, Tanrı da bize aynı merhametle cevap verecektir.
Kendinize sorun: Tanrı’ya, merhamet dolu yöntemleriyle bilinçli bir şekilde benzemeye çalışıyor musunuz? Eğer öyle ise, nasıl? Değilse de, neden?
-Bugün özellikle size yanlış davranan birine, merhametinizi gösteren bir harekette bulunun.
-Bunu yaparken ne hissettiğinizi anlatın.
#24
Elul 23
23 Eylül Pazartesi
BAĞIŞLANMAK İÇİN DUA ETMEK
Büyük Bayramlardan önce ve bayramlar sırasında, dualarımızda, Tanrı’nın bizi bağışlamasını üç şekilde isteriz:
Bu İbranice sözcüklerin hepsi eş anlamlı oluyor ve hepsi “bizi bağışla” anlamına geliyor. Hepsinin, Tanrı’nın ve aynı zamanda başkalarının bizi bağışlamasını isteme sürecine ışık tutan farklı manalar içeriyor.
Selah lanu, seliha kelimesinden türemiştir ve “özür” anlamına gelir. Özür dilemek, zarar verdiğimiz kişiye “yaptıklarım için üzgünüm, bunu yaptığıma gerçekten pişmanım ve bir daha asla yapmayacağım” sözlerini söylemektir. Yahudi kanununa göre, bu isteğe verilecek en uygun tepki, zarar verdiğimiz kişinin samimi olduğumuza inanması ve olumlu cevap vermesidir. Bunu yapmayı reddeden kişinin merhametsiz bir insan olduğunu söyleyebiliriz.
Mehal lanu, mehila sözcüğünden türemiştir ve “silmek, temizlemek” anlamına gelir. Burada kırdığımız kişinin, bu günahı sanki hiç işlenmemiş gibi silmesini ve ilişkiyi eskisi gibi sıcak ve samimi bir hale sokmasını isteriz. Kırılmış bir insanın buna olumlu tepki vermesi tabi ki zordur. Her birimizin içine, karşısındakini bu derece bağışlayacak güç, Tanrı tarafından verilmiştir. Bu Yahudi kanununa göre kişi bunu yapmalıdır.
Kaper lanu, İbranice kapara sözcüğünden gelir ve anlamı Bağışlanma Günü olan Yom Kipur’daki gibi, “bağışlanmaktır”. Kalbini kırdığımız kişinin bizi bağışlamasını istediğimiz zaman, aslında “Sana ve ilişkimize yaptıklarımdan ötürü, vicdanım beni rahat bırakmayacak. Lütfen beni affet, hissettiğim suçluluğu ve acıyı yok et,” diyoruz.
Bu isteğe olumlu cevap vermek, insanın kapasitesinin çok ötesindedir. Ancak Tanrı yüreklerimize dokunup “teselli ol,” diyebilir.
Kendinize sorun: birisi sizden onu bağışlamanızı rica ettiği zaman nasıl tepki verdiniz? Tanrı’nın sizi bağışlamasını istediğiniz kadar başkalarını da tamamen bağışladınız mı?
-Bir şekilde kalbini kırdığınız insanların listesini yapın.
-Onların sizi bağışlaması için ne yapmanız gerektiğini anlatın.
-Başlayın.
#22
Elul 21 21 Eylül Cumartesi
TANRI’NIN MERHAMETİNE İNANMAK
Moşe, inançlıydı. Yahudilerin günah işlediklerini ve bunun bir özrü olmadığını bilmesine rağmen, Tanrı’nın merhametine inanıyordu. Ve onun inancı umudun doğmasına yol açtı.
Sonuç olarak, biz insanlar, içimizde imkansızı başarabilme inancını taşıyoruz- uçabilen bir makine icat etmek, bir hastalığa çare bulmak, ayda yürümek gibi . Kozmik şuura bu mutlak inancı ilk getiren Moşe oldu.
Günah işlediğimiz ve gerçekten pişman olduğumuz zaman, Tanrı’nın merhametine olan inancımız, bağışlanmak için mücadele etmemiz konusunda bize cesaret verir. İnanç; bütün kırık parçalarımızı ve kırık kalbimizi masaya yatırmak ve tıpkı Moşe’nin yaptığı gibi, Tanrı’ya meydan okumak demektir.
İnancımız, acı çektiğimiz zaman Tanrı’ya meydan okuma hakkını verir. Esasında Tanrı ile tartışmamak inanç eksikliği sayılıyor, çünkü bu, Tanrı’nın bizi yarattığı şekle duyarlı olmamak demek oluyor. Tanrı bizi, acı çektiğimiz veya acıya tanık olduğumuz zaman ağlamak üzere yarattı. Ve gözyaşlarımız bize meydan okuma hakkını veriyor.
Ama inanç aynı zamanda, istediğimizi elde etmediğimiz zaman yine de ilerlemeye devam etmek anlamına geliyor. Böyle bir durumda içimiz sertleşmez ve asla teslim olmayız, vazgeçmeyiz.
1994 yılının Ekim ayında, Hamas teröristleri tarafından kaçırılan İsrail askeri Nahşon’un ailesi Wachsmanlar oğullarının kurtulması için, bütün İsrail’i dua etmek üzere seferber ettiler. Ama sonunda Nahşon öldürüldü.
Oğullarının kurtulması için dua edenlerden bazılarının bir inanç krizi yaşamalarından korkan Yehuda ve Ester Wachsman, cenazede şunları söylediler. “Tanrı Nahşon için edilen bütün dualara cevap verdi. Ama Tanrı’nın cevabı ‘hayır’ oldu.”
Bu sarsılmaz bir inançtır. Bu gerçek inançtır.
Akıllı bir insanın gerçek inancı mantığın ve muhakemenin ötesinde olan bir araçtır. O mantığın üzerindedir. Muhakeme sadece çok yükseklere çıkabilir ama inanç, cennete ulaşabilir.
Kendinize sorun: İnancınız ne kadar güçlü? Hiç gerçekten pişman olduğunuz zaman sizi bağışlaması için Tanrı’ya meydan okudunuz mu?
-İnancınızı irdeleyin, güçlü ve zayıf yönlerini bulun.
-Mantıklı bir temele dayanmayan, mutlak bir şekilde inandığınız şeylerin örneklerine bakarak inancınızı geliştirin; sevgi gibi .
#21
Elul 20 ... 20 Eylül Cuma
KIRIK BİR KALBİN SIRRI
Hepimiz hayatta hatalar yapar ve bazı şeyleri kırarız, ama hayat da bizi kırar. Hepimiz bir şekilde kırılmışızdır. Hepimiz tutulmayan vaatler veya bozulan ilişkiler yaşamışızdır; işimizi kaybetmişizdir veya sevdiğimiz birini kaybetmişizdir.
Farklı kişiler bu hayal kırıklıklarına eşlik eden acıya farklı şekilde tepki gösterirler. Bazı insanlar darmadağın olurlar. Bazıları ise bu vesile ile gelişirler.
Bazı insanlar güçlüdür, bazıları değildir. Ama bunun da bir nedeni vardır. Fırtınada devrilmeyen bir ağaç, fırtınadan önce zaten güçlü olan bir ağaçtır. Fırtına sadece ağaçların gücünü ortaya çıkarmıştır. Kökleri olmayan bir ağaç sadece normal hava koşullarında ayakta durabilir, ama fırtına koptuğu zaman kırılır.
Ama buna rağmen, mantığa aykırı gibi görünse de ,yaradılışın mucizesi olarak; şimdi ne kadar kırıksanız, ilerde bir o kadar sağlam ve tam olma şansınız var.
Rabilere göre, kırık bir kalp kadar eksiksiz olan hiçbir şey yoktur. Kalbiniz kırıldığı zaman, gerçek olan bir yerdesiniz.
Kırık bir duvar Yahudiler için neden en kutsal yerdir? Etrafta bu kadar güzel binalar dururken, neden Yahudiler kırık bir duvarın önünde durup dua ederler? Çünkü Yahudiler bunun mükemmel bir dünya olmadığını bilirler. Dünya mükemmel olmadığı sürece, Yahudiler güzel bir binada duramazlar. Onlar, kırık bir duvarın önünde durup ağlayarak dua ederler.
Mükemmel olmayan bir dünyada mükemmel binaların illüzyonu kendimizi iyi hissetmemizi sağlar. Ama yine de bu bir illüzyondur ve ancak Hollywood veya Braodway’e uygundur, ama gerçek bu değildir.
Gerçek şu ki, dünya bozuk bir yerdir, görevleri bozuk olanı tamir etmek olan bozuk insanlarla dolu bozuk bir yerdir.
Kendinize sorun: En son ne zaman kalbiniz kırıldı? Bunu kabul ettiğiniz zaman, kendinizi yalnız mı hissettiniz, yoksa Tanrı’ya daha yakın mı hissettiniz?
-Bugün dualarınızda Tanrı’ya kırık olan kalbinizi tasvir edin ve neden kırıldığını anlatın.
#18
Elul 17
17 Eylül Salı
İLAHİ ÖZÜMÜZE DÖNMEK
Gerçek benliğimize- İlahi özümüze dönme sürecinde, Altın Buzağı günahından sonra Moşe’nin Tanrı ile uzlaşma şeklinden öğreneceğimiz çok şey var.
Moşe sadece rica etmedi. Her şeyden önce harekete geçti. Levhaları kırdıktan sonra, putu yapmaktan sorumlu olanları cezalandırdı, İsrail kampında düzeni sağladı ve halkın tövbe etmesini sağladı. Ondan sonra, Tanrı’ya, halkı ile Onun arasındaki ilişkiyi kurtarmak için kendisi için en değerli olanı kurban etmeye hazır olduğunu gösterdi.
Moşe Tanrı’ya “Eğer onların günahlarını bağışlamazsan, sana yalvarıyorum, Senin yazmış olduğun kitaptan beni sil” dedi (Mısır’dan Çıkış (Exodus) 32: 32). Moşe İlahi taş levhalarını-Tanrı’nın kutsal sözünü kırdı. Halkını korumak için, kendini ve Tanrı ile olan ilişkisini riske attı.
Bu nedenle ona İsrail’in Çobanı denilir.
Tora şaşırtıcı bir şekilde, Yahudilerin liderini, bir bilge, bir savaşçı, bir hatip veya bir lideri tanımlayacak herhangi bir şey olarak değil de, sürüden uzaklaşmış her bir kuzu için endişelenen yumuşak huylu bir çobana benzetir.
Moşe Altın Buzağı günahının ardından, sonuçların tehlikeli olduğunu biliyordu. Moşe Tanrı’nın halkına dönmesini ve bu şekilde ,insanlığa hiçbir şeyin geri dönülemez olmadığını, her zaman bir umut olduğunu göstermek istiyordu.
Eğer bir hata yaparsanız, eğer günah işleyip bir şey kırarsanız, onu tamir etmek her zaman mümkündür. Boyun eğmek veya kadercilik hiçbir zaman bir seçenek değildir. Eğer bir şekilde Tanrı’yı reddetmiş, kendi özünüze ihanet etmiş olsanız bile, her zaman teşuva ya da tövbe adını verdiğimiz bir yöntemle geri dönmek mümkündür.
Moşe bunu bizim için kazandı ve bugün, bazı şeyler bize geri dönülmez bir şekilde bozuk gibi görünseler bile, bizler bunun üstesinden gelip Kipur Gününde Moşe sayesinde bağışlanmaya giden tövbe sürecine başlayabiliriz.
Kendinize sorun: yapmış olduğunuz bir hata yüzünden bağışlanabilmek için değerli bir şeyi kurban etmeyi istediğiniz bir dönem anımsıyor musunuz? Sevdiğiniz biriyle barışmayı bu kadar çok arzu ettiğiniz bir dönem anımsıyor musunuz?
•Günün alıştırması:
-Sevdiğiniz birinin sizi tam olarak bağışlaması için yazı tahtasını ya da kaderinizi silmek için ne kadar istekli olabileceğinizi anlatın.
- Hayatınızda, vazgeçmiş olduğunuz bir alan bulun ve sonra bunu onarmak için kararlılıkla harekete geçin. Bir şey yapın, herhangi bir şey yapın-hiçbir zaman bırakmayın, teslim olmayın.
#13
Elul 12
12 Eylül Perşembe
TANRI İLE BAĞLANTI KURMAK
Kabala’ya göre, biz insanlar için en büyük zorluk bireyselliğimizi korumak, ve aynı zamanda, Tanrı ile ilişki içinde olmaktır.
Tanrı her şeyi içeren bir gerçekliktir ve eğer bilinçli bir şekilde Tanrı’nın hakikatinin farkında olsaydık, var olamazdık. Var olmamızın sebebi, Tanrı’nın “biz” lere yer açmak için, Kendi ışığını gizlemesidir.
Ama buna rağmen, fizik kurallarının ötesine geçmek, yani Tanrı’nın gizlendiği gerçeğinden, Tanrı’nın açığa çıktığı gerçeğine geçmek mümkündür. Ama yine de var olmaya devam ederiz. Cennet ve yeryüzü evlenebilir, birleşebilir ve biz Tanrısallıkla bir olabiliriz. Bizimki gibi fiziksel parametreleri olan tanımlanmış bir varoluş, tamamen tanımlanamayanla bir olabilir.
Bu gerçekleşebilir, çünkü bizler Tanrı’nın görüntüsünde yaratıldık, içlerimizde kutsallık var. Ve kutsallığımızın dışarı çıkması için, bencil özümüzü yolumuzdan çekerek içimizdeki Tanrı ile bağlantı kurabiliriz.
Ebedi olan tek şey, kendi özüyle, kendi yakıtı ile işlemeyen şeydir. Kendi yakıtı ile işleyen her ne ise, çok güçlü olabilmesine rağmen, sınırlıdır. İşte bu yüzden, bizler de ebedi olabilmek ve ebedi olanla bağlantı kurabilmek için kendi özümüzün ötesine geçmeyi hedef alırız.
Ve bunu, yaratıldığımız şekilde kutsal varlıklar gibi hareket ederek gerçekleştiririz.
Hayatımızın kılavuzu ve hayatın fiziksel unsurlarının köleliğinden, özgürlüğe giden yolun kılavuzu olan Tora’da, bize Tanrı gibi kutsal olmamız söylenir. “Kutsal olacaksın, çünkü Tanrın olan Ben kutsalım”.(Levililer Kitabı (Vayikra) 19:2)
Bu , merhametli olmak demektir, çünkü Tanrı merhametlidir. Bu, sabırlı, nazik, adil, sevecen ve yaratıcı olmak demektir. Tanrı gibi kutsal olduğumuz zaman, Tanrı ile bağlantı kurmuş oluruz.
Kendinize sorun: İçinizdeki İlahi görüntü ile bağlantı kurmak istiyor musunuz? Kutsal olmak hayatınızda bir amaç mıdır? Eylemleriniz kutsallığa ne sıklıkta yaklaşır?
-Kendi kutsal yönünüzle bağlantı kurmak için neyin gerekli olduğunu düşünün.
-Bugün kutsal bir şey yapın.
Elul 10
10 Eylül Salı
AKIŞA BIRAKMAK VE İÇİNE DALMAK
Elul ayı , akışa bırakmayı gerektiriyor. “Ezgilerin Ezgisi”nde- Ani l’dodi v’dodi li-(ben sevgilim için varım, sevgilim de benim için var) pasuğu, bize şunu anlatır:
Girişim kendimiz, benlik ile başlar-“ben ”
Bu benlik “sevgilime”doğru döner (ben kendim için yokum-sevgilim için varım).
Ve sevgili şöyle cevap verir -“sevgilim benim için var”, çünkü “ben” “benliğimi” bırakıyorum.
“Bırakmak” sözcüğünün İbranice karşılığı bitul dur ve “benliğin uzaklaştırılması” anlamına gelir.
Kendini uzaklaştırmasını, geri planda kalmayı bilen kişinin, bir başkasının söyleyeceklerini dinleme ve sevme kabiliyeti vardır; Tanrı’yı “görebilir.” Aslında bu hepimizin uzmanlaşmak istediği bir konu sayılır. O halde neden bu kadar zor?
Çok zor, çünkü mecazi anlamda, yüzmeyi bildiğimiz zaman bile dalmaktan korkarız. Havuzun kenarında öylesine oturup önce ona, sonra yirmiye, sonra elliye kadar sayarken buluruz kendimizi… ve hiçbir zaman atlama cesaretini bulmayız. Bizim korkumuz akışa bırakma korkusu . Uzaklaşma anından, ayaklarımızın yerden kesildiği ve henüz suya değmediği andan ürkeriz.
Genellikle, bu uzaklaşma korkusundan kurtulmanın yolu birisinin gelip bizi suya itmesidir. İşte bu yüzden, hepimizin dışarıdan yardıma ihtiyacı var-hepimizin rehberlere ihtiyacı var.
Olayları akışa bırakmanız gereken anda, kendinizi ikna etme çabanız yürümeyecektir, çünkü parlak bir zihin, savunmasız bir kalbe hitap edemez-aynı dili konuşmazlar. O yüzden, sizi iteklemesi için güvendiğiniz birini çağırmanız gerekir.
Kendinize sorun: Ara sıra sizi itekleyen, teşvik eden bir akıl hocanız var mı? Eğer yoksa, güvenebileceğiniz ve sizi akıllıca ve titiz bir şekilde itekleyecek birini tanıyor musunuz?
Şimdiye kadar yapmış olduğunuz Elul çalışmasında , bir akıl hocasının dostça iteklemesinden yarar sağlayacağınız bir alan belirlemeye çalışın.
Sinay Dağı’nın tepesinde yaşanan en heyecanlı deneyim belki de Moşe’nin Tanrı ile yüzyüze gelmek istemesiydi: “Sana yalvarırım, bana ihtişamını göster”. (Mısır’dan Çıkış 33:18)
Tanrı şöyle cevap verdi: “Benim yüzümü göremezsin, çünkü hiçbir kul Beni görüp yaşayamaz… (ama) Seni bir kayanın yarığına yerleştireceğim ve senin yanından geçerken, seni Kendi elimle örteceğim, sonra Kendi elimi çekeceğim ve sen Beni arkadan göreceksin…”
Bu konuşma şaşırtıcıdır. Nasıl oluyor da Moşe, Tanrı ile ancak öte âlemde yüz yüze gelineceğini bilmiyordu? Ve Tora neden Tanrı’nın, Moşe’nin isteğine olan itirazını belgeler?
Bunun cevabı, Moşe’nin isteğinin reddedilmemiş olmasıdır. Moşe mecazi anlamda Tanrı’yı anlamak istemiştir. Tanrı ise Moşe’ye, Onun özünü bu dünyada görmenin imkansız olduğunu, ama yansımasını görmenin mümkün olduğunu söyler. Esasında Tanrı Moşe’ye şunu ima etmiştir: “Benim yüzümü, bakmayarak göreceksin.”
Hayatta doğrudan bakarak gördüğümüz, bir de gözlerimiz kapalı iken gördüğümüz şeyler vardır. Bazı şeyler vardır ki, elimizle kavrayarak onlara tutunuruz, bazı şeylere ise, onları bırakarak tutunuruz.
Yaratıcı insanlar bilirler ki, rahatça akışa bıraktıkları zaman, yaratıcılık akmaya başlar. Oysa onu kontrol etmeye çalışıp zorladığınız zaman, yaratıcılık gelmez, aksine kanallar tıkanır. Yaratıcılığın ortaya çıkması için, onu serbest bırakmak gerekir. Aynı şey “Tanrı’yı görmek” için de geçerlidir.
Aslında Tanrı Moşe’ye, “Bakmayı bıraktığın zaman Beni göreceksin. Kendin yoldan çekildiğin zaman Beni göreceksin,” der.
Kendinize sorun: Daha yüksek bir hedefe ulaşmak için ne sıklıkta yoldan çekilirsiniz? Hayatınızda Tanrı’yı “görüyor musunuz”? Bakmayarak görmeyi öğrendiniz mi?
-Yaşamınızda akışa bıraktığınız ve size bir fayda olarak geri dönen bir olayı hatırlamaya çalışın.
-Süreci inceleyin-o olayın gerçekleşmesi için kendinizi nasıl geri çektiniz?