Bir´liğin sevinci

R.Simon Jacobson, 60 Gün- Büyük Bayramlara Spiritüel Olarak Hazırlık Kılavuzu yazı dizisinde, Roş Hodeş Elul’den başlayarak 60 gün boyunca her günün anlamı, bu günden nasıl faydalanabileceğimiz, ve günlük spiritüel egzersizlerimiz için bilgi ve tavsiyelerde bulunuyor.

Nazlı DOENYAS Kavram
17 Ekim 2019 Perşembe

#52

 

Tişri 22, Şemini Atseret, Sukot’un Sekizinci Günü

 

21 Ekim Pazartesi

 

ÖZDE ZENGİN BİR GÜN

 

Şemini Atseret bayramının birçok anlamı vardır.

 

İbranice bir sözcük olan şemini “sekiz” anlamında gelir, ama aynı zamanda “zengin” veya “şişman” anlamına gelen şuman ile aynı kökene sahiptir. Atseret sözcüğü ise “tutma/içine çekme” veya “kısıtlama/geri çekilme veya “hasat toplama/toplantı” anlamına, aynı zamanda “öz” anlamına da gelebilir. O halde Şemini Atseret bütün senenin öz zenginliğini simgeler, çünkü bugün, Tişri ayındaki bütün bayramların enerjisini tamamlar ve senenin bütün günlerine yönlendirir.

 

Raşi’nin Tora yorumunda, Şemini Atseret’in anlamı aşağıdaki kısa öykü ile açıklanır:

 

Bir zamanlar çocuklarını birkaç gün sürecek olan bir ziyafete davet etmiş olan bir kral vardı. Çocukların gitme zamanı geldiğinde, onlara “çocuklarım, lütfen benimle bir gün daha kalın, sizin ayrılmanız bana zor geliyor…” dedi.

 

Öyküde kral “bizim ayrılmamız bana zor geliyor” değil de, “sizin ayrılmanız bana zor geliyor” diyor. Gerçekten de Tanrı her yerdedir, onun için O hiçbir zaman bizden ayrılmaz. Tanrı ile olan ilişkimizden uzaklaşarak, O’ndan ayrılan biziz.

 

“Sizin ayrılmanızın” yine başka bir anlamı daha vardır-Tanrı’nın gözünde O’ndan ayrılmakla eşdeğer olan birbirimizden ayrılmaktır. Tanrı ile bir olduğumuz zaman, Kral Babamızın çocukları olarak birleşerek birbirimizle de bir oluruz. Tersi için de aynı şey geçerlidir: Tanrı’nın çocukları olarak, ortak bir kimlikle birleşerek birbirimizle ‘bir’ olduğumuz zaman, Tanrı ile de ‘bir’  oluruz.

 

Bu ayrılık Tanrı için üzücüdür. Bu yüzden, bizi sekizinci gün , bir gün daha “tutar” veya “içine çeker “veya “toplar”. O gün artık suka da oturmak bir emir olmaktan çıkar, ama yine de Sukot’un birliği içimizi kaplar.

 

O gün sukanın içindekiler bizler değiliz, suka bizim içimizdedir. O gün bize Sukot’un birliğini özümseme, öz olarak onu ayrıştırma ve gelecek aylarda ondan yararlanabilmemiz için ruhumuzun derinliklerinde saklama gücünü verilir.  

 

 

 

 

 

 

 

#53

 

Tişri 23, Simhat Tora

 

22 Ekim Salı

 

            YIKILAMAYANIN KUTLANMASI

 

            Simhat Tora’da, Tora’yı okuma devresini tamamlamış oluruz (Devarim Kitabının son pasukları) ve Yaradılış Kitabı ile baştan başlarız.

 

Tora’nın en son sözleri şunlardır: “…Ve Moşe’nin, bütün İsrail’in gözleri önünde gerçekleştirdiği bütün yüce işler.” (Devarim 34:12)

 

Raşi’ye göre, bu sözler Moşe’nin levhaları kırmasını ima eder. Ancak, onun levhaları kırması başarıdan ziyade, bir zayıflıktı. Levhaları kırmak nasıl yüce bir iş olabilirdi ki?

 

Yüce bir işti, çünkü Moşe’nin bu levhaları kırması, yıkılamaz olacak olan ikinci levhaların yazılmasına yol açtı.

 

İlk levhalar, masum doğup kutsal bir hayat sürdüren bir tsadik’e benzetilebilir; ikinciler ise, düşen, ama daha sonra doğrulan, pişman olup yeniden başlayan ve deneyim için çok daha fazla güçlenen baal teşuva’ya (“Tanrı’ya dönüş ustası”) benzetilebilir.

 

İlk levhalar kırıldığı için var olan ikinci tabletler, hayatın zorluğunu, yani insanın düşüşünü ve tekrar benzeri görülmemiş yüksekliklere doğrulma yeteneğini yansıtır.

 

İkinci levhalar, insan girişiminin gücünü yansıtır: bu levhalar Moşe’nin 80 gün boyunca yılmadan sarf ettiği çabadan sonra, Kipur Gününde Tanrı tarafından verildi ve Moşe tarafından kazıldı. Bu nedenle, ikinci levhalar Tanrı ile aramızdaki ilişkinin yeni bir boyutunu ortaya çıkardı. Bizler düştükten sonra bile, çabalarımızla (teşuva), bütün zayıf noktalarımızı aşan Tanrı ve Tora ile olan asıl bağımızın yenilmezliğini gösterebiliriz.

 

Kısacası, ikinci levhalar içimizde yeni ve benzersiz bir boyutu, Tora’yı ve Tanrı ile olan ilişkimizi ortaya çıkardı.

 

Simhat Tora bu yeni boyutun kutlamasıdır. Bu yüzden, bizler büyük bir tutku ile sınır tanımadan dans ederiz. Bizler bacaklarımızla dans ederiz ve kollarımız bir Tora tomarını sarar. Bu dans bir Yahudi’nin özüne, Tora’nın özüne ve Tanrı’nın özüne dokunur. Sınırlı zekâmızı ve duygularımızı aşan, eğitime, özgeçmişe ve manevi duruma bakmaksızın, bütün insanları içine alan bir danstır. Bu dans ölümsüzlüğün kendisine dokunan sonsuz bir danstır.

 

 







#48

 

Tişri 18, Sukot’un Dördüncü Günü

 

17 Ekim Perşembe 

BİR’LİĞİN SEVİNCİ

 

Eskiden ordular savaşa giderken zafer şarkıları söylerlerdi. Henüz savaş başlamamışken, neden zafer şarkıları söylerlerdi? Çünkü savaşı kazanacaklarına dair inançlarını ifade etmek isterlerdi. Bu inanç, askerlerin moralini yükseltir ve zaferin güvencesi ile daha cesurca savaşmaları için ilham verirdi. 

Sukot işte bu zaferin şarkısıdır. Bizler, manevi silahlarımızla donanarak, her savaşta mücadele etmeye kararlı bir şekilde, galip geleceğimize inanarak,  “dört türle” ilerleriz. 

Sukot bize güvensizliklerimizi, korkularımızı ve zayıf noktalarımızı aşma gücünü verir. Sevinçli olmamız için ilham veren daha büyük bir güce sahip olmamıza yardım eder. Buna karşılık, bu farkındalığın eksikliği güvensizliğin, korkunun, belirsizliğin ve kaçınılmaz bir sonuç olarak umutsuzluğun kaynağı olur. 

Sevinç;  ruhun içsel olarak  hayatı kutlamasının dışa vurumudur.  Hayatı kutlamak, vazgeçilmez hayat amacımız ve  İlahi görevimizle bağlantımızdır. Sukot’ta bu bağlantıyı kutlarız. Varlığımızın özünden gelen gerçek mutluluğu ifade etmek için saf bir neşe ile dans eder, şarkı söyleriz. 

Sukot “bizim neşelenme dönemimizdir”, çünkü bizler tek başımıza kutlama yapmayız, Tanrı da kutlamaya katılır ve bizimle, O’nun yarattıkları ile neşelenir. 

Sevinç bizi Tanrı ile ve başkaları ile birleştirir. Esasında sevinç tek başına kutlanamadığı için suka mıza misafir davet ederiz. 

Talmud der ki, “Bütün İsrail’in tek bir suka içinde oturması uygundur.” Fiziksel olarak ayrı suka larda otursak da, manevi olarak hepimiz tek bir birleştirici suka altında beraber otururuz. Farklı kişilikleri simgeleyen “dört türü” beraber bağlarız. Bunu yaparken, çeşitliliğimizin gücümüzü yansıttığını, birliğimizi beslediğini, her birimizin daha büyük bir iyiliğe katkıda bulunduğunu kabul ederiz. 

Sukot’un geri kalan günlerinde birlikte toplanalım ve hayatlarımızı, Tanrı’nın bize her gün verdiği ödülleri kutlayalım. Bu umut, sevinç ve birlik dolu mesaja her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Bizim ilerlememize, tekrar inşa etmemize ve daha da gelişmemize yardımcı olan en büyük yakıt bu umuttur.