İsviçreli sanatçı Francoise Caraco, büyük büyükbabasının köklerini Ortaköy’de arıyor.
Evinde bulduğu siyah – beyaz fotoğraflardan yola çıkan Caraco, bu arayışını bir sanat projesine aktarıyor. Caraco ile 19. yüzyıl sonlarına uzanan aile hikâyesine dayalı ‘Hidden Istanbul’ (Gizli İstanbul) projesini konuştuk.
2012’den beri İstanbul’a gidip gelen Caraco ile bir e-posta yolu ile tanıştım. Aslında hepimizin başına gelebilecek bu ilgi çekici hikâyeyi paylaşmak istedim.
Kendinizi tanıtır mısınız? Neden İstanbul’a geldiniz?
Zürih’te yaşayan İsviçreli bir sanatçıyım. Zürih’te, Güzel Sanatlar lisans ve yüksek lisansımı yaptım, fotoğraf eğitimi aldım. Takip eden on yıl boyunca da fotoğrafçı olarak çalıştım. İstanbul’a gelmemin sebebi soyadımın Caraco olması. Büyük büyük dedem İstanbul’da yaşıyordu ve 19. yüzyılda İsviçre’ye göçtü. Uzun bir süredir de aile araştırmaları yapıyorum.
Bütün projeleriniz aile tarihleriyle mi ilgili? Bunun özel bir sebebi var mı?
Hepsi değil ama her zaman anılarla, tarihle, insanların kişisel hikâyeleri ile ilgili işler yaptım, arşivleri araştırdım. Ve evet, bunun bir sebebi var, çünkü boşluklar olabilir ve geçmişi bir öykü gibi farklı bir şekilde anlatabilirsiniz. Mesela aile araştırmama başladığımda baba tarafım hakkında fazla şey bilmiyordum. Gizli kalmış, bilmediğim unsurlarla çalıştım, boşlukları da kurgu ile doldurdum.
Bugün üzerinde çalıştığınız ve coğrafyası İstanbul Ortaköy olan sanat projenizin motivasyonu, başlangıç noktası neydi?
Babamın evinde bazı eski fotoğraflar buldum. Bunlar ailemin, Ortaköy’de yaşayan büyük büyük halamın fotoğraflarıydı. Büyük büyükbabam 19. yüzyılda İsviçre’ye göçmüş, geri dönmesi de mümkün olmamıştı, belki de korkuyordu. Bilmiyoruz. İsviçre’de bir dantel dükkânı vardı ve bir gün dükkânda çalışanlardan biri ona Odesa’ya gideceğini söylemiş. O da, “Eğer Odesa’ya gideceksen önce İstanbul’a uğra, kız kardeşime selamlarımı götür. Ancak bunu yaparsan gitmene izin veririm” demiş.
Bütün bunları nereden biliyorsunuz? Bu hikâyeyi nereden öğrendiniz?
Nereden bildiğimi hatırlamıyorum ve hikâyenin nereden kaynaklandığını bilmiyor olmak beni üzüyor. Bu her zaman aile içinde anlatılan bir öykü. Bu kişinin adı Lydia idi. Ortaköy’e gitti ve büyük büyükbabamın kız kardeşini buldu, ailenin fotoğrafını çekti ve dönüşte İsviçre’ye getirdi. Büyük büyükbabam fotoğrafın üzerine “Bu kız kardeşim” diye bir not yazdı. Fotoğrafı bulduğumda büyük büyükbabamın İstanbul’a gelmesi mümkün değildi. Dolayısıyla bunu ben yapacağım, fotoğrafların çekildiği yeri arayıp bulmaya çalışacağım dedim kendime. İlk motivasyon buydu. Ya da bütün yolculuğun başlangıcı…
Ayrıca İsviçre’de Caraco adını sorduğunuzda bunun İspanyol adı olduğunu söylüyorlar. Nereden geldiğimi soranlara bazen bildiğim kadarıyla bütün hikâyeyi anlatıyorum ama çok şey de bildiğim söylenemez. Buraya bazı detayları öğrenebilmek amacıyla geldim. Mesela büyük büyük babamın Ladino konuştuğundan bile emin değildim ama bir örnek mektup buldum. Her hâlükârda İsviçre için garip bir soyadım var.
‘Hidden İstanbul’ adlı bir sanat projeniz ya da daha doğru bir tanımla bir sanat kitabı projeniz var. Okurlarımıza bu projeden bahseder misiniz?
‘Hidden İstanbul’ başlığı ile ilgili olarak şunu söylemeliyim: Aslında şehir benim için gizli, çünkü burası benim ülkem, benim cemaatim değil. Bu çalışma ile belki kapısını biraz aralayabildim ama içeride değilim. Hâlâ dışarıdayım. Burada hoşuma giden şey, en azından birazcık aralayabildiğim bir perdeye benziyor olması.
Sanat projem için öncelikle İstanbul’da yaşayan, yaşları 20 ila 90 arasında değişen Yahudilerle tanışmak istedim. Böylece onlara hayatları ve İstanbul’a dair anılarıyla ilgili sorular sorabilirdim. Bunun ardında yatan fikir de şu: Eğer büyük büyük babam İsviçre’ye göçmemiş olsaydı, benim hayatım da bu olabilirdi.
İlgi duyduğum bir başka konu da; insanlara hayatlarıyla ilgili sorular sorduğumda sadece kişisel hikâyelerini değil, aynı zamanda Türkiye tarihi veya Türk Yahudi Cemaati tarihi ile de ilgili bir şeyler öğrenmiş oluyorum.
Ama siz bir tarihçi değilsiniz. Aslında ilgilendiğiniz şey tarihin içindeki gerçekler mi?
Hayır, kişisel hikâyelerle ilgileniyorum ama bunlar zaten birbirine dokunan şeyler.