Yaşam sürecinde, yaratılmış kişilerin arasında şeytani kötülükler yapacak kadar yürekleri kararmış kişilerin yanı sıra, içleri apaydınlık, melekler kadar güzel yürekli insanlar da vardır. Holokost döneminde, Nazilerin karanlık gölgesi altında, canlarını hiçe sayan, mert ve iyi yürekli bazı insanların koca yüreklerinden söz etmek istiyorum…
CHARLES AZNAVOUR VE AİLESİ
Birkaç ay evvel, yaşama veda eden ünlü Fransız şarkıcı Charles Aznavour (1925-2019) ve ailesi, bu güzel insanlardan bir örnek. Bu yıl içinde vefat eden 94 yaşındaki sanatçı, Fransız müziğinin en değerli motiflerinden biriydi. Nesiller boyunca, muhteşem sesi ve hassas bir ruhla şarkı söylemesi, onu tüm zamanların en popüler sanatçılardan biri yapmıştı.
Aznavour’un hayranlarından bazıları, şarkıcının Yahudi olduğunu dahi zanneder. Çünkü en iyi dostlarının hepsi Yahudi’ydi. Yahudilere karşı müthiş bir sempatisi vardı. Bir Yidiş şarkısı olan ‘Yidishe Mama’, uzun zaman listelerin başında yer aldı. 2011 yılında söylediği ‘Ja’i Connu’, adlı şarkısı Nazi toplama kampında tutuklu bir Yahudi’nin perspektifinden, o dönemi anlatıyordu. Aznavour, en son Ekim 2017’de olmak üzere, İsrail’de defalarca konser verdi.
Yahudi devletine yapılan son ziyarette Aznavour ve kız kardeşi Aida, ‘Aznavour Ailesi’nin tanınıp, bilinmesi için ‘Uluslararası Raoul Wallenberg Vakfı’ tarafından verilen, ‘Raoul Wallenberg Madalyası’nı kendilerine takan İsrail Devlet Başkanı Reuven Rivlin ile bir araya geldiler.
Ünlü sanatçı, 1915-18 yılları arasında Anadolu’daki ‘tehcir’ olaylarından kaçıp, Paris’e yerleşen Aznavour Ailesinin, 2.Dünya Savaşı sırasında, Yahudilerin ve başka mazlumların hayatlarını nasıl kurtardıklarından ve riskleri göze alarak gösterdikleri cesaretten, daha evvelce fazla bahsetmemişti.
Sanatçının bu kararı, 2016 yılında değişti. Aznavour, İsrailli araştırmacı Dr. Yair Aurton ile birlikte oturup anılarını, geçmişini, ailesini anlattı. Paris’te, savaş sırasında ailesi ile birlikte, birkaç kişinin hayatını nasıl kurtardığını ayrıntılı bir biçimde anlattığı hikâyeyi, Dr. Aurton, İbranice bir kitapta yayınladı. ‘Matzilim Ttzadikim V’lohamim’ (Dürüst Kurtarıcılar ve Savaşçılar) adlı bu kitap, Fransızca ve Ermeniceye çevrilecek.
Yahudiler için güvenli bir sığınak
Aznavour, “Paris’teki La Marais Bölgesinde birlikte büyüdük” diye anlatıyor. Hem Yahudilerin, hem de Ermeni mültecilerin de dâhil olduğu birçok göçmenin bir araya geldiğini hatırlıyor. “Onlar bizim komşularımız ve dostlarımızdı”. 2. Dünya Savaşı başladığında genç Charles Aznavour, Paris’in 9. Arrondissement Bölgesi’nde, Navarin Sokağı 22 numarada, ebeveynleri, Knar ve Michael Aznavour ve kız kardeşi Aida ile yaşıyordu. Bu küçük üç odalı daire, Naziler tarafından avlanan Yahudiler ve tehlikedeki diğer kişiler için güvenli bir sığınak haline gelmişti.
Aznavourların yanında gizlenen ilk kişi, Almanya’da yaşayan, adını anımsayamadığı, Romen bir Yahudi idi. Romanya kökenli Alman Yahudi’si olan bu genç, Almanya’da devlet düşmanı olmakla suçlanmış ve ölüme mahkûm edilmişti. Bir Alman askeri kılığına giren bu Yahudi genç, Fransa’ya kaçtı. Fakat fark edildi ve Gestapo tarafından aranmaya başlandı. Bir arkadaşı Michael Aznavour’u durumdan haberdar etti. Aznavour, Romen genci ailesiyle birlikte yaşadığı evinde gizlemeye başladı.
Aida Aznavour kitapta şöyle anlatıyor: “Yahudilerin, vahşetin kurbanları olacağını biliyorduk. Yahudileri sevgi ve acıyla kucaklıyorduk. Bu acıların ne olduğunu çok iyi biliyorduk zira.” Aida o günleri anımsarken şöyle devam ediyor: “Büyük bir risk aldığımızın farkındaydık. Eğer Naziler evimizi basıp olanları görseydi, başımıza gelecekleri ve acımasızca aynı vahşete maruz kalacağımızı da biliyorduk. Nedir ki evimizi yine de onlara sevgiyle açıyorduk. Biz onlara, evimizin, onların da evi olduğunu söylüyor ve acılarını teskin etmeye çalışıyorduk. Sanki evimizde bir konuk ağırlarmış gibi… Erkek sığınmacılar, bazen günlerce Charles ile aynı yatakta uyurlardı.”
Bir gün Charles’ı yakından tanıyan bir kadın, ondan Yahudi olan eşini gizlemesini rica etti. Eşinin adı Simon’du. Simon da diğer bütün Parisli Yahudiler gibi tutuklanmış ve Drancy Toplama Kampına nakledilmişti. Fakat Simon bir yolunu bulup oradan kaçmayı başarmıştı. Aznavourlar, onu derhal evlerine aldı. O’nun yanında ayrıca üç kaçak Yahudi daha vardı. Herkes hep birlikte onların daracık dairelerinde gizlenmeye başlamışlardı.
Paris Nazi işgalinde olmaya devam ederken, Aznavour Ailesi sığınak olma vazifesine devam etti. Bir keresinde, Alman ordusunda savaşmayı reddeden ve Fransa’ya kaçan birkaç Alman Ermeni’si genci gizlediler. Bu gençler 11 kişiydi ve geceleri yerde yatıyorlardı. Michael ve Knar Aznavour, gizlenen bu gençlere, sahte kimlikler çıkarmışlardı. O zaman ergen yaşlarında olan Charles ve Aida ise, gizlice Alman askeri üniformalarını yakıp, gece yarısı, küllerini, dışarı çıkarıp çöpe atmışlardı.
Aznavour Ailesi, arkadaşları Melinee ve Missak Manouchian’ın Fransız Direnişi’ne katıldıklarını ve kırmızı bültenle arandıklarını bilmelerine rağmen, onları aylarca evlerinde gizlemişlerdi. Onların en yakınları bile bu riski göze alamazken, kendileri kahramanca davranarak onları saklamışlardı. O direnişçi çift, daha sonra Gestapo tarafından tutuklanmıştı.
Charles Aznavour, “Ailem başlarına gelebilecek en kötü şeyleri göze alarak bunu yapıyorlardı. Kız kardeşim ve ben de onları kendimize örnek alıyorduk. Biz ‘çılgın’ gençlerdik. O günlerde yaşıtlarımızla vakit geçirmez, sadece annemle babamın ayak izlerini takip ederdik. Savaş bittikten çok sonraları, ne kadar büyük bir tehlikeyi göze aldığımızın farkına vardık.” diyerek sözlerine son veriyordu.