Melisa Kesmez’in birkaç değerli ve duygusal hikâyesinden oluşan bu kitap aile kavramını çok etkili bir şekilde işliyor. Beş hikâyenin de ortak paydaları ilişkiler ve acı. Hepsi ailenin farklı kişilerini ve farklı ilişkilerini masaya yatırıyor. Hikâyelerin hepsinde çok güzel edebi ifadeler var. Onları işaretlemenizi de öneririm. Ne kadar değişik anlatımlar görürsek hayal dünyamız ve ifade gücümüz gelişir.
Kalanlar Hikâyesi: Sevdiğiniz bir kişi uzak bir yere göç ederse ne hissedersiniz? Nasıl hayatla baş edersiniz, avuntuyu nerelerde ararsınız? Hikâye evcil hayvanların önemini vurguluyor.
Son Bir Çay Hikâyesi: Okuyucuyu şaşırtıcı bir ikilem ile karşı karşıya bırakan bir hikâye. Hikâyenin sonunda ne düşüneceğini şaşırıyor insan. Bir anne ile oğlunun ilişkisiyle oğlun eski sevgilisiyle olan ilişkisi arasında paralellik kuruyor.
Annemin Çadırı Hikâyesi: Evlilik müessesesini sorgulayan bir hikâye. “Çadır çözüm mü?” sorusuyla şaşırtıyor.
Görüşürüz Hikâyesi: Babalık mevzusunu acıklı bir şekilde olsa da sorgulatıyor okuyucuya.
Kız Kardeşim Handan Hikâyesi: İki kız kardeşin arasındaki ilişkiyi geçmişle gelecek arasında ‘anneleri’ üzerinden bir köprü kurarak anlatıyor.
**
İlk Aşk, Ivan Turgenyev
Romancı anlattı mı bir başka aktarıyor hayatın güzelliklerini bize... Bakın ne diyor: “Gözlerimi kaldırır, açılan ruhuma gökyüzündeki aydınlığı, maviliği doldururdum.” Ruh hallerini böyle anlatan bir yazar, bir insanın konuşmasını nasıl tasvir edebilir: “Sesinin billur ahengi içimden tatlı bir ürperme bırakarak geçti.’”
Ama bu roman, İLK AŞK, evet bir ergen delikanlının ilk aşkını konu aldığı ve bize kendi çocuklarımız da bu evrelere geldiğinde nelerle karşılaşacağımız konusunda psikolojik bilgi/ders verdiği gibi aynı zamanda bazı atasözlerimize de ışık tutuyor: “Gülme komşuna gelir başına”, “Ava giden avlanır” gibi…
Güzelliğiyle erkekler üzerinde neredeyse hiç zorlanmadan taht kuran ‘gözden düşmüş bir prenses kızı’nın sonra başına neler geldiğini, çektirdiklerinin cezasını nasıl çektiğini de görmezden gelemiyoruz, ama ‘oh olsun’ diyebiliyor muyuz, hayır, acıyoruz bir nevi...
Ancak eserde öyle ‘karizmatik’ sahneler var ki, bu karşı konulmaz gücün etkisine kapılan erkek kahramanımız neye uğradığını şaşırıyor:
“Zasekin’lerin bahçesi’ne yaklaşmamaya karar verdiğim halde önüne geçilmez bir kuvvet beni o tarafa doğru sürüklüyordu.”
veya
“Beni hakikaten seviyorsanız oradan yola atlayın bakalım.
Zinayida daha sözlerini bitirmemişti ki, sanki arkamdan biri beni itmiş gibi boşluğa fırladım.”
Turgenyev inanılmaz üslubu ve insan psikolojisini alaşağı ettiği yorumlarıyla ilk aşkı, çılgınlığı, mutluluğu, acıyı çok güzel ifade ediyor bu kısa romanında...
Öneririm.