Pistol

“Büyük bir tenisçi olmak için kim olduğunu ve ne istediğini bilmek gerekir mi emin değilim. Farklı oyuncular bu hedefe farklı yollardan ulaştı. Fakat bana gelince, ben biliyordum. Daha ilk günden beri nereye geleceğimi biliyordum; ben tenis oynamak için doğmuşum. Zorunlu değildir ama, ister büyük bir konser salonunda violensel çalın ya da bir gökdelen inşa edin farketmez, kim olduğunu ve ne istediğini biliyorsan hedefe giden yolda büyük bir avantajın var demektir.”

Mete YAYLALI Spor
30 Ekim 2019 Çarşamba

12 Ağustos 1971 tarihinde ABD Maryland eyaletinde, Potomac şehrinde dünyaya geldi. Dört çocuklu bir ailenin üç numarasıdır. Amerika doğumlu Yunanlı-Yahudi baba Soterios “Sam” Sampras ile 25 yaşında Yunanistan Sparta’dan ABD’ye göç etmiş anne Georgia yeni doğan çocuklarına Petros adını verdiler. Tabii dünya onu Pete Sampras olarak duyacaktı. Hatta yetmeyecek, tabanca gibi servis attığı için uygun bir de lakabı olacaktı: Pistol Pete!

Dört çocuklu bir aileyi geçindirebilmek için baba Sam bir yandan Vaşington’da Savunma Bakanlığında makina mühendisi olarak çalışırken diğer yandan da karısının üç erkek kardeşiyle ortak, Virginia McLean’da bir Yunan lokantası işletmektedir.

“Potomac günlerinden aklımda kalan fazla bir şey yok fakat üç yaşındayken evin bodrumunda bir tahta raket ve bir top bulduğumu, top sektirip çamaşır makinesinin çıplak beton duvarına atıp oynamaya çalıştığımı hatırlıyorum. Nedense yine o günlerde, içinde birkaç kort olan yakınlardaki bir parka birşeyler beni çekiyordu. Hatta bir-iki ders bile almıştım. Beni oraya çekenin ne olduğunu bilemiyorum ama Tiger Woods’un bir golf sopasıyla buluşması gibi bir nedeni olmalıydı.”

İşte burası çokomelli!

Neredeyse bütün büyük tenisçilerin başlangıç noktasında evin bodrumunda, çatı arasında veya depoda bulunan bir tahta tenis raketi vardır. Bu çocuklar bir şekilde geleceğini belirleyen bu raketle buluşur. Pek azının anne-babası “çocuğa bir tenis raketi alayım da gitsin tenisçi olsun, Wimbledon kazansın” demiştir. Tabii pek çoğu da çocuğunu dikkatli gözleyip, bir spor yapmasını istemiş ve farklı sporlar arasından en uygununu bulmak istemiştir. Elbette aynı anda dünyanın farklı noktalarında on binlerce çocuk bu gizli raketle buluşma tecrübesini yaşarlar ama işte içlerinden ancak bir tutam yıldız parlama imkanı buluyor.

“Babamın hatırladığı kadarıyla ben parkta tenis oynamaya çalışırken yanına birisi yaklaşmış ve ‘Oğlunuz gerçekten tenis oynayabiliyor’ demiş. Fakat babam her ne kadar gururlanmış olsa da bir şey anlamamıştır. Bizler Yunanlı Amerikalılardık. Hırvatistan ya da İsveç gibi küçük fakat zengin bir tenis geleneği olan ülkelerden gelmiyorduk. O günlerde tenis Yunanistan’ın radarında olan bir spor değildi. Tabii babam da spor geçmişi olan, spor seyreden bir adam olmadığı için benim tenis oynamam ona bir şey ifade etmiyordu. Fakat yine de atletik özelliklerimin farkındaydı herhalde çünkü henüz yürümeye başladığımda bile topa çok düzgün tekme attığımı söylerdi. Bu bende doğuştan gelen bir özellik, isterseniz yetenek deyin buna.”

Sam ve Georgia çiftinin dört çocuğuyla geçinmeye çalıştığı bir ortamda hele de ailenin geçmişinde spor yoksa, tenis büyük lükstür. Her zaman deriz ki “Spor bir kültürdür ve nesiller boyu aktarılır.” Pete tenis oynamak için çırpınırken, içindeki tenis ateşini nasıl yakacağını düşünürken çevresindeki sporcuların ailelerinin birkaç nesildir bu veya başka bir sporla uğraştığını göz önüne alırsak ortamın Pete için avantajlı olduğu söylenemez. Tabii Pete Sampras örneği bizim bu spor kültürü söylemini de boşa düşürüyor.

BATI SAHİLİNE GEÇİŞ

Pete eğer Potomac, Maryland’da kalsaydı ne olurdu bilmiyoruz ama yedi yaşına geldiğinde ilginç bir gelişme on yıl sonra dünyanın sayılı tenisçilerinden birinin çıkmasını sağlıyor.

Sam Sampras’ı iş yeri Los Angeles’e transfer edince herşey değişir. Bu transfer Pete için büyük bir şanstır.

Amerika tenisinin her zaman iki farklı yüzü vardır. Özellikle Boston, New York ve Filadelfiya gibi Kuzey-Doğu yerleşimlerinde tenis zenginliği temsil eder, US Open gibi büyük turnuvaların düzenlenir. Buna karşılık Batı Sahili ve özellikle Güney Kaliforniya iklimi nedeniyle yılın her gününde açık kortlarda tenis oynanabilen, tenisin geleneksel bir spor dalı olarak kabul edildiği bölgedir. Araziler büyüktür, neredeyse her parkta tenis kortları vardır fakat imkanlar sınırlıdır. Yapımı ve bakımı ucuz olduğu için kortlar betondur ama yine de herkes bir şekilde düzenli tenis oynar. Bu özellikleri Kaliforniya’yı tenis merkezi yaparken Amerika’nın efsane tenisçileri hep buradan çıkmıştır. Olağanüstü servisiyle efsane Ellsworth Vines, Jack Kramer, Pancho Gonzalez, Stan Smith, Billy Jean King ve Tracy Austin gibi yıldızların yetiştiği bölgedir Batı Sahili. Kaliforniya Oyunu denilen de aslında büyük ve etkili bir servis ile agresif oyun tarzıdır. Gripler bile oyuncuların alışık olduğu oyun tarzına ve zemine uygun adlandırılır. Kontinental (Avrupa), Eastern (Doğu Sahili) ve Western (Batı Sahili) gibi.

Pistol Pete tenis kariyerine işte bu ortamda adım atıyor olacaktır. Kaliforniya’da popüler oyun tarzını benimser, büyük servis ve agresif baseline oyunu. Sampras Ailesi Kaliforniya’ya taşındığı zaman büyük oyuncular bölgede çalışmakta, tenis eğitimi ve gelişimi için bütün imkanlar seferber edilmektedir. Baba Sam bu arada Yunan lokantası işinden çıkar ve böylece elde biraz nakit olur. Çocuktaki iştahın farkında olan Sam, yedi yaşındaki oğlunu Jack Kramer Tenis Okuluna yazdıracaktır. Dünya çapında oyuncuların varlığından ve nasıl bir tenis ortamına girdiklerinin farkındalar mıydı acaba? Muhtemelen hayır. Fakat Jack Kramer Kulübü, Tracy Austin gibi bir yıldızın yetiştiği yerdir. İşte burada Pete, efsane tenis antrenörü Robert Lansdorp ile çalışma şansı bulacaktır.

EFSANE İLE TANIŞMA

Lansdorp için bir paragraf ayırmak gerekiyor. 1938 Endonezya doğumlu Hollandalı teknik adam, bir yıldız üreticisi sayılır. Tracy Austin’i çalıştırmış ve Austin 16 yaşında US Open kazanmıştı. Pete Sampras, Lindsay Davenport ve Maria Sharapova da yetiştirdiği yıldızlardır. Günümüzdeki son yıldızı da Eugenie Bouchard’dır. Kendi adını taşıyan birçok etkili flat bir forehand tekniği imzasıdır.

“Bugüne kadar hiçbir oyuncudan bir şey almadım, 500 dolar değerinde bir hediye bile. Hepsi multimilyoner (dolar milyoneri tabii) oldu fakat ben bir şey görmedim. Eğer Maria kapıma üstü açık bir Mercedes getirmezse kendimi vururum.” Böyle demiş 2004 yılında, Lansdorp hâlâ hayatta olduğuna göre Maria bu sözleri duymamış olmalı!

USTA’nın en değerli tenis antrenörlerinden biri olarak ödüllendirdiği Lansdorp, USTA gelişim programını da ciddi eleştirmiş bir teknik adamdır. 2012 yılında USTA, on yaş altı oyuncuların minyatür kortlarda hafif yeşil toplarla oynanması zorunluluğuna şiddetle karşı çıkıp “yetenekli çocuklar için çok yanlış bir uygulama. Monica Seles, Maria Sharapova ve Williams Kardeşler yedi yaşından beri standart kortlarda ve standart malzeme ile yarıştılar, büyük başarı elde ettiler” demişti.

Bir tenis kulübünde oynamak oyuncuyu sıradışı yapmıyor fakat Lansdorp gibi bir efsane size ders veriyorsa artık göz önündesiniz demektir, her hareket izlenir, her başarı ya da başarısızlık takip edilir.  Pete de bu durumdadır. Herkes onun büyük bir oyuncu olacağını söyler. Lansdorp bildiği herşeyi öğretmeye başlar. Pete onun yeni yıldız adayıdır.

Baba Sam kulübe gidip geldikçe ilginç biriyle tanışır, Pete Fischer. New York’lu çok tecrübeli bir pediatri uzmanıdır ama çok dikkatli bir tenis izleyicisi ve oyuncusudur. Kendisini tanımlarken Pete diyor ki “Müthiş bir gözlem yeteneği vardı. Bütün özelliği bana göre bilmediğini bilmek ve ne yapıp edip onu uzmanından öğrenip uygulamaktı. Adeta çılgın bir bilim adamı özellikleriyle şampiyon yaratan bir kombinasyon.” Çocukta bir süper yetenek gören Fischer, baba Sam’ı ikna eder ve Pete artık yeni bir koçla çalışmaya başlar. Tabii buna koç demek doğru olmuyor çünkü şampiyon bir sporcu yetiştirebilmek için gerekli her özelliği zirveye çıkaracak uzmanları bulan ve uygulamayı yapan bir model. Fischer direksiyona geçer. İlk işi babanın geri planda gözlemci olarak kalmasını sağlamak olur. Pete’in bütün kariyer planlamasını ele alır. Artık Sam Sampras sadece babadır. Pete Fischer takımın kaptanıdır, o ne derse o olur.

“Babamız kendine özgü bir adamdı. Ne çocuklarını kucaklayan ne de kolayca iletişim kurulabilen. Biz Sampras erkekleri, belki de göçmen köklerimizden dolayı, hep çekingen olduk, kolay iletişim kuramadık, insanlara kolayca ısınamadık. Halbuki profesyonel bir oyuncu için bunlar eksidir. Sık seyahat ediyorsunuz, oyuncularla kaynaşıp sıhbet ediyorsunuz, tanıştığınız insanların isimlerini bile aklınızda tutmanız gerekiyor. Diğer taraftan çekingenlik ve mesafeli olmak da bir değerdir. Sizi kalbur üstünde tutar, kolay aldatılmazsınız.”

Sekiz yaşındaki Pete Sampras artık profesyonel bir kadro ile çalışmaktadır. Lansdorp forehand ve vuruş tekniklerini geliştirirken, Fischer servisi üzerinde durur. Fischer’in bulduğu başka bir koç ayak hareketleri ve denge üzerine çalıştırır. Kulüpteki bir pro oyuncu ve koç ise volesini geliştirmek için ekiptedir.

Pete on yaşına geldikten sonra Fischer belki de bir kumar oynar. O güne kadar hep çift el backhand oynayan Pete için tek el sahneye konacaktır. Çünkü Pete için hedef Wimbledon hızlı kortlarında şampiyonluktur ve bunun için de tek el backhand ister. Oyun tarzı baseline olan Pete için artık servis vole vardır. Bu radikal değişiklikler kulüpte eleştiriler de getirecektir.

“Pete kendine güvenmediği için böyle değişikliklere gidiyor ki kaybettiğinde mazereti olsun.”

Kim söylüyor bunları? Rakip oyuncuların aileleri! Yıllar geçse de bazı şeyler değişmiyor işte.

Sonra?

Sonrası Wikipedia’da pardon yasak olduğu için oraya bakamıyoruz, açık kaynaklarda yazıyor.

19 yaşında ilki olmak üzere beş defa US Open, 22 yaşında ilki olmak üzere yedi defa Wimbledon ve iki Aus Open kazanan bir efsane sporcu. En başarısız olduğu zemin de toprak ve Roland Garros yarı final ötesine geçemediği tek organizasyon. Çünkü yavaş zemin oyun tarzına uymuyor.

Pete “Pistol” Sampras son oyununu 2002 US Open turnuvası finalinde oynuyor ve Andre Agassi’yi dört sette mağlup ederek profesyonel tenis kariyerine nokta koyuyordu.

Tenis kariyerine gösteri maçlarında devam eden Pete Sampras bir röportajında “Tenis maçları izlemekten artık zevk almıyorum çünkü servis-vole oyuncusu kalmadı. Servis-vole unutulmuş bir sanattır” diyordu.

“Hiç bir zaman büyük bir adam, renkli bir adam ya da ilginç bir adam olmak istemedim. Tek istediğim kupaları alan adam olmaktı. Ben sadece bir tenis oyuncusuyum, ne daha az ne daha çok. Ünlü birisi değilim ve böyle kalmaktan da mutluyum, bana bu kadarı yetiyor.”