Psikoloji Dünyamız: Neden psikologa gideriz?

Neli AŞKANER Çocuk-Aile
30 Ekim 2019 Çarşamba

 

 

Bu hafta ‘Neden psikologa (psikoterapiye) gideriz, psikolog ne yaparak, nasıl bize destek olur?’ sorularının cevaplarını vermeye çalışacağım.

Hepimiz hayatımızda çeşitli sorunlarla uğraşıyoruz. Hayatın farklı evrelerinde sorunlar da farklı şekillerde geliyor karşımıza. Kimisinin çözümü kolay, kimisi zor, kimisi de imkânsız geliyor insana. Belki başka şartlarda ve başka bir zamanda olsaydı daha rahat çözerdim diyor insan, ancak bu problemi yok etmiyor. Sorun karşısında inisiyatif almaktansa sorunun kaynağını sürekli dışarıda arayan yani dışarıdaki etkenleri suçlayan kişiye biz psikolojide kurban diyoruz. Örneğin, ilişkilerinde sorun yaşayan bir kişi, kendi davranışlarını değerlendirmektense önce ve sürekli karşısındakini suçluyorsa, kurban rolünü oynamış oluyor. Çünkü durumu değiştirebilecek güce sahipken bunun farkına varmak yerine karşısındakinde hata bularak tüm gücü ona vermiş oluyor ve kendini olaydan somutluyor. Bu kurban kavramına daha fazla girmek istemiyorum ancak bu yapıda kişilerin eleştiri kabul etmesi daha zor olduğu için psikoterapiye gitmeleri de daha zor bir süreç oluyor hatta genelde psikoterapi ve değişime açık olmuyorlar. Ancak her ilişki iki kişi ile var olur ve sorunlar da birlikte çözülmelidir. Bunun için kişilerin eleştiriye açık ve değişime hazır olmaları gerekir. Kendinde veya karşıdakinde hata bulmak yerine, hangi davranışların bu soruna hizmet edeceğine yani fayda sağlayacağına odaklanmalıdır. Psikolog ve psikoterapi; kişilere iç görü oluşturma şansı tanır. Onları eleştirerek değil, nötr bir şekilde dinler ve duyduklarını aynalama yani geri yansıtma tekniği ile paylaşır. Bu teknik kişinin kendi söylediklerini bir başkasının ağzından duymasıdır. Bu bazen birebir aynı kelimelerle bazen de terapistin deneyim ve inisiyatifine göre danışana hizmet edecek farklı kelimelerle yapılabilir. Kişi kendi cümle ve fikirlerini dışardan bir sesten duyarak daha farklı bir bakış açısı ve değerlendirme geliştirebilir.

Psikolog aynı zamanda danışana ‘güvenli alan’ sağlar. Güvenli alan, yargısız dinleme ve karşılıksız kabul ile oluşur. Kişi kendini güvende ve sağlam zeminli bir ilişkide hissettiğinde düşünce duygularını daha rahat ve kaygısızca terapiste aktarır. Terapist, danışana bir olayla ilgili kendi düşünce ve duygularını paylaşmaz ancak duyduklarından ne anladığını veya bazen terapist ile danışan arasındaki ilişki ile ilgili hislerini paylaşabilir.

Terapist tavsiye ve öneri vermemelidir. Danışana kendi doğrusunu ve iç sesini duyması ve bulmasında yol göstermeli, rehberlik etmelidir. Terapist güvenilir ve sadık bir yol arkadaşı gibidir. Sınırları ve çerçevesi olan bir sistemde, danışanın paylaşımda bulunduğu, terapistin de bu sürece eşlik ettiği bir ilişkidir bu. Psikoterapinin iyileştirici gücü olan tarafına gelirsek, teorik olarak inanılan şudur ki, danışan ve terapist arasında kurulan bu özel bağ, aslında erken dönemde anne çocuk arasında kurulan bağın bir kopyasıdır. Danışan duygularını terapistle olan ilişkisi üzerinden yaşamaya başladıkça problemler ve çatışmalar ‘şu an ve burada’ yani terapi odasında ve o anda incelenir ve çözülmeye çalışılır. Güvenli olan bu alanda çatışmaları çözme ve çözüm üretme becerilerini geliştiren kişi gerçek hayatta da yavaş yavaş bu becerileri test eder ve kendini geliştirir. Son olarak, psikoterapi farklı ekollere göre farklı çalışma sistemleri olmasına rağmen, hemen hemen hepsi erken çocukluk dönemindeki çocuk ve ebeveyn bağlanma stillerine yani ilişki kurma stillerine ve o zaman ki duygusal deneyimlere değinir ve danışanı daha iyi anlamak için onlardan bilgi toplar. Size tavsiyem, eğer bir sorun sizin için çözülmez hal almış ve hayatınızın günlük akışını etkiliyorsa, o sorun için destek alma vakti gelmiş demektir. Tabi sorunlara çözülmez hale gelmeden önce bakmak ve ele almak daha sağlıklı bir yaklaşım olacaktır. Önce sorunlarınızı kabullendiğiniz sonra dönüp kendinize bakmaya cesaret gösterecek deneyimler dilerim.