Hollandalı Yahudilerin kurtarıcısı: Marion Pritchard

Marion Pritchard, Holokost döneminde çok sayıda Yahudi’yi gizleyerek hayatlarını kurtardı. Bu sene 96 yaşında yaşama veda etti. Daha evvel kendisiyle yapılan söyleşide, 1942 yılında, Hollanda’da başlayan serüvenini basına anlatmıştı.

Sara YANAROCAK Kavram
30 Ekim 2019 Çarşamba

Budalı Yahudilerin dünya savaşı sırasında hayatlarını kurtaran kahraman kadın Marion Pritchard, 96 yaşında yaşama veda etmeden önce kendisiyle yapılan röportajda, 1942 yılının baharında hayatını sonsuza değin değiştiren ‘önemli anı’ canlı bir şekilde hatırlıyordu.

O sabah bisikletiyle, öğrenim gördüğü Amsterdam’daki koleje giderken yolu üzerinde bulunan Yahudi yetimhanesinin önünden geçiyordu. Kapının önündeki üzerleri kapalı askeri Alman kamyonetlerini görünce, sessizce bir kenara çekildi ve olan biteni izlemeye başladı. Yetim Yahudi çocuklar Alman askerleri tarafından tasfiye ediliyordu. Hepsini kamyonete tıkıyorlardı. Marion, çocukluğundan beridir bildiği bu caddede ilk defa böyle bir vahşete şahit oluyordu. Direnen ve ağlayan çocukları, tek bacaklarından çekiştirerek kamyona doldurken, bebekleri kundaklarında tutup paket gibi fırlatıyorlardı.

Çocukların yanındaki iki kadın çığlıklarla onlara engel olmaya çalışıyordu, sonunda askerler onları da kollarından kaldırarak zorla araca soktular.

Kırılma noktası

İşte o dakikalar, Marion’un hayatında bir kırılma noktası oldu. Kendini o günden itibaren Hollanda’nın Nazi işgalcileriyle savaşmaya ve Yahudilerin hayatını kurtarmaya adadı.

Marion seçkin bir aileye mensuptu. Babası Yargıtay’da çalışan değerli bir yargıçtı. Ayrıca sosyal hizmet uzmanıydı. Direnişe uzun zaman önce katılmış ve 1941’de ‘Müttefik Orduları Radyo Yayınları’nı yayınlayan bir gruba katıldığı için, yakalanmış ve birkaç ay hapis yatmıştı.

Marion, ailesinin de desteği ile, Yahudilerin hayatlarını kurtarmak için çalışmaya başladı. Genç kız hafta sonları gönüllü olarak, Yahudi çocuklara yardım merkezinde çalışıyordu. Bir gün merkezin başkanı, Jean Herben adlı küçük bir Yahudi çocuğu saklamasını istedi. Marion çocuğu ailesinin evine getirip gizledi. Kısa bir süre sonra Marion ve bir grup arkadaş direniş grubunun, Yahudi çocuklarını Hollanda’nın kuzeyinde sakladıkları bir yere küçük çocukları nakledip, orada güvenli bir biçimde saklanmalarına yardım etmeye başladılar. Marion ve kolejli arkadaşları artık resmen yeraltı direnişçi örgütünün bir parçası olmuşlardı.

Marion’un eski lise öğretmenlerinden biri de bu kurtarma örgütünün bir parçasıydı. Yahudi çocukları saklamak için sık sık Marion’la buluşurlardı. Marion kendini bekâr bir anne olarak kayıt ettirmek ve çocukların kendisinin olduğunu iddia etmek için belediye binasına gitti. Bu girişim o devirlerde, çok iyi tanınan ve iyi bir aileye mensup olan bir genç kız için adeta skandal niteliğinde bir olaydı. Nedir ki Marion ‘utanç misyonu’ olarak adlandırdığı bu görevi defalarca tekrarladı. Daha kalıcı bir gizleme yeri bulana kadar, Yahudi çocukları kurtarmaya, bunu defalarca yapmaya devam ediyordu.

Marion, sahte kimlikler düzenlediği Yahudilere gizlenme yerleri de buluyordu. Hatta savaş zamanlarında, Hollanda’da yaşanan ciddi gıda kıtlığına rağmen, onlar için ekstra yiyecek karneleri ve yiyecek temin ediyordu.

1942’nin sonunda Marion, Hollanda’nın kuzeyinde Huizen’e aile dostlarıyla birlikte taşındı. Orada, mülk sahiplerinin kayınpederi, Marion’a Fred Polak ve dört çocuğunu barındırabilecekleri bir yer olup olmadığını sordu. Fred’in Yahudi olmayan karısı Edwina Louisa Moor, direniş için çalıştıkları için yetkililer tarafından tutuklanmıştı (savaştan sonra ailesiyle tekrar bir araya gelmişlerdi). Marion, Erica adında bir bebek de dâhil olmak üzere, dört kaçak Yahudi aileyi evde korudu. Neredeyse üç yıl boyunca kendi hayatını tehlikeye atarak, onları her an oluşabilecek baskınlardan ve tehlikelerden uzak tuttu.

Fred ve Marion, yemek masasının hemen altında derince ve geniş bir çukur kazmışlardı. Marion onun üzerine geniş bir halı yaymış masayı tam üzerine yerleştirmişti. Fred ve kızlarını orada gizliyordu. Yerel polis zaman zaman teftişe geldiği vakit, Fred ve kızları gizlendikleri kovukta titreyerek bu baskının bitmesini beklerlerdi. Bebek olan Erica’ya bu baskınlar sırasında ağlayıp ses çıkarmaması için, içine uyku ilacı katılmış süt verirlerdi.

1944 yılında bir gece, Marion’u bir türlü uyku tutmamıştı. Bölgedeki Hollandalı bir polis, o evde Yahudilerin saklandıklarında şüphelendiği için, gece yarısı ani bir baskın düzenleme kararındaydı. Eve aniden gelince, halının altında uyuyan baba ve kızlarını buldu. Marion bir an bile tereddüt etmeden elindeki silahla polise ateş etti ve onu öldürdü. Marion söyleşisinde, “Bunu gerekirse tekrar tekrar yapabilirdim. Ama bu olayın beni derin bir kedere sürüklediğini de inkâr edemem” diyordu. Direnişe mensup olan bir kasap ve mezarcı olan Hollandalı bir arkadaşı Marion’un yolladığı haber üzerine, derhal oraya geldi ve ölü polisi hızla gömdü. Ortalığı düzene sokup onlara destek verdi. Savaş boyunca hiç kimse cesedi bulmadı.

Savaşın sonu

II. Dünya Savaşı’nın son senesi çok zor geçiyordu. Kış mevsimi ile birlikte Hollanda’da büyük bir kıtlık başlamıştı. Marion gitgide büyüyen çocuklara yiyecek bulmakta çok zorlanıyordu. Karaborsa malların satıldığı pazarda dolaşırken, Marion bir gün devriye gezen Alman askerleri tarafından durduruldu. Bisikletine ve pazardan aldığı yiyeceklere el kondu. Genç kız Almanca konuşarak onlara Hitler ve Naziler hakkındaki bütün düşüncelerini, gözlerinin içine bakarak söyledi. Askerler, inanılmaz bir biçimde ona bisikletini ve yiyecek çantasını geri verdiler. Ardından onun serbestçe gitmesine izin verdiler.

Savaşın bitiminden hemen sonra, Marion Yahudiler için verdiği hizmetlere devam etti. Almanya’ya yaptığı seyahatlerde yerlerinden kopartılmış Yahudilere, hayatlarını yeniden yapılandırabilmeleri için yardım eden destek gruplarıyla birlikte çalıştı. Orada evleneceği adamla tanıştı. Anton Pritchard, Amerikalı bir askerdi. 1947 yılında ikisi Almanya’daki yersiz-yurtsuz kampında evlendiler. Holokost’tan sonra hayatta kalanların arasında gelin olduğu gün, bu insanlara ömrü oldukça yardım edeceğine dair kendi kendine söz verdi. Genç çift daha sonra ABD’ye gittiler. Marion sürekli olarak Yahudi savaş mültecileri ve aileleri ile ilgileniyor, önemli ve geniş ortamlarda onlar hakkında konuşmalar yapıyorlardı. Marion’un kişisel çabalarıyla, yardımlar toplanıyordu. Genç kadını artık herkes tanıyordu.

 Yıllar içinde annesinden bölük pörçük anlattığı hikâyeleri dinleyen, Marion’un oğlu Arnold Pritchard, annesinin her zaman direniş üyeleri, arkadaşlar ve komşuların kurtarmaya yardım ettiği hayatlara önem verildiğini ayrımsadı. Oğul Arnold, Nazi işgali altındaki Hollanda’da, bir başkasının hayatını kurtarmanın neredeyse imkânsız olduğunu öğrenince, annesinin müthiş cesaretinin ve karşılaştığı inanılmaz tehlikelerin farkına vardı. Annesine sonsuz bir saygı duymaya başladı.

Holokost sırasında Hollanda Yahudilerinin ancak yüzde 25’i hayatta kalabildi. 100 bin kişi gaz odalarında ve ölüm kamplarında yok edildiler. Marion Pritchard ve kendisi gibi kahraman ve cesur insanlar sayesinde, diğerleri hayatta kalabilmişlerdi. Ama ne yazık ki bu iyi insanların sayıları çok azdı. Bugün bir psikolog olan bebek Erica Polak, Marion öldükten sonra şu sözleri söyledi; “Benim bütün ailem ona minnet duyguları içinde. O’na ne kadar derin şükran duyduğumuzu kelimelerle anlatmak mümkün değil.”

1981 yılında Marion, Yeruşalayim’deki Holokost Müzesi  “Yad Vaşem’in, ‘Uluslararası Dürüstler’ bölümü tarafından onurlandırıldı. Ailesine, annelerinin yaptığı kahramanca davranışlar sonucunda ne kadar önemli bir insan olduğu, orada düzenlenen törende anlatıldı.