Sibirya denildiğinde aklınıza gelen ilk şey nedir? Eğer ilgi alanınız coğrafya ise ve bu konuyu ‘Resimli Dünya Atlası’ndan çalışan bir kuşaktan geliyorsanız hemen ‘soğuk’ aklınıza gelecektir. Hadi bir de ister istemez diğer kavramı da söyleyelim: Sovyetler Döneminin sürgün yeri veya meşhur Gulag Çalışma Kamplarının olduğu yer...
İnternet ansiklopedisi, Wikipedia, bu bölgeyi şöyle tanımlar: Sibirya, Rusya’nın, Ural Dağlarından Büyük Okyanus’a kadar uzanan topraklarına verilen ad. Sibirya, Kazakistan ve Orta Asya’yı meydana getiren diğer cumhuriyetleri de ihtiva eder. Yaklaşık olarak 13 milyon kilometrelik bir yüzölçümüne sahiptir. Sibirya bölgesinde 30 milyon civarında insan yaşar. İşte bu 30 milyon insanın içerisinde Yahudiler de kendilerine yaşam alanı bulmuş ve hayatlarını orada devam ettirmişlerdir. Buraya kadar her şey normal, ancak gerek Çarlık, gerekse Sovyet Rusyası’nda, en acımasız ‘pogrom’ların yapıldığı ve girişte bahsettiğimiz ‘Gulag’ kamplarının olduğu bir coğrafyadan söz ediyoruz...
İsmi konulmasa da antisemitizmin her türlüsünün geçmişte yer aldığı, bugün bile yer yer mikro düzeyde görüldüğü bir ülkeden üstü kapalı bahsetmek çok da kolay değil. Sadece Yahudilere ait olan ve Stalin tarafından kurulan bir oblast (özerk bölge), Yahudi Özerk Oblast’ı Birobidzhan (Birobican), yine Rusya sınırları içerisinde bu bölgede yer almakta. Bölge, 1928’de Stalin’in her etnik gruba bir özerk oblast verme projesi kapsamında kurulmuş. Projenin amacı, etnik grupların kendi kültürel kimliklerini geliştirmelerini sağlamak olduğu ve Stalinizm’e göre bir etnik grubun millet statüsüne kavuşması için toprakları olması gerektiği için Yahudiler de kendi etnik gruplarına bir toprak verilmesini talep ettiler. Yahudilerin asimile olmasını engellemek amacıyla Sibirya’nın bu uzak köşesi, Çin sınırı paylarına düşer. İklim koşullarının oldukça sert olduğu ve yaşamın zorlukla geçtiği bu bölgenin, Yahudilerin rejim için tehlikeli oldukları fikri nedeniyle Stalin tarafından seçildiği düşünülmektedir (hatta kimi tarihçiler Stalin’in nasıl 1944’te Kırım Tatarları’nı Sibirya’ya sürgüne göndermişse, bütün Yahudî nüfusunu da Sibirya’nın bu ücra köşesine sürmeye karar verdiği için bölgeyi özerk konuma getirdiğini savunmaktadırlar). Özerk bölge kurulduğunda kendilerine ayrılan topraklar üzerinde yaşayan Yahudi hiç yoktur. İlk çağrı ile birlikte merkez Rusya, Ukrayna, Belarus’tan gelen ilk grup yerleşimcilerin tüm ihtiyaçları Sovyet Rusyası tarafından karşılanır. Yerleşimciler Trans-Sibirya demiryoluyla bağlantılı küçük köylerde büyük kolektif çiftlikler kurarlar. Zaman içerisinde dünyanın farklı bölgelerinden 700 kadar Yahudi Birobican’a göç eder. Öyle ki 1928-1933 yılları arası bölgeye 22.300 Yahudi yerleşir. Bu nedenle bugün bile ilk Yahudi devletinin Ortadoğu coğrafyasında değil, Rusya topraklarında kurulduğu söylenmektedir.
Bölgede tarihi kayıtlara geçen ilk Yahudi nüfusu, Tobolsk ve Kainsk’de görülmeye başlanmıştı. Kainsk’e biraz daha yakından bakmakta fayda var... Kainsk, bir dönem Kuybişev olarak da biliniyordu. 19. yüzyılın başında, Yahudi yaşamının merkezi Kainsk’e taşındı. Daha sonra Sibirya genel valisi, Rus başbakanı olan Kont Michael Speransky (1772-1839) bu yerleşim merkezi için günlüğüne şu satırları not etmiş: “Kainsk yeni kurulan bir yerleşim. Beni burada şaşırtan şey, birçok Çingene ve Yahudi’nin buralarda hayatlarını devam ettirebilmesi”.
Kainsk’ten geçen ünlü bir Rus coğrafyacı ve yazar olan Sergei Maksimov (1831-1901) şu notları belirtmiş: “Şehirde yaşayan çok sayıda Yahudi nüfusu, şehri Rus İmparatorluğunun Batı kesimindeki Rus şehirlerine benzetiyor. Yahudiler, kentin toplam nüfusunun beşte birini oluşturuyor, geleneksel Yahudi kıyafetleri giyiyor ve dindar kesim, peyotları ile gezebiliyorlar. Bu kentteki Yahudi varlığı, kuşkusuz kenti Sibirya topraklarındaki ana ekonomik faaliyet merkezlerinden birine dönüştürdü ”.
Yıllar içinde Kainsk, Batı Avrupa’da ödüllü Sibirya kürklerinin ana ticaret merkezlerinden biri haline geldi; Her yıl yerel Yahudi tüccarlar Leipzig fuarına özel bir kürk göndermiştir. Şehir içinde toplamda 700 kişi nüfusu içinde hepsi Yahudi olan 70 tüccar varmış ve bahsettiğimiz ekonomik ve ticari canlanmayı bu 70 kişi de yarattı diyebiliriz. 19. yüzyılda şehrin kaderini etkileyen şeylerden biri de Altay Dağlarında, şehirden uzak olmayan yeni altın madenlerinin keşfi ile 1820’den sonra Yahudi tüccarların sayısı artmasıdır.
Sibirya’nın yerleşik nüfusunun çoğalmasının ana etmeni aslında hangi politik akım olursa olsun her dönem Rusya’sının siyasi sürgünleri olmuştur. Sibirya ile ilgili herkesin aklına birçok film de gelecektir, ancak National Geographic’in yapımcılığını üstlendiği, 2010 yılı yapımı The Way Back (Geriye Dönüş) filmini de araya sıkıştırarak izlemenizi önerelim.
1937 yılında şehir statüsü alan oblast, siyasi ve politik arenada, İsrail için hep bir alternatif olarak gösterilse de sanıyoruz ki Theodor Herzl’in kafasındaki model bu olmasa gerek çünkü elde edilen sonuç vaat edilen topraklar üzerinde 1948’de kendini göstermiş.