Ömer Kaçar’dan bir absürd başyapıt ‘Misafir’

kumbaracı50’nin iki yeni yapımı

Erdoğan MİTRANİ Sanat
6 Kasım 2019 Çarşamba

Dramatik Yazarlık ve Radyo Televizyon Sinema bölümlerinden mezun 1990 Balıkesir doğumlu Ömer Kaçar, 2018’de GalataPerform’un Yeni Metin Yeni Tiyatro Projesi kapsamında yazdığı, kendilerini var etmek için bir ‘öteki’ye ihtiyaç duyan, sistemin kimliksizleştirdiği bireyleri mercek altına alan ‘Misafir’ adlı oyunuyla, 7. Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali’nin Yılın Metni Ödülünü aldı. Theater und Orchester Heidelberg tarafından aynı oyunla Almanya’ya davet edilen Kaçar, 36. Heidelberger Stückemarkt Festivali’nde Uluslararası Oyun Yazarı Ödülü ve Seyirci Ödülünü kazandı.

kumbaracı50, mevsiminin ilk yeni oyunu olarak, Ömer Kaçar’ın Misafir oyununu, Nefrin Tokyay’ın yönetmenliği ve Yiğit Sertdemir’in çevre düzeni ve dekor tasarımıyla sahneliyor. Kostüm tasarımını Başak Özdoğan, ışık tasarımını İsmail Sağır, müziği Onur Kahraman üstleniyor.

Misafir ötekileştirme, kimliksizleşme ve yabancı düşmanlığı üzerine kışkırtıcı bir kara komedi. Oyunun merkezinde yirmi yıldır hiç girilmemiş misafir odası ve kendilerini dış dünyaya kapatmış bir aile var (baba, Mert Asutay, anne, Sinem Öcalır ve oğul Meriç Rakalar). Misafirperver olduklarıyla övünüp duran bu aileye bir yabancı dahil olduğunda bütün dengeler bozulur…

Öncelikle belirteyim. Ömer Kaçar’ın müthiş başarılı metni, Türkiye’de benzeri çok az yazılmış üst düzey Absürt Tiyatro’nun mükemmel bir örneği. Ve absürdün bütün saygın örnekleri gibi, anlatılması neredeyse imkânsız, ama seyretmesi ve katılınması son derece keyifli ve heyecan verici bir çalışma.

Misafir’i sahneye koyan Nefrin Tokyay, absürt tadını, gerçeküstücü ve müthiş başarılı bir abartılı oyunculukla pekiştiriyor ve çok etkileyici interaktif bir biçemle, izleyicileri gösteriye devamlı dâhil ediyor.

Oyun başlayana kadar fuayede bekletilen seyirciler, oğul, fuaye ile oyun alanını ayıran perdeyi açıp içeriye “Anne, misafirler geldi” diye seslendiğinde, bir misafir karşılama ritüeliyle içeriye alınmaya başlıyorlar. Ailedeki herkes seyircileri güler yüzle karşılayıp, yerlerine geçmeleri için yer gösterici gibi yardımcı oluyor.

Yiğit Sertdemir’in düzen ve dekor tasarımı, seyircileri ortadaki masaların etrafına, aileye yakın, hatta iç içe yerleştirerek birebir iletişime hazırlıyor. Oyun boyunca anlatıcı konumundaki baba, zaman zaman anlatılanları yorumlayan anne ve oğula katılıyor.

Yazar Ömer Kaçar, sessiz karakter misafir / köpek / Lalo’yu bir oyuncunun üstlenmesinin şart olmadığını, yerine bir pelüş oyuncak bile kullanılabileceğini belirtmiş. Yönetmen bir adım ileriye giderek Lalo’yu görünmez kılmış, onu var etme görevini üç oyuncusuna vermiş ki, ekip de bunu başarıyla gerçekleştirmiş.

Tabii ki Misafir’in asıl yükü, oyun boyunca abartılı oyunculuklarıyla dur durak bilmeyen, izleyiciyle iletişimi hiç koparmayan üç oyuncusunun üzerinde. Anlatması zor, asıl ödülü izlenmesi olan benzersiz bir oyun. Sakın kaçırmayın derim.

19, 20, 29, 30 Kasım ve sezon boyunca kumbaracı50’de.

 

Olağanüstü bir Çehov uyarlaması    ‘Hayalet Kumpanya’

“Sanat ve dehanın olduğu yerde; ihtiyarlık, yalnızlık, hastalık yoktur. Hatta ölüm dehşetinin bile yarısı kaybolur.” 

Geçtiğimiz sezon Lefkoşe Belediye Tiyatrosunda prömiyer yapan, Yiğit Sertdemir’in Çehov’un kısa oyunlarından kurgulayarak yönetmiş olduğu müzikli kabare ‘Hayalet Kumpanya’, yeni sezonda Kumbaracı50’de... Bu yeni yorumun bir özelliği de Altıdan Sonra Tiyatro ve Kumbaracı50’nin kurucu ekibinin 20 yıldır ilk kez hep birlikte aynı sahnede yer alması.

Yıllar önce bir tiyatroda belirsiz bir nedenle çıkan yangında, bina yanmış, yeni oyunlarının ilk provası için buluşan kumpanyanın bütün elemanları ölmüştür. Bir kişi dışında: Ekibin en genci, oyunun asistanı ve suflözü genç bir kız. O genç kız, olayın üstünden geçen 45 sene boyunca, her yıldönümünde o harap tiyatroya senede bir gün geri dönen ekiple beraber o provayı sürdürür. Suflöz (Ayşe Demirel) ve kumpanyanın hayalet oyuncuları (Aslı Can Kortan, Erkan Kortan, Gülhan Kadim, İhsan Dehmen, Seda Yürük, Selin Girit, Seyfi Erol, Yaman Ömer Erzurumlu, Yiğit Sertdemir) beraberce, müziğin, birlikteliğin, hüznün, kahkahanın, geçmişin ve geleceğin yolculuğuna çıkarlar.

Her şeyden önce Yiğit Sertdemir’in dramaturgisi çok başarılı. Suflöz ile kumpanyanın Çehov’un metinlerini bağlayan öyküsüne ustanın kısa oyunlarını, bir bütünün organik elementleri gibi müthiş ustaca yedirmiş. Hiç bir hikâye yama gibi durmuyor; her biri provanın paçasıymışçasına doğal bir şekilde ana hikâyeye bağlanıyor.

Sertdemir, kendisini de elemanı olduğu ekibinden kusursuz bir görsel, işitsel ve bedensel toplu oyunculuk elde ediyor. Osman Ateş ile birlikte oluşturduğu müzikler ve koreografisi, su gibi akan temposuyla, danslı şarkılı gösteri bir buçuk saat sonra sona erdiğinde, izleyiciler mekândan “keşke bir o kadar daha sürseydi” duygusuyla ayrılıyor.

Bu olağanüstü seyirliğin büyüleyici dünyasının oluşturulmasında, kostümleri, kuklası, saç ve makyaj tasarımıyla Candan Seda Balaban’ın katkısı büyük. Kumpanya elemanlarının elbiseleri, başlıkları, saç modelleri ve makyajları olağanüstü bir birliktelikle bazen karakterleri ayrıştırmamızı engelleyecek kadar birbirinin benzeri ama, sayısız ayrıntıyla birbirlerinden farklı, eşsiz birer sanat eseri.

Bu çok başarılı sahnelemede, Ayşe Demirel’in suflözü gerçekten çok etkileyiciydi. Ancak, hem eşimle benim, hem de oyunu birlikte izlediğimiz, yıllardır topluluğu tanıyan arkadaşların hemen hepsinin gözleri, bu rolün asıl sahibini, Altıdan Sonra Tiyatro’nun hasretle andığımız manevi annesi Tomris İncer’i aradı. Nurlar içinde yatsın…

Öğrencilik yıllarını da hesaba katarsak, çeyrek yüzyıldır meslektaş ve arkadaş olan bir grup tiyatrocunun elinden çıkma, ustalıkları ve profesyonellikleri bir yana, birlikteliğin getirdiği sevgi ve dayanışma duygusunu devamlı hissettiren olağanüstü heyecan verici bir çalışma. Yılın olmazsa olmazlarından. 10, 11 Kasım ve sezon boyunca kumbaracı50’de.

Yolcu Tiyatro’da Joko’nun yeni yolculuğu ‘Joko’nun Doğum Günü

“Bir de, sizleri taşımaya başladığımdan beri yere bakıyorum hep, daha önce göğe bakardım.”

Çalışmalarına 2012’nin ikinci yarısında başlayan Yolcu Tiyatro’nun üçüncü oyunu, sürrealizmin önde gelen isimlerinden Roland Topor’un yazdığı, Mine G. Kırıkkanat’ın Türkçe’ye “Joko’nun Doğum Günü”  adıyla çevirdiği “Joko fête son anniversaire”, Ekim 2016’daki ilk sahnelenişinin ardından bir kült oyuna dönüşmüş, iki sezon boyunca dopdolu salonlara oynamıştı. 

Efendi-uşak, ezen-ezilen ilişkileri üzerinden, vahşi kapitalizmin insanın bedenini ve aklını kontrol altına alma hırsının hınzır bir eleştirisi olduğu kadar, zayıf olanı küçük düşürerek, aşağılayarak tatmine ulaşan güçlünün iğrençliğinin de açığa çıkaran oyunu Ersin Umut Güler sahneye koyuyordu. Absürt tonlarda başlayan, absürtten fantastik dehşete, oradan da olabilecek en absürt fantastik dehşete evrilen “Joko’nun Doğum Günü”, “grand guignol tarzı” dehşetengiz ve grotesk bir karamsarlıkla sona eriyordu.

Oyunun Dijital 3D Mapping Teknolojisi ile oluşturulan dekoru, fondaki perdeye yansıtılan görüntülerle gerçek oyuncuları iç içe geçirerek, dijital teknolojiyi fon olarak değil, oyunun bir parçası olarak kullanan yöntemde oyuncular, animasyonlarla interaktif olarak sürekli iletişim halindeydiler. . Ses efektleri ve vurmalılardan oluşan, oyuncuların kimi zaman ritmik vurmalarla eşlik ettikleri sound da çok başarılıydı. Oyunu olağanüstü kılansa, Başını Tolga İskit ve Cenk  Dost Verdi’nin çektiği ekibin olağanüstü takım oyunculuğuydu.

Cenk  Dost Verdi’nin zorunlu olarak tiyatrodan uzak kaldığı süre boyunca, Ersin Umut Güler

“Joko”ya ara vermişti.

Cenk  Dost Verdi’nin tiyatroya dönüşüyle Yolcu Tiyatro, “Joko’nun Doğum Günü”nü yeniden sahnelemeye başladı.

İlk yapımın daha da tempolu şekilde yenilenmesinde, Selçuk Göldere’nin hareket tasarımının da desteğiyle Güler oyuncularından bedenlerini son kerteye kadar zorlayan yüksek ötesi bir performans elde ediyor. Bu yapımda Cenk  Dost Verdi doktor Fersen karakterini yeniden yorumlarken, ilk prodüksiyonda kız kardeşi oynayan Yasemin Ertorun sado-mazoşist Wanda’yı, ilk yapımda Joko’nun iş arkadaşlarından birini canlandıran Burak Üzen obur ve zalim şişko Sir Barnett’i canlandırıyor. Anne’yi Elif Arman, kız kardeşi Özlem Yılmaz üstleniyorlar. Joko’nun arkadaşlarıysa Sercan Dede ile Seyhan Gülbahar.

“Tato” da keşfedip hayran olduğumuz, “Red Speedo” ile  beğenimizde haklı olduğumuzu kanıtlamış olan Erdem Kaynarca, olağanüstü bir Joko olmuş. Kusursuz oyunculuğu ve beden dili bir yana, oyun boyunca sürdürdüğü temposu ve enerjisi inanılır gibi değil.

Henüz izlemediyseniz sakın kaçırmayın. İzlediyseniz, sadece Erdem için bile mutlaka bir kez daha izleyin. Bana hak vereceksiniz. 6 Kasım & 19 Aralık Profilo Kültür Merkezi, 11 Kasım Kadıköy Halk Eğitim Merkezi ve sezon boyunca İstanbul sahnelerinde.

Hepinize iyi seyirler.