Flamenko’nun sonsuz kollu divası MARÍA PAGÉS

Flamenko’nun çağdaş bir dans olarak yükselişinde öncü rol oynayan María Pagés, topluluğu ile birlikte 30 Kasım’da İstanbul’da sahne alacak. Sanatçı ile Flamenko’yu konuştuk.

Sanat
20 Kasım 2019 Çarşamba

Işıl Gerek

Sevilla’da dünyaya gelen ve sanatı sınırları olmayan bir yaratıcılık alanı olarak gören María Pagés, global dans panoraması içinde kendine çok özel bir yer edindi.

“Flamenko; kültürlerin, ırkların ve dinlerin buluşmasının nasıl da ortak bir yankı yaratacağının çok açık bir örneğidir” diyen Pagés, birçok sanatçıya ilham olurken sanatseverlerin ve eleştirmenlerin de övgüsünü topladı.

Sanatçının topluluğu ile İstanbul’da sahneleyeceği ve 2019 Sevilla Bienalinde ‘En İyi Gösteri’ seçilen ‘An Ode To Time’ gösterisinin özünü ‘zaman’ olgusu oluşturuyor. Gösterinin dramaturgu ve söz yazarı El Arbi El Harti ile içinde yaşadığımız zamana, yaşarken edindiğimiz tecrübelere odaklanan Pagés, hazırladığı koreografi ile yaşam, ölüm, yeniden doğma, umut gibi kavramları tasvir ediyor.

The Washington Post’un, “Flamenko divaları arasında ışıldayan bir elmas” sözleriyle andığı María Pagés ile İstanbul’daki gösterisi öncesinde söyleştik.

λ ‘An Ode To Time’ gösterinizi İstanbul’da ilk kez sahneleyeceksiniz. İzleyicileri nasıl bir akşam bekliyor?

 ‘An Ode To Time’ fikir, koreografi, hareketler, felsefe dünyası, ritim ve metaforlar arasındaki mükemmel karışımdan doğdu. İnsanın varoluşundan bugüne hassas bir dengede düzenlemeye çalıştığı çağdaşlık ve karşıtlarının koreografik bir yansıması da diyebiliriz. Geçmişle gelecek, emirler ve ihlaller, arzular ve gerçeklikler, parlak bir gelecek ve zorluklarla dolu bir geçmiş, anın bütünlüğü ve yaşananların yapaylığı arasındaki çatışmaları anlatıyor. Büyük bir bale gösterisinin bir parçası gibi. Sahnede 17 kişi olacağız. Dokuz dansçı ve sekiz müzisyen. Bu alanda duayen bir arkadaşım bir defasında ‘dansçı öldüren’ bir parça hazırladığımızı söylemişti. Ve bu doğru. Çok güçlü bir ritmi var, gösterinin sonuna doğru da bu alçalan ve yükselen ritimler tavan yapıyor. Sonunda mutluluktan havalara uçuyoruz, aşk sarhoşluğu yaşıyoruz.

λ Peki, biraz başa dönecek olursak… Nasıl bir çevrede büyüdünüz? Dans ve müzik, ailenizin, yaşamınızın bir parçası mıydı?

Katalonya’da dünyaya gelen ve 1940’ların İspanya’sında okumak üzere kendilerini Sevilla’da bulan matematik profesörü bir babanın ve iş insanı bir annenin kızıyım. Benim Flamenko koreografı olmam da büyükanne ve büyükbabamın etkisi vardır. Sevilla’da birbirlerine âşık oluyorlar ve evlenince orada yaşamaya karar veriyorlar. Sevilla, Flamenko kültürünün özüdür, şehrin her köşesinde, her evde, her kutlamada bu havayı soluyabilir ve hissedebilirsiniz. Flamenko bir yaşam biçimidir.

λ Dans ve hayata dair esin kaynaklarınız neler?

Flamenko hayatla ve hayatın getirdikleriyle birebir ilintili organik bir sanat. Çok yüzlü yapısının merkezinde dans var. Dansın yanı sıra müzik, edebiyat, heykel, resim, tiyatro hepsi Flamenko’nun şiirselliğini ve dramaturjisini besliyor. Sevgiden, saygıdan, arkadaşlıktan, cömertlikten, sadakatten, zekâdan çok esinleniyorum ve ne şanslıyım ki, tüm bu değerleri eşim, aynı zamanda gösterilerimin yaratıcı ortağı El Arbi’de buldum. Onunla çalışmayı çok seviyorum çünkü ondan başka kimse hayal dünyamı, yaratıcı arzularımı nasıl yorumlaması gerektiğini tam olarak anlayamıyor.

 

“Bu dünyada yalnız değiliz, büyümenin  en iyi yolu takım halinde çalışmak”

Dünya çapında çok önemli isimlerle çalıştınız. Nobel ödüllü Jose Saramago, mimar Oscar Niemeyer, koreograf Mikhaïl Baryshnikov ve hepimizin hayran olduğu Plácido Domingo… Bu işbirliklerinden biraz bahseder misiniz?

Evet, sanat dünyasından çok önemli isimlerle işbirliklerimiz oldu. Onlardan birçok şey öğrendim ama hatırımda her zaman şu vardır: Bu dünyada yalnız değiliz, büyümenin en iyi yolu takım halinde çalışmak. Plácido Domingo benim için de çok özel bir isim. İspanya Operasının en önemli figürlerinden ve en değerli seslerinden… ‘Oyeme Con Los Ojos’ (Beni Gözlerinle Duy) gösterimde bize katılmış ve bir şiiri seslendirmişti. O şiirin kaydında onunla çalışmıştık. Onunla olmak çok heyecan verici. Sesine ve kişiliğine hayranım.

Vücudunuza ve sağlığınıza nasıl bakıyorsunuz? Fiziksel ve zihinsel olarak yorulduğunuzda neler yapıyorsunuz?

İyi besleniyorum, düzenli egzersiz yapıyorum ve aşırıya kaçmadan yaşamaya özen gösteriyorum. Yorulduğumda da sadece evimde ailemle zaman geçiriyorum. Okumak da beni çok rahatlatıyor.

Sahne öncesi özel bir ritüeliniz var mı?

Özel bir şey yapmıyorum. Sadece gösteri öncesinde konsantre olabilmek için kulisimde on dakika yalnız kalmak istiyorum. Gösteriyi her gün yapsak da tabii ki provalar da benim için çok önemli.

 

Türkiye’ye daha önce farklı gösterilerinizle gelmiştiniz. İstanbul’da ilk kez sahneleyeceğiniz bu yeni gösteriniz öncesinde ne hissediyorsunuz?

Türkiye’de hiç yabancılık çekmiyorum, kendimi evimde hissediyorum. Aynı ışığı, aynı kültürü, Akdeniz kardeşliğini paylaşıyoruz. O nedenle tekrar geleceğim için çok mutluyum. Herkesi gösterimize bekliyoruz. Dilerim ki sanatseverler, yetenekli müzisyen ve dansçı arkadaşlarımla sunacağımız her dakikanın tadını çıkarırlar.