• Google’da birkaç tıkla her türlü bilimsel ya da tarihsel gerçekliğin tersine ilişkin deliller bulabilirsiniz. Cohen, “Google’da basit bir tıklamayla Yahudi soykırımını inkâr eden sitelere ulaşabiliyorsunuz” örneğini veriyor. Peki, o meşhur algoritma, insanlığın ders çıkarıp tekrar yaşamaması gereken bu büyük insanlık suçunu inkâr eden siteleri neden yok edemiyor? İfade özgürlüğünün sınırları nerede? Auschwitz’in ne olduğunu bile bilmeyen bir milenyal (ki çoğu bilmiyor) neyin güvenilir olduğunu nasıl anlayacak? Twitter’da anket yaparak mı? ÜMİT ALAN - BİRGÜN
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
Ülkemizde en had safhada aleyhinde olunan iki ülke, hem de epeydir ve açık ara, ABD ve İsrail. Öyledir, güncel olarak her iki ülkede olan bitene, şöylece bir kuşbakışı göz atsak birlikte, kuşkusuz bakmayı bilen gözler için sayısız dersler vardır her iki ülkede. Oynat Uğur’cuğum, at topu gelsin, hocanın istediği pozisyonlara birer birer bakalım.
(...) İsrail’e dönersek, daha önce de değinmiştim, çevresi yeminli düşmanlarla çevrili, kurulduğundan beri her an alabora olabilecek bir tahlisiye sandalı gibi, stratejik derinliği sıfır bir ülke. Beka mücadelesiyse konu, onun ağadayısını her gün deneyimliyor. Buna karşılık, ne medyanın ifade özgürlüğünde, ne halkın gösteri yürüyüşü vs haklarında bir kısıtlama var. Seçim barajı %3.5, bu yıl üçüncü kez seçime gidiyor. Koalisyonlar, bir istikrarsızlık, bir başıbozukluk değme gitsin.
İşte sen tut, ülke tarihinin en uzun süre görev yapmış başbakanını defalarca sorgula, evinde kaç kere arama yap, bununla yetinme bir de adama dava aç. İnsanın çıldırası geliyor. Başbakan Netanyahu da çıksın “bu darbe girişimidir” desin. Davayı açan başsavcı Mandelblit ile anamuhalefetin genel müdürü eski genelkurmay başkanı Gantz ise, birbirlerine benzer biçimde, “İsrail için çok hazin bir gün” diye hayıflansınlar.
AYDIN SELCEN
https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/11/24/abd-ve-israil-demokrasinin-bekasi/
İsrail siyasetinin çok partili ve çok cepheli olması seçim sürecinde tarafların birbirleri hakkında yapmış olduğu açıklamaları uç boyutlara taşırken, aynı zamanda hükümet kurma yarışının da büyük bir rekabete sahne olması, İsrail sağının ve solunun birbirlerine karşı var olan düşmanlığını da körüklemiş durumda. Seçim sonuçlarını analiz ettiğimiz zaman, demokratik teamüllere herkesin riayet etmesi neticesinde olası bir milli mutabakat hükümeti senaryosu ilk alternatif olarak dillendirilirken, “B planı” olarak Mavi-Yeşil blok önderliğinde ve Arap Listesi'nin dışarıdan desteklediği bir azınlık hükümeti fikri de sıkça dile getirildi. Bu iki alternatifi olumsuz yönde etkileyen koşulların başında ise (son yıllarda öne çıkan Lübnan Hizbullah’ı tehdidinin büyümesi ve Gazze ile yaşanan sıcak çatışmaların artması neticesinde) Netanyahu’nun İsrail toplumunda Arap Listesi'ne itibar suikastları düzenlemesi ve kendisinin bir mutabakat hükümeti kurulmasında en az tavizle yola çıkacağını beyan etmesi geliyor.
Benny Gantz’ın azınlık hükümeti kurmasını engellemek için Likud liderinin son on gündür yürüttüğü kampanya ise toplumsal mutabakatı arzulayan sol kanat ağırlıklı çevrelerce eleştirilmesine yol açtı. Konuya dair eleştirileriyle öne çıkan isimlerin başında ise Mavi-Beyaz bloğunun iki numaralı ismi Yair Lapid bulunuyor. Lapid, Netanyahu’nun toplumu ve özellikle sağ kesimi Arap siyasetçilere karşı kışkırtmasını, İzak Rabin suikastı öncesindeki gerilimin mihmandarlığını da Netanyahu’nun yaptığı hatırlatmasıyla eleştirdi. Arap listesi desteğiyle azınlık hükümeti kurulması fikrine karşı olan bir diğer isim ise kendisine verilen “kingmaker” ünvanını bu sürece kadar başarıyla taşıyan Avigdor Liberman oldu. Liberman görüşmelerin hem Netanyahu hem de Gantz tarafından yürütülen bölümlerinde, “liberal” bir milli mutabakat hükümeti kurulması gerektiğine vurgu yaparak Arap listesinin desteğini (kendi sağ kökenleri nedeniyle) reddetti. Aynı zamanda Şas ve Birleşik Tevrat Yahudiliği gibi dindar partileri de Arap “anti-Siyonist” olmakla itham ederken, kurulacak hükümetin Siyonist ideolojiyi güçlendirmesi gerektiğinin altını çizdi. Netanyahu ve riske atmak istemediği 55 parlamenterlik sağ bloğu, seçimlerde sandıktan birinci parti olarak çıkan ve ılımlı bir tavırla toplumsal uzlaşı arayan Gantz ve seküler milliyetçilik çizgisinde bir hükümet kurulması için direten Liberman üçlüsü arasında bir mutabakata varılamamış olması, önümüzdeki 21 günlük meclis çalışması sonucunda yeni bir seçime gidilmesi senaryolarını ön plana çıkartıyor.
Gantz’ın hükümet kurma görevinde başarısız olmasının ardından, muhtemel yeni bir seçimle birlikte gündemi meşgul eden bir diğer konu ise Netanyahu’nun yolsuzluk yargılamasından suçlu çıkıp çıkmayacağı. Açıkçası, Nisan seçimlerinden itibaren İsrail kamuoyunda çözüme kavuşması beklenen bir meselenin her seçimde gündemi biraz daha meşgul etmesi bıkkınlık vermiş olacak ki Başsavcı Avichai Mandelblit’in önümüzdeki hafta içinde kararını açıklamasına kesin gözüyle bakılıyor. Netanyahu’nun yolsuzluk davasından suçlu bulunması yeni seçim denklemini tepetaklak edebilir. Zira böyle bir durumda Likud lider değişimine gideceği için, yeni gelen liderin ultra-Ortodoks partilerle “dokunulmazlık” ve “askerlik muafiyeti” üzerinden herhangi bir göbek bağı taşımayacağı aşikâr. Bu sebeple, milli mutabakat hükümeti önündeki en önemli engel olan Netanyahu da denklemden çıkmış olacaktır. Bu ihtimalin gerçekleşmemesi halinde ise 2020 Mart’ında üçüncüsü düzenlenmesi beklenen seçimlere kadar yeni İsrail hükümetinin tesisi mümkün görünmüyor.
SELİM HAN YENİACUN
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/israil-de-sandik-bagimliligi/1651755
Geçtiğimiz günlerde parası bol olduğu anlaşılan genç bir hanım, İstanbul’da ünlü bir kasırda çocuğu için parti yapmış. Parti bir hayli abartılı. Ama tartışma hanımefendinin kılık kıyafetinden yürütülüyor. Parti sahibesi ve medya fenomeni hanımefendinin bol paralar vererek organize ettirdiği anlaşılan bu partideki kıyafeti, daha doğrusu tesettür içinde olması, keza konuklarının da benzer giyim kuşam tercihi ve hanımefendinin eşinin bu dönemlerde hükümette danışmanlık görevinde bulunmuş olması gibi konular adeta bir İslam eleştirisine döndü. Bununla da kalmadı, bir milletvekili bu insanları “Yahudileşmekle” itham etti…
Fıkradır. Bekri Mustafa fena halde sarhoş, yoldan geçen Yahudi’yi tokatlamış. Etraftan görenler şaşırmış, “Erenler durduk yere adamı niye tokatladın?” demişler, “Hazreti İsa efendimizi bunlar çarmıha germiş” cevabını vermiş Bekri Mustafa. Demişler ki, “Yahu, o olay olalı bin küsur sene geçti… El insaf, ayıptır.” Bekri Mustafa’nın cevabı: “Olsun, ben şimdi duydum…”
El insaf. Gerçekten ayıptır. Parası bol, yaptığının neticesini düşünmeyen bir genç hanımefendi kendince bir şey yapmış, buradan çıkıp önce tüm zengin Müslümanları, yetinmeyip Yahudileri böyle bir parantez içine almak hangi mantık içinde izah edilebilir…
Görgüsüzlük görgüsüzlüktür. Kim kamuoyu önünde görgüsüzlük yapıyorsa eleştiriyi de göze alıyor demektir. Ama bunu kendi çerçevesinin dışına taşırmadan yapmak gerekir.
PROF. DR. ZAKİR AVŞAR
http://www.kargigazetesi.com/islamofobi-zenofobi-antisemitizm-ve-siyaset-makale,48.html
Gerek Netanyahu gerekse ülkenin eski Genelkurmay Başkanı olan başlıca rakibi Benny Gantz, eylül ayındaki seçimlerden sonra hükümet kurmayı başaramadığından, önümüzdeki birkaç hafta boyunca Knesset'in üyeleri parlamentodan yeteri kadar destek alabilecekleri bir koalisyon kurmayı deneyebilir.
Netanyahu Knesset üyesi olarak bir kez daha hükümet kurma şansını deneyebilir. Veya daha büyük olasılıkla, üçüncü bir seçime gidilirse, kariyerinin en şiddetli kampanyalarından birine, iddianamenin uzayan gölgesi ve iki başarısız hükümet kurma girişiminin yükü altında girmek zorunda kalacak.
Bu durum onu, merkezde yer alan ve muhalefet lideri Yair Lapid'le diğer bazı eski generalleri şemsiyesi altında buluşturan Mavi-Beyaz İttifak'ın lideri Gantz'a karşı epey savunmasız bırakıyor.
Başsavcının açıklamasından kısa süre sonra Mavi-Beyaz İttifak, Netanyahu'nun “boğazına kadar yolsuzluk iddialarına gömüldüğünü” ve dolayısıyla “İsrail adına hayati kararlar vermek için hiçbir kamusal ya da ahlaki yetkiye” sahip olmadığını belirten bir açıklama yaptı. Gelecek ilkbaharda seçime gidilirse bu kartı tekrar tekrar oynayacaklardır.
Netanyahu buna ek olarak kendi partisi Likud'daki rakiplerine karşı da savunmasız, yükselen yıldız Gidon Saar bunlardan biri ve parti ön seçimlere gittiği takdirde parti başkanlığını almak isteyeceğini bu yıl zaten belli etmişti.
İçeriden ya da dışarıdan isyan bir yana, sürecin kendisi de uzun zaman alacak.
İsrail yasalarına göre, Netanyahu'nun parlamentonun kendisine dokunulmazlık sağlamasını istemek için 30 günü var ve bunu yapacağı neredeyse kesin.
Sıkıntılı noktaysa, sonuçsuz kalan ülkenin nisan ayındaki ilk seçimlerinden bu yana, parlamento bünyesinde Netanyahu'nun bu talebini değerlendirebilecek organın henüz atanmamış olması.
Ve böylece, parlamento bu organı atamaya ya da yaklaşan seçimlere kadar beklemeye karar verirken bir çıkmaza gelinmiş olacak. Dokunulmazlık talebine ilişkin karar verilmeden yasal işlem başlatılamıyor.
Ve o zaman bile, dokunulmazlık verilirse dahi bu su geçirmez olmayacak, çünkü herhangi bir İsrail yurttaşı, geçmişte benzer davalarda görüldüğü üzere Yüksek Mahkeme kararına itiraz edebilir.
Netanyahu yasalardaki boşlukları doldurup bu hükmü geçersiz kılabilecek daha fazla kanun çıkarmaya kalkışabilir.
Bu sadece öfkeye neden olacaktır.
Kısacası, birçok nokta belirsiz ve birçoğu da bilinmiyor. Kesin olan bir şey varsa o da ufukta beliren ihtilaf hayaletidir.
BEL TREW
Bebeğine bir tür doğum günü düzenleyen kadının videosunu artık Türkiye’de seyretmeyen kalmadı sanırım.
Bu tür şeyleri seyretmek istemeyenler de "maruz kaldılar", çünkü bu video haberleşmek üzere kullandığımız platformlardan üzerimize adeta boca edildi!
Ve tabii yorumların da ardı arkası kesilmiyor.
Bu yorumlardan birini de İyi Partili Lütfü Türkkan yapmış, şöyle diyor:
"Haksız kazançla zenginleşerek lüks içinde yaşayan Protestan Müslüman dediğimiz bir kesim var ki; fikri anlamda Yahudileşmişlerdir bunlar."
Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı!
Videodaki kadın ya da eşi ne iş yapar, geliri nedir, bilmem. Haksız kazançla mı zenginleşmişler, onu da bilmiyorum.
"Protestan Müslüman" diye bir kavram varsa, o da bu videodaki Müslüman tipini açıklayacak bir tanımlama olmamalı sanırım.
Bu videoda izlediğimiz kadının ve çevresinin günümüz Sünni İslam’ı ile ilgili böyle bir alıp – verememe sorunları olduğunu düşünmemiz için bir neden yok.
Bu tip Müslümanlara bir dönem "Süslüman" ismi de veriliyordu ama bunun da bir tür aşağılama ifadesi olduğunu düşünüyorum ve ben şahsen kullanmam. Kullanılmasını da doğru bulmuyorum.
Sonuç olarak kimse, kimsenin Müslümanlığını ölçme ve değerlendirme hakkına sahip değil, herkesin dini kendine.
Benim Türkkan’ın attığı tweet'i bilginize getirmemin nedeni mesajının sonunda söylediği "fikri anlamda Yahudileşme" kavramı.
Mesajın genel havasından anlıyoruz ki kadın kötü bir şey yapmış.
Ve Türkkan’ın aklına ilk gelen kötü şey de bu: Fikren Yahudileşmek!
Türkkan Bey’e "İşte orada dur" demek gerek, ırkçılık ve antisemitizm çukurunun dibini boylamış durumda!
Yahudilere ve Yahudi inancına bu düşmanlığının nedeni, bilinç altına sızmış nefret duygusu olmalı.
Uyarmak istememin nedeni de bu nefretin, engizisyon katliamlarından, holokosta, farklı yerlerdeki pogromlara kadar bir dizi insanlık suçuna yol açmış olması.
Bu tweet'i okuyunca gördüğüm şu: Bir politikacı, Türkiye’de Yahudi düşmanlığının tohumlarını saçmak için bu saçma videoyu fırsat bilmiş!
Yaptığı işin ahlaken kötü olması bir yana, kanunlarımıza göre de suç işliyor.
Halkın bir bölümünün inandığı, benimsediği dini değerleri aşağılıyor, hakaret ediyor.
Lütfü Türkkan’ı tanımam ama kendisine önerim, Yahudilerden özür dilemesidir.
Biraz empati yapsın yeter: Kendisi, günün birinde bir grup insanın "fikren Müslümanlaşmış" denilerek aşağılanıp, nefret objesi haline getirilmesini ister mi, istemez mi?
Ne diyordu Hz. Muhammed: Kendin için istemediğini, başkası için de isteme!
MEHMET Y.YILMAZ
https://t24.com.tr/yazarlar/mehmet-y-yilmaz/kazigi-komisyonlar-mi-sivriltti,24542
Doğu Akdeniz’de geçtiğimiz on yıl içinde bulunan milyarlarca metreküp doğalgaz alıcı bekliyor.
Bu gazın doğal pazarı, Türkiye ve Türkiye üzerinden Avrupa’dır. Ama gaz sahibi ülkelerle ilişkileri kanlı bıçaklıdan feciye kadar uzanan Türkiye bu pazarı yaratmaktan çok uzaktır.
Söz konusu ülkeler İsrail, Kıbrıs ve Mısır’dır.
Ankara istese İsrail ve Mısır ile ilişkilerini düzeltebilir. Kıbrıs’la ilişkisini de normalleştirebilir. Ama bu günlerde Ankara’da dış politika, sorun çözmek değil yaratmak üzerine kurgulandığı için bunların olması pek mümkün görünmüyor.
Erdoğan, Filistinlilere reva gördüğü insanlık dışı muamele nedeniyle Tel Aviv’e öfkelidir.
Trump Amerikası’nı saymazsak, aynı nedenle Tel Aviv’e kızgın olmayan ülke neredeyse yoktur. Ama Türkiye dışında hiçbir ülke bu öfkeyi düşmanlık haline getirmedi.
Nedeni açık: İsrail’le kavga etmenin Filistinlilere faydası yoktur.
İsrail’le ilişkilerin dostane olduğu dönemde Tel Aviv, Ankara’nın Filistinlilere yardım etmesine engel çıkarmıyordu. Bu yol yıllardan beri tıkanmış vaziyettedir ve kabak Filistinlilerin başında patlamıştır: Türkiye’nin elektrik santrali kurmayı planladığı Gazze’de hâlâ günde bir iki saat elektrik var.
METİN MÜNİR
https://t24.com.tr/yazarlar/metin-munir/dogu-akdeniz-gazi-nereye,24529
“Facebook 1930’larda olsaydı, Hitler’in ‘Yahudi sorununun’ ‘çözümü’ üzerine 30 saniyelik reklamlar yayınlamasına izin verirdi.” Cohen’in verdiği örneklerden biri bu. Birkaç hafta önce yine bu köşede Facebook’un özellikle politik reklamlardaki yalana müdahale etmeme kararına zaten değinmiştik. Cohen’in örneği çarpıcı. Hitler’in böyle bir reklamı mikro hedeflemeyle yaptığını düşünebiliyor musunuz? Herkese kendi hassasiyetine özel bir ‘Yahudi nefreti’ gerekçesi yaratabilirdi. Çünkü mikro hedefleme dediğimiz şey, iyi yapıldığında en temel içgüdülerimize hitap eder. Böylece korku ve nefretimizi tetikler. Bu bilinç düzeyinde ‘sahte haberler’ yani yalanlar, gerçeklere karşı her zaman kat kat güçlüdür. Sonuçta parayı basıp reklamı yapan ve yayınlayanın yalanla ilgili bir derdi yok. Ne yani, “Hitler’in ‘ifade özgürlüğü’ yok mu?” denilebilir.
(...) Google’da birkaç tıkla her türlü bilimsel ya da tarihsel gerçekliğin tersine ilişkin deliller bulabilirsiniz. Cohen, “Google’da basit bir tıklamayla Yahudi soykırımını inkâr eden sitelere ulaşabiliyorsunuz” örneğini veriyor. Peki, o meşhur algoritma, insanlığın ders çıkarıp tekrar yaşamaması gereken bu büyük insanlık suçunu inkâr eden siteleri neden yok edemiyor? İfade özgürlüğünün sınırları nerede? Auschwitz’in ne olduğunu bile bilmeyen bir milenyal (ki çoğu bilmiyor) neyin güvenilir olduğunu nasıl anlayacak? Twitter’da anket yaparak mı?
Cohen ayrıca diyor ki, “Yayıncıları iftira için dava edebilirim, insanları hakaret için dava edebilirim, ancak içerik ne kadar uygunsuz olursa olsun sosyal medya platformları çoğu kez sorumluluktan azade, bu saçma değil mi?” Cohen’e eklemek istediğim iki şey var. Birincisi; eğer yalan çok popülerse, o müthiş algoritmalar onu pekala daha görünür hale getirebilir. Çünkü önemli olan aldığı etkileşim. İkincisi; mikro hedeflemeyle, para ödeyerek yayılan bir yalanı çoğu kez iş işten geçtikten sonra fark edersiniz. Örneğin; seçimi kaybettikten sonra ya da itibarınız beş paralık olup işinizi kaybettikten sonra. Yani mikro hedefleme televizyon yayını gibi değildir. Çünkü iş televizyondan yapılırsa televizyon kanalına dahi dava açabilirsiniz, sorumluluğu vardır ama sosyal medya platformlarının böyle bir derdi yok. Onlar için ‘ifade özgürlüğü’ diye bir muğlak çizgi var ve bu hepimizi tehdit ediyor. Yerli ve milli gündemlerimizden fırsat kalırsa bunları da tartışmamız gerek. O yüzden tekrar tekrar yazma ihtiyacı duyuyorum.
ÜMİT ALAN
https://www.birgun.net/haber/bir-komedyen-ciddiyete-davet-ediyor-277505
Hiç tereddüt etmeden insanları gaz odalarında katledenler, onlar mıydı insan? Tıbbi deneyler adı altında insanları denek olarak kullananlar, onlar mıydı insan?
Almanya'nın ırkçı kanunlarına göre ari ırktan olmayan, ari ırkı bozdukları iddia edilen sakatları, engellileri, eşcinselleri, Romanları, bir buçuk milyonu çocuk olmak üzere altı milyon Yahudi'yi katledenler, onlar mıydı insan?
Yoksa insan, hemcinsine sonsuz kötülük yapma yetisine sahip olan bir canlı mıydı?
(...) Holokost'u sadece Yahudi meselesi olarak görmek, bir buz dağının sadece su üstündeki kısmını görmek, tüm insanları tehdit eden, çok daha büyük ve tehlikeli olan suyun altındaki asıl tehlikeyi göz ardı etmektir.
(...) Çok açıktır ki, Holokost'tan gerekli dersler alınabilmiş olsaydı, ne Bosna'da Srebrenitsa, ne Sudan'da Darfur, ne Ruanda'da, ne de Myanmar'da benzer katliamlar mümkün olurdu.
Eğer ders alınsaydı, Boşnak Müslümanlar dünyanın gözleri önünde katledilebilir miydi?
Eğer gerekli dersleri alabilmiş olsaydık, binlerce Boşnak Müslüman tüm dünyanın gözleri önünde katledilebilir miydi?
Eğer Holokost'tan gerekli dersleri almış olsaydık, Sudan'da 2000'li yılların başında başlayan Darfur katliamı gerçekleşebilir miydi?
Eğer gerekli dersleri alabilmiş olsaydık, etnik yapılara ayrıştırılmış Ruanda'da insanlar Hutu ve Tutsi olarak ayrılabilir miydi? 800 binden fazla insan katledilebilir miydi?
Daha da korkuncu o günlerde Fransa Cumhurbaşkanı olan Francois Mitterrand bu soykırım için, "O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir olay değil" diyebilir miydi?
Gerekli dersler alınmış olsaydı, bundan sadece iki yıl önce Myanmar'da Müslüman etnik azınlık yok edilmek amacıyla saldırıya uğrayabilir miydi?
(...) Holokost anlatılmalıdır, çünkü insanoğlu farklıyı kabul etmemenin, sosyal ön yargının ayrımcılığa, ayrımcılığın ırkçılığa dönüşebileceğinin, ırkçılığın ise savaşlara neden olacağının, savaşların da hiçbir sorunu çözmeyeceğinin ancak erteleyeceğinin bilincinde olmalıdır.
Holokost anlatılmalıdır, çünkü bilinmelidir ki, Holokost çok iyi eğitimli hukukçuların, mimarların, mühendislerin, kimyagerlerin, işletmecilerin, sosyologların, tıp doktorlarının hepsinin işbirliğinin sayesinde olmuştur. Okul, yüksekokul, üniversite eğitimleri Holokost'u engellemeyecektir.
Holokost anlatılmalıdır, çünkü günümüzde bilim ve teknolojinin etik ve ahlaki değerlerden çok daha çabuk ilerlemiş olması görünmeyen ama çok büyük tehlike arz etmektedir. Artık ileri teknolojiyle neleri yapabileceği değil, bu teknolojinin kimin elinde olduğu çok daha yarar taşımaktadır.
Einstein'ın dediği gibi 'Artık dünyanın, atom çekirdeğinin parçalanabilirliğini bulacak dehalara değil, vicdanlı yüreklere ihtiyacı var.'
Holokost anlatılmalıdır, çünkü insanların, grupların ve ulusların kendi gözleri önünde gelişen olaylara tepki verme ile tepki vermeme arasında yaptıkları seçimde tepki vermemekten, ilgisizlikten yana olmaları sonucu mümkün olmuştur.
Tehlikenin gelmekte olduğu ya da var olduğu zamanlarda insanoğlunun tarafsız kalma hakkı yoktur. İnsanlığın bireyleri, hakları, yaşamı herhangi bir tehlikeyle karşılaştığında tarafsızlık kabul edilemez.
Zira, tarafsızlık hep tehlikeyi yaratanın yanında yer alır. Taraf olmanın da tek yolu vardır; bilgi edinmek. Holokost bu yüzden anlatılmalı, öğretilmelidir.
SÜZET SİDİ (BARIŞ KOP YAZISI)
ABD Dışişleri Bakanı kibarca “biz artık evrensel hukuku değil güçlü olanın hukukunu kabul edeceğiz” diyor. Yakında Damat Kushner’in hazırladığı söylenen plan da açıklanırsa hiç şaşırtıcı olmaz. Ne de olsa konjonktür bu tür oldu-bittilerin yapılmasına son derece müsait.
Bir yanda Trump, öbür yanda Netanyahu baskı altında. Amerika’da azil süreci işliyor. İsrail’de hükümet bir türlü kurulamıyor. Gündemin değişmesi için yeni ve yaratıcı çözümler üretilmesi, kamuoyu desteğinin arttırılması gerekiyor.
Ayrıca zora direnecek bir Arap dünyası da kalmadı. 1967 sınırları olmadan barış olmaz, barış olmadan da Araplar İsrail’i tanımaz diyen ve Arap Barış İnisiyatifinin altına imzasını koyan Suudi Arabistan artık bambaşka bir havada. İran’dan gelecek tehlikeye karşı İsrail’i yanına çekme derdinde.
Mısır istikrarı, hatta bekası için ABD’ye ve Suudi Arabistan’a muhtaç. Irak yaralarını bir türlü saramazken, Suriye iç savaşıyla uğraşmakta. Lübnan deseniz kendi siyasi kriziyle meşgul. İran ağırlığı olmakla birlikte bu sorunun çözümünde devre dışı bir aktör. Ve kabul edelim ki bizim de yeterince sorunumuz var.
ABD ile olan ilişkilerimizde kendi sorunlarımızı öncelemek zorundayız. PYD’yi, Kıbrıs’ı ya da başka bir sorunu daha az önemseyemeyiz. Kaldı ki hiçbir sorunumuz olmasa da Trump Yönetimini Filistin hakkındaki kararlarından vazgeçirmek için tek başımıza çaba harcamamızın, pazarlık etmemizin bizi ve Filistinlileri mutlu edecek bir sonuca ulaştırması olasılığı çok zayıf.
MENSUR AKGÜN
https://www.karar.com/yazarlar/mensur-akgun/iki-devletli-cozume-bir-engel-daha-11975
Daha da önemlisi düşünce kuruluşlarında, siyaset öneren yayın organlarında iki devletli çözümün artık mümkün olmadığı, zaten bunun büyük bir illüzyon olduğu fikri işleniyor. Sanki başka bir illüzyon değilmişçesine tek devletli çözüm önerileri gündeme getiriliyor. Foreign Affairs’in son sayısında olduğu gibi “uzmanlar” tek devletli çözümün mümkün olabileceğini, İsrail’in yeni bir anayasa yazabileceğini, iki halkın demokrasi içinde bir arada yaşayabileceğini söylüyor.
Doğrudur, zaman zaman Mahmud Abbas ve Kral Abdullah tarafından da gündeme getirilen ve İsrail’i rahatsız ederek müzakereye zorlamayı hedefleyen tek devletli çözüm formülü özünde kötü bir şey değil. Hayata geçirilebilse iki haklın bir arada ve iç içe yaşamasına, dünyanın pek çok başka yeri için emsal yaratılmasına yol açar. Fakat ne yazık ki hayata geçmez, İsrail ve İsrail halkının önemli bir çoğunluğu ülkelerinin Yahudi ağırlıklı karakterini kaybetmesini istemez.
Benzerini Filistinliler için de söylemek mümkün. Ama diyelim ki kabul ettiler, tek devletli çözüm temelinde, federal, konfederal ya da merkeziyetçi bir devlet içinde yaşamak için meşru temsilcileri aracılığıyla siyasi pazarlığa başladılar. O zaman muhtemelen müktesep haklarını da kaybedecekler, onca Güvenlik Konseyi ve Genel Kurul kararı geçerliliğini yitirecek, yetersiz de olsa arkalarına aldıkları hukuki ve ahlaki destek ortadan kalkacak.
MENSUR AKGÜN
https://www.karar.com/yazarlar/mensur-akgun/tek-devletli-cozum-mumkun-mu-12011
Netten okumalar
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/irfan-ozfatura/610922.aspx
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/52-yildir-devam-eden-isgalin-adi-yahudi-yerlesim-birimleri/1650695
https://odatv.com/israil-devleti-netanyahuya-karsi-23111917.html
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/trump-yonetimi-israil-ne-istediyse-yapti-/1649500
http://bianet.org/biamag/tarih/216178-osmanli-da-gelecegin-auschwitz-komutani-rudolf-hoss
https://www.youtube.com/watch?v=OL1I3_NU4HY
https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2019/11/24/2-bin-dolarlik-nazi-uniformasina-tepki-yagdi/
https://www.evrensel.net/yazi/85196/20-yuzyilin-ilk-yarisinda-yahudiler-ve-spor-1
https://www.dailymotion.com/video/x7oejtb
https://www.haberturk.com/dr-oetker-firmasi-gecmisiyle-yuzlesiyor-2543230
http://www.platform24.org/etkinlikler/yazarlar/4080/varliklari-nasil-turk-varligina-armagan-edildi
Takılan tweetler
Lütfü Türkkan@LutfuTurkkan
Antisemitizm, bir sol varyantın mı, yoksa milliyetçiliğin marifeti midir?
@sinanbaykent‘in yazısı..
Orlando@Orlandoxal
Sinan bey epey çabalamış Lütfü beyi kurtarmak için sonunda aynı ayıbı paylaşmış.. Dahası sen git Marx okuması yapacak kadar aydın ol, Lütfü beyin antisemit lafını anlayama.. Befendinin geçmişini size bu konuda kitap yazdıracak külliyatta.. Akademik, etik ahlak varsa utanırsınız.
https://twitter.com/Orlandoxal/status/1197974282955034624
Suriçi'nin Sesleri@matruskaninhici
Ankara voltalarımdan paylaşmadığım bir tek Yahudi Mahallesi kaldı galiba. Gitmeden önce hakkında bir şeyler okuduğum ve çok merak ettiğim bir yerdi. Mahalleyi hem çok beğendim hem de hâline çok üzüldüm. Bu kadar merkezî bir yerin bu denli yok sayılması, köhneleşmesi çok üzücü.
Merkezî bir yer dedik. Zira Ulus ve çevresi malumunuz, Ankara'nın merkezi oluyor. Ankara'daki Yahudi yerleşimi de çok eskilere dayanıyor. Kent hayatının orta noktasındalardı. Kamusal alanda görünürlerdi. Avrupa şehirlerindeki gibi dışa kapalı gettolarda yaşamıyorlardı.
Mahallenin korunması için geçmişte birçok çalışma yapıldı ancak bir nihayete eremedi bu çabalar. Sokaklarda tek bir insan göremedim desem yeri. Her yer yıkıntı, izbe, metruk. Evlerde yaşayanlar elbette var ancak genel görünüme bakarsak hayalet bir muhit görüyoruz neredeyse.
Mahallenin en önemli noktası elbette ki sinagog. Ancak uzun zamandır kapalı. Girişinin bulunduğu sokaktan ve çevreden algılanması da hayli zor. Tek bir işaret var göze çarpan.
Sinagogdan çok daha fazla dikkat çeken yapılar ise hemen sinagogun karşısında bulunan, Araf ve Albukrek ailelerine ait olan konaklar. 1909'da sinagogu yenileyen İtalyan bir mimar tarafından yapılmışlar.
https://twitter.com/matruskaninhici/status/1194699174207467521
Roni Margulies@RoniMargulies
Doğru, ben de çok önemli buluyorum bunu.
Ama Yahudi olanlarımız ne yapabilir? Nasıl vazgeçebiliriz "Yahudileşmekten"?
Ne olur, yardımcı olabilir misiniz Sayın Hocam.
(((rivokkk)))@Rivokhay
Bu senenin en başarılı “Tutmayın kolumu, bu olayı da yahudiye bağlayacam” tweeti
ivo molinas@basyazar
Bir başka 'yahudileşme' vakası daha.Sen neymişsin ey 'yahudi'!
https://twitter.com/RoniMargulies/status/1198899082582003712
https://twitter.com/Rivokhay/status/1198951612317913088
https://twitter.com/basyazar/status/1198951472865697793
Mehmet Dilbaz@mehmet_dilbaz
Çorlu Sinagogu.
İbadete açık olduğu zamanlara ait gördüğüm tek fotoğraf. Yapı günümüzde Camii olarak kullanılıyor.
#kaybolantarihinpeşinde
https://twitter.com/mehmet_dilbaz/status/1197251564223762432
Murad Çobanoğlu@muradcobanoglu
Bu da Sinagog olarak kullanıldığı devirlerde dıştan görünüşü. Bugün son kalan Yahudi cemaatinin izniyle Camii olarak hayatını sürdürüyor bu anıtsal yapı.
https://twitter.com/muradcobanoglu/status/1196771567423967232
ivo molinas@basyazar
“Türkiye'nin tek İngilizce yayın yapan Yahudi Gazetesi (ŞALOM Turkey),süregelen bir sergiye ait etkileyici bu okuma parçası gibi dünyayla paylaştığı inanılmaz mücevherleri(haberleri) var...”
https://twitter.com/basyazar/status/1196526007806832640
OzgeJournals@JournalsOzge
Budapeste’deki en koklu Sinagog bahcesindeki temsili Hayat Agaci
https://twitter.com/JournalsOzge/status/1198654732388175872
Orbay Soydan@orbaysoydan
Süzet Sidi: Holokost bir insanlık tarihi meselesidir. Bu korkunç olayın üzerinden 74 yıl geçmiş olmasına rağmen; insanoğlu gerekli dersleri alamamıştır. Holokost'tan ders alınabilmiş olsaydı; Ne Bosna'da Srebrenitsa ne Sudan'da Darfur ne de Myanmar Katliamı olurdu.
https://twitter.com/orbaysoydan/status/1198588318952435712
turnusol@olmakgibibisi
Yahudi kültürüne ait motifleri, haaarika bir yahudi düğününü, en en önemlisi holokostu neden bilmemiz, çocuklarımıza öğretmemiz ve de asla unutmamamız gerektiğini bize anlattığınız bugünkü mükemmel etkinlik için hepinize teşekkür ediyorum emeklerinize sağlık 🌟❤
@muze500
https://twitter.com/olmakgibibisi/status/1198656044433625088
Mecra@Mecra
Tam 79 yıl önce bugün...
25 Kasım 1940'da, Siyonist yer altı örgütü Hagana, İngilizlerin Filistin'e kabul etmediği Avrupalı Yahudileri Mauritius'a götürmeye hazırlanan SS Patria gemisine Hayfa limanında sabotaj düzenledi. Bombalı saldırıda -çoğunluğu Yahudi- 268 kişi öldü.
https://twitter.com/Mecra/status/1198942757022244865
İsrail'e Dair@e_israil
#Yahudi düşmanlığının artışı yüzünden #Yahudiler Fransa'yı terketmeye başlamışlar. Tebrikler Fransa insan hakları, kardeşlik, eşitlik, özgürlük diyorduk noldu? #antisemitism #antisemitizm #İsrail #Israel
https://twitter.com/e_israil/status/1197893502002176001
Daha fazla