İzel Rozental ile ‘Gezginin Gözü Gezginin Defteri’

Seyahat etmek güzeldir; ufkumuzu açar, kültürümüzü geliştirir, eğlendirir, hatta bir sergiye bile vesile olur, tıpkı sevgili İzel Rozental’in Schneidertempel Sanat Merkezinde açtığı ‘Gezginin Gözü Gezginin Defteri’nde olduğu gibi. Küratör Aykut Köksal, Rozental’in Wellington, Kyoto, Cape Town, Delhi gibi dünyanın değişik coğrafyalarında çektiği renkli kareler ile o topraklara dair kaleme aldığı ilginç metinleri buluşturarak bir yerleştirme sergisine imza atmış. 15 Aralık’a kadar pazartesi ve salı günleri dışında her gün gezebilirsiniz…

TUNA SAYLAĞ Sanat
27 Kasım 2019 Çarşamba

İzel Rozental çok yönlü ve faal bir sanatçı… Çiziyor, yazıyor, radyo programı gerçekleştiriyor, sergi açıyor, SSM’yi yönetiyor ve her ne yapıyorsa iyi yapıyor, güzel yapıyor. Karikatürleri, kitapları zeki, eleştirel, gözlemleyen bir beynin eserleri… ‘Gezginin Gözü Gezginin Defteri’  de kuşkusuz bunlardan biri…



Fotoğraf ve notlarınla bir sergi oluşturma fikri nasıl doğdu?  Fotoğraflar mı yoksa metinler mi seçimini etkiledi?

Aslında hiçbiri. Geçen yıl, rahmetli Turhan Selçuk’un eşi Ruhan Hanım’la birlikte bir jüriye katılmak üzere uçakta yan yana yolculuk ediyorduk. Bir ara tabletimdeki bazı yolculuk fotoğraflarını kendisine gösterdim. Çok ilgilendi ve bunları mutlaka sergilemem gerektiğini söyledi. Hatta biraz da ısrarcı oldu diyebilirim... Bu anı fotoğraflarını zaman zaman Instagram’da paylaşırım fakat bunlardan sergi yapmak hiç aklıma gelmez. Zaten hepsi ya telefonumla ya da instamatic kamerayla çekilmiş fotoğraflardır, yani sergilenebilecek kıvamda fotoğraflar değildir. Fakat virüs bulaştı bir kere. Bu düşünceden kurtulmak üzere sanat tarihçisi, mimar ve akademisyen dostum Aykut Köksal’a başvurdum. Onun beni böyle bir girişimden caydıracağından neredeyse yüzde yüz emindim. Ama hiç de öyle olmadı. Aykut Köksal benim yolculuk kitaplarımı iyi biliyordu. “Senin bu fotoğraflarla ilgili olarak tuttuğun notlar vardır değil mi?” diye sordu. Her şey böyle başladı...

Sergiye vesile olan esasen yapmış olduğun seyahatler… Yurtdışındaki bir ülkeyi ziyaret etmeden önce hakkında araştırma yapar mısın?

Mutlaka. Yurtdışına gitmek zaten başlı başına bir maddi külfet, buna bir de zaman faktörünü ekleyince önceden bilgilenmek şart oluyor. Seyahat eden kişinin parasını ve zamanını en verimli şekilde değerlendirmesi gerekiyor. Hele o kişi bir gezginse, yani hiç durma gezip duruyorsa...

Nasıl bir gezginsin ve daha çok ne tür destinasyonlar ilgini çekiyor?

Öyle bir tercihim yok, fırsatçıyımdır, fırsatını yakaladım mı kaçırmam. Elbette egzotik bölgeler, uzak coğrafyalar, farklı kültürler en çok ilgimi çekenler. Ne yalan söyleyeyim, gezgin olmak benim öncelikli tercihim değildi. Önceleri iş icabı ve tatil için seyahat ederdim. Daha sonra buna uluslararası karikatür etkinlikleri, toplantılar, sergiler vs eklendi. Bir de baktım ki, başkalarının yorulduğu yerlerde ben zevk alıyorum, daha fazla gezmek, görmek, tanımak istiyorum. Bunun bilincine varınca da fırsatları artık biraz da kendim yaratmaya başladım.

Gezilerinde resim çekmenin yanı sıra notlar da alıyorsun. Bunu yapmanın amacı nedir?

İhtiyarlıktan herhalde! Şaka bir yana, gözlemci bir yanım vardır. Başka türlü karikatürcü olunamıyor. Yani baktığımı görüyorum, gözlemliyorum. Fakat Osmanlıcada çok güzel bir deyim vardır; “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” diye, yani insan hafızası unutkanlık nedeniyle sakattır. Bu deyim her ne kadar insanın kendi hatalarını unuttuğunu anlatmak için dile getirilse de, aslında düpedüz bir gerçeği anlatır: İnsan unutkandır. Eh, ben de enikonu yazarım, üstelik de seyahat yazılarımı yayınlıyorum, o halde not tutmayıp da ne yapacağım?

Sergideki yazılar, en az fotoğraflar kadar ilgimi çekti, zevkle okudum. Oradaki hayatlarla bağ kurmuşsun gibi geldi. Ne dersin?

İtiraz hakkımı kullanmak istiyorum! Bağ kurmaktan kastın o hayatları yaşamaksa, hayır oralardaki hayatlarla bağ kurmuyorum. Tam aksine bağ kurmaktan kaçınıyorum. Ben asıl farklılıklara odaklanıyorum. Bunlar ilgimi çekiyor. Bilirsin iyi mizah en çok tezatlardan çıkıyor. Yazılarımda kimi zaman dozu az bile olsa mizah hep var. Holokost Müzesi gibi mizahın yer bulamayacağı bazı metinlerdeyse duygu hâkim. Bağ kurmasam bile dostluklar oluşturuyorum, belki biraz da empati kuruyorum...

İyi fotoğraf çekmenin ön şartı nedir sence?

Bakmak ve görmek. Başında da söyledim, ben fotoğrafçı değilim. Fotoğrafçılık eğitimi almadım. Herhangi bir fotoğrafçılık derneğine üye olmadım. Herkesin kullandığı cep telefonlarıyla herkesin gördüklerini yine herkes gibi çekiyorum. Şayet fotoğraf diye bir sanat dalı varsa - ki var - bence iyi fotoğraf çekmenin olmazsa olmaz ön şartı bir ustanın yanında eğitim görmek olmalıdır diye düşünüyorum.

Onlarca ülke gezdin; en çok hangilerinden etkilendin, neden?

Cevaplandırması hayli zor bir soru. Gezdiğim her coğrafyanın beni etkileyen tarafları olmuştur. Ama ben, galiba biraz da karikatürcü olmamdan kaynaklanan dürtüyle, ülkelerden ve kentlerden ziyade insanlardan etkileniyorum. Japonya’da bulunmaktan büyük keyif aldım. Defalarca gittim. Öte yandan, Kuzey Kutbunda Laponya’da yaptığımız kar safarisini hiç unutamam. Bir de tekneyle deniz yolculuğunu çok severim. Deniz insanları başkadır.

Yeni yerler görmek sana neler kazandırdı?

O kadar çok şey kazandırdı ki! Hangi birini sayayım? Fakat galiba en önemlisi, farklı kültürlerde güzel dostluklar kazandırması oldu. Sanırım gezgin ile turistin farkı burada ortaya çıkıyor. Turist belirlenmiş bir program çerçevesinde geziyor, görüyor ama yerel halkla pek fazla ilişkiye giremiyor. Gezgin ise çaresiz, yerel halkla ilişki kurmak zorunda. Dostluklar da öyle oluşuyor zaten.

Keyifli bir seyahat gerçekleştirmenin püf noktalarını söyler misin?

Yol arkadaşlarını çok iyi seçmek; bazen en iyi arkadaşlıklar bile yolculukta hasar görebilir. Yolculuğu önceden planlamak fakat planlara sadık kalmamayı baştan göze almak. Her ne olursa olsun soğukkanlılığı yitirmemek, sinirlenmemek, morali yüksek tutmak. Gereksiz yük taşımamak, küçük valizler... İlk etapta aklıma gelenler bunlar.

İşin dışında hayatında her zaman hobilerin olmuştur; sergiyi saymazsak son günlerde nelerle uğraşıyorsun?

Yazmak, çizmek ve okumak... Bunlara hobi denirse... Yeni kitap projelerim var, çalışıyorum... 

Sergine tam olarak bir fotoğraf sergisi diyemeyiz; izleyen nasıl değerlendirmeli sence?

Kesinlikle fotoğraf sergisi değil! Aykut bunu bir yerleştirme sergisi olarak adlandırıyor. Yani fotoğraflarla birlikte küçük metinlerin bir araya gelmelerinden oluşan üç boyutlu bir görsel sunum. Dikkat edersen metinlerde olsun, fotoğraflarda olsun, bu yerler hakkında referanslar verilmiyor. Yani ne zaman, nasıl ve nerede çekildikleri yazmıyor. Fotoğraflar ise bir fotoğraf sergisinde olması gerektiğinden daha küçük ve ancak metinlerle bütünleşince anlam kazanıyorlar. Dahası, tamamı aynı uzunlukta olan metinlerin okunması da bir hayli zor. Yani metinler de aslında fotoğraflarla bütünleşerek anlam kazanıyor. Sergi, tıpkı akordeon şeklindeki bir kartpostal dizisinin büyültülerek duvara yansıtılmış hali. Tabii burada mekânla olan ilişki de son derecede önem kazanıyor. Aykut Köksal serginin küratörlüğünü yaparken Schneidertempel’in mimarisini dikkate aldı.

Tabii burada bir de serginin ve katalogunun - ki katalog aslında serginin küçültülmüş kopyası; tasarımını yapan Ersu Pekin’i de anmadan geçmememiz lazım. Ersu Pekin gerçekten de Aykut Köksal’ın kafasındaki düşünceyi tam anlamıyla hayata geçirmeyi başardı. Kendi sergim olduğu için söylemiyorum, müthiş bir uygulama! Özetleyecek olursam, üzerinde çokça çalışılmış, çokça kafa yorulmuş üç boyutlu bir sergi bu.