Ron Howard ‘PAVAROTTİ’de modern operanın bu en önemli ve popüler figürünü beyaz perdeye taşıyor
Enrico Caruso’dan sonra opera dünyasının gelmiş geçmiş en büyük tenoru Luciano Pavarotti’nin hayatını anlatan film, sinemadaki müzikal biyografi filmler zincirine eklenen son halka. Ron Howard, daha önce yayınlanmamış ve sanatçının ailesi tarafından belgesel için ortaya çıkarılan arşiv görüntüleri eşliğinde, ünlü tenorun hayatındaki kilometre taşlarına odaklanıyor. Film, Pavarotti’nin konserlerinde yer alması için ikna ettiği müzik dünyasının ünlüleri ve dönemin karizmatik figürleriyle kurduğu sıcak ilişkiyi de perdeye taşıyor. Yaşanmış bir olayı anlatan Makedon filmi ‘Onun Adı Petrunya’ cinsiyet ayrımcılığı üzerine, erkek egemen toplumunun baskıcı zihniyetini sergileyen sarsıcı ve cesur bir eleştiri.
Operanın dünyaca ünlü efsane ismi, Enrico Caruso’dan sonra gelmiş geçmiş en büyük tenor Luciano Pavarotti’nin hayatını anlatan ‘Pavarotti’, sinemadaki müzikal biyografi filmler zincirine eklenen son halka oluyor.
Freddy Mercury’nin hayatını anlatan Brian Singer’in ‘Bohemian Rhapsody’ ve Elton John’un hayatından bir kesit sunan, Dexter Fletcher’in ‘Rocketman’inden sonra, deneyimli Amerikalı yönetmen Ron Howard, modern operanın en önemli ve en popüler figürü Pavarotti’yi sinema ekranına taşıyor.
Filmde daha önce yayınlanmamış ve sanatçının ailesi tarafından belgesel için ortaya çıkarılan arşiv görüntülerini, Pavarotti’nin ünlü olmadan önceki hayatını, gençliğini, hayatına giren kadınları, aile ilişkilerini izliyoruz.
65 yaşındaki aktör-yönetmen-senaryo yazarı-yapımcı Ron Howard, akıcı bir tempo ve ustalıklı bir mizansen eşliğinde, ‘Pavarotti’ ile usta bir belgesel sanatçısı olduğunu kanıtlıyor.
Bir tenorun müzik yolculuğu
2001’de Ron Howard’a En İyi Yönetmen Oscar’ını kazandıran ‘Akıl Oyunları/A Beautiful Mind’ başyapıtı En İyi Film Oscar Ödülü’nü de kazanmıştı.
Ünlü yönetmen ‘Frost/Nixon’da (2008), bir tiyatro oyunundan alınan, Watergate sonrası istifa etmek zorunda kalan Nixon’un bir İngiliz gazeteci ile yaptığı televizyon düellosunu anlatmıştı.
‘Pavarotti’, sanatçının hayatı hakkında bilinmeyenleri anlatan kaliteli bir belgesel. Fırıncı babasının tavsiyesine uyarak müzik okuyan, 1960’tan itibaren 40 yıl boyunca ‘en ünlü ses sanatçısı’ unvanını kimselere kaptırmayan Pavarotti’nin müzik yolculuğunu filmde, yaptığı dünya turnelerinde çekilen görüntüler eşliğinde izliyoruz.
Film, 1990’da İtalya’da yapılan Dünya Kupası sırasında sanatçının seslendirdiği ‘Nessun Dorma’ ile akıllara kazınan, 1.400.000 izleyici tarafından canlı yayında dinlenen müthiş performansını ve kariyerinin kilometre taşlarını ekrana taşıyor.
Hastalık geçiren meslektaşı José Carreras’ı yanına alarak, Placido Domingo ve efsanevi orkestra şefi Zubin Mehta ile birlikte verdikleri, en çok satan albüm rekoru kıran, ‘Üç Tenor’ konseri filmde önemli bir yer tutuyor.
İnsanlarla ilişki kurmadaki becerisi, karizması ve alçak gönüllülüğüyle, kendi konserlerinde yer almaları için ikna ettiği Bono, Andrea Bocelli, Jon Bon Jovi, Bryan Adams, Eric Clapton, James Brown, Sting gibi dünyaca ünlü sanatçılarla verdiği konserler filmde müthiş görsel ve işitsel şölene dönüşüyor.
Fırtınalı aşk hayatı
Birleşmiş Milletler organizasyonları için büyük yardımlar toplayan Pavarotti, Bosna’da yaşanan insanlık dramına sessiz kalmadı. Toplanan yardımlar Kosova, Irak, Guatemala’daki savaş mağdurları ve aileleri için kullanıldı.
Bu arada sanatçının Prenses Diana, Nelson Mandela, Spike Lee, Stevie Wonder gibi döneminin ünlü figürleriyle kurduğu dostluğu, film müthiş bir arşiv taramasından elde edilen görüntüler eşliğinde gözlerimizin önüne seriyor. Film, Pavarotti’nin çapkınlıklarını da anlatıyor. Kendisine üç kız çocuğu veren karısını birkaç kez aldatır. Öğrencisi iken himayesine aldığı ve sonraları ünlü bir soprano olan sevgilisi, evli bir erkek olduğu için ünlü tenoru terk eder.
Aniden hayatına giren, kendisinden 30 yaş genç Nicoletta Montovari ile ilişkisini gizlemeyen Pavarotti, İtalya’da büyük tepki ile karşılaşınca karizması çizilir. Bu kadının doğurduğu dördüncü kız çocuğu Alicia hasta Pavarotti’yi hayata bağlar.
Karısı boşanmayı kabul edince Katolik Kilisesi Pavarotti’nin Nicoletta Montovari ile kilisede evlenmesine rıza göstermez. Düğün, bir opera sahnesinde belediye memurunun kıydığı nikâh ile gerçekleşir.
Ünlü Romen soprano Angela Gherorghiu’nun Pavarotti’nin en şaşaalı dönemlerinde kendisine sahnede eşlik ettiği sekanslar eminim melomanları mest edecek.
Kendinize bir iyilik edin, bu görsel ve işitsel şölenin keyfini çıkarmak için sinemanın yolunu tutun.
ETKİLEYİCİ FEMİNİST FİLM
Tito sonrası dağılan Yugoslavya topraklarındaki Makedonya’da ekonomik krizden dolayı hâkim olan işsizliği, şiddet yanlısı milliyetçi muhafazakâr erkek sınıfının şirretini, tahsilli ama işsiz bir genç kadının çıkışsızlığını gözler önüne seren ‘Onun Adı Petrunya’, son Berlin Film Festivali’nde Ekümenik Jüri ve Sinemacılar ödüllerini kazandı.
Makedon yönetmen Teona Strugar Mitevska’nın 2014’te ülkesinde yaşanan gerçek bir hareketten yola çıkarak yaptığı film, cinsiyet ayrımcılığı üzerine, erkek egemen toplumun baskıcı zihniyetini sergileyen sarsıcı ve cesur bir eleştiri.
Ortodoks Hıristiyanlar Teofanya Bayramını, suya atılan haçın genç erkekler tarafından çıkarılmasının şans ve bereket getireceği inancıyla kutlarlar.
Makedon filmi ‘Onun Adı Petrunya’ bu dinsel ritüelden hareketle, haçın bir kadın tarafından sudan çıkarıldığında ortaya çıkan aykırı durumdan bir toplumsal eleştiriye soyunuyor.
Film, Kuzey Makedonya’nın İstip adlı fakir bir kasabasında anne-babasıyla yaşayan, üniversitede tarih eğitimi almış, asosyal, tombul, evde kalmış, 32 yaşındaki Petrunya’nın bir iş görüşmesiyle başlıyor.
İşverenin ağır tacizi ve hakaretine maruz kalan genç kadın moralsiz bir halde evinin yolunu tutarken, Epifani töreniyle Teofanya Bayramını kutlayan, mayolarıyla suya atlayan genç erkeklerle yolu kesişir.
Ani bir kararla nehre atlayıp haçı sudan ilk çıkaran Petrunya, kasaba halkının tepkisini üzerine çeker. Çünkü bu olay ilk kez yaşanıyordur. Haçı çıkaran kişinin bir sene boyunca kutsanacağına dair inanca sahip erkekler, haçın kendilerine iade edilmesini talep ederler.
Bir karakola sığınan Petrunya’nın gözü dönmüş erkek kalabalığına, onlarla aynı görüşü paylaşan papaz ve polislere rağmen haçı geri vermeye niyeti yoktur.
Olay yerine gelen bir televizyon ekibinin, haklıyı korumak gibi dürüst bir niyetten ziyade reyting toplamak adına hareket ettiğini görürüz.
Kilisenin, polisin, medyanın destek verdiği bir kemikleşmiş dinsel inanca isyan eden kadın yönetmen Teona Strugar Mitevska, yazdığı senaryoda Epifani ritüeline katılmaya hakkı olmadığı öne sürülen ve saldırıya uğrayan kadın kahramanı üzerinden yaman bir feminist filme imzasını atar.
Bir kadına yenilmenin kızgınlığı içindeki erkeklerin saldırganlığını ve faşizan baskısını gözler önüne seren film, geleneğin ataerkil kökenlerine başkaldıran genç bir kadının cesaret dolu hikâyesini anlatıyor.
Petrunya rolünde filmin yükünü omuzlarında başarıyla taşıyan tombul aktris Zorica Nusheva’nın etkileyici performansı ‘Onun Adını Petrunya’nın inandırıcılığında etkili oluyor. Bu alçakgönüllü filmin diğer oyuncuları da başarılı…
İkiyüzlü bir toplumun ve egemen düzenin yerildiği filmde, küçük bir bireyin başkaldırışını sakin ama etkileyici bir üslupla sergileyen ‘Onun Adı Petrunya’, sıra dışı öyküsü ve cesur karakteri için izlenmeyi hak eden bir film.