Felsefe tarihinde pek az filozof Karl Marx kadar hem teoriyi hem pratiği etkilemeyi başarmıştır. Marx’ın etkisi sadece son iki yüzyılda değil, kapitalizmin krize girdiği şu günlerde dahi sürüyor. Bu yazıda ise Marx’a dair önemli başka bir konuyu ele almak istiyorum. Sorumuz şu: “Kendisi de Yahudi olan Karl Marx bir Yahudi düşmanı mıdır?”
Deniz Ertuğ
Marx’ın antisemitizmini tartışırken iki karşıt görüş karşımıza çıkıyor. Genelde sosyalist geleneğin içinden gelen yazarlar Marx’ın ‘Yahudi düşmanı’ olarak nitelendirilmesine şiddetle karşı çıkıyorlar. Bir başka grup ise -ki bunlar ağırlıklı olarak antisemitizm uzmanı yazarlardır- Marx’ın yazılarının ciddi bir Yahudi düşmanlığı taşıdığını ileri sürmektedir. Ancak bence durum bu kadar siyah ve beyaz değil.
Yazarlar bu konuyu değerlendirirken öncelikle Marx’ın Yahudi sorunu üzerine başlıklı iki makalesini ele alırlar. Peki, ‘Yahudi Sorunu’ nedir? Avrupa’da Aydınlanma Çağı ve Fransız Devrimini izleyen süreçte modern vatandaşlık kavramı ve kişi hak ve özgürlükleri yoğun şekilde tartışılmaya başlamıştı. Bütün bu tartışmaların temelinde modernliğin dayattığı evrensellik ilkesi bulunur. Evrensellik, herkesi kucaklayan ‘ortak insani değerler’ etrafında bireye özgürleşmeyi getirmeyi hedefler. Ancak bu ortak değerlerin seçimi sonucunda bunların dışında kalan gruplar ya dışlanmakta, ya değişmeye zorlanmakta veya yok edilmektedir. İşte Yahudi sorununun ortaya çıkışı tam da bununla ilgilidir. Avrupa’nın ortak ve evrensel kimliği içinde Yahudiler nerede yer alacaktır? Bu bağlamda, ‘Yahudi’ evrensel olanın karşısındaki “nevi şahsına münhasır öteki” haline gelmiştir. Marx’ın bu konuyla ilgili yazmasının sebebi de bu tartışmanın o dönemde çok güncel olmasıydı1.
Marx bu iki makaleyi genç Hegelci Bruno Bauer’in bu konu hakkındaki fikirlerini eleştirmek amacıyla yazmıştı. İlk makalede, aslında ana mesele Almanya’nın modernleşmeye ayak uyduramaması ve vatandaşlık hakları konusunda diğer Avrupa ülkelerinden geride kalmasıdır. Bauer, Hıristiyanların Hıristiyanlığı bir kenara bırakarak modern vatandaş haline geldiğini, aynı durumun Yahudiler için de geçerli olduğunu savunmaktaydı. Marx’a göre ise, insanlara önce çağdaş vatandaşlık hakları verilmeli ve böylece siyasi özgürlükleri sağlanmalıdır ki, bu bireyler zamanla din baskısından da kurtulabilsinler. Felsefeci Karl Löwith’e göre, Marx insan özgürleşmesini her türlü özellikten sıyrılmak -mülkiyet, aile, toplumsal cinsiyet, din, milliyet, meslek vs.- olarak gördüğü için Yahudilerin de Yahudilikten kurtularak gerçek özgürlüğe ulaşacaklarını düşünmektedir2.
Marx Kapitalizmi Yahudilerle bağdaştırıyor
Ancak metinleri daha yakından incelemek konunun bu kadar basitçe izah edilemeyeceğini göstermektedir. Özellikle Yahudi sorunu üzerine ikinci makalesi ‘antisemit’ diyebileceğimiz ifadelerle doludur. Burada Marx yaptığı yorumlarda kapitalizmi Yahudilerle bağdaştırmakta ve kapitalizmin bütün temel değerlerinin Yahudiliğe has olduğunu ileri sürmektedir. Aynı düşünce Bauer’e verdiği üçüncü cevap olan Kutsal Aile makalesinde de hâkimdir3. Öte yandan, Rus Kredisi başlıklı New York Daily Tribune’deki yazısında da Marx, Yahudileri kapitalizmi kurmakla suçlamış4, bu ekonomik sistemin değerlerini Yahudi ticareti ve dünyasal değerleriyle bağdaştırmıştı5.
Buraya kadar gördüğümüz antisemit ifadelerin dönemin ‘kapitalist Yahudi’ imajı çerçevesinde olduğunu varsaysak bile, Marx’ın şahsi yazışmaları da Yahudilere dair fikirlerinin olumlu olmadığını göstermektedir. Engels’e yazdığı bir mektupta Marx, Yahudi asıllı Alman hukukçu ve siyaset adamı Ferdinand Lassalle için ‘Jude Itzig’ ifadesini kullanır. Yine bir başka mektubunda Lassalle için “Kafatası yapısı ve saçları Mısır’dan çıkarken Musa’ya eşlik eden siyahilerden geldiğini kanıtlıyor” diye yazmaktadır. Burada yalnızca Yahudi düşmanlığı değil, aynı zamanda siyahi düşmanlığını da görmekteyiz. Ancak Marx’ın bu ifadesinin Lassalle’in fizyonomi bilimine merakıyla dalga geçmek için olduğunu da söylemeliyiz6. Öte yandan, ilginç bir şekilde Lassalle de şahsi yazışmalarında Yahudilerden nefret ettiğini yazmıştır7. Burada her iki isim için de ‘kendinden nefret eden’ Yahudi tanımlamasını yapmak çok da yanlış olmaz sanırım.
Marx’ın kişisel yaşamı
Karl Marx’ın antisemitizmini değerlendirirken kişisel hayatını da göz önüne almak gerekir. Marx, her ne kadar dedeleri haham da olsa, babasının sonradan Hıristiyan olması sebebiyle baskın bir Yahudi kültürüyle büyümemişti. Üstelik ailesinin aydınlanmacı fikirlere yakın olması, onun da bu değerleri erken yaşlardan benimsemesine neden olmuştu. Herhangi bir dine de inanmadığı için, Yahudiliğe de özel bir önem atfetmez. Buna karşın, Marx Kutsal Aile makalesinde Yahudi kökenine atıfta bulunarak, Yahudiliğinin ona entelektüel bir yaratıcılık kattığını da yazmaktadır8.
Bazı yazarlar kişi hak ve özgürlüklerine dair farkındalığın günümüzdeki ölçülerde olmadığı bir dönemde Marx’ı yazdıklarından dolayı ‘antisemit’ olarak nitelendirmeyi ‘anakronik’ bir tutum olarak görür. Elbette insan içinde bulunduğu tarihsel ve ekonomik şartların bir ürünüdür. Bu bağlamda, Marx’ın döneme has Yahudi önyargısından kendisini kurtaramaması bir parça anlaşılır olabilir. Bununla beraber, siyasetle ilgili yazdıklarını bir kenara bıraksak bile, özel yazışmalarında Yahudilerle ilgili düşünceleri yoruma yer bırakmayacak kadar olumsuzdur. Sadece söz konusu dönemde bu konuyla ilgili bir farkındalık olmaması Marx’ın ifadelerinin mahiyetini değiştirmez. Bu sebeple antisemitizm suçlaması büsbütün anakronik bir tavır değildir.
Sonuç olarak, İsrailli tarihçi ve Marx üzerine uzman olan Shlomo Avineri, Karl Marx’ın ‘kronik bir antisemit’ olduğunu ve bunun artık tartışılmayacak kadar açık bir konu olduğunu ifade eder9. Kuşkusuz Marx dünya felsefesi açısından yeri doldurulamayacak bir felsefecidir. Ancak yazdıkları kendi döneminde dahi değerlendirildiğinde, Yahudi düşmanlığı sayılabilecek ifadelerle doludur. Kapitalizmi bu kadar detaylı ve bilimsel şekilde analiz etmiş ilk kişi olduğu halde Marx’ın bu sistemin suçunu Yahudilere atması şaşırtıcıdır. Zira kapitalist sistemin mağduru olan yüz binlerce Yahudi’nin olduğunu herhalde kendisi de bilmektedir. Özel yazışmalarındaki antisemit ifadeleri bazı şahıslara dönük olması sebebiyle en fazla kaba ve saygısız olarak değerlendirecek dahi olsak, sömürü sistemini Yahudilerle bağdaştırması sonuçları uzun vadede Yahudiler açısından olumsuz olacak bir yorumdur. Bu yönüyle şahsi hayatında kendi kimliğine dair kafasının karışık olduğunu söyleyebiliriz ama siyaseten kafasındaki Yahudi imajı kapitalizmle özdeşlemiş ve bunun üzerinden Yahudi düşmanlığı sınırına varan ifadeler kullanmıştır.
Kaynakça
Ezra, Michael. “Karl Marx’s Radical Antisemitism”. Philosophers Magazine. www.philosophersmag.com/opinion/30-karl-marx-s-radical-antisemitism [10.10.2019].
Fine, Robert ve Philip Spencer. Antisemitism and the Left. Manchester: Manchester UP, 2017.
Laqueur, Walter. The Changing Face of Anti-Semitism. New York: Oxford UP, 2006.
Rose, John. “Karl Marx, Abram Leon and the Jewish Question”. International Socialism. n. 119, (24.06.2008): htp://isj.org.uk/karl-marx-abram-leon-and-the-jewish-question-a-reappraisal/ [11.10.2019]
*Almanca orijinali: Zur Judenfrage
**Bu ifade, Jude (Yahudi) ve Itzig Yitzhak (İzak) isminden türetilmiştir. Almanca’da Yahudiler için kullanılan küçültücü bir ifadedir.
*** Self-hating Jew
1 Robert Fine ve Philip Spencer, Antisemitism and the Left, Manchester: Manchester UP, 2017, s. 1-3.
2 age, s. 35-38.
3 age, s. 37.
4 age, s. 32.
5 John Rose, “Karl Marx, Abram Leon and the Jewish Question-a reappraisal”, International Socialism, n. 119, 2008, s. 2-3.
6 Fine ve Spencer, age, s. 31-32.
7 Walter Laqueur, The Changing Face of Anti-Semitism, Oxford: Oxford UP, 2006, s. 172.
8 Rose, age, s. 3.
9 Michael Ezra, “Karl Marx’s Radical Antisemitism”, Philosophers Magazine, s. 2.