Düşünülmeyeni nasıl düşüneceğiz? Düşündüğümüzü nasıl yaratıcılıkla bağdaştıracağız? Yaratıcılığımızı kullanarak çevremize nasıl fayda sağlayacağız? Michael Michalko öncelikle Guillaume Apollinaire’nin değerli şiiriyle birinci dakikada ilk golü atıyor:
‘’Eşiğe gelin.’’
‘’Yapamayız. Korkuyoruz.’’
‘’Eşiğe gelin.’’
‘’Yapamayız. Düşeriz!’’
‘’Eşiğe gelin.’’
Ve geldiler.
Ve onları itti.
Ve uçtular.
Çevirin sayfaları bir süre okuyarak, hemen ikinci sinyal Robert Scott-Bernstein’dan geliyor:
“Aralarındaki bağlantıyı algılayabilseydim bildiğim kaç şeyin birdenbire yeni anlamlar kazanacağını merak etmeye başlıyorum.”
Öte yandan Picasso da uyarısını yapmadan edemiyor:
“Her çocuk bir sanatçıdır. Sorun, büyüdüğümüzde de sanatçı kalmayı sürdürmektir.”
O kadar yaratıcı kalmayı başarınca da bu sefer toplum yararına ilginç keşifler başlıyor:
“Arabaların nasıl çalıştığı üzerine çalışırken heyecanlandılar. Arabalar bir oto yıkama yerinde temizlenebilir. Oto yıkama yerleri farklı yönlerde çoklu sabunlama ve fırçalama eylemleri kullanır. Bilim insanları arabalarla dişler arasında bir bağlantı gördü ve dişleri farklı yönlere doğru temizleyen çoklu fırça prensibini, dünyada en çok satan diş fırçasına dönüştüren Oral B, elektrikli diş fırçasına uyarladı.”
Yani bu kitabı okuyun, okuyun ilham alın, okuyun, okuyun ilham alın... Tavsiye ederim.
‘Süper İyi Günler’, Mark Haddon
Mark Haddon bu romanıyla daha fazla sayıda da ödüller kazanmalıydı. Bir otistik çocuğun (Christopher) dünyasını o kadar etkileyici bir şekilde anlatmış ki, romanın sonlarına doğru göz pınarlarıma engel olmadığım yerler oldu. Aşina olmadığım bir yaşam tarzı aslında otistik çocukların bu hayata tutunmaları… Olabilecek en geniş şapkalardan birini saygıyla çıkartıyorum onların ayaklarının yere sağlam basması için müthiş özverili olan ebeveynlerin önlerinde!
Hayata bir otistik çocuğun gözünden baktığımız zaman aslında perspektifimizin nasıl da gelişebileceğini aklımıza getirir miydik daha önce? Mesela Christopher’ın kendi okulundaki çocuklar hakkındaki şu fikri:
‘’Okulumdaki diğer çocukların hepsi aptal... Öğrenme güçlüğü çekiyorlar ya da özel eğitim ihtiyaçları var.’’
Ya da Christopher’ın kendi benliğini dinlemek için bulduğu şu rahatlatıcı yöntem aslında burada abartılmış olsa tüm insanlara uyarlanamaz mı:
‘’Bazen yalnız kalmak istediğimde banyodaki çamaşır kurutma dolabına girip şofbenin yanına yerleşirim ve kapıyı üzerime kapatırım ve orada oturup saatlerce düşünürüm ve bu beni sakinleştirir.’’
Ya da tüm çocukların ortak olabilecek bir ‘çocuksu cennet’ tasvirine ne dersiniz?
‘’Bence insanlar ölmek fikrinden hoşlanmadıkları için cennete inanıyorlar, çünkü yaşamaya devam etmek istiyorlar ve başka insanların, onların evine taşınıp eşyalarını çöpe atması fikrinden hoşlanmıyorlar.’’
Böyle özel bir delikanlının dedektiflik öyküsünü okurken bir yandan onun kendi özel hayatının sırlarını nasıl ortaya çıkardığına da tanık oluyoruz. Sonra da var gücüyle hayata tutunmaya çalıştığına da...
Çok tavsiye ederim.