• Tarihte Yahudilere yapılan bu soykırım ve işkenceler bugün tekrar aynı düşmanlık hisleriyle canlandırılmak isteniyor. İnsanlık adına bu soykırımı lanetlemek, aslında insan olmanın bir gereği. ‚Bu bakış açısına uzağım‘ diyenler olabilir. Nasıl olur demeyin, olabilir. Çünkü bazı kişiler, bırakın lanetlemeyi içten içe sessiz kalarak tasdikliyor da olabilirler. SİNAN ESKİCİOĞLU – www.ocakmedya.com
14 yıldan bu yana görevde olan Angela Merkel'in Yahudilikle olan bilinçli dayanışması ve Nasyonal Sosyalizm döneminin korkunçlukları konusundaki uyarıcı hatırlatmaları başbakanlığının temel bir parçasını oluşturuyor. İsrail'daki Yahudi soykırım anıtı Yad Vaşem'i beş kere ziyaret etti, eski ABD Başkanı Barack Obama ile birlikte 2009'da Buchenwald Toplama Kampı'na gitti, 2013'te hayatta kalanlarla birlikte Dachau Toplama Kampı'nı ziyaret etti, 2015'te bu toplama kampındakilerin kurtarılışının 70'inci yıldönümünde yine oradaydı.
Bu kez Başbakan olarak ilk kez Auschwitz’e gitti. Hiçbir yer bu kamp kadar, Nasyonal Sosyalistlerin işlediği suçları sembolize etmiyor, endüstriyel bir şekilde işlenen kitlesel cinayetlerin metaforu sayılmıyor. Orada bir milyon insan öldürüldü. Bir Alman olarak şunu söylemek zorunda olmam çok rahatsız edici ve utanç verici: Alman Federal Cumhuriyeti'nin kurulmasından bu yana, Merkel'in oraya gitmesi her zaman olduğundan daha da önemli. Hele ki antisemitizmin ve Alman halkı merkezli düşüncenin Alman parlamentosunda da başarı kazandığı ve yeniden topluma uygun bir hâle geldiği ve Almanya'nın sokaklarında ve sinagoglarında Yahudilerin yeniden hayatlarından endişe ettiği bu dönemde...
INES POHL
https://www.dw.com/tr/yorum-merkel-auschwitzde-do%C4%9Fru-kelimeleri-kulland%C4%B1/a-51563523
Diğer taraftan yolsuzluk suçlamalarına rağmen Netanyahu’yu güçlü kılan faktörlerden biri Trump dönemi ABD dış politikaları. Trump’ın iddialı ifadelerle duyurduğu ve İsrail-Filistin sorununu çözeceği iddia edilen Yüzyılın Planı bu dönemin meyvelerinden!
Yüzyılın Planı Filistin sorununu çözmedi, bölgeye barış getirmekten oldukça uzak. Bugünlerde pek gündeme gelmeyen plan, Filistinliler açısından geri dönüşü neredeyse imkansız birkaç adımın ardından rafa kalkmış gibi görünüyor.
Mesela, Filistin sorununu sahiplendiklerini söyleyen bölge ülkelerinin sessiz kaldığı Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması gibi. İsrail güvenlik güçlerinin binlerce Filistinliye karşı gerçek mermilerle müdahale ettiği dakikalarda Trump’ın kızı ve damadı Tel Aviv’den Kudüs’e taşınan ABD büyükelçiliği açılışındaydı.
Sonraki aylarda Trump’ın damadı Kushner Bahreyn’de Yüzyılın Planı’na dair ‘hayallerini’ anlattığı bir konferans da yaptı. Bu hayallere göre Gazze, turizm ve ticaret merkezi olacaktı, bu sayede hem Filistinliler hem de İsrailliler rahat bir nefes alacaktı, herkes kazanacaktı. Hiçbir şey olmadı, özellikle de Filistinliler lehine…
Netanyahu’ya birçok kez rahat nefes aldıran Trump yönetimi de son dönemde iç sorunlara gömülmüş durumda. ABD içinde azil süreci, dışında da ABD dış politikasındaki çift başlılığın iyice belirginleşmesi gibi sebeplerle tartışmalar sürüyor. Bu dönemde Trump yönetiminin Netanyahu’yu bir kez daha rahatlatacak bir hamle yapıp yapmayacağı oldukça belirsiz.
Velhasıl, İsrail içindeki siyasi yapı bölgedeki birçok ülkeye nispeten daha güçlü ve köklü. Mevcut krizin İsrail’de yönetim sistemini felç edebilecek bir noktaya ulaşması mevcut duruma göre pek olası değil ancak Netanyahu’nun bekası İsrail iç politikası kadar dış politikasını da etkileyecek gibi görünüyor.
HEDİYE LEVENT
https://www.evrensel.net/yazi/85262/israil-de-huzursuz
Bundan sonrası ise daha da önemli. Karşı blokun ataklarının artacağına şüphe yok. Bu nedenle, Ankara hızla denklemi kendi lehine çevirecek uzun vadeli, ezber bozan adımlar atmalı. Bu bölgesel dörtlünün bir ayağı olan Mısır’la MEB sağlanması, bunların başında geliyor. Zira o zaman Mısır’ın Yunanistan ile anlaşma yapması engellenmiş, Güney Kıbrıs’la yaptığı anlaşma da boşa düşmüş olacak. Ankara-Libya anlaşmasından sonra Yunanistan Dışişleri Bakanı’nın soluğu Kahire’de aldığını unutmayın.
Dolayısıyla, Kahire yönetimiyle diyalog kanallarını açmak ve bu tarihi adımı atmak Türkiye’nin elini çok güçlendirir. Aynı şekilde İsrail’le de öyle. Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı “Sorular ve Cevaplar ile MEB Kavramı” kitabında, yapılacak ikili anlaşmayla hem Ankara’nın hem Tel Aviv’in enerji kaynaklarına erişiminin çok artacağını yazıyor. “İsrail 2011’de Güney Kıbrıs’la yaptığı ikili anlaşmayla aslında kayba uğradı. Türkiye ile MEB ilan ederlerse, kaybeden Yunanistan ve Güney Kıbrıs olur” diyor.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Libya anlaşmasından sonra “Akdeniz etrafındaki tüm ülkelerle bu anlaşma yapılabilir” demesi de, böyle bir stratejik açılımın ufukta olduğuna işaret ediyor.
VERDA ÖZER
http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/verda-ozer/mavi-vatan-6093093
Auschwitz-Birkenau Devlet Müzesi, Amazon'a, Auschwitz şişe açacağı ve Birkenau "katliamı" bilgisayar faresi altlığı dahil Auschwitz-Birkenau toplama kampını konu alan ürünlerin siteden kaldırılması çağrısında bulundu. Müze, Amazon'un sitesinde Auschwitz tasvirli Noel süslerinin satılmasının "uygunsuz, rahatsız edici ve saygısızca" olduğunu bildirdi.Auschwitz-Birkenau Devlet Müzesi’nin çağrısının ardından Twitter'da da durumu protesto eden çok sayıda paylaşımda bulunuldu.Amazon, tepkilerin ardından ürünleri sitesinden kaldırırken "tüm satıcıların, satış kurallarına uyması gerektiği" açıklamasını yaptı.İnternette satış yapan bir diğer e-ticaret sitesi Wish Shopping'den de benzer ürünleri sitesinden çıkarması istendi.Nazi Almanyası 2. Dünya Savaşı sırasında işgal ettiği Polonya'da Auschwitz-Birkenau toplama kampında büyük çoğunluğu Yahudi olmak üzere 1,1 milyon kişiyi katletmişti. Holokost genelinde ise 7 milyonu aşkın Yahudi sistemli olarak öldürülmüşlerdi.
Bazen insanlar düşüncesiz olabiliyorlar. Sadece bu tür ürünleri satmak değil, almak da kötü bir anlam ifade ediyor. Kimi sağlıksız toplulukların bu konudaki eğilimleri malumumuzdur. Dünyada her an hortlayacakmış gibi duran bir Nazicilik endişemiz hep var. Kaldı ki, zaman zaman bazı açıklamalarında mevcut Almanya hükümetine dahi güvenim yok. İçimden bir ses, fırsatları olsa, bir gecede yeniden kendilerini üstün ırk görecekler diyor.
Dilerim öyle olmaz.
Olmaması için de her zaman Holokost’u hatırlamamız gerekir. Hatırlamamız ve hatırlatmamız. Barbarlıkların tekrar edilmemesi için en güçlü önlemimiz, bu acıları unutmamak ve unutturmamak.
Amazon’un yaptığı ise önce yanlış sonra doğru. Bu konuda ürün satmak elbette kabul edilir değil. Ancak en azından hatasından hemen dönme kararı aldı ve bunun yinelenmeyeceği güvencesi verdi.
Ancak esas soru şu: “Bu ürünleri kimler, neden aldılar?”
FERHAT ATİK
https://www.kibrispostasi.com/c1-KIBRIS_POSTASI_GAZETESI/j229/a35362-esas-soruyu-iskalamayalim
Ben elbette insanın zaman zaman "anlayışla karşılayabileceği" fikri de dahil olmak üzere antisemitizmin her şeklini tartışmasız bir şekilde reddediyorum, mesela: "İsrail'in Batı Şeria'da yaptıklarını düşünürsek, bunların antisemit tepkiler doğurması şaşırtıcı olmamalı" gibi fikirleri. Daha doğrusu, bu son tartışmanın iki karşıt versiyonunu da reddediyorum: “Soykırımı göz önünde bulundurarak saldırgan Siyonizmi anlayışla karşılamalıyız" yaklaşımını olduğu kadar, "O kadar çok çektiler ki zaman zaman Filistinlilerin antisemitizmini anlayışla karşılamalıyız" yaklaşımını da. Elbette (bu tartışmanın) uzlaşma versiyonunu da reddetmek gerekir: “İki tarafın da haklı tarafları var, o yüzden bir orta yol bulalım…”
Fransa siyonizm karşıtlığının bir çeşit antisemitizm olduğunu ilan etti
Aynı şekilde, İsrail politikalarının (kabul edilebilir) eleştirisinin hiç de daha az geçerli geri dönüşleri olmayan (kabul edilemez) antisemitizm eleştirisine bir kılıf olabileceği yönündeki bilindik İsrail yaklaşımını eklememiz gerekir: Antisemitizm suçlaması sıklıkla İsrail politikalarına yönelik tamamıyla haklı eleştirileri itibarsızlaştırmak için başvurulan bir yöntem. İsrail'in politikalarına yöneltilen meşru eleştirilerin tam olarak neresi antisemitizm oluyor? Filistin direnişine duyulan saf sempati günden güne daha da antisemitik olmakla suçlanır oldu. İki devletli çözümü ele alalım: On yıllar önce standart uluslararası görüşken İsrail’in varlığına yönelik bir tehdit olarak ve bu yüzden de antisemitik ilan edildi.
Siyonizmin kendisi geleneksel antisemitik köken klişesini akla getirdiğinde işler iyice can sıkıcı bir hal alıyor. Alain Finkielkraut 2015'de Le Monde'a yazdığı bir mektupta şöyle der: “Yahudiler, onlar bugün kök salma yolunu seçtiler.” Bu iddiada, bir Der Spiegel röportajında tüm özsel ve harika şeylerin ancak bir yurt sahibi olmamızdan, köklerimizin bir geleneğe dayanmasından ortaya çıkabileceğini söyleyen Heidegger'in yankılandığını hissetmek mümkün. İroni şu ki, Siyonizmi meşrulaştırmak için antisemitik klişeleri harekete geçirmeye çalışan tuhaf bir girişimle karşı karşıyayız: Antisemitizm Yahudilerin köksüz olmasından dem vuruyor; Siyonizmse bu eksikliği Yahudilere sonradan köken temin ederek düzeltmeye çalışıyor. Pek çok muhafazakar antisemitin İsrail devletinin genişlemesini şiddetle desteklemesine şaşmamalı.
SLAVOJ ZİZEK
Kahire-Ankara ilişkilerinin sonsuza kadar bugünkü düşük seviyesinde kalması beklenemez. Uygun bir ortam oluştuğunda bölgenin iki önemli ülkesi Mısır ve Türkiye’nin bu konuyu konuşabileceğini düşünüyorum. İsrail’le de benzer durum söz konusu. Yakın gelecekte İsrail’de yeni bir hükümet kurulduğunda iki ülke belli şartlarda enerji işbirliğini yeniden masaya yatırabilir.
Zira İsrail gazını dünyaya ulaştırmanın en pratik ve düşük maliyetli yolu da Türkiye üzerinden geçiyor. Her türlü görüş ayrılığına rağmen Türkiye’nin önemli bir bölgesel güç olduğu Londra’daki NATO zirvesinde bir kez daha tescil edildi.
Hakan Çelik
https://www.posta.com.tr/yazarlar/hakan-celik/turkiyeyi-dislayarak-sonuca-varilamaz-2224732
‘Derin bir utanç duyuyorum’
Bu sözler Merkel’e ait.
Polonya’da Auschwitz-Birkenau’daki Nazi Toplama Kampı (Konzentrationslager)’nı ziyaret eden Merkel, hissettiklerini açıkça ifade etti.
Derin utanç.
Almanca’da ‘Konzentrationslager’ kelimesi çok ama çok iğrenç bir kelimedir. Hatta öyle ki, insanlar kullanmak dahi istemezler. Nazi Almanyası, bu toplama kamplarına getirdiği Yahudi, Roman ve eşcinselleri adeta işkenceye tabi tutarak öldürdü.
Dile kolay geliyor öyle değil mi? Ama hiç kolay olmayan bir dönem ve son.
Auschwitz toplama kampında 1 milyon 100 bin Yahudi, Roman ve eşcinsel öldürüldü. Algılamak zor oluyordur, şöyle örneklendireyim:
Aydın, Kahramanmaraş ya da Balıkesir şehirlerinden birinde yaşayan nüfus kadar insan gaz odalarında yakılarak katledildi.
Nazi döneminde öldürülen insan sayısı da, toplamda 6 küsur milyon, bunu da akılda tutmakta yarar var.
Angela Merkel, görevde olduğu süre içinde ‘Şansölye’ unvanıyla ilk defa burayı ziyaret etmiş oldu. Bunun da bir anlamı var. Avrupa’da artan antisemitizm tehlikeli boyutlara ulaşmış durumda. Fransız milletvekili Habib Meyer’e inancından dolayı yapılan baskı ve dışlamayı duymuşsunuzdur.
Sadece Fransa mı, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde bu tür saldırılar artmış durumda. Almanya’nın Halle şehrindeki sinagog saldırısı hala daha zihinlerde canlılığını korumakta.
Bu konu neden önemli?
Sanki çok eski bir tarihmiş gibi geliyor insana. Halbuki üzerinden daha 75 yıl geçmiş. İnsanlar sadece ve sadece bir ırk ve inanca bağlı oldukları için bu zulme maruz kaldılar. Malları elinden alındı, tutuklandılar, kamplara getirildiler, zorla günde 10 saat çalıştırıldılar ve hatta tıbbi deneylerde denek olarak kullanıldılar ve sonrasında da yakılarak öldürüldüler.
Müşahhas hale getirelim mi?
Buyrun.
Tarihte Yahudilere yapılan bu soykırım ve işkenceler bugün tekrar aynı düşmanlık hisleriyle canlandırılmak isteniyor.
İnsanlık adına bu soykırımı lanetlemek, aslında insan olmanın bir gereği. ‚Bu bakış açısına uzağım‘ diyenler olabilir. Nasıl olur demeyin, olabilir. Çünkü bazı kişiler, bırakın lanetlemeyi içten içe sessiz kalarak tasdikliyor da olabilirler. Bu ağır cümleyi neden mi kurdum? Çünkü az çok biliyorum da ondan.
Bu şekilde düşünenlere şöyle açıklayayım:
Egoistçe ve menfaatperestçe olacak ama belki o zaman daha iyi anlaşılır.
Yahudilere karşı artan bu kin ve düşmanlığı inançsal düzlemde ele alın. Yahudilere karşı olan bu durum bir süre sonra Türkler ve Müslümanlar için de başlar. Grup endeksli insan düşmanlığı tarih boyunca hep Yahudiler için yapılmış ve ses çıkmadığı sürece de başka insan grupları için de yapılmıştır. Önce Yahudiler için sonra Türkler ve Müslümanlar için ve sonra başka milletler için…
Bu soykırımı lanetlemek bir bakıma kendi menfaatiniz için yani…
Hani bir slogan vardı ya, aynen öyle:
Sus-ma,
Sustuk-ça sı-ra sa-na ge-le-cek
SİNAN ESKİCİOĞLU
https://www.ocakmedya.com/merkelin-auschwitz-toplama-ve-imha-kampi-gezisi/
Netten okumalar
http://www.milliyet.com.tr/gundem/bu-topraklarda-inanilmaz-hikayeler-var-6096074
http://bianet.org/biamag/tarih/216771-kurdistan-kirmizi-cizgi-hristiyanlar-ve-yahudiler-dusman
https://www.evrensel.net/yazi/85284/20-yuzyilin-ilk-yarisinda-yahudiler-ve-spor-3
https://www.izgazete.net/izmir-dario-moreno-havalimani-makale,1217.html
Akademik Makaleler
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/758301
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/564093
Takılan tweetler
TurkishEmbLuxembourg@TC_LuksemburgBE
Uluslararası Holokost Anma İttifakı’nın ( @TheIHRA ) 2-5 Aralık 2019 tarihleri arasında Lüksemburg’da düzenlenen Genel Kurul toplantılarında IHRA’da gözlemci olan ülkemizi temsil eden Büyükelçi Aylin Taşhan başkanlığında ve Türkiye Hahambaşılığı temsilcilerinden oluşan heyetimizi Lüksemburg’da ağırlamaktan memnuniyet duyduk.
https://twitter.com/TC_LuksemburgBE/status/1202518606980042752
mustafa kemal ince@galois1724
Akşam bir dükkana gittim. İnsanlar sohbette ayaküstü.konu ise ticaret,dürüstlük ve etnisite korelasyonu😀 adamın biri Türk yahudilerine herkesten çok güvendiğini, dürüst, namuslu ve ahlaklı olduklarını, çek veya senet olmasa bile sözlerine itimat edileceğini söyledi.
https://twitter.com/galois1724/status/1202656553964322817
Ayşe Hür@HurAyse
TÜRKİYE'YE GELEN YAHUDİ BİLİM İNSANLARI VE GEL(E) MEYEN EINSTEIN:1933'te Darülfünun İstanbul Üniversitesi olurken akademik kadro tasfiyelerle zayıflamıştı.İmdada Hitler’in iktidara gelmesinden 3 ay sonra çıkan Sivil Kamu Hizmetlerinin Yeniden Yapılandırılması Kanunu yetişti.
Ari ırktan (Aryan) olmayanların (özellikle de anası-babası veya büyükannesi-büyükbabası Yahudi olanların) devlet hizmetinde çalışmasını yasaklayan bu kanunla Türkiye’deki "üniversite reformu"nun üst üste düşmesi, deyim yerindeyse her iki taraf için de şans olmuştu.
Öyle ki, 1933 yılının Temmuz ayında 100’ü aşkın anadili Almanca olan bilim adamı İstanbul Üniversitesi ile sözleşme imzalanmış durumdaydı. Bunlar arasında Yahudi olanlar da Yahudi olmayan ama politik nedenlerle Almanya’dan ayrılmak zorunda kalanlar/bırakılanlar da vardı.
Bugün Yahudi bilim adamlarının Türkiye’ye kabul edilmesini ‘hümanist’ nedenlere bağlayanlar çoğunlukta. Ancak İ. İzzet Bahar’ın(“1933’te Nazi Almanya’sından Gelenler, Hükümetin Yahudi Asıllı Akademisyenler Sorunu”, Toplumsal Tarih, Ocak 2014, S.241, s.50-55) makalesine göre böyle olmadığına dair pek çok emare var.Öncelikle Yahudi profesörlerin Türkiye’ye gelmesine önayak olan Alman(Aryan) Prof.Philippe Schwartz’ın anılarında bu kişilerin Türkiye’ye gelişleriyle ilgili temaslar sırasında Yahudilik meselesinin geçtiğine dair hiç bir ifade yok.
Sonra Türkiye’ye gelen Yahudi profesörlerden Fritz Neuman,anılarında sadece “ortak çıkarların uyuşması”ndan söz ediyor.Ardından Maarif Vekili Reşit Galip, 6 Temmuz 1933'de bu profesörlere yaptığı konuşmada “bugün örneği gösterilemeyecek bir iş yapabildiğimiz bir gün oldu. "500 yıl önce İstanbul’u kuşattığımız zaman Bizanslı bilginler ülkeyi terk etmişti ve buna engel olamamıştık. Bu bilginlerin büyük çoğunluğu İtalya’ya göç etti ve sonuç olarak Rönesans gerçekleşti. Bugün Avrupa’dan bunun karşılığını alıyoruz” diyerek,söz konusu ekibi Yahudi olmalarından dolayı değil Avrupalı olmalarından dolayı davet edildiğini ima ediyor. EINSTEIN meselesine gelince: Temmuz 1933 boyunca gazetelerde sözünü ettiğim kanundan sonra Almanya’dan ayrılıp ABD’ye gitmiş olan “Profesör Ayinştayn, üniversitede konferanslar vermek üzere senenin muayyen zamanlarında İstanbul’a gelecektir,” benzeri haberler çıkmasına karşın, arşivlerde 1921’de Nobel Fizik Ödülü’nü alan teorik fizikçi Albert Einstein’ın Atatürk veya bir başka yetkili tarafından Türkiye’ye davet edildiğine dair bilgi hükümeti Einstein’ın cazip teklifini reddetmeye sevkeden,büyük ihtimalle Prof. Schwartz’ın Türkiye’ye Ari ırktan (Alman) bilim adamlarını getirmeye söz vermesi idi. Ancak, Aryan bilim adamlarının Almanya’da Yahudilerden boşalan pek çok cazip mevkiyi doldurmak varken,Aksine,Einstein 17 Eylül 1933’te Başbakan İnönü’ye, ekinde 40 Yahudi profesör ve doktorun listesi bulunan bir mektup yazarak söz konusu kişilerin,Türk devletinin görevlendireceği bir yerde, bir yıl ücretsiz çalışma sözü de vererek Türkiye’ye kabul edilmesini rica etmişti. Mektuba bugün pek çok kişinin sandığının tersine, olumsuz cevap verilmişti.İnönü’nün 13 Kasım 1933 günlü Fransızca cevabı şöyle bitiyordu:"Bu beylerin hükümetimizin emirleri altında müesseselerimizde bir sene boyunca ücretsiz olarak çalışmayı kabul edeceklerini de not ettim. "Teklifinizin çok cazip olduğunu kabul etmeme rağmen bu teklifinizi ülkemizin kanun ve nizamnameleriyle uyuşturma imkanı görmediğimi söylemek zorundayım. Sayın Profesör, bildiğiniz gibi kırktan fazla profesör ve hekimi mukavele ile istihdam ettik." "Bunların çoğu mektubunuzun konusu olan profesör ve hekimlerle aynı siyasi şartlar içinde bulunmakta ve onlarla aynı vasıf ve kapasiteye sahip. (…) Sayın Profesör, isteğinizi tatmin edememekten dolayı üzüntülerimi bildirir, en derin hislerime inanmanızı rica ederim.”
İ. İzzet Bahar, "İlginç olan, Einstein’in mektubunun alınmasından çok kısa süre önce, 14 Eylül 1933 tarihinde yayınlanmış 14942 sayılı kararname ile hükümet, yabancı profesör istihdam etmek konusunda kararlı olduğunu gösterdiği halde, İnönü’nün cevabı, bu profesörlerin Einstein’in listesindeki ‘beylerden’(yani Yahudilerden) olmaması gerektiği düşüncesini gösteriyor" diyor.Nitekim Einstein’a yazılan mektubun taslağının üzerinde bu gerekçeyi ima eden bazı notlar varmış.Bahar’a göre ihtiyaç olduğu ve bunun için kararname de çıkarıldığı halde olanakları sınırlı Türkiye’ye gelmeye pek gönüllü olmadığı anlaşılınca Türkiye yüzünü tekrar Yahudi bilim adamlarına çevirmek zorunda kalmış, ve 1934 sonbaharından itibaren Yahudi asıllı veya politik olarak Nazi karşıtı bilim adamları tekrar Türkiye’ye gelmeye başlamıştı.
2000’li yıllarda bu hikayeler, çeşitli süslemelerle Kemalist kadroların veya Türklerin hümanistliğine, Nazi kurbanı Yahudilere Osmanlıların 1492’de yaptığı gibi kucak açmalarına ve Atatürk’ün bilimadamlarına verdiği değere dair örnekler olarak efsaneleştirilecekti…
https://twitter.com/HurAyse/status/1203364270576152576
İsrail'e Dair@e_israil
İsrail'de #Apartheid rejimi olduğunu, sadece Yahudilere varlık hakkı tanındığını söyleyenler için! Bakınız #İsrail'in Miamideki başkonsolosu #Bedevi kökenli ilk diplomat olarak tarihe geçen Ishmael Khaldi. Demokrasi #Ortadoğu'nun tekçözümü! Teşekkürler İsrail 💖 #ApartheidIsrael
https://twitter.com/e_israil/status/1202241189031882752