Emrah Eren’in yorumuyla iki uyarlama

Erdoğan MİTRANİ Sanat
16 Aralık 2019 Pazartesi

Emrah Eren, on parmağında on marifet bir tiyatrocu. 1979’da Balıkesir’de doğmuş, ilköğrenimini Bandırma’da, ortaöğrenimini İzmir’de tamamlamış. 2001’de Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümünden mezun olmuş. Aynı yıl İstanbul’a yerleşerek Bakırköy Belediye Tiyatrolarında oyuncu olarak çalışmaya başlamış, BBT’nin çok sayıda yapımında oyuncu ve yönetmen olarak ödüller almış. Hâlâ sahnelenmekte olan Proje Tasarımını da üstlendiği ‘Cıngıllı’ ile müthiş bir şarkıcı da olduğunu kanıtlamış.

Emrah Eren, yönetmen olarak BBT dışında sahnelediği ‘Bir Baba Hamlet’ (Baba Sahne),

‘İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?’, ‘İntiharın Genel Provası’ ve ‘Meçhul Paşa’ (TiyatroAdam) ile çok sayıda ödül kazanmış.

Önemli bir not: BBT’nin 2016’dan beri ara ara sahnelemeyi sürdürdüğü ‘Kıran Resimleri’, Eren’in İnci Aral’ın onayından geçirerek gerçekleştirdiği ve yönettiği, Maraş katliamının o karanlık günlerine ait tüyler ürpertici bir ağıtsal sahne uyarlaması.

Tekrar tekrar izlenmesi şart bu olağanüstü çalışmayı sakın kaçırmayın derim.

Bu yazımda Emrah Eren’in yönettiği, biri klasik Fransız tiyatrosundan, diğeri 20. yüzyıl edebiyatından son derece ilgi çekici iki yeni uyarlamadan söz edeceğim.

Emrah Eren


Mam’Art’da Molière uyarlaması: ‘Tartuffe – Yüzsüz’        

“Bir Ömür Aldanarak Geçiyor / İşte Bu Yüzden Bize Müstehak”

Önemli not: Olay Fransa’da geçer.

1622 – 1673 yılları arasında yaşamış olan Fransız oyun yazarı, tiyatro yöneticisi ve oyuncu Jean-Baptiste Poquelin ya da bilinen adıyla Molière, döneminin güldürmeyi amaç edinen komedi anlayışına karşı geliştirdiği, güldürürken düşündüren tiyatro anlayışıyla Fransız komedisinin babası kabul edilir.

İnsanlığın gülünç yanlarını en doğal, en yalın ve en kapsamlı biçimde yansıtan Molière, oyunlarını gülünç gelenekler ve toplumsal aksaklıklar üzerine oturtur; kibarlık budalalarını, hastalık hastalarını, cimrileri, züppe soyluları, bilgisiz ve şarlatan doktorları, bilgiç kadınları, ikiyüzlü din tacirlerini hınzırca eleştirir.

Soylulara sataşmaktan korkmayan Molière, alaya aldıklarının şiddetli saldırılarına uğramış, özellikle de tiyatroculardan haz etmeyen kilisenin nefretini kazanmıştı.

İlk kez 1664'te Versailles Sarayında sahnelenen, sahte dindarlarla onların tuzağına aptalca düşmeye yatkın burjuvaziyi eleştiren ‘Tartuffe, ou l'imposteur  /  Tartuffe ya da sahtekâr’, Cizvit ve Jansenist din adamlarının hışmına uğrar, Molière’i destekleyen entelektüel Kral XIV. Louis bile yakın çevresindeki din büyüklerinin baskısına boyun eğerek din düşmanlığı yaptığı gerekçesiyle oyunu yasaklamak zorunda kalır. Ancak beş yıl sonra yeniden oynanma izini alan oyun, sonraki yüzyıllarda da sıklıkla engeller ve yasaklarla karşılaşır.

Dindarlığı maske gibi kullanarak içindeki şehvet ve açgözlülük dürtülerini dış dünyadan gizleyen Tartuffe karakteri, Fransız toplumunun kolektif bilincinde öylesine yer eder ki,  giderek 'tartuffe' sözcüğü 'ikiyüzlü' anlamında Fransızca sözlüklere girer.

Pernelle Ailesi’nin reisi, varlıklı ve inançlı Orgon, onu dindar bir adam olduğuna inandıran Tartuffe’ü ahlaki bir yol gösterici, bir aziz olarak benimser, her sözünü dinlediği bu adamı evine alır. Göründüğü gibi erdemli biri olmadığını, kendisini maddi kazanç için kullandığını söyleyen ailesine karşı hep Tartuffe'ün tarafını tutar, hatta Velere’e söz verdiği halde, kızı Marianne'ı Tartuffe ile evlendirmek ister. Ailesi, Orgon'un karısına göz koyduğu için bu evliliğe pek de istekli olmayan Tartuffe’ün kadını baştan çıkarma çabalarını Orgon’a haber verse de, Tartuffe Orgon’un saflığından istifade ederek onu aksine ikna eder. Orgon da öfkelenerek oğlunu evden kovar, evini ve tüm servetini Tartuffe'e bağışlar.

Zeki ve becerikli hizmetçi kız Dorine’in yaptığı plan başarıyla sonuçlanıp Tartuffe’ün ahlaksızlığı ve ikiyüzlülüğü ortaya çıkınca Orgon, konu evden kovar ama Tartuffe evin sahibinin artık kendisi olduğunu ve asıl onların toparlanıp gitmeleri gerektiğini söyler.

Farklı adlar altında sayısız suç işlemiş biri olduğu ortaya çıkınca, Tartuffe tutuklanır, Orgon da kızı Mariane ile sevgilisi Valere'in evlenmesine onay verir.

Mam’Art Tiyatro’nun kurucusu Feri Baycu Güler ile, çok başarılı çevirisine arada bir metnini manzum tadını da katarak Türkçeye aktarmış olan Irmak Bahçeci, yazıldığından üç buçuk yüzyıl sonra bile, hâlâ müthiş güncel kalmış olan ‘Tartuffe’ü seyirci karşısına çıkarmadan önce, sağlam bir dramaturgi çalışması yapmışlar. Klasik bir sahneleme değil de, Irmak Bahçeci’nin, metne çoğunlukla sadık kalan, ancak metnin çağcıl yansımalarını öne çıkaran modern bir uyarlama yapmasını yeğlemişler. Bir yandan yüzyıllardır olduğu gibi günümüzde de insanların malını, mülkünü, namusunu sömürmeye devam eden Tartuffe’lerin 21. yüzyılda cezalarını nasıl bulacakları, diğer yandan da gözü dönmüş aldatanların karşısında pek de pir-ü pak olmayan aldananların kurtarılmaya ne derecede layık oldukları gibi sorular, onları çok yerinde bir radikal karara yöneltmiş ve ‘Tartuffe’ü, çağımıza çok daha uygun, çok daha gerçekçi bir finalle bitirmeye karar vermişler.

Tartuffe, Molière’in kendi döneminde yapmış olduğu gibi, Lully’ninkiyle değil ama, sözleri Faruk Üstün’e, besteleri Tolga Çebi’ye ait güncel bir müzik eşliğinde sahneleniyor. (Burada dört dörtlük müzikal diksiyona ve tüm şarkı sözlerinin anlaşılır oluşuna özellikle dikkat çekmek isterim.) Melih Karakurt’un üzerinde Pernelle yazılı bir haçtan oluşan döndürülebilir dekoru çok işlevsel. Oyunun sonunda Pernelle yazısının değişimi çok eğlenceli. Yakup Çartık’ın ışık tasarımı aydınlatmanın ötesinde dekoru ve oyuncuları renklendirme işlevini de üstleniyor. Sadık Kızılağaç’ın her bir karakterin özelliklerini öne çıkaran, hem dönem giysilerinden esinlenmiş, hem stilize kostümleri çok başarılı.

Emrah Eren’in modern uyarlama olarak, klasik anlatımı çağcıl biçemde kullanan, çok yönlü, çok etkileyici, üzerinde çok çalışılmış yenilikçi sahnelemesinin oyuncu yönetimi ilginç ötesi. Ekip, Utku Demirkaya’nın hareket düzeninin de desteklediği beden dilleriyle kimi zaman tempolu devinimler, kimi zaman da canlı tablolar oluşturarak hem commedia dell’arte’ye yakın hafif abartılı bir stilizasyonu hem de çok gerçekçi oyunculuğu başarıyla bir arada oluşturmayı başarıyor. Tartuffe ve Orgon karakterleri ayrıntılı olarak derinlemesine yorumlanıyor. ‘Aşk Delisi’nden beri sahnede göremediğimiz Beyti Engin’in hınzır Tartuffe yorumu çok başarılı. Fatih Al’ın elinden düşmeyen cep telefonuyla, işkolik, başta karısı etrafı ile ilgisiz Orgon’u da dört dörtlük. (Oyunun tek anakronik aksesuarı olan cep telefonunun gereksiz bir güncelleştirme öğesi olarak değil, Orgon’un iş adamı tarafını ortaya çıkarmak için kullanılması çok zekice. Benzer şekilde Cléante’ın elinden hiç düşmeyen kadeh ya da Damis’in kostümünün kollarındaki ve ayakkabılarındaki iskambil simgeleri, karakter özelliklerinin altını başarıyla çiziyorlar.) Eren iki ana karakterinin karşısına ailenin asalak bireyleri Elmire (Goncagül Sunar), Cléante (Cemil Büyükdöğerli), Damis (Sefa Tantoğlu), Marianne (Sevi Demirçivi) ve Valere’i (Ziver Armağan Açıl) bu komik tragedyanın korosu olarak oturtuyor. Müthiş bir takım oyunculuğu sergileyen koronun başında is,e halka özgü sezgisiyle kendinden çok daha eğitimli ve çok daha soylu kimselerin göremediklerini hemen gören ve her fırsatta çevresindekileri iğneleyen keskin zekâlı ve sivri dilli Dorine var.

Feri Baycu Güler’in müthiş Dorine yorumu her türlü övgünün ötesinde.

Sonuç olarak, hem klasik metne saygılı hem etkileyici güncelliğini ortaya çıkaran çok başarılı bir uyarlama. Mutlaka izlenmeli. 24.12.2019 Baba Sahne, 25.12.2019 Duru Ataşehir, 27.12.2019 Beylikdüzü Atatürk Kültür ve Sanat Merkezi, 03.01.2020 Oyun Atölyesi ve sezon boyunca İstanbul sahnelerinde.

 

BBT’de “Friedrich Dürrenmatt” uyarlaması: ‘Kazanova’

   

 

“Acıktınız mı? Yemekten önce bir içki alır mıydınız? Başlayalım mı? Hazır mısınız?”

 

BBT’nin geçen sezon sonlarında sahnelenmeye başlayan yeni yapımı ‘Kazanova’, çağdaş İsviçre edebiyatının en ünlü oyun, öykü ve roman yazarlarından Friedrich Dürrenmatt'ın uzun öyküsü “Duruşma Gecesi”nden Irmak Bahçeci’nin çevirip sahneye uyarladığı bir oyun. Emrah Eren’in yönettiği, dekor tasarımını Sadık Kızılağaç’ın, ışık tasarımını İlker Dursun’un üstlendiği ‘Kazanova’, oyunun başkişisinin, bir taşra sofrasında başlayan eğlence sırasında, vicdanının en karanlık dehlizlerinde yolculuğa çıktığı, içinde yer aldığı iş dünyasındaki amansız rekabetin bir cinayet suçuna dönüştüğüne uyandığı alegorik bir karabasandır. “Yaşamda üst düzeye tırmanırken emeklerimizin ve birikimlerimizin sayesinde mi, yoksa birilerini ezerek mi yükseliriz? Kazancımız başkalarının yitirdiklerine değer mi? Mahvettiğimiz hayatlar var mıdır? Vicdanımız sebep olduklarımıza sessiz kalır mı?” gibi sorular soran Kazanova, bir dava oyununu aşarak, bir adamın kendini bulmasını, tanımasını, aydınlanmasını, belki de yeniden doğmasını gerçekleştirmeye çalıştığı bir vicdan muhasebesinin öyküsüdür.

Büyük şehirde bileğinin hakkıyla kurduğu kusursuz bir hayatı, iyi bir işi, mutlu bir evliliği, pahalı bir arabası olan, arkadaşlarının çapkınlığından dolayı Kazanova diye çağırdıkları bir pazarlamacının lüks aracı şehir dışında bir iş yolculuğundayken bozulur. Yolda kalan, otelde de yer bulamayan adam emekli bir hâkimin evine sığınmak zorunda kalır. Onu mükellef bir akşam yemeğine davet eden ev sahibi, başka konukları da olduğunu söyler. Hâkim, kendisi gibi artık emekli olan arkadaşları savcı, ve avukatla sık sık bir araya gelip bir mahkeme oyunu oynamaktadır. Tarihi kişileri veya eski davaları tekrar ele alıp kendi tarzlarında yargılayarak hükme bağladıkları bu oyuna, ölüm cezası kaldırıldığında emekli olan eski cellat da kâtip olarak katılmaktadır. O gece dava sanığı olarak oyuna misafir adamı kattıklarında duruşma, savcının ve hâkimin kurnazca sorularıyla günümüz iş dünyası üzerinden adamın da yargılandığı bir suçlamaya dönüşür, en temiz gözüken hayatların bile, belki de kişi tarafından bile bilinmeyen kötü, kirli bir yanın bulunduğu su yüzüne çıkar.

Irmak Bahçeci’nin uyarlaması, edebiyat tadını korurken dört dörtlük tiyatro olabilmiş sağlam bir çalışma. Emrah Eren, Dürrenmatt'ın metninin içerdiği karanlık mizaha güvenerek “Kazanova”ya yalın, sade, neredeyse klasik bir yorum getiriyor. Oyun alanını BBT Turhan Tuzcu Sahnesi’nin iki yan amfisine oturttuğu izleyicilerin ortasına alması, izleyici sayısını, normalde 146 kişi alan ön blok yerine iki yan blokta toplam 90 kişiye indiriyor ama, seyircilerin mahkeme salonundaymış gibi hissettikleri gerçekçi bir atmosfer yaratıyor.

Çok başarılı bir takım oyunculuğu sergileyen Damla Karaelmas (Hizmetçi), Erol Ozan Ayhan (Adam), Faruk Üstün (Hâkim), Hüseyin Emre Koç (Savcı), Burak Dur (Avukat) ve Ali Kil (Kâtip), doğal oyunculuklarıyla bu yaşanmışlık duygusunu daha da pekiştiriyorlar.

Gücünü metninden alan, iyi sahnelenmiş, iyi oynanmış başarılı bir uyarlama.

19, 27, 28 Aralık ve Sezon Boyunca BBT Turhan Tuzcu Sahnesi’nde.

Hepinize iyi seyirler dilerim.