Dünyanın ilk Yahudi spor kulübü Maccabi İstanbul’da kuruldu

‘Türkiye Spor Tarihinde Yahudi Sporcular’ adlı detaylı araştırma kitabıyla kendi tarihimize doğru bizi keyifli bir yolculuğa çıkaran, Metin Delevi ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Vedat LEVENT Spor
18 Aralık 2019 Çarşamba

‘Türkiye Spor Tarihinde Yahudi Sporcular’ adlı detaylı araştırma kitabıyla kendi tarihimize doğru bizi keyifli bir yolculuğa çıkaran, birçok karanlıkta kalmış konuyu aydınlatan değerli yazarımız Metin Delevi ile oldukça keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Konuşulacak o kadar çok konu vardı ki röportajımızı ikiye bölmek zorunda kaldık. Bu hafta Maccabi’yi, Türk Yahudi cemaati içerisinde oluşan çekişmeyi, Maccabi’nin Black Stockings (eski Fenerbahçe) ve Beşiktaş kulüpleri ile mücadelesini, Maccabi’nin Osmanlı’ya bağlılığını ve kadınların spor hayatına atılmalarını konuşuyoruz…

Bu kitabın serüveni nasıl başladı? Kitabında “İlginç gelen bir haber okudum ve böylece araştırmaya başladım. Bu kitabın yazımı 2,5 yıl sürdü” diye bir notunuz var. Bu kitabı yazma fikrinin nasıl oluştuğunu ve süreçlerini anlatabilir misiniz?

Olay şöyle başladı. 2016 Olimpiyatları… Ocak ya da şubat başları. Bir Amerikan Yahudi gazetesini okuyorum. Orada Olimpiyata katılan Amerikalı Yahudi sporculardan bahsediyordu. “Ne güzel ya, keşke bizde de olsaydı” diye başladım. Sonra bir bakayım dedim. Herhalde tarih boyunca vardır diye düşündüm. 120 bin kişiden birileri vardır herhalde dedim kendi kendime. Araştırmam esnasında spor mecmualarına bakarken ilk rastladığım 1944-45 yıllarında neredeyse tamamen Yahudi oyunculardan kurulu Fenerbahçe Basketbol Takımı oldu. Bunlar varsa - ki 44-45 yıllarından bahsediyoruz- gerisi de vardır dedim.

Bir duyuru ile sergi yapmayı düşündüğümü açıkladım. Müze destek oldu ve bir sergi gerçekleştirdik. Bayağı ilgi topladı. Sergiden sonra akrabalarının eski sporcu olduğunu söyleyen birçok insan geldi. Konuya bu kadar çok talep olduğunu görünce müze serginin bir kataloğunu yapmak istedi. 116 sayfalık bir çalışma yaptık. Derken Rıfat Bali devreye girdi. “Biliyor musun bu konuda yazılmış hiçbir şey yok. Niye bunu geliştirmiyorsun?” dedi. Bu esnada Maccabi Kulübünden ve o dönemdeki olaylardan hiç haberim yoktu. Bu konuda sadece Naim Güleryüz tarafından yazılmış bazı makaleler vardı. Bu çalışmalar da daha yakın bir tarihi anlatıyordu. Çok gerilere gitmiyordu.

Bir spor akademisyeni ya da bilir-kişisi değilim. Çocukluğumda çok kiloluydum. Vücut yapım dolayısıyla uzun süre spor yapmadım; hatta jimnastikten muaftım. 12 yaşından sonra spora başladım. Yüzücüydüm. Üniversitede voleybolcuydum. Daha sonra da iyi bir spor seyircisi oldum.

Hiç Yahudi kulüplerinde oynadınız mı?

Spor yapmadım ama nöbetçilik yaptım. Zamanında Yıldırımspor, Sultanahmet’te çalışırdı. Orada nöbetçilik yapardım.

KİTABIN KAYNAKLARI

Bana çok ilginç gelen bir şey var. Kaynaklarını incelediğimizde kitabın gerçekten çok ciddi bir çalışmanın ürünü olduğunu anlayabiliyoruz. Mesela çok detaylı toplantı tutanaklarına ulaşmışsınız. Tutanakları okurken sanki o masada bizler de oturmuş ve toplantıyı takip ediyor gibi hissediyoruz. Bu kaynaklara nasıl ulaştığınızı çok merak ediyorum. Kaynaklara ulaşırken ne tür zorluklar çektiniz? Bununla bağlantılı olarak, acaba kitabın içerisine eklemekte tereddüt ettiğiniz konular oldu mu? 

O dönemin gazetelerinden başladım. İsrail müzelerinde eski Türk Yahudi gazeteleri hep mevcut. Maalesef bizde yok ama onlarda var. Bazıları bedeli karşılığı, bazıları bedelsiz olarak arşivlerini açtılar. İsrail’deki Maccabi Müzesiyle temasa geçtim. Fakat esas ilginci, çok büyük bir tesadüf eseri İstanbul’daki Maccabi Kulübünün kurucusu olan Ziefer’in torununa ulaştım. 2016’nın yazıydı. İstanbul’a bazı toplantıları için gelmişti. Moda’da bir otelde buluştuk.  İlk defa biraz tereddüt etti. Fakat sonra ciddi bir çalışma yapacağına kanaat getirince bana çok yardımcı oldu. Kendi yazdığı bir kitap vardı. Onu verdi, bazı görselleri verdi ki aynılarını Maccabi Müzesine de bağışlamıştı. Kitapta kullanılan 1900’lerin başında çekilmiş resimlerin hiçbirinde rötuş yoktur.

İstanbul’da ise Osmanlı arşivlerinden yararlandım. Rıfat Bali sayesinde tanıştığım bir aracının vasıtasıyla arşivlerde araştırmalarımı yaptım. Çok faydalı oldu. Osmanlı arşivleri bir derya diyebilirim. O kadar ki daha işlenmemiş sonsuz bilgi var. Başlangıç kaynaklarım bunlar oldu.

Yazmakta tereddüt ettiğim olay ise Maccabi Kulübü ile dönemin Hahambaşısı ve Alliance Okulları arasındaki çekişme oldu. Oldukça nahoş olaylar. Fazla bilinmeyen ve 120 sene sonra ortaya çıkan olaylar.

Dünyanın ilk Yahudi kulübü neden İstanbul’da kuruldu? Bu aksiyonun hazırlanmasını sağlayan faktörler nelerdi? Sizce bu bir nevi başkaldırı mıydı? Nasıl yorumlarsınız?

Şöyle söyleyeyim; tamamıyla tesadüf. Asıl kuruluş nedeni antisemitizm. Bu kurucuların hepsi Alman kulübü Tötonya’da spor yapıyordu. Bu arada Galata Kulesine giderken hala Tötonya’yı yokuşta görebilirsiniz. Zamanında II. Dünya Savaşı’nda Alman casuslarının da merkeziydi. Geçmişi var. Kitapta da belirttim. Avusturya’da 1870’li yıllarda bazı kulüpler bir karar alıyor. Aryan olmayanları kulüplerden içeri sokmuyorlar. Avusturya ve Almanya o dönem birlikteler. Bazı kulüpler bu kararı uyguluyor, bazıları ise uygulamıyor. O dönem İstanbul’daki İngiliz kulüpleri zaten dışarıdan üye alımına kapalı. Amerikalı Robert Kolej sadece kendi öğrencilerinin spor yapmasına müsaade ediyor. Dolayısıyla tek girebildikleri Alman kulüpleri. Bu Yahudilerin hepsi Aşkenaz ve dolayısıyla hepsi Almanca konuşuyor. Tötonya Klübünde 1894’ün aralık ayı sonlarında bir antrenör seçimi yapılıyor. Hasbelkader bir Yahudi seçiliyor. O esnada salondan protestolar ve bağrışmalar yükseliyor: “Bir Yahudi’den antrenör olur mu?” diye. O gece on kişi oradan çıkıp bir kulüp kurmaya karar veriyorlar. Bu ayrılanlar 5 Ocak’ta kendilerine bir kulüp kuruyorlar. O dönem Abdülhamit dönemi. Yabancıların hareketleri takip ediliyor. İlk kuruluş yıllarında kendilerini pek ortaya çıkartamıyorlar. Dolayısıyla ara sokaklarda, yol üstlerinde, Hasköy’ün diplerinde, mezarlığın yakınlarında spor yapıyorlar. O dönemlerdeki spor dediğim olay İsveç Jimnastiği. Aletli jimnastik. Fakat bugünkü gibi gelişmiş aletler yok. Daha ilkel. Hepsi onu yapıyor.

Bu kaynağa nasıl ulaştınız?

Ziefer’in hatıratlarında yazıyordu. Aktarma değil; direk bilgidir. Bu arada Ziefer’in diğer torunu da Haaretz Gazetesi’nde gazetecidir. Ziefer’in ailesi 1918’lere kadar İstanbul’da. Sonra yurtdışında bir iş açıyorlar. Sonra tekrar ülkeye geliyorlar ve İzmir’e yerleşiyorlar. II. Dünya Savaşı’nın ertesinde İsrail’e gidiyorlar. Baba Ziefer - bu kitapta yazmıyor - II. Dünya Savaşı ertesinde Yunanistan’dan Yahudilerin Filistin’e göç etmesine yardımcı oluyor.

Maccabi’nin diğer kurucusu Abramovitz’in akıbeti ne oluyor peki?

1925-26’ya kadar kulübün başında kalıyor. Nereden biliyoruz derseniz o tarihte Bnei Brith’te bir konuşma yapıyor. Demek ki hâlâ başkan o dönemde.

İstanbul Yahudileri 20. yüzyılın başında takribi 70bin kişiydi ve Aşkenaz ile Sefaradlar’dan müteşekkildi. Maccabi Kulübü bu demografik çerçevede, 5000 üye sayısına ulaşan gücü dahilinde nerede duruyordu?

Başlarda bu kulübe girenlerin yüzde 99’u Aşkenaz’dı. Sefarad din adamları ise Maccabi’ye karşı çıkıyordu. Fakat belli bir dönemden sonra, 1906 civarı olmalı, kızlar da kulübe girmeye başlıyor. Bu olayların başlangıcına sebep olan kopma noktası oluyor. Bazı Sefarad din adamları kadınların çıplak dolaşmasına karşı olduklarını söyleyerek Maccabi Kulübüne üye olunmaması gerektiğini söylüyor. Bunun üzerine Maccabi karşı aksiyon alarak senelik üyelik aidatlarını düşürüyor. Zannediyorsam aidat 2,5 kuruş gibi bir rakama düşürüyor. Bu sefer kulübe üye olmak oldukça cazip hale geliyor. Çünkü insanlar orada sene boyunca sadece 2,5 kuruşa bütün günlerini geçirebiliyor. Sinagog yerine oraya gidiyor, spor yapıyor ve sosyalleşiyor. Dolayısıyla Sefaradlar da yavaş yavaş kulübe üye olmaya başlıyor.

O dönem yaşayan Yahudi toplumunda genel bir sefalet var. Ancak karşılaştırıldığında ekonomik olarak Sefaradlar, Aşkenazlar’dan daha iyi durumda. Aşkenazlar genelde daha fakir tabakayı oluşturuyorlar. Zaten kulübe üye olan Sefaradlar da Sefaradların en fakir tabakası.

70 bin Yahudi olduğunu düşündüğünüzde Maccabi Kulübü’nün ulaştığı 5000 aidat ödeyen üye sayısı, çok iyi bir rakam. Yine de bu 5000 kişinin hepsinin spor yaptığını düşünmüyorum. Bu üyeler arasında aktif spor yapmayıp da sadece kulübe katkı olsun diye aidat ödeyenlerin sayısı yüksektir diye tahmin ediyorum.

 Alliance – Maccabi Kulübü – Hahambaşı Haim Nahum üçgeninde yaşanan olayları değerlendirebilir misiniz?

Bu sefer politika devreye giriyor. 1908 – II. Meşrutiyet’ten itibaren topluma biraz daha serbestlik geliyor. Siyonizm konusu ortaya çıkıyor. Fakat bu ‘Siyonizm’den kastedileni doğru anlamak lazım. Filistin’de bir İsrail devleti kurmak amacını güden bir Siyonizm değil bu. Kültürel bir Siyonizm. İbranice konuşulsun, İbranice okunsun, İbranice spor yapılsın. Tamamen kültürel. Hatta o kadar ki 1920’lerde İstanbul’u ziyaret eden bir Siyonist lider, burada Siyonizm’in adı var ama onu uygulayan bir Siyonist yok diyor.

Bu çekişmede Osmanlı Yahudi toplumunda yine iki farklı kutup oluşuyor: Siyonistler ve anti-Siyonistler olarak. Anti-Siyonist grupta Alliance var. Hahambaşı Nahum da Alliance’ı destekliyor çünkü bu kurumun hem öğrencisi hem de hocasıydı. Siyonist grupta ise Maccabi, Bnei Brith yer alıyordu. Bütün kavganın sebebi budur. Maccabi’yi terslemeleri, okuldan çıkartmaları… Mesela Maccabi’nin Ortaköy şubesi, Ortaköy’de Alliance Okulunun spor sahasında spor yapıyordu. Bir gün “Burada artık çalışamazsınız” diyerek kapıya kondular. Bunun gibi birçok örnek var.

Türkiye’de ve dünyada kadınların da spor hayatına atılmalarında Yahudi spor kulüplerinin etkisi var mıdır sizce?

Yok. Öyledir diyemem. Çok daha önceden vardı. 1906’da Maccabi kadın üye kabul etmeye başladı. Kitapta bunu detaylı anlattım. Saatleri, kuralları vardı; birbirlerini görmeyecekler, etek boyu belirli bir uzunlukta olacak gibi… Paravanlar vardı. Hatta iki kişi spor yapan kadınları izlerken yakalandı ve kovuldular. Ama Avrupa’da kadınlar var. Yanılmıyorsam Macaristan’da başladı ama emin değilim. Türkiye’de de ilk değil. Zira kadınları spora ilk teşvik eden Robert Kolej’di. Spor dediğimizi futbol takımları olarak düşünmeyin. Atletizm ve jimnastikten bahsediyoruz.

Black Stockings, Beşiktaş ve Maccabi mücadelesine gelelim. Black Stockings Fenerbahçe’nin resmi kuruluşu öncesindeki adıdır. Aynı zamanda Progres ki daha sonra tarihteki meşhur Altınordu Kulübü olacak. İlk kurulan futbol liginde Maccabi’nin bu takımlarla mücadele etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Lig derken iyi anlaşalım. Mahalli liglerdir. İstanbul’un bölgesel ligleri, ulusal değil.

 

1900’lerin başında zaten Türkiye çapında futbol yok. Türkiye’de futbol İstanbul’da başladı. O dönemin şartlarını değerlendirerek incelediğimizde 1921-22 yılında Maccabi’nin Pazar Ligi şampiyonluğu var yine mahalli ligde. Bu konuları biraz açıp bizi o günlere götürebilir misiniz?

Mesela unutulmaz bir hezimeti vardır Maccabi’nin; Fenerbahçe’ye karşı 12-0 kaybetmiştir. Aslında Maccabi kendini daha çok basketbolda gösterdi. Futbolda var fakat kulübün tarihinde o kadar öne çıkan bir spor değil. Maccabi içinde o dönemde boks da çok revaçta. Jimnastik ise arka planda kalıyor. Voleybol var, güreş var. Fakat öne çıkan basketbol. İşin enteresanı Yahudiler uzun boylu bir toplum değildir. Basketbola nasıl bu kadar hevesle giriştiler, çok araştırdım ama bir yanıt bulamadım. 

Maccabi’nin her zaman Osmanlı’nın bölünmez bütünlüğünden bahsettiğini görüyoruz. Bir basın açıklamasında “Ancak kuvvetli bir Türk, mutlu bir Türk olabilir” diye beyanları da var. Bu konuyu biraz aydınlatabilir misiniz?

Daha önce söylediğim gibi Maccabi Siyonist bir örgüt olarak biliniyordu. Fakat bu Siyonizm, toprağa dayalı bir görüş değil, kültürel bir görüştü. Bütün faaliyetlerini İbranice yapıyorlardı. Fakat devlete çok bağlıydılar. Balkan ve I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı donanması için yardım faaliyetleri düzenlediler, para topladılar. “Bizim milletimiz Osmanlı” diyorlardı. “Biz Osmanlı’yız ve kendi kültürümüzü Osmanlı içerisinde yaşıyoruz” diyorlardı. O dönemlerde Osmanlı’nın Rum ve Ermeniler ile sorunu vardı. Yahudiler ise bu tür geceler düzenleyerek Osmanlı’ya da bir nevi bağlılıklarını ilan ediyorlardı. Bu şekilde birçok yardım gecesi düzenlendi. Bu geceler ilk önce Osmanlı Marşı ile başlardı, daha sonra Hatikva söylenirdi. Gösterilerde vatanperverlik konuşmaları yaparlardı. Bu konuşmaları etrafta duyacak herhangi bir Türk olmamasına rağmen yaparlardı. Kendi içlerinde Osmanlı bağlılığını arttırabilmek için. Mesela bunun en meşhuru Tripoli Savaşı için yapılan bir tiyatroda icra edilmiştir. Bütün Maccabi yöneticilerinin eşleri savaşlar sırasında hemşire olarak çalıştı. Hatta Maccabi başkanının eşi bu faaliyetlerinden ötürü ‘Mecidiye’ aldı.

 

Önümüzdeki hafta:

λ Hitler’in Olimpiyatları olarak da anılan 1936 Berlin Olimpiyatları’na katılan Türkiye’nin basketbol milli takımındaki Yahudiler…

λ Fenerbahçe ve Galatasaray ile basketbolda mücadele eden ve 5 yıl üst üste şampiyonluk kazanan Maccabi

λ Fenerbahçe ve Beşiktaş basketbol şubeleri nasıl kuruldu?

λ Yıldırımspor’un kuruluşu

λ Avusturya milli sporcusu Alfred König’in Türkiye’ye kaçırılış öyküsü ve Türk milli takımındaki başarıları

λ Türk milli takımlarına katkı vermiş diğer Yahudi sporcular