Yardım istemek, başkasından destek almak senin için zor mu, hiç düşündün mü?
Gün içinde çoğu zaman insan kendi işini kendi görür. Basit günlük işlerden daha karmaşık iş hayatına kadar kişi işini önce kendi halletmeye çalışır. Bazı insanlar ilk denemeden hemen sonra yardım isterken, kimileri günlerce aynı problemle tek başına uğraşabilir. Peki, bizi yardım almaya veya almakta zorlanmaya iten dinamikler nelerdir biraz da onlara bakalım.
Yardım isteyebilmek için öncelikle kişinin bir problemi olduğunu kabul etmesi gerekir. Bu problem büyük veya küçük olabilir. Kişinin gündelik akışını ve rutinini bozan sorunları problem olarak tanımlarsak eğer, bunlar; sağlık sorunları ve bunlardan dolayı aksayan işler, beceri açısından eksikliğimizin olduğu iş kaynaklı sorunlar, duygusal dünyamızda bizi zorlayan psikolojik problemlerimiz olabilir. Kişi sorunlarının farkında değil ise veya yaşadıklarını sorun olarak göremiyorsa öncelikle onunla bu problemlerin hayatını nasıl etkilediğini ve ona nelere mal olduğunu gösterecek yöntemler izlenmelidir. Problemin tanımı yapıldıktan sonra, bu sorunla ilgili kimden yardım isteyeceğimize karar veririz. Bize destek olabilecek doğru kişi kim diye sorarız kendimize. Ancak duygusal sorunlarda yardım istemek genelde daha zor gelir kişiye. Çünkü böyle bir durumda önce kırılganlığımızı sonra da zayıf noktamızı göstermiş oluruz. Bu durum aslında çocukluk yıllarımızda problemlerle nasıl başa çıkabileceğimizin öğretildiğine bağlıdır. Ailenizde sorunlar açık bir şekilde ele alınıp paylaşıldı mı yoksa üstü örtülüp görmezden mi gelindi? Siz yeni oyuncağınızın hediye paketini açmaya çalışırken, sabırsızca elinizden alıp açtılar mı yoksa sizin yardım istemenizi mi beklediler?
Üzülüp ağladığınız günlerde, ‘ağlama kızım abartıyorsun’ mu dediler yoksa ‘neyin var gel konuşalım’ deyip şefkat mi gösterdiler? Bunlara benzer yüzlerce yaşadığınız durum ve bu durumlarda ailenizin size nasıl yaklaştığı sizin bugün ki problemlerle yüzleşme ve yardım isteme mekanizmalarınızı oluşturmuştur. Bu yüzden bazılarımız toplum içinde çok rahat ağlarken, bazılarımız için bu imkânsızdır. Çünkü insanların büyürken aldıkları öğretiler farklıdır. Önemli olan işlevsel olmayan bu mekanizmaların farkına varıp bunları değiştirmek için cesaret gösterebilmektir. Ancak burada en önemli görev ebeveynlerimize düşmektedir. Anne ve baba önce kendi duygularının farkında olup onlarla yüzleşebilmelidir ki daha sonra çocuklarının yaşayacakları zor duygularda onlara destek olabilsinler.
Bir danışanım bir gün şöyle demişti: “Biz küçükken ağladığımızda babam bize hep ‘bu kadar ağlamayın, bu kadar üzülmeyin, tamam hemen geçecek, ben seni hemen iyi edeceğim’ derdi. Şimdi fark ediyorum ki aslında acıya dayanamayan biz değil babamdı. İnsanların tartışmasına da tahammül edemez hemen olaya dâhil olur ve çözmeye çalışırdı. Farkında değildi ama babam bize acıyla baş etmeyi değil onu hemen yok etmeyi öğretiyordu istemeden. Beni her zaman iyi etmek için uğraştığı için ben de hep beni iyi edecek insanlar aradım hayatımda. Şimdi fark ediyorum da beni benden başkası iyi edemez, acılar da yaşanmadan, paylaşılmadan ve baş edilmeden iyileşemezmiş.” Danışanım gözleri yaşlı cümlesini bitirdikten sonra ben de ekledim “Ve bunları yaparken yalnız olmak zorunda değilsin, acıdan geçerken elini tutacak birileri her zaman vardır, yeter ki iste ve sana sunulanı kabul et.”
Duyguları hissetmek ve paylaşmaktır büyümek. Çünkü yetişkin insanlar duygularını yönetebilirler, bebekler ise bunu yapamadıkları için yardım almak için ağlarlar, duyguları bastırmak da veya yokmuş gibi davranmak da sessizce ağlamaktır aslında. Zor olan hissetmek ve baş etmektir ki bu da bizi büyütür ve geliştirir.