İşsizlik üzerine notlar

İşsizlik hemen hemen dünyanın tamamında büyük bir sorun. Bu sorunu Türkiye’de daha derinlerde yaşıyoruz. Sevgili dostlar bu hafta, Türkiye’de işsizlik sorununa eğiliyorum.

Kadirhan ÖZTÜRK Ekonomi
31 Aralık 2019 Salı

Geçtiğimiz günlerde açıklanan işsizlik rakamları hiç iç acıcı değil. Resmi rakamlara göre Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2019 yılı ağustos döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 980 bin kişi artarak 4 milyon 650 bin kişi oldu. İşsizlik oranı 2,9 puanlık artış ile yüzde 14,0 seviyesinde gerçekleşti. Yüzde 14 seviyesi Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülke için oldukça yüksek bir rakam. 4 milyon 650 bin kişi ise birçok Avrupa ülkesinin toplam istihdam gücü kadar işsiz sayısı anlamına geliyor. Aynı dönem için bence çok daha kötü bir haber ise tarımda çalışan işçi sayısı 94 bin düşerken, tarım dışı sektörlerde çalışanların sayısının 696 bin kişi düşmüş olması. Sanayi ve hizmet sektörlerindeki kötü durumun bir diğer işareti olarak algılayabiliriz bu durumu. 

Yukarıda özet olarak verdiğim işsizlik rakamlarını bir kelime ile ifade edecek olursak herhalde berbat diyebiliriz. Genç işsizlik oranı da yüzde 27 seviyesine geldiği noktada, daha fazla rakamlarla sizi üzmek ve karışıklık yaratmak istemem.

Daha önceki yazılarımda, Türkiye’nin nüfus yapısı gereği işsizliğin sabit kalması için dahi her sene yüzde 5 büyümesi gerektiğini birkaç kez tekrarlamıştım. Üstelik bu olumsuz nüfus dengesinin yanında bir de otomasyon ve robotların giderek hissedilen ayak seslerini koyduğumuzda, elimize sihirli bir değnek verilmediği sürece, Türkiye’nin artık uzun yıllar boyunca işsizlik sorunu ile boğuşacağını tahmin ediyorum. Öyle ki, rakamları önümüze alıp baktığımızda, işsizliğin düşmesi için hiçbir neden göremiyoruz. Düzenli bir şekilde gerçekleşecek yüzde 5 ve üzeri büyüme demek, teknoloji ihracatı demektir. Bu teknoloji ihracatını gerçekleştirebilecek ne alt yapı ne de eğitim sistemimiz şu anda mevcut. Kaldı ki bu eğitim sistemi ve altyapı bu yazı yazıldığı anda kurulmaya başlasa dahi, bu insanların yetişmesi ve belli markalar oluşturabilmesi iyi halde 10 yıllar alacaktır. Diğer taraftan, çarpıcı bir gerçek olarak, Türkiye’nin kilogram başına ihracat tutarının son 5 yılda 1,7 dolardan 1,1 dolara gerilediğini görüyoruz. Yani ilerlemeyi bırakın, maalesef geriye doğru bir gidiş söz konusu.

Bu şartlar altında Türkiye’de işsizlik sorunu bitirmek imkânsıza yakın. Şahsi kanaatim işsizliğin uzun yıllar yüzde 10’un altına düşmeyeceği yönünde. Bu seviyenin altına inse bile, bu aşırı bir şekilde asgari ücretli yoğun ve çok kırılgan bir istihdam yapısı ile olabilir. 

Peki, ne yapmalı?

Buradan çocuklarına iyi bir eğitim vermeye çalışan ailelere ve kendisi bu zor hayat şartlarında hayatta kalmaya çalışanlara naçizane şunları söyleyebilirim. 

Çocuğunuzun eğitimini mutlaka geçmiş yüzyılın sıkışmış kalıbından çıkarın ve hedef odaklı bir şekilde değerli olacağına yüksek oranda inandığınız bir mesleğe yönlendirin. Bilişim ve algoritma demiyorum. Bu ikisinden daha popüler ve daha çok kazanan bir meslek olacaksa o da sanat olacak bana göre. Unutmayın ki herkesin bildiği yoldan gitmek sizi herkes gibi yapar. 

Hâlihazırda yetişkin bireylere istihdam için söyleyebileceğim en önemli şey Türkiye’nin doğal hinterlandını kullanmaları olacaktır. Peki, ne demek bu? Türkiye ekonomisinin temelini oluşturan bazı sektörler var. Bu sektörlerde iş imkânları, maaşlar vs, diğer sektörlere göre gözle görülür şekilde daha iyi. Örneğin tekstil sektöründe, fason da olsa, gerçek anlamda bir üretim var. Otomotiv sektörü de ihracat kaynaklı beslendiği için dalgalanmalar görece daha az. Ne iş yaparsanız yapın, yaptığınız işi bu sektörlerde yapmanız şansınızı artırabilir diye düşünüyorum. 

Diğer bir konu ise girişimcilik. Şu anki Türkiye şartlarında, kâğıtları makasla kesip dolar üretsek dahi işsizliği ancak bitirebiliriz. O yüzden kendinde bu yeteneği ve isteği gören gençlerin, girişimcilik yaparak hem kendilerine hem de girişimci olamayan diğer insanlara istihdam imkânı sağlamaları oldukça önemli.

 

 

Enflasyon mu işsizlik mi?

Demokrasilerde, hükümetler işsizlikle enflasyon arasında kaldıkları zaman, hemen hemen her seferinde enflasyonu tercih etmişlerdir. İşsizlik çeşitli sosyal patlamalara, suç oranlarında artışa neden olsa da, enflasyon sigara gibi zamanla öldüren bir merettir. Bu nedenle politika yapıcılar sorunu erteleyerek, para basarak ve gereksiz istihdamlar yaratarak enflasyon oluşturmayı tercih ederler. Türkiye’de işsizliğin bir yıl kadar daha devam etmesi durumunda, istihdamı artırmak amacıyla tekrar enflasyonist bir ortama bilinçli bir şekilde ama mecburen girmesi beklenebilir.

İşsizliğin artması sadece işsizler için değil, elbette çalışanlar için de oldukça sorunlu bir durum. Hem ücretler üzerinde negatif baskı oluşturması, hem de psikolojik olarak kendini güvende hissetmeme hissi yaratması işsizliğin çalışanlar üzerindeki negatif yönleri. 

Türkiye olarak yüksek değerde teknoloji üretemediğimiz için, maalesef iç piyasaya sunulan hizmetlerin ücretleri ve dolayısıyla maaşlar da düşük oluyor. Çok fazla katma değeri olmayan üretim yapan üreticinin, reklam bütçesi de, danışmanlık bütçesi de, maaş bütçesi de ona göre oluyor. Haliyle bu firmaya hizmet sağlayan reklamcının da danışmanın da maaşı gelişmiş ülke standartlarından düşük kalıyor. Şimdi içerisinde bulunduğumuz işsizlik sarmalının daha da büyümesiyle birlikte bu durumum daha iyiye gitmesi için bir neden göremiyorum.