• Sonra bana bir soru sordu: “Şimdi bundan sonra atmamız gereken çok önemli bir adım daha var. Nedir tahmin edin...” Tahminde bulunamayınca beni şaşırtan şu sözleri söyledi: “Bundan sonra mutlaka atmamız gereken adım şudur. Libya ile yaptığımız bu deniz anlaşmasının aynısını en kısa sürede İsrail ile de yapmalıyız...” “Kesinlikle bu adım atılmalı” diyor. Üstelik bunu bugün söylemiyor. “Libya makalesini yazdıktan iki yıl sonra ikinci bir makale yazıp bunu önerdim” diye devam ediyor. Ertuğrul Özkök - Hürriyet
Sonra bana bir soru sordu: “Şimdi bundan sonra atmamız gereken çok önemli bir adım daha var. Nedir tahmin edin...”
Tahminde bulunamayınca beni şaşırtan şu sözleri söyledi:
“Bundan sonra mutlaka atmamız gereken adım şudur. Libya ile yaptığımız bu deniz anlaşmasının aynısını en kısa sürede İsrail ile de yapmalıyız...”
“Kesinlikle bu adım atılmalı” diyor. Üstelik bunu bugün söylemiyor.
“Libya makalesini yazdıktan iki yıl sonra ikinci bir makale yazıp bunu önerdim” diye devam ediyor.
İyi de bu nasıl olacak? Belki de “Monşer diplomasisi” diye aşağılanan, klasik Cumhuriyet diplomasisine dönüş zamanı geldi.
Ertuğrul Özkök
Bu sözün derinlerinde yatan gerçek şudur:
İsrail’le yeni bir dönem için irade gösterecek olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
gerçekçiliğidir.
Coğrafi açıdan bakıldığında İsrail’le benzeri bir anlaşma doğu Akdeniz enerji havzasındaki bütün dengeleri değiştirebilir.
Peki olur mu?
Dün Ankara’da çok yetkili bir isme bunu sordum.
İlk cevabı şu oldu:
“Netenyahu başta olduğu sürece böyle bir anlaşma olmaz. Ama biliyorsunuz, yakında İsrail’de seçimler var...”
Demek ki...
İsrail seçimleri sonrası Netenyahu’suz bir dönem gelirse...
Türkiye ile dengeler değişebilir.
Bu mümkün olur mu bilemem.
Ankara’da bu hassas dengeleri hesaplayacak kuvvetli bir kadro var.
Ama Libya mutabakatının mimarı Amiral Yaycı’nın İsrail önerisi ve Ankara’dan aldığım “Netenyahu’suz dönem” ayrıntısı çok önemli bir gelişmedir.
Fatih Çekirge
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/fatih-cekirge/libya-mutabakati-israille-olur-mu-41413053
Benim için festivalin en ilgi çekici yeri sinagog gezileriydi. Geçmişte 50 bin nüfusa sahip olan Yahudilerin, bugün yaklaşık bin kişi kalmalarına rağmen ibadethanelerini korumaları, kültürlerine sahip çıkmaları tüm dinlere aynı mesafeden bakan biri olarak çok hoşuma gitti. Kemeraltı'nın sokaklarında sinagoglar arasında dolaşırken, farklı hayalleri, farklı yaşam biçimleri, farklı inanışları olan insanların aynı yaratıcı karşında daha iyi bir insan olma yolunda harcadıkları çabanın izlerini sürmek keyif vericiydi. Yılların birikiminin edebiyata, el sanatlarına ve müziğe yansımasını izlemek, hatta kimi zaman onlara dokunmak çok özeldi. Bayramlarını, adetlerini, gelenek ve göreneklerini dinlemekse ilginçti. Dünyada sadece İzmir'de bulunan dört sinagogun sırt sırta olduğunu öğrenmek (Şalom, Algazi, Foresteros ve Sinyora) çok değerliydi. Biliyorum ki insan tanımadığı, bilmediği şeylerden korkar ve onları ötekileştirir. Bu yüzden kendini mesih ilan eden Sabetay Sevi olayından sonra içine kapanan ve neredeyse son 30 yıl içinde yavaş yavaş kabuğundan sıyrılan Yahudileri tanıma ve tanıtma çabası önemliydi. Camide, sinagogda ya da kilisede edilen duaların sesinin aslında tek bir orkestraya ait olduğunu bilmek ilham vericiydi. Pek çok insan yaşadığımız topraklarının zenginliğinin ve bize kalan mirasın değerinin farkında değil. Ancak bunun önemini fark edenler ve bunu yaymak için çalışanlar da var. Ve onları destekleyenler. Sizler de onlardan biri olabilirsiniz.
Cenk Hasan Dereli'yi, Tarihi Hahamhane bahçesinde ‘’Komşuluk’’ konseptli çalışmasıyla tanıdım. İzmir Sefarad Kültür Festivali için ürettiği son işi, komşuluk mimari yerleştirme ile pek çok insanın zihninde bir pencere açtı. Sosyal sorunlara mimarlık alanı içinden çözümler arayan Cenk Hasan Dereli, Tarihi Hahamhane'nin restorasyonunu beklemektense ortaya koyduğu eserle başta komşuluk olmak üzere pek çok şeye dikkat çekmeye çalışmış. Cenk'ten dinlemesem kocaman bahçenin ortasında birbirinin yanına konmuş kapısız 3 kulübe görme ihtimalim vardı. Oysa Cenk dedi ki: "Tarihi Hahamhane bahçesi genelde kapalı ve bu çevrede yaşayan insanlar burayı çöplük gibi kullanıyorlar. Dışarıdan içeriye çöp poşetleri atıyorlar. Öyle ki bazı poşetler ağaçların dallarına takılıyor. Oysa burası çöplük değil. Bu alan, tarihi bir yer olmakla birlikte buradaki diğer alanlara komşu. Komşuluk zamanla gelişen bir kavram. Eğer komşuluk ilişkisi kuramamışsanız kendinizi yalnız hissediyorsunuz. Bu nedenle bu festivalle bu bahçenin kapısını açtık ve temizlenen bu bahçeye çalışmamı koyduk. Yaptığım üç ahşap kulübenin kapıları yok ama bir yandan da yakınlıklarından dolayı birbirleri ile iç içe gibiler. Yakınlaşmak, tanışmak ve paylaşmak amacındalar. Aralarındaki boşluklar da hayatlarımız gibi... Dikkatli baktığınız içleri hatta arkalarında duranlar gözlemlenebiliyor."
Gökmen Küçüktaşdemir
https://www.dokuzeylul.com/sefarad-ve-komsuluk-makale,148160.html
Sonra? Van münüts patladı.
Arapların gözüne girmek için İsrail'le hır çıkardık.
Asrın liderimiz durup dururken “van münüts” dedi.
Yanında oturan İsrail cumhurbaşkanına “çocukları nasıl öldürdüğünüzü
biliyorum, siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” diye bağırdı.
Hemen peşinden, Mavi Marmara'yı gönderdik.
Basılacağı kesindi. Bile bile gönderdik.
32 farklı ülkeden 663 aktivist vardı, kimlik kontrolü yapsan bu kadar denk
getiremezsin, sadece Türkler öldürüldü!
Asrın liderimiz “cezalandıracağız, alçaklar, teröristler” filan dedi.
Türkiye'de müftü yokmuş gibi, Şam'dan müftü getirildi.
Kurbanların cenaze namazını Şam müftüsü kıldırdı.
Ahmet Davutoğlu o zamanlar dışişleri bakanıydı…
“Kudüs'te namaz kılacağız” dedi!
Tam o günlerde İsrail eski başbakanı Ariel Şaron öldü.
Akp hükümeti cenazeye temsilci göndermedi, taziye mesajı bile yayınlamadı,
yandaş medyamız “kasap geberdi” başlıkları attı.
Yahudi düşmanlığı körüklendi.
İstanbul 7'nci ağır ceza mahkemesi dava açtı, İsrail genelkurmay başkanı,
İsrail deniz kuvvetleri komutanı, İsrail askeri istihbarat başkanı ve İsrail hava
kuvvetleri istihbarat başkanı hakkında tutuklama kararı verildi, güya
görüldükleri yerde yakalanacaklardı, 9'ar defa müebbet, 18'er bin sene
hapisleri isteniyordu.
Asrın liderimiz Mavi Marmara'da öldürülen vatandaşlarımızdan birinin evine
taziyeye gitti, bizzat Kuran'ı Kerim okudu, Kuran okuma görüntüleri basına
servis edildi.
İsrail, Gazze'yi vurdu.Cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşandı, Tbmm kapatıldı, milletvekillerimiz İsrail büyükelçiliğinin önündeki protesto eylemine gitti, kahrolsun İsrail sloganları atıldı, İsrail bayrağı yakıldı.
İstanbul'daki İsrail konsolosluğu, taşlı-sopalı saldırıya uğradı.
Türkiye'nin çıkarları İsrail'le işbirliğini gerektiriyorken…
Doğu Akdeniz'in kilit ülkesi, İsrail'le işte böyle düşman olduk.
Şu anda İsrail'de büyükelçimiz bile yok.
Yılmaz Özdil
https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/yilmaz-ozdil/dogu-akdeniz-5545156/
- HER YERDE: 'İSRAİL'E ÖLÜM!' DİYE BAĞIRIYORLAR. BU HÂL SİZİ RAHATSIZ ETMİYOR MU?
- ONLAR BAĞIRIR. BAĞIRMALARINA ALIŞIĞIZ. BİR ŞEY ÇIKMAZ."
İran'ı bilirim. Biraz tarihe sarkmak, örneklerle nereye varılabileceğini göstermek istiyorum. Önce bir zaman Tahran'da, bir Yahudi ile konuşmamı vermem lâzım:
"Tahran'da, İnkılâp Meydanı ve meydana açılan caddelerde sıralanmış dükkânlarda bizim Laleli çevresini andıran bir canlılık vardı. Bir dükkânda alışveriş yaparken, dükkân sahibinin Yahudi olduğunu öğrendik. Bu daha çok ilgimizi çekti. Gazeteci olduğumuzu öğrenen dükkân sahibinin suskun kalmasını beklerken, daha çok konuşmayı tercih etti. Bizi çay içirmeden bırakmadı.Bu kişinin ismini yazmayacağım. Hayret ettiğimiz bir şey; adam rahat konuşuyor, sistemden ve inkılâptan şikâyet ediyordu. Dükkânda üç kişiydiler. Biri Fars asıllı, diğeri ise kendi yeğeni idi. Fars asıllı genç yanımıza gelince ihtiyaten susan Yahudi, İran'da yüzde 99,5 kişinin Humeynî'yi sevmediğini söylüyordu. Sordum:
- Bu kanaate nereden varıyorsunuz?
- Bugün siz Humeynî'nin mezarına gittiniz.. Orası kaç kişi alır?
- Belki 100 bin kişi.
- Evet, Humeynî'yi anmak için toplanan en fazla 100 bin kişidir. Bunlar İran'ın her tarafından geliyorlar. Humeynî'yi sevenlerin hepsi orada toplanıyor. Cuma namazını takip ettiniz mi? Orada da toplananlar 5 bin kişiyi geçmez. İnkılâbı savunanlar bu kadar.
Binlerce cana mal olmuş, meşrutiyetin ilân edildiği 1905'ten beri hazırlığı süren bir inkılâp elbette bu kadar kolay değerlendirilemezdi. Ancak Yahudi de olsa İran'da yaşayan ve inkılâba değişik bir anlayışla bakan insanın tespitini yabana atamayız.
Tekrar sordum:- Siz Yahudi'siniz. Yeni düzenden hoşlanmıyorsunuz. İsrail'e niçin göçmüyorsunuz?
- Tahran'ı seviyorum.
- İsrail'e hiç gittiniz mi?Parmaklarıyla göstererek:
- Dört defa...
- İran'da ne kadar Yahudi yaşıyor?
- 30 bin.
- Havralarınız var mı?
- Evet, 20 mabedimiz var.
- Her yerde: 'İsrail'e ölüm!' diye bağırıyorlar. Bu hâl sizi rahatsız etmiyor mu?
- Onlar bağırır. Bağırmalarına alışığız. Bir şey çıkmaz."
Arslan TEkin
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ortadogu-durulmaz-54452yy.htm
Bence Natanyahu vakit kazanarak bu hukuk savaşını kazanmak istiyor. Natanyahu’nun kazanacağı vakit muhalefetin ve aleyhinde olanların kaybedeceği vakit olduğundan da şüpheniz olmasın. Bu adam ne yaptığını biliyor ve sadece yasal haklarını kullanıyor. Sanırım suçsuz olduğundan da oldukça emin ve halen güçlü .
Tabii ki işin içinde siyaset de var ve bu siyasi manevraları en iyi bilen İsrail politikacısının kendisi olduğunu kabul etmeyen de yok gibi. Son 6 aydır Natanyahu dokunulmazlık talep edip etmeyeceğinin sinyalini vermemiş ve hatta bir çok kez aksini ima ettirerek rakiplerini bu konuda muallakta bırakmıştır. Herkes dokunulmazlık istemeyeceğine bel bağlayarak stratejiler geliştirirken dokunulmazlık isteme süresinin son dakikasına kadar kimseye renk vermemiş ve yaptığı son dakika açıklaması ile yasanın kendisine verdiği hakkı kullanacağını beyan etmiştir.
Bir hukuk devleti olmanın verdiği haklar çerçevesinde Muhalefetin de atacağı adımlar vardır ve bu adımları atacaklarından da kuşkum yoktur. Yüksek mahkemeye başvurup hakkında suç duyurusu olan birinin devleti yönetemeyeceğini ve dokunulmazlık hakkının kullandırılmamasını talep edeceklerdir. Denediler ama Yüksek mahkeme bunu bir kez reddetti. Devamı da gelecektir. Politika kazanı kaynamaya devam edecektir. İzlemeye devam.
Rafael Sadi
https://odatv.com/yazar/rafael-sadi/natanyahunun-hamlesinin-sifreleri-02012001.html
Üçüncü seçimlerden sonra hükümet kurma konusunda attığı her adımda başka bir sorunla karşılaşan Benny Gantz, Likud Partisi’ndeki seçimlerin ardından yaptığı açıklamada, "Hukukun üstünlüğünden bahseden (Ze'ev Vladimir) Jabotinsky ve (Menahem) Begin hareketi, hakkında üç ayrı iddianame bulunan ve hukukun üstünlüğünü hiçe sayarak kişisel dokunulmazlık elde etmeye çalışan bir lider seçti" dedi.
Öte yandan Netanyahu, haklarında suçlamalar olan kişileri bakanlık görevine getirmeyeceğine dair mahkemeye verdiği sözü çiğneyerek, Birleşik Tevrat Yahudiliği (UTJ) partisinden Sağlık Bakan Yardımcısı Yaakov Litzman’ı Sağlık Bakanı olarak atandığını duyurdu.
Litzman hakkında iddianame sunulabilir. Çünkü polis, Litzman’ın yolsuzlukla ilgili iki davada rüşvet almak, sahtekarlık yapmak ve görevi kötüye kullanmaktan suçlanmasını ve yargılanmasını talep etti.
İlk davada Litzman’ın yakın arkadaşlarından birinin sahibi olduğu bir restoranın kapatılmaması için bakanlık çalışanlarına şahsi çıkar elde edebilecekleri tekliflerde bulunduğundan şüpheleniliyor.
İkinci davada ise Litzman, aralarında yakın akrabası Malka Lafer’in de yer aldığı ve 18 yaşın altındaki çocuklara karşı cinsel istismarda bulunmaktan suçlanan psikiyatristlerin Avustralya’ya teslim edilmesini engellediğinden şüphe ediliyor.
Refah ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Diaspora Bakanlığı makamlarını da elinde bulunduran Netanyahu, bu makamlardan birine Şas Partisi’nden İsrail Parlamentosu Knesset üyesi bir ismi getireceğini açıkladı.
Netanyahu, sağcıları çekmek için işgali genişletmeyi planlıyor
Likud Partisi’ndeki lider seçimi öncesinde Netanyahu, seçim kampanyasını başlatırken hükümet kurma görevinin yeniden kendisine verilmesi umuduyla sağcıları kendisine çekebilmek için yeni işgal projelerine odaklandı.
Ürdün Vadisi'ni ve Ölü Deniz'in kuzeyini ilhak etme kararlılığını bir kez daha yineleyen Netanyahu, ABD’ya gideceğini ve Ürdün Vadisi ile işgal altındaki Batı Şeria'da bulunan tüm yerleşim birimleri üzerinde İsrail egemenliğinin tanınmasını isteyeceğini söyledi.
Uzmanlar, önümüzdeki seçimlerde merkez solun ana hedefinin Netanyahu'nun liderliğindeki Likud Partisi iktidarını değiştirmek ve Benny Gantz'ı hükümetin başına gelmesini sağlayacak bir seçim sonucuna ulaşmak olduğunda hemfikirler.
Ancak mevcut durum Netanyahu'nun hükümeti kuracak en güçlü aday olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Bu beklentiler karşısında geniş kapsamlı bir kampanya başlatan siyasi partiler, halkı Netanyahu’nun tekrar seçilmesi halinde İsrail'in içine gireceği duruma karşı uyarıyorlar.
Kampanya "Açık ve ani tehlike" başlığı altında başlatılırken İşçi Partisi veya Meretz Partisi’nin Knesset'e girememesi ya da her ikisinin de seçimleri kaybetmesi halinde sağ kanat büyük bir zafer kazanacak ve Netanyahu, hakkındaki iddianamelere karşı kendisine dokunulmazlık veren ve ortak listeyi ezip Batı Şeria'yı ilhak etmeye çalışan bir koalisyonun tadını çıkaracak.
Bazı çevreler, İşçi Partisi lideri Amir Peretz’i Demokratik İsrail Partisi’yle müttefik olmayı reddederek Netanyahu'nun zafere ulaşmasının önünün açılmasına neden olmakla suçladılar.
İttifak kurulamaması sol eğilimli partilerin Knesset’ten uzaklaştırılması ve Netanyahu’nun zaferi olarak görülüyor.
İsrail merkezli Haaretz gazetesi tarafından aktarılan açıklamalarında Amir Peretz, Netanyahu'ya muhalif kanadın parçalanacağını ve ölümcül bir sona doğru hızla ilerlediğini söyledi.
Peretz, İşçi Partisi ve Demokratik İsrail Partisi içindeki fikir ayrılıkları ve kişisel rekabetin, birlikte yarışan ve seçimlerde zafer elde eden diğer partilerden daha az olmadığını belirtti.
Amal Şehade
İsrail gazının çıktığı bölge de Türkiye'ye çok yakın bir alanda. Bu gaz eğer Doğu Akdeniz'den pazara çıkacaksa bunun en makul ve ekonomik açıdan en uygun yolu Türkiye üzerinden olması. Bugünkü doğal gaz fiyatları karşısında 'Eastmed' projesi çok lüks görünüyor.
Sonuçta bu projenin hayata geçirilmesine yönelik belirsizlikler var. Bu Atina'da da dile getirilen bir durum. Atina merkezli düşünce kuruluşu Yunan Enerji Forumu'ndan Aleks Lagakos, DW'nin konuya ilişkin sorularını verdiği cevapta, öncelikle projenin en az 10 milyar euroya mâl olmasına, bu miktarın çok yüksek olduğuna dikkat çekiyor. Lagakos, üç ülkenin projeyi onaylamasının EastMed'i hayata geçirecek sermayeye sahip oldukları anlamına gelmediğini belirterek, Avrupa'nın fosil yakıtların kullanımından vazgeçerek doğa dostu enerji kaynaklarına yatırım yaptığını, her ne kadar bu alanda Yunanistan ve Kıbrıs'ı desteklese dahi, projeye Avrupa Birliği'nin mali destek vermesinin beklenmediğini söylüyor. Lagakos, sonuçta projenin sadece "özel sermayenin desteği ile hayata geçirilebileceğini ve bunun da zor olduğunu" belirtiyor.
Dünya pazarında doğal gaz sevkiyatı konusunda yeterince hizmet sunuluyor. Sıvılaştırılmış doğal gazı (LNG) deniz limanları üzerinden ithal etmeyi tercih eden müşterilerin sayısı artıyor. LNG'yi istediği zaman, esnek ve hesaplı bir şekilde tedarik edebilecek bir ülkeler, neden uzun vadede boru hattı sevkiyatına bağlı olsun?
Bu arada, Avrupa'ya doğal gaz taşıması planlanan boru hatlarından biri de TürkAkım olacak. Rus doğal gazını Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşıyacak boru hattının açılışı 8 Ocak'ta Erdoğan-Putin katılımıyla yapılacak.
Bu arada EastMed boru hattı ile doğal gaz tedarik etmesi beklenen ülkeler arasında bulunan İtalya'nın hiçbir temsilcisinin Perşembe günü imza töreninde yer almaması da dikkat çekici.
Bu anlaşma sanki bana 'çekmecede kalır' gibi geldi.
Zeynel Lüle
https://t24.com.tr/yazarlar/zeynel-lule/eastmed-anlasmasi-cekmecede-kalir,25102
Netten okumalar
https://oggito.com/icerikler/albrecht-durer-in-yahudi-dusmanligi-tablosu/64811
https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2019/12/31/eichmann-davasinda-hannah-arendt/
http://israiliyat.com/tr/download/article-file/913846
https://www.birgun.net/haber/dikenleri-kopardigin-yerler-teker-teker-kanar-282773
https://www.youtube.com/watch?v=1e0avvJt0FA
https://teyit.org/israilde-hic-asi-yapilmadigi-iddiasi/
http://bianet.org/bianet/medya/217878-azinliklar-anlatiyor-ortakoy-de-yalnizca-bir-rum-aile-kaldi
Takılan tweetler
Nina Bencoya@NBencoya
Ayşen Tekşen öyle güzel anlatmış ki...
GİDİP GELMELER, DALGALANIP DURULMALAR, BİR GARİP HALLER
Belki duymuşsunuzdur, Konak Belediyesinin desteğiyle bu yıl ikinci kez düzenlenecek olan Sefarad Festivalinin heyecanı kenti günlerdir sallıyordu. Doğrusunu isterseniz, geçen sene kıyısından kenarından bulaştığım bu etkinliğin bence fazla bir önemi yoktu. (Garip bir hadsizlik ve kibir halleri işte.) Alsancak’ta yaşamışsan, doğal olarak Museviler senin komşun, sıra arkadaşın, kankin, komün ortağın olmuşsa, bayramlarına gidip bayramlarında ağırlamışsan onlar hakkında öğrenilecek fazla bir şey olmadığını varsayarsın. Nedir ki? Boyoz, lakerda, bakalyeros vb. Ama ötesi varmış: Duygular... Ahhh duygular.
Yine de, Konak Belediyesinin bu sene Abacıoğlu Han’da bir Ege Meyhanesi açması, Sefarad Gecesi’nin orada düzenlenmesi, fotoğraf ustamız Yusuf Tuvi’ye bir saygı duruşu ve kapalı Sinagogların açılacağı geziler ilgimi çektiği için bu etkinliklere rezervasyon yaptırdım ve hepsine katıldım. Ama biliniz ki yazacağım en zor yazı bu olacak çünkü çok bildiğimi sandığım noktada hiçbir şey bilmediğimle, içimden fışkıran o çok yabancı duygularla yüzleşmek, onları yerlerine yerleştirmek, onlara alışmak hiç de kolay değil. Yine de denemek lazım.
Sinyorina Sinagogu’nda Yusuf Tuvi’yi dinledikten sonra yılın belki de en soğuk gecesinde Sefarad yemekleri ve müziği için Abacıoğlu Han’a uçtuk. Sağ olsun Konak Belediyesi açık hava sobalarını esirgememiş ama zemheriye de 1 var. Çoğunu ilk kez denediğimiz lezzetli mezeler, yemeklerden sonra İzmir Musevi Cemaatinin kendi evlatlarının kurduğu Edit Danon, Ceni Musafir, Selim (Çarli) Franko, Rıdvan Bazman ve Nesim Bencoya'dan oluşan (sözde) amatör grup müzik şölenine başladı. Ama ne başlamak. Aynı şarkının Türkçe, Ladino, Rumca dillerinde söylendiğini duymuş muydunuz? Ayrılık acılarının-kavuşma sevinçlerinin, en derininden yaraların-en kanatlısından umutların, insana/evrene/hakka dair tüm duyguların bu üç halkın “öz be öz kardeş” ezgilerinde cisim bularak halaya ya da sirtakiye ya da Tevye’nin dansına durduğunu gördünüz mü hiç? Onlar müzik yaparken biz bunların hepsini gördük, duyduk. Zaman aktıkça o rakı kadehlerini daha da ağır, dalgın, hüzünlü ellerle koymaya başladık masaya. Zorla göç ettirildiği “karşı yakada” Anadolu’daki yuvasının şarkılarını söyleye söyleye geçenlerde ölen Katina Farasopoulou ya da bilmediğimiz dilde türküler söyleyen kendi anneannemiz düştü aklımıza ve şükrettik “henüz” toprağımızdan sürgün olmadığımıza. Bir kadeh de yerinden yurdundan edilenlere kaldırdık. Sonra Kırım Türklerini anma gününde Ortodoks Papazın söyledikleri düştü aklımıza “Affedin, o katliamda sizi koruyamadık”. Geçmişimizde sayısız kez tekrarlanan bu cümlenin yarın denen o meçhulde saklanmış bizi beklemediğinden emin olamadık ve emin olamadığımız yarınlara içtik.
İçtik sevdik, içtik dayanıştık, ,içtik hemhal olduk. Ertesi sabah erkenden sinagoglar turu. Onları burada aktarmak imkansız. Merakınızı tez zamanda gidermeniz de pek mümkün değil çünkü hepsinin tekrar açılabilmesi için bir yıl beklemeniz lazım. Tavsiyem odur ki SENEYE KAÇIRMAYIN.
Eyy dostlar, biz gerçekten çok güzel şeyler yaşadık. Şu saçma ülkenin saçma gündeminden kısa kopuşlarla insanlığımızı, kardeşliğimizi yaşadık. Bunun için gerçekten teşekkür edilmesi gereken insanlar var. Öncelikle tüm bireyleriyle Musevi Cemaati: Gençleri/yaşlılarıyla öyle umutlu, öyle özverili, öyle sevgililer ki insanın içi kelebek doluyor. İkinci olarak Konak Belediyesi: Kültür nedir, kentlilik nedir, kardeşlik nasıl yaşanır, mozaik/ebru/çok-kültürlülük nasıl yaşatılır hepsini gösterdiler bize. Bir belediye düşünün ki Kültür Müdürü ve yardımcıları her etkinlikte hazır ve nazır ve tanıyan tanımayan herkes “Apo bey” o öyle mi bu böylemi diye sesleniyor. Ne güzel şey insanın bu kadar mütevazı olabilmesi. Her kapıdaki güvenlik görevlisinin yüzünde apayrı, sıcacık bir gülümseme. Yemek organizasyonunda ilk kez gördüğümüz İzbel Müdürü Nadi beyin olağanüstü bir tevazuyla her türlü servis işine bile koşması, kendimizi evimizde hissettirmesi. Biz küçük büyük tüm dağları yaratmış olan müdürlere pek alışkınızdır da bu ekip bi garip geldi.. Ve sevgili Teodora… Sana teşekkürümüz aşağıda. Bu arada hiçbir etkinliği kaçırmayan Kemeraltı Hayat Platformu'ndan Cem Ceylan'ı da anmadan geçmeyelim.
Son söz: Bu etkinlikte yaşananlar/yaşatılanlar Anadolu haklarının ortak geçmişi ve “umarız” ortak geleceğine dairdir. Bizdir. Bizimdir. Biri olmazsa diğerinin olmayacağı hallerdi. Şimdi, laf olsun torba dolsun babından “bunu yurtdışına açalım” fırsatçılıkları, pazarlamacı tezgahları bin bir emekle oluşturulan seviyeyi öyle hızlı yerlere düşürüyor ki. Güzel bir şey görünce ille de satışa başlamayıverin. İlle de sizin turistik ürününüz olmayalım. Bi durun. Kıpraşmasın eliniz ayağınız hemen. Biz bir arada kalabilmek için ne bedeller ödedik. Varlık vergileri, 6-7 Eylüller, 1934 Trakya Olayları, Mübadeleler… Hangi turist anlayacak bu acıları, utançları? Neyse susayım artık.
https://twitter.com/NBencoya/status/1211341328988200962
ishak ibrahimzadeh@ishak5723
Bir zamanlar Kadıköy’ün sembolü terzi Salamon Seviş z’l anısına 🕯.... Yeşar Alkan ağabeyimin alıntısından ...
https://twitter.com/ishak5723/status/1214056394778959872
GİDİP GELMELER, DALGALANIP DURULMALAR, BİR GARİP HALLER
Belki duymuşsunuzdur, Konak Belediyesinin desteğiyle bu yıl ikinci kez düzenlenecek olan Sefarad Festivalinin heyecanı kenti günlerdir sallıyordu. Doğrusunu isterseniz, geçen sene kıyısından kenarından bulaştığım bu etkinliğin bence fazla bir önemi yoktu. (Garip bir hadsizlik ve kibir halleri işte.) Alsancak’ta yaşamışsan, doğal olarak Museviler senin komşun, sıra arkadaşın, kankin, komün ortağın olmuşsa, bayramlarına gidip bayramlarında ağırlamışsan onlar hakkında öğrenilecek fazla bir şey olmadığını varsayarsın. Nedir ki? Boyoz, lakerda, bakalyeros vb. Ama ötesi varmış: Duygular... Ahhh duygular.
Yine de, Konak Belediyesinin bu sene Abacıoğlu Han’da bir Ege Meyhanesi açması, Sefarad Gecesi’nin orada düzenlenmesi, fotoğraf ustamız Yusuf Tuvi’ye bir saygı duruşu ve kapalı Sinagogların açılacağı geziler ilgimi çektiği için bu etkinliklere rezervasyon yaptırdım ve hepsine katıldım. Ama biliniz ki yazacağım en zor yazı bu olacak çünkü çok bildiğimi sandığım noktada hiçbir şey bilmediğimle, içimden fışkıran o çok yabancı duygularla yüzleşmek, onları yerlerine yerleştirmek, onlara alışmak hiç de kolay değil. Yine de denemek lazım.
Sinyorina Sinagogu’nda Yusuf Tuvi’yi dinledikten sonra yılın belki de en soğuk gecesinde Sefarad yemekleri ve müziği için Abacıoğlu Han’a uçtuk. Sağ olsun Konak Belediyesi açık hava sobalarını esirgememiş ama zemheriye de 1 var. Çoğunu ilk kez denediğimiz lezzetli mezeler, yemeklerden sonra İzmir Musevi Cemaatinin kendi evlatlarının kurduğu Edit Danon, Ceni Musafir, Selim (Çarli) Franko, Rıdvan Bazman ve Nesim Bencoya'dan oluşan (sözde) amatör grup müzik şölenine başladı. Ama ne başlamak. Aynı şarkının Türkçe, Ladino, Rumca dillerinde söylendiğini duymuş muydunuz? Ayrılık acılarının-kavuşma sevinçlerinin, en derininden yaraların-en kanatlısından umutların, insana/evrene/hakka dair tüm duyguların bu üç halkın “öz be öz kardeş” ezgilerinde cisim bularak halaya ya da sirtakiye ya da Tevye’nin dansına durduğunu gördünüz mü hiç? Onlar müzik yaparken biz bunların hepsini gördük, duyduk. Zaman aktıkça o rakı kadehlerini daha da ağır, dalgın, hüzünlü ellerle koymaya başladık masaya. Zorla göç ettirildiği “karşı yakada” Anadolu’daki yuvasının şarkılarını söyleye söyleye geçenlerde ölen Katina Farasopoulou ya da bilmediğimiz dilde türküler söyleyen kendi anneannemiz düştü aklımıza ve şükrettik “henüz” toprağımızdan sürgün olmadığımıza. Bir kadeh de yerinden yurdundan edilenlere kaldırdık. Sonra Kırım Türklerini anma gününde Ortodoks Papazın söyledikleri düştü aklımıza “Affedin, o katliamda sizi koruyamadık”. Geçmişimizde sayısız kez tekrarlanan bu cümlenin yarın denen o meçhulde saklanmış bizi beklemediğinden emin olamadık ve emin olamadığımız yarınlara içtik.
İçtik sevdik, içtik dayanıştık, ,içtik hemhal olduk. Ertesi sabah erkenden sinagoglar turu. Onları burada aktarmak imkansız. Merakınızı tez zamanda gidermeniz de pek mümkün değil çünkü hepsinin tekrar açılabilmesi için bir yıl beklemeniz lazım. Tavsiyem odur ki SENEYE KAÇIRMAYIN.
Eyy dostlar, biz gerçekten çok güzel şeyler yaşadık. Şu saçma ülkenin saçma gündeminden kısa kopuşlarla insanlığımızı, kardeşliğimizi yaşadık. Bunun için gerçekten teşekkür edilmesi gereken insanlar var. Öncelikle tüm bireyleriyle Musevi Cemaati: Gençleri/yaşlılarıyla öyle umutlu, öyle özverili, öyle sevgililer ki insanın içi kelebek doluyor. İkinci olarak Konak Belediyesi: Kültür nedir, kentlilik nedir, kardeşlik nasıl yaşanır, mozaik/ebru/çok-kültürlülük nasıl yaşatılır hepsini gösterdiler bize. Bir belediye düşünün ki Kültür Müdürü ve yardımcıları her etkinlikte hazır ve nazır ve tanıyan tanımayan herkes “Apo bey” o öyle mi bu böylemi diye sesleniyor. Ne güzel şey insanın bu kadar mütevazı olabilmesi. Her kapıdaki güvenlik görevlisinin yüzünde apayrı, sıcacık bir gülümseme. Yemek organizasyonunda ilk kez gördüğümüz İzbel Müdürü Nadi beyin olağanüstü bir tevazuyla her türlü servis işine bile koşması, kendimizi evimizde hissettirmesi. Biz küçük büyük tüm dağları yaratmış olan müdürlere pek alışkınızdır da bu ekip bi garip geldi.. Ve sevgili Teodora… Sana teşekkürümüz aşağıda. Bu arada hiçbir etkinliği kaçırmayan Kemeraltı Hayat Platformu'ndan Cem Ceylan'ı da anmadan geçmeyelim.
Son söz: Bu etkinlikte yaşananlar/yaşatılanlar Anadolu haklarının ortak geçmişi ve “umarız” ortak geleceğine dairdir. Bizdir. Bizimdir. Biri olmazsa diğerinin olmayacağı hallerdi. Şimdi, laf olsun torba dolsun babından “bunu yurtdışına açalım” fırsatçılıkları, pazarlamacı tezgahları bin bir emekle oluşturulan seviyeyi öyle hızlı yerlere düşürüyor ki. Güzel bir şey görünce ille de satışa başlamayıverin. İlle de sizin turistik ürününüz olmayalım. Bi durun. Kıpraşmasın eliniz ayağınız hemen. Biz bir arada kalabilmek için ne bedeller ödedik. Varlık vergileri, 6-7 Eylüller, 1934 Trakya Olayları, Mübadeleler… Hangi turist anlayacak bu acıları, utançları? Neyse susayım artık.
https://twitter.com/NBencoya/status/1211341328988200962
ishak ibrahimzadeh@ishak5723
Bir zamanlar Kadıköy’ün sembolü terzi Salamon Seviş z’l anısına 🕯.... Yeşar Alkan ağabeyimin alıntısından ...