Aralık ayı, Işıklar Bayramı Hanuka, Miladi Takvimin başlangıcını simgeleyen Yılbaşı ve Noel kutlamalarıyla geçen bir ay. Bir sene daha sona erdi. Her sene olduğu gibi kendimle muhasebe ve sorularla dolu bu dönemde dinleyici olarak katıldığım etkinliklerdeki birkaç konuşmacıyı paylaşmak istedim.
Mobileye şirketinin kurucu mühendislerinden Rav Mois Navon, insansız araçlarda devrim yaratan SoC (System on a Chip) adı verilen mikro devreleri tasarlamış, görüntü işleme ve bilgi işlem alanında birçok patentin sahibi. Aletlerdeki çiplerle ilgili teknoloji analizi ve tasarımında hayranlık uyandıracak bir deha. Navon’u dinlemeye gittiğimde kendisinin aynı zamanda Tora eğitimleri veren bir rav olduğunu da öğrendim. İş ortamındaki kendisine ‘The Rabbi of Mobileye / Mobileye’ın Rabisi’ ismini vermişler.
“Torah U’Mada.” Yani ilim ve Tevrat bilinciyle nasıl bir beraberlik olabilir sorularını cevaplandırırken Navon, “Eylem yaşamdır. Bununla beraber inanç ve maneviyat duygusu olmazsa başarı istenildiği gibi olmaz. Hayatta bir amacımız, rüyamız olmalı. Kendin için hayal ettiklerini ruhunla bütünleştirerek, (Mesirat nefesh); kendini vererek, dolayısıyla amacını eyleme geçirmek önemli. Eyleme geçirdikten sonra da eğer amacımız Tanrı’nın programında varsa zaten başarı da gelecektir. Yaşamın gerçek amacı eylemdir. İnsanda kişisel tekâmül ve görev bilinci varsa sonuçta geniş topluma ve dünya da hizmet etmiş olur.” Bunun yanı sıra Navon her şeye rağmen insanın seçim hakkı olduğunu savunuyor. Bazı konuda kendisine sorduğum sorulara Navon, “Kişinin seçimi, kötü de, olsa iyi de olsa kendi seçimidir” cevabını verdi.
İnsanın seçim hakkı varsa hayat amacını gerçekleştirmek için doğru seçimler yaptığını nasıl bilecek? İşte bir yıl daha sona ererken bu soruya cevap aradım. Bir programla gelmişsek o zaman tesadüf yoktur. Peki, bize özgür seçim hakkımız verilmişse bazı şeyleri değiştirebiliyor muyuz?
“Yapay zekâya yatırım yaptığımız kadar bizi insan yapan değerlere de yatırım yapmalıyız.”
Yuval Noah Harari
Hariri’nin bu cümlesinden yola çıkarsam, geçtiğimiz sene birkaç kez okumayı seçtiğim Yuval Noah Harrari’nin son kitabı ‘21. Yüzyıl İçin 21 Ders’te gelecekte insanın ve hayatlarımızın ne yöne doğru yol alacağını, tarih, bilim ve teknolojik gelişmeler açısından göstermeye çalışırken bizi bekleyen tehlikelere karşı da, bilhassa yapay zekâ konusunda uyarıyor. Harari yapay zekâ ve biyo-teknolojinin yakın bir gelecekte yalnız ekonomi ve toplumu değil aynı zamanda zihin ve vücudumuzu da kontrol edeceğini savunuyor. Koç Holding üst düzey yöneticiler toplantısına konuk konuşmacı olarak katılan Harari, “Önümüzdeki yıllarda hayatı yeniden tasarlayacak biyolojik bilgiye ve teknik donanıma sahip olacağız. Bu anlamda ilahlaşacağız. Ve bu, diğer her şeyden daha çok değiştirecek dünyayı. Bu gücümüzün ne tür sonuçlar üreteceği konusundaysa en ufak bir fikrimiz yok. Teknoloji insanı tanrılaştıracak. Biyolojik ve teknolojik gelişmeler yaşadığımız dünyayı ne yönde değiştirecek? Yeni Çağ’ın en önemli ürünleri tarım veya tekstil değil, bedenler ve beyinlerdir. Bireysel düzeyde belki de verebileceğim en iyi tavsiye, en eski tavsiye: Kendini daha iyi tanı. En eski çağlardan itibaren filozoflar, kâhinler hep ‘Kendini tanı’ dedi. ‘İyi hayatın yolu kendini tanımaktan geçer’ dediler. Ben meditasyonu tercih ediyorum. Kendinizi tanımaya bugün ayırdığınızdan daha fazla zamanı derhal ayırmaya başlamamız lazım. Çok yakında algoritmalar sizi sizden daha iyi tanıyacak” dedi.
Harari’nin bu söylediklerini düşünürsek, teknolojinin buluşları ve yapay zekâ sayesinde dünya insanı kontrol etme gücünü neredeyse ilahi bir güce doğru götürme yolunda. Bu yaklaşıma göre de Harari’nin tavsiyesi insanın kendini tanıması, sadece teknolojiye değil de insanı insan yapan duygusal özümüze, beşeri özelliklerimize de yatırım yapmamız. Kişinin ne istediğini bilmesinin önemi ve bu tercihin insanı dengede tutacak doğru yol olduğu savunulmuş. Bugünkü kişisel gelişim eğitmenleri de insanın sağlam bir şekilde ayakta kalması için aynı tavsiyelerde bulunuyor. Gerek yoga, gerek meditasyonla iç sesimizi dinlemeye yönelip neyi istediğimizi anlamaya çalışıyoruz. Bu çalışma aslında kim ve ne olduğumuzu anlama çalışması. Kim olduğumuzun bilincine vardığımız an hayat amacımızı belirlemek, ilerisi için rüya kurmak ve seçimlerimizi de o yönde kullanmak mutlaka daha kolay gelecektir. Bir seçimde madde ve maddi değerler yanı sıra manevi değerlerde olursa dengelenebilir fikri her zaman benimsediğim bir inanç olmuştur.
İsrail’de Türkiyeliler Birliğinde konuşmacı olarak dinlediğim biyokimya ve moleküler biyoloji uzmanı, Prof. İsrael Hanukoğlu, Türk kökenli bir İsrailli bilim adamı. Ariel Üniversitesinde biyokimya ve moleküler biyoloji profesörü. İsrail Başbakanı Netanyahu’ya bilim ve teknoloji danışmanlığını yapmış biri. Hanukoğlu’nun konuşma konusu tıp ve buluşlar idi. Başındaki kipa ile insan vücudunun mükemmellik örneklerinden böbrek fonksiyonlarını, derideki kanallar yoluyla kana ve hücrelere geri dönen tuz miktarının tansiyonumuzla olan ilişkisini büyük ilgiyle dinledik. Vücudumuzdaki tek bir böbrek, yapay bir diyaliz makinesinin üstlendiği filtre görevini tabii olarak bir milyon yapay filtreye karşılık gelecek şekilde yerine getiriyormuş. Bu kadar ince detaylarla yaratılan fiziksel vücudumuz genetik kalıtımımızdan da etkileniyor. İlim böyle incelendiğinde maddeden, teknolojiden bunları yaratana, yani manaya geçmemek mümkün değil...
Hayat yolunda ilerlerken hepimiz birer sanatçı gibi eserimizi inşa ediyoruz. Her birimiz farklı yollardan hayat amacımızı bulmaya çalışarak ilk önce kendimizle tekâmül etme ve mutlu olma yoluna çıkıyoruz. Bu yolda eylemler, Navon’un da dediği gibi kendi tekâmülünün bilinci ile birlikte toplumun, evrenin de yararına olması bilinci geliştikçe, başarının daha büyük olacağına inanıyorum. Evrene, barışa ve yaşama daha faydalı bir dünya için dayanışmalı hizmet dolu bir yıl dileklerimle.