Nedim Saban’ın çevirisini ve yönetmenliğini gerçekleştirdiği ‘Ağaçlar Ayakta Ölür’ 3 Ocak’ta prömiyerini yaptı.
Bazen bir insan o kadar güzel bir hayal kurar ve o hayalin peşine düşer ki, sonucundan birçok insan faydalanır. Türk tiyatrosuna çocuk yaştan beri adanarak emek veren kıymetli tiyatro insanımız Nedim Saban, duayen oyuncularımızdan Nevra Serezli’yi on bir yıl aradan sonra sahnelere döndürme hayalini, kurucusu ve genel sanat yönetmeni olduğu Tiyatrokare çatısı altında, ‘Ağaçlar Ayakta Ölür’ oyunuyla gerçekleştirerek hepimize büyük bir armağan veriyor. Ağaçlar Ayakta Ölür, bir oyundan çok daha fazlası. Bir kavuşma... 3 Ocak gecesi yapılan prömiyerde Nevra Serezli’nin sahnede belirmesiyle başlayan ve dakikalarca süren antre alkışı bu kavuşma anının heyecanını Türk tiyatrosu tarihine ve orada olanların kalbine kazıdı.
Ağaçlar Ayakta Ölür bizi yalnızca özlediğimiz bir sanatçımızla buluşturmuyor, aynı zamanda geçmişe ait güzel duyguları da hatırlatıyor. Hayat gibi, yer yer güldüren, yer yer gözyaşı döktüren bu güçlü oyun, bir aile dramına odaklanıyor. Aile içi ilişkiler, torun sevgisi, kopan bağlar, karşısındakinin derdini sahiplenip onu hafifletmek için uğraş veren iyi kalpli insanların olaya dahil olmasıyla şekillenen hikâye, komik bir olay örgüsü altında yer yer dokunaklı sahnelerle ele alınıyor. Nedim Saban’ın dönemin ruhuna uygun masalsı rejisi seyirciyi ilk andan avcunun içine alıp oyunun bir aile sıcaklığı içinde geçmesini sağlıyor. Daha ilk sahnelerden itibaren karakterlerle kurulan bu gönül bağı, tanıdık olma hissi giderek güçleniyor. Her sahnede daha da derinleşen empati duygusu bizi oyun karakterlerine adım adım yaklaştırıp her birinde kendimizden bir şeyler bulmamızı sağlıyor.
Nevra Serezli’nin sahneye adım atmasıyla oyunda metaforik anlamlarla yüklü bir ıhlamur kokusu salona yayılıveriyor. Geçmişe ait güzel duyguların hepsi Nevra Serezli’nin varlığında hayat bulmaya başlıyor. Uzunca bir aradan sonra eve gelecek olan torunu karşılamak için yapılan ballı ceviz pastasının o sımsıcak kokusu ıhlamurlarınkine karışıyor. Geçmişin kokuları ve tatları uzun yıllardır üzerine ölü toprağı serili olan evin hafızasını tazeliyor. Camlardan o eski yaşantının coşkusu, cıvıltısı doluveriyor içeri. Bu sadece sahnede olan bir şey değil. Bu duygular seyirci tarafında da içten bir samimiyetle yaşanıyor. Günlük telaşlar içinde giderek matlaşan hayatlarımız sahneden yankılanan her replikle yıkanıp parıldamaya başlıyor. Sahnede olan biten her şey yüreğimize dokunuyor. Tiyatronun o sağaltıcı gücü bütün salonu sarıyor. İyiliğin naif, sessizce görülmeyi bekleyen yanı bu oyunda harekete geçiyor. “İyiler de en az kötüler kadar cesur olmalı” diyenleri haklı çıkaran bir kararlılıkla, vaktinde açılan ve zamanın bile bir türlü kapatamadığı yaralar iyiliğin, iyi insanların devreye girmesiyle birer birer tamir ediyor. Bu anlamda Ağaçlar Ayakta Ölür, bir hafıza oyunu olduğu kadar, bize hatırlattıkları ile bir arınma, kendini yeniden bulma, derin bir nefes alma oyunu aynı zamanda.
Oyunun bu denli güçlü olmasının bir diğer nedeni iyi dengelenmiş oyuncu seçimleri. Sahnede Nevra Serezli ve Nuri Gökaşan gibi yılların usta oyuncularına eşlik eden genç kuşak oyuncularımız Burcu Kazbek, Arif Güney, Oral Özer, Meltem Özlevent ve Mahir Akgündoğdu göz dolduran oyunculuklarıyla aile havasının yakalanmasına büyük katkı sağlıyorlar. Ekip arasındaki bu sıcak uyum, komedi sahnelerini yükseltirken, dram anlarının derinleşmesine neden oluyor.
Nedim Saban, incelikli ve usta işi rejisini sahnede büyülü gerçekçiliği akla getiren bir tasarımla desteklemiş. Cihan Aşar’ın fantastik ve gerçek dünyayı dengeli biçimde iç içe geçiren dekor tasarımı, İsmail Sağır’ın oyuna yer yer masalsılık katan ışık tasarımıyla güçlendirilmiş. Sadık Kızılağaç tarafından yapılan kostümler ise döneme uygunlukları ve renk seçimleriyle sahnede zengin bir görsellik sağlıyor.
“AĞAÇLAR AYAKTA ÖLÜR, bizi toplumun sigortası niteliğindeki iyilikle buluşturuyor”
Bu dünyadaki günlerimiz bittiğinde, yaşarken gözümüzden bile sakındığımız sevdiklerimizi iyi insanlara emanet edip gideceğimizi, hepimizin iyi insanlara emanet edildiğinin altını çizip birbirimize ne denli ihtiyacımız olduğunu bize hatırlatıyor. Verdiği röportajlardan birinde “İyi bir insan olarak hatırlanmak isterim” diyen kıymetli oyuncumuz Nevra Serezli’yi alkışlarla kucaklamak, “Ne ara bu kadar kötü olduk biz” deyip durduğumuz şu günlerde, iyiliği bize hatırlatmak için tiyatro sahnesinde emek veren bu güzel insanları yüreklendirmek ama en önemlisi kendinize bir iyilik yapmak için bu oyuna yolunuzu düşürün derim. Çıkarken kalbinizin büyüdüğünü hissedeceksiniz.