Yerli elektrikli otomobil geçtiğimiz günlerde tanıtıldı ve beklenildiği gibi Türkiye’nin gündemine oturmayı başardı. Elektrikli araba teknolojisi yüksek ayak sesleri ile geliyor. Bu yazıda elektrikli arabalar ilgili merak edilen bazı soruları cevaplamaya çalışacağım ve Türkiye’nin değerlendirebileceği bazı fırsatları aktarmaya çalışacağım.
Elektrikli araba teknolojisinin aslında uzun yıllardır biliniyor. Dünyada yarı elektrikli - yarı benzinli hybrid modellerinin öncülüğünü ise Toyota markası yapıyordu. Ancak Tesla, sadece elektrikli otomobil üretme hedefiyle piyasaya giren ilk ciddi otomobil üreticisi oldu. Tesla ile ilgili daha detaylı bilgileri ‘Zamanın Ruhu’ isimli yazımda bulabilirsiniz. Konumuza dönecek olursak elektrikli arabaların bu kadar popülerleşmesini elbette birçok nedeni var.
Bugünkü kullanım oranlarımızla, dünyada kalan petrol yatakları ile tüketimimizi ancak 51 yıl kadar karşılayabiliyoruz. Tüketim ihtiyacının her geçen yıl arttığını da düşünürsek, aslında elektrikli araba için asla aceleci davranmıyoruz. Hatta biraz geç kaldık bile diyebiliriz. Tesla elektrikli araba konusunda agresif bir politika izliyor. Elbette bunun bazı nedenleri var. Bir start-up stratejisi olarak pazara hızlı bir giriş yapmak, bilinen doğruları yıkmak ve yeni oluşturduğu pazarda lider olmak gibi hedefleri var bu nedenler anlaşılabilir. Aynı şey konuya ters açıdan bakıldığında Alman otomotiv firmaları için de geçerli. Dizel teknolojisinin mucidi olan Almanlar, bu liderliğini geçen onca yılda kaptırmadı. Hâlâ daha dizel teknolojisinde diğer otomotiv devlerine göre daha iyi durumdalar. Alman medyasında çıkan haberlere baktığınızda, elektrikli arabaların aslında o kadar da çevre dostu olmadığını, arabanın bataryasının ömrü bittiğinde kalan bataryanın yok edilemediğini ve doğada çözünmediğine dair birçok yayın bulabilirsiniz. Bu tarz yayınlar Alman medyasında diğer ülkelere göre çok daha fazla ve bunun elbette anlaşılabilir bir nedeni var. Dizel motorlarda mühendislik gerçekten çok önemli ancak elektrikli motorlarda çalışma prensibi çok basit. Dolayısıyla Almanlar bunca yıldır geliştirdikleri ve dünyada lider oldukları dizel motor teknolojisinin en azından çok hızlı bir şekilde piyasalardan silinmesini arzu etmiyor.
Bunun yanında Tesla’nın elektrikli araçlarla ilgili olarak bu kadar hızlı hareket etmesi de son derece doğal. Bugün bildiğimiz otomobil üreticileri şu anda ürettikleri benzinli ve dizel motorları üretebilmek için önemli yatırımlar yaptılar. Bu motorlar için Ar-Ge yatırımları yaptılar ve yaptıkları bu yatırımın karşılığını olabildiğince fazla almak istiyorlar. Bu nedenle de elektrikli araçlar konusunda ağırdan alıyorlar. Hepimizin bildiği büyük otomobil üreticilerinin elektrikli araçlarla ilgili yakın geçmişte ve yakın gelecekteki yatırımlarına bakacak olursanız, işi ne adar ağırdan aldıklarını görebilirsiniz. Olayı kısaca şöyle özelersek, bir kral olsanız ve demokrasi diye bir şey ortaya çıksa, bundan kaçamayacağınızı anladığınızda dahi, en azından olabildiği kadar uzun süre daha tahta kalmak istersiniz.
Elektrikli araçlarla ilgili olarak bir başka ön plana çıkan konu işe, kullandığı enerji için çok daha stabil kaynaklara sahip olunması. Geçtiğimiz günlerde ABD - İran arasında yaşanan gerilim petrol fiyatlarına çok hızlı bir şekilde yansıdı ve elbette birçok iş kolu için maliyetleri artırdı. 1973 yılında yaşanan petrol krizini hatırlayın. Dünya artık mobilite gibi çok önemli bir konuyu, bu kadar hassas fiyatlı bir bileşene bağlamak istemiyor. Elektrikli arabalarda durum çok daha stabil olacak düşüncesi tüm dünyada hakim. Bu ada elektrikli araçların popülaritesini artıran başka bir konu.
Total, Chevron, BP gibi global büyük petrol şirketlerinin de, yaklaşan elektrikli araçlarla ilgili olarak portföylerini hedgelemeleri de elektrikli araçlara ilgili artırıyor.
Bundan yaklaşık 15 yıl önce, pazarlanabilir yüzde 100 elektrikli bir araç tek sarj ile yalnızca 80 kilometre yol gidebiliyorken, artık bu 400 - 500 kilometre seviyelerine yükselmiş durumda. Üstelik bu yeni bataryaların üretim maliyeti 15 yıl öncesine göre çok daha düşük.
Türkiye’nin önündeki şans
Konu batarya teknolojisine gelmişken, burada Türkiye’nin önündeki büyük şansa değinme istiyorum. Bugüne kadar otomobil teknolojisi için motorun önemi ne ise, elektrikli araç teknolojisiyle birlikte bu artık batarya olacak desek, abartmış olmayız. Bu nedenle kaliteli, uygun fiyatlı ve verimli bataryalar üretmek oldukça önemli olacak. Elektrikli araç bataryası üretmek içinse, dört temel bileşen kullanılıyor. Bunlar lityum, kobal, nikel ve grafit. 2028 yılında dünyada elektrikli araç bataryası üretimi için 2 milyon ton grafit, 1,89 milyon ton Lityum, 1 milyon ton nikel ve 320 bin ton kobalt kullanılması bekleniyor. Türkiye’nin önündeki fırsatta işte buralarda bir yerlerde karşımıza çıkıyor. Dünya grafit yatakları bakımından dünyada açık ara birinci konumda. 90 milyon tonluk bir rezervi bulunuyor. Büyük Avrupalı üreticilerin ise bu kaynağı elde edebileceği en yakın ülke konumunda. Ayrıca kendi elektrikli otomobili için de çok önemli bir ham madde bileşenini kendi kaynaklarından sağlama imkânına sahip. Ben bunu elektrikli otomobilin hangi ülkelere fayda sağlayabileceğini anlamak adına yaptığım bir araştırma sırasında fark ettim. Bu yazıyı yazmadan önce yaptığım araştırmalarda ise, Türkiye’de bugüne kadar bu konuya değinen kimseyi göremedim. ETİ maden üzerinden elde ettiğim bilgilerde ise, üretimimizin oldukça sınırlı olduğu ve şu ana kadar çıkardığımız grafiti kurşun kalem üretimi vb katma değeri oldukça düşük ürünlerde kullandığımızı öğrenmiş oldum. Hem yerli elektrikli aracını üretebilmesi, cari açığı azaltabilmesi açısından, hem de değindiği bu grafit konusu bakımından yerli otomobilin başarılı olması Türkiye ekonomisi açısından oldukça önemli. Umarım bu kez gelen fırsatlar değerlendirilebilir, sahip olduğumuz beşeri kaynakları ve yer altı kaynakları doğru şekilde kullanabiliriz.