1924 ve 1928 Olimpiyatları ile 1930 Dünya Kupası’nı kazanan Uruguay takımının yıldızı Jose Leandro Andrade, tarihin en faşist ve nasyonalist zamanlarından birinde bile uluslararası bir yıldız olmayı başarmıştı
Futbol, günümüz dünyasının ne kadar iç içe ve uluslararası bir yapıda olduğunu mükemmel bir biçimde sembolize eder. Avustralya’da yaşayan bir futbol taraftarın büyük bir hevesle İtalyan Serie A ligini takip edebildiği gibi, İtalyan bir futbolcunun kariyerini devam ettirmesi için Avustralya’ya transfer olması oldukça muhtemel. Futbol uluslararası bir spor olarak yaygınlaşmaya başladığı zaman durum ne yazık ki böyle değildi. 20inci yüzyılın başında temelleri atılan modern futbol her zaman ülkeleri birleştirme potansiyeline sahipti. Ne yazık ki 20. yüzyılın başında yaşanan dünya savaşları ne ülkelerin bunu istediğini ne de insanların buna hazır olduğunu gösteriyordu. Ama 1924 ve 1928 Olimpiyatları ile 1930 Dünya Kupası’nı kazanan Uruguay takımının yıldızı Jose Leandro Andrade, tarihin en faşist ve nasyonalist zamanlarından birinde bile uluslararası bir yıldız olmayı başarmıştı.
Jose Leonardo Andrade, 1901 yılında Uruguay’ın Salto şehrinde doğdu. Arjantinli bir annenin oğlu olan Andrade’nin babasının kim olduğu tam olarak günümüzde bile bilinmiyor. Ten renginden ve bazı kaynaklara göre babasının Brezilya’dan kaçan bir Afrikalı köle olduğu düşünülüyor. Annesi ile yalnız yaşayan Andrade genç yaşta Montevideo şehrine taşındı ve orada ailecek hayatta kalmaları için çalışmaya başladı. Karnavallarda davul, tef ve keman çalmanın yanında sokaklarda ayakkabı boyama ile gazete dağıtma işleri de yaptı. Montevideo’nun Misiones takımının onu keşfetmesi ile genç yaşta futbol oynamaya başlayan Andrade 20 yaşında Uruguay’ın o zaman bir yıllık takımı Bella Vista tarafından transfer edildi. Çoğunlukta 2-3-5 dizilişinin (2 defans, 3 orta saha, 5 forvet) tercih edildiği dönemlerde göbekte gösterdiği performans ile milli takıma seçilmeyi başardı. Andrade’nin hayatı o gün tamamen değişti.
Avrupa’da oynayan ilk Güney Amerika ülkesi
Uruguay, 1924 Fransa Olimpiyatları’na sadece turnuvayı kazanmak için gitmemişti, aynı zamanda bütün dünyaya futbolun bir Güney Amerika oyunu olduğunu göstermek adına, Avrupa’da oynayan ilk Güney Amerika ülkesi olarak, kıtalarını temsil etmek için gitmişlerdi. 16 takımın katıldığı turnuvada son 16 turunda ABD’yi, çeyrek finalde ev sahibi Fransa’yı ve yarı finalde Avrupa futbolunun öncülerinden Hollanda’yı sırasıyla mağlup ederek finale yükselmeyi başardı. Finalde ile İsviçre’yi zorlanmadan 3-0 yendi. Turnuvanın sonunda futbol dünyasının ağzından düşmeyen bir isim vardı: Jose Leandro Andrade.
İki Dünya Savaşı ve artan nasyonalizm, faşizm ve ayrımcılığa rağmen, Andrade, Avrupa’nın gördüğü ilk siyahi oyuncu olarak onu izleyen herkesi kendine hayran bıraktı. Finalin yorumcusunun ona taktığı isim ‘Black Pearl’ (Siyah İnci) yıllar sonra Brezilyalı Pele’ye verilmişti. Bir söylentiye göre 1924’te onu izleyen bazı taraftarlar hemen bir sonraki Olimpiyatlar için bilet aramaya başlamış. 1928 Amsterdam Olimpiyatları’nda da takımı ile forma giyen Andrade son 16 turunda ev sahibi Hollanda’yı mağlup ederek turnuvaya başlamış, finalde ise komşuları Arjantin’i yenerek turnuvayı bitirmişleri. Bir kez daha Andrade, Avrupalılar tarafından övülüyor ve seviliyordu.
1930 yılında Uruguay tarihin ilk FIFA Dünya Kupası’na ev sahipliği yaptı. Olimpiyatlardaki formaları dolayısıyla favori olan Uruguay, bir kez daha finalde Arjantin karşısında, bu sefer 4-2’lik skorla, bir galibiyet alarak turnuvayı kazanmayı başardı. Andrade ise bir kez daha annesinin ülkesine karşı bir final kazanmıştı. Turnuvanın sonunda ‘All-Star’ (Yıldızlar Karması) takımına seçilen Andrade bir kez daha onu izleyen herkesi kendine hayran bırakmıştı. 1994 yılında France Football dergisinin 1930-1990 Dünya Kupaları karma en iyi 100 oyuncu listesinde ise Johan Cruyff ve Waldyr Pereira ‘Didi’ gibi oyuncuların önünde onuncu sırada yer aldı.
Başarılı futbolcunun hazin sonu
Andrade’nin hikâyesi kâğıt üstünde tarihin en güzel başarı hikâyelerinden biri olarak görülebilir. Babasını tanımamış, genç yaşta annesine bakmak zorunda kalan genç siyahi futbolcu 1920’lerde bir dünya yıldızı haline geliyor ve şöhret parayı beraberinde getiriyor. Ne yazık ki Andrade’nin hikâyesi futbolculuğuna yakışır bir biçimde bitmiyor. Kazandığı paranın çoğunluğunu alkole ve fahişelere harcadığı düşünülen Andrade, takım arkadaşları tarafından umursamaz ve ilgisiz biri olarak betimleniyor. Alman futbol yazarı Fritz Hack, Andrade’yi bulmak ve onunla konuşmak için 1956’da Montevideo’ya bir tura çıkmış ve ünlü futbolcuyu bulması altı gün sürmüş. Bulduğunda ise içki şişeleri ile dolu küçük bir apartman dairesinde yaşayan Andrade ile bir söyleşi bile yapamamış. Hack, Andrade’nin onu anlayabildiğine bile emin değilmiş. Alkol ve beraberinde getirdiği sağlık sıkıntıları ile Andrade bir yıl sonra bir tımarhanede artık bir alkolik olarak hayatını kaybetti.
Jose Leandro Andrade’nin oyun stilini Zinedine Zidane’a, Güney Amerika’dan çıkan zenci bir futbolcu olup bütün dünyayı etkilemesini Pele’ye ve genç yaşta onu izleyen herkesi onu hakkından da konuşturmasını David Beckham’a benzetmişlerdir. Andrade acaba günümüzde veya en azından televizyonun olduğu yıllarda oynasaydı ne olurdu hâlâ tartışılmakta olan, belki de cevabı asla öğrenilmeyecek bir soru. Bence yapılması gereken şey ne olabilirdi sorusunu sormak yerine ne oldu sorusunu cevaplamak. Günümüzde, özellikle de ülkemizde, genç yaşta şöhret ve parayı bulan futbolcuların hayatları ile ne yaptığını görme şansımız var. Kimileri şöhretini doğduğu kasaba ve oranın genç yetenekleri ile paylaşmayı seçerken, kimileri kulüplerde kavgalar çıkarıp yasal yaptırımlarla karşı karşıya geliyorlar. Andrade’nin hikâyesi de bir peri masalı değil; bir ders, bir nasihat hikâyesi olarak hatırlanmalı