Aslında her şey normaldi. Sıradan bir pazar akşamıydı. Ertesi gün iş var kafasında kıyafetlerimi seçmiş, oturuyordum. Netflix açık, çayım yanımda. Daha ne isterim ki…. Fakat işler hep beklediğimiz gibi olmuyor. Bir anda her şey değişebiliyor. Normal seyrettiğini düşündüğümüz bir gün bir saniye içerisinde yön değiştirebiliyor. İnandığımız bütün değerler, bizi biz yapan zevklerimiz hislerimiz bir anda yerini üzüntü ve belirsizliğe bırakabiliyor.
Tek bir mesaj, tek bir satır. Bütün dünyayı bir araya getirirken, tarif edilemez bir acı ve üzüntüyü hayatımıza sokabiliyor.
Benim hayatım spor. Ne yapsam, hatta bazen uzak durmaya bile çalışsam kendimi bulduğum, kendimi iyi hissettiğim yer hep sporla bağlantılı. Şimdi düşünüyorum da; hayatımdaki en önemli insanlar ve idol olarak gördüğüm isimlerin çoğu sporcular. Belki de hiç canlı izleme fırsatı bulmadığım, hiç konuşmadığım insanlar benim şu anda olduğum kişi olmamı sağlayan bireyler.
Pazar günü bütün dünyanın kahramanı, idolü olarak gördüğü birini kaybettik. Milyonlarca kişinin basketbola başlama, basketbolu sevme nedeniydi o. Kişiliğiyle, karakteriyle, düşünce tarzıyla, hem saha içinde hem de saha dışında yaptıklarıyla örnek aldığımız bir isimdi… Ne kadar garip geliyor kulağa. “Kobe Bryant’ı kaybettik.” Bir cümlenin bu kadar acı verici olabileceğini tahmin ediyor muyduk? Bryant’ın basketbola vedası hepimiz için hüzün verici bir olaydı. Fakat onu kaybetmek… Hem de daha yapacak çok şeyi varken. Bu çok başka bir his.
İşin en acı kısımlarından biri ise, onu kaybetmemize neden olan kazada, yanında kızlarından birinin de olması. Daha 13 yaşında, babası gibi basketbolcu olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Gianna Bryant’da babasıyla beraber aramızdan ayrıldı. Buna ne denir ki? Hayat çok acımasız. Geriye üç kız kardeşi ve annesi kaldı sadece. Hem kocasını hem de kızını kaybetmiş bir anne. Babasıyla yeteri kadar zaman geçirememiş kızları. Resmin tamamına baktığımız zaman, her şeyin ne kadar da hızlı elimizden kayabileceğini, hiçbir şeyin garanti olmadığını görüyoruz. Bugün yanımızda olanın yarın da burada olacağı kesin değil. Bu dersleri hep acı bir şekilde öğreniyoruz. Bütün Dünya yastayız, derin bir üzüntü içerisindeyiz. Peki biz bu haldeysek, bir de Bryant ailesini düşünür müsünüz? Çok zor…
“Küçüktük belki, bize düşündürdüğü her şey olgunluğumuzun ötesindeydi o zamanlar ama hayallerimiz beslendi, beslendikçe istedik, istedikçe çabaladık, çabaladıkça kazandık.” Arkadaşlarımdan Kobe ile ilgili düşündükleri, hissettikleri şeyleri yazmalarını rica ettim. Beni en çok etkileyen cümle buydu. Olay sadece basketboldan ibaret değil. Kobe Bryant bize hayatla ilgili çok önemli dersler verdi. Bizi güçlendirdi, kendimize inanmamızı sağladı. Hayatın problemlerimize takılmak için çok kısa olduğunu bize defalarca hatırlattı. Bize gülmemiz ve yürümeye devam etmemiz gerektiğini söyledi.
Öyle bir his ki bu. Hiç tanışmadığım hiç canlı görmediğim birinin kaybı, sanki bir akrabamı, çok çok yakınımda olan birini kaybetmişim gibi hissettiriyor. Bunu bütün dünya hissediyor. Şu an diyebileceğim tek şey ise: çok şanslıyız. Kobe Bryant’ın basketbol oynadığı döneme denk geldiğimiz için, onun sayesinde basketbolu sevdiğimiz hatta aşık olduğumuz için, bir aile büyüğümüzü dinler gibi onun bize verdiği öğütleri dinleyip/okuyabildiğimiz için.
Yerin hiçbir zaman dolmayacak Kobe Bryant. Ne zaman 24 numaralı bir forma ya da Lakers formalı birini görsem aklıma hep sen geleceksin. Sen ve ailen. Sen çocukluğumun kahramanısın, idolümsün. Her şey için teşekkürler. Seni seviyorum.