Yahudiler ve Anarşist Voltairine De Cleyre

Bu haftaki yazıma ve/ya kolaj çalışmama Mevlana ile başlayıp, Anarşist Voltairine De Cleyre ile devam edip, Kotzk Rabi’sinin bir sözü ile bitireceğim. Hepimizin nasibimizi almamız, senaryomuzu ve gerçekliğimizi farklılaştırmamız temennisiyle… Gelin hep beraber insanda, insanlığa değer verelim ve paylaşımcılığın zenginliğini idrak edelim. Düşünceyi var edelim.

Perspektif
5 Şubat 2020 Çarşamba

Avram Zafer İşcen


Kendini okyanusta bir damla sanma. Bir damlanın içinde kocaman bir okyanussun. (Mevlana)


Voltairine, Amerika’nın Michigan şehrinde küçük bir kasaba olan Leslie’de dünyaya geldi. Ailesinin maddi durumunun çok kötü olması sebebiyle küçük yaşta zorunlu olarak bir Katolik Manastırına gönderildi.

Manastır hayatı, Voltairine’nin ateizme yaklaşmasına neden oldu. Voltairine, manastır hayatını şu şekilde betimlemiştir: “Ölüm Vadisi gibiydi ve o boğucu günlerde ihmalin ve batıl inancın yakıcı cehennem ateşinin bedenimde bıraktığı yara izleri hâlâ mevcuttur.”

Voltairine’nin ailesi Amerika’da kölelik karşıtı ve ABD’li kölelerin özgür ülkelere kaçmalarını sağlayan bir gruba bağlı aktivistlerdi.

 Adını filozof Voltaire’den alan Voltairine De Cleyre’in özgürlükçü söylemlere sahip bir birey olmasında bitmek bilmez sefaletin ciddi katkıları oldu.

Manastır eğitiminin ardından, Cleyre seküler hür düşünce hareketine katılarak, entelektüel çevreye girdi, burada dersler verdi ve hareketin yayın organına, makaleleri ile katkıda bulundu.

Haymarket Aktivistlerinin 1887 senesinde asılarak katledilmelerinin ardından kendini anarşist olarak tanımlamaya başladı.

Otobiyografik makalesinde, “O zamana kadar mahkemelerde Amerikan kanunlarındaki adalet esasına inanıyordum. Bu olaydan sonra bir daha asla böyle düşünmedim,” diyecekti.

Voltairine muhteşem bir hatip ve yazar olarak tanınır. Yazar Paul Avrich’e göre, o “yazınsal alanda diğer tüm Amerikalı anarşistlerden çok daha büyük bir yetenektir” ve Anarşist Emma Goldman’a göre ise “davasına olan inancı giriştiği her işe damgasını vurmuştur.”

Kendini eylemlerinde görünür kılan birisiydi.

12 Temmuz 1890’da oğlu Harry, dünyaya geldi.

Babası hür düşünce hareketinden James B. Elliot idi. Voltairine, James ile birlikte yaşamayı kabul etmediği için oğlunun velayeti babasına verildi.

Hayatı süresince depresyon ve diğer sağlık rahatsızlıklarıyla uğraştı, iki kere intihar girişiminde bulundu.

Suikast girişimi

19 Aralık 1902 tarihinde suikast girişiminden kurtuldu.

Voltairine’nin eski talebelerinden suikastçı Herman Helcher, akıl sağlığını yitirmiş biriydi.

Cleyre suikast girişiminin ardından Herman’ı affetti. Eski öğrencisi Herman’ın suikast girişimi hakkında “Akıl sağlığının yerinde olmamasından kaynaklanan bu suikast girişimi sebebiyle onu hapishaneye atmak medeniyete hakaret olurdu” diye yazmıştı.

Saldırı, Voltairine’nin konuşmasını ve konuya yoğunlaşmasını negatif etkileyecek boğaz enfeksiyonuna ve kronik kulak ağrısına neden oldu.

Voltairine De Cleyre, Chicago-Illinois’de St. Mary Nazareth Hastanesinde, septik menenjit sebebiyle 20 Temmuz 1912 tarihinde ebediyete intikal etti.

Yahudiler 
arasında yaşadı 

Bütün bu yıllar boyunca, Voltairine, genellikle Yahudilerin arasında yaşadı ve çalıştı. Binlerce Yahudi yoldaşı, yüzlerce Yahudi öğrencisi ve iki Yahudi sevgilisi oldu. Hayatının, Philadelphia’dan sonra kalan iki senesini, Jacob ve Anna Livşis isimli Yahudi çiftle birlikte geçirdi. Yahudi göçmenlerin arasında yaşamak, onların yeteneklerine ve adanmışlıklarına, öğrenme tutkularına, fabrikada uzun saatler çalıştıktan sonra geceler boyunca okuma ve öğrenim yapma konusundaki tutkularına, enerjilerinin büyük kısmını harcadıkları radikal hareket dâhilindeki yorulmak bilmez aktivitelerine hayran kalmasını sağladı.

Yahudilerin, sosyal devrimde, diğer hiçbir grup ile mukayese edilemeyecek ölçüde, mühim bir rol oynadıkları neticesine vardı. Nathan Navro’ya, onların, hareketteki en hür düşünceli ve aktif yoldaşlar oldukları gibi, en yaratıcı fikirlere de sahip olduklarını iletti.

1894 yılında yazdığı ‘Gezgin Yahudi’ adlı şiirini, iflah olmaz bir hoşnutsuzu sembolize eden, Gezgin Yahudi ile yapılmış bir sohbeti anlatan makaleden hareketle kaleme aldığını söyler bize. “Yahudiler şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da yeryüzünün hoşnutsuzu olmaya  devam edecekler ta ki, Kutsal Adalet İdeali gerçekleşene kadar: ‘Onlara müteşekkiriz’.

Voltairine, onu, kendileriyle birlikte yaşayan ve öğreten, büyüleyici ve egzotik bir kişiliğe sahip, güzel ruhlu genç bir Amerikalı kadın olarak tanımlayan genç yoldaşlarıyla kaynaşmakta, geçmişe ve ideolojiye ilişkin farklılıklara rağmen, neredeyse hiçbir zorluk çekmemişti. 1893 yılı Noel’inde, iki genç talebesi, ona, Renan’ın ‘History of the People of Israel’ adlı eserin iki  ciltlik, şık bir baskısını hediye ederler. “Bu ciltler, şu fakir İsraeloğullarına 5 dolara patladı ve bu çocuklar yalnızca birer tütün işçisi” diye yazar mektubunda validesine.

1903 senesinde yazdığı, ‘The Making of Anarchist’ adlı makalesinde, Yahudiler arasında yaşadığı deneyimlerini şöyle özetler: “Bu on iki yılda, göçmen Yahudilerle iç içe yaşadım ve sevdim birlikte çalıştım, binden fazlasına öğretmenlik yaptım, gördüm ki, onlar, çok zeki, son derece azimli, fedakâr talebelerdi ve toplumsal ideallerin genç hayalperestleriydiler. Zeki Amerikalı, onu cahil yabancı diye aşağılarken, dar kafalı işçi, sheeny’e (Yahudi) hayatı dar ederken, hakir görülen adam tüm bunlara rağmen, sessiz ve sabırlı, kendi bildiği yoldan yürüdü. Kız ve erkek çocuklarının, hatta aile sahibi erkek ve kadınların, eğitim uğruna gösterdikleri, akıl almayacak olağanüstü kahramanlığa bizzat tanık oldum. Eğitim olanaklarından yararlanmak için, açlık, soğuk, tecrit demeden, senelerce dayandılar ve hepsinden kötüsü de, aşırı yorgunluk, hatta zafiyet, bu insanların hayatlarının bir parçasıydı sanki. Gençlerin toplumsal hayalleri öylesine güçlüydü ki, bu ortamda bile, çoğu, radikal fikirlerin tartışıldığı çeşit türlü dernek ve cemiyetlere gidecek zamanı bulabiliyor ve eninde sonunda, ya sosyalist fraksiyonlara, liberal liglere, tek vergici derneklere ya da anarşist gruplara destek oluyorlardı. Birleşik Amerika’nın en büyük günlük sosyalist gazetesi Yahudi Vorwaerts’dir, en aktif ve pratik yeteneği olan emekçiler de Yahudi’dir. Onlar anarşistlerin arasındadır.”

Voltairine, anarşist yoldaşlarına İngilizce öğretirken, Yidiş dili öğrenmede takdire şayan bir beceri göstererek, Yahudiler arasında çalışan ve onların dilini öğrenen az sayıdaki Yahudi olmayan anarşist arasında, Rudolf Rocker (mühim bir örnektir) yer aldı. Annesine, İbranice ve Rusça öğrenmeyi de kafasına koyduğunu söylemesine rağmen, bu lisanlarda mühim bir ilerleme kaydedemedi. Yidiş dilini ise, tersine, rahatlıkla okuyup anlayabilecek ve akıcı olmasa da, konuşabilecek düzeye gelmişti. Yahudi Anarşist Basını izliyor. Fraye Arbeiter Shtime’ı gazetesinin editörü Şaul Yanovskiy’nin söylediğine göre, her hafta beğeniyle okuyordu.

Fraye Arbeiter Shtime ve diğer Yidiş yayınlara, İngilizce makaleler yazarak katkıda bulundu ve bu makaleler, Yanovskiy ve Voltairine’in Phieladelphialı bir talebesi olan Josef Cohen tarafından Yidiş diline tercüme edildi.

1906 - 1907 senelerinde, Z Libin ve İ. L. Peretz’i ve sosyal demokrasi üzerine etkili bir deneme olan, Hofenung un Shrek (Umut ve Korku) başta olmak üzere, yine Peretz’den çeşitli makaleleri, Emma Goldman’ın Mother Earth’ü için Yidiş dilinden çevirdi. Yanovskiy ve Cohen’e yazdığı mektuplar, düzgün ve doğru şekilde ifade ettiği, matsos, vundermenş, telerel fun himl gibi, Yidiş sözcük ve deyişlerle süslenmişti; tamamen Yiddiş dilinde yazmayı denemiş, ancak bugüne, bir tek In dem Şoten fun der Livunen (Ayın gölgesinde) adlı bitmemiş bir hikâyesi kalmıştır.

Voltairine de Cleyre’in talebelerinden birkaçı Nathan Navro, Samuel Gordon, Joseph Cohen, Anarşist Basın’da İngilizce yazacak ölçüde derslerinde ilerleme kaydetmişlerdir. Derslere 1896 senesinde başlayan genç tütün emekçisi Navro, asrın başlarında, Amerika’da önde gelen bir devrimci anarşist gazete olan Free Society’e şiirleriyle katkıda bulunmuştur.

1903 yılı baharında Rusya’dan Birleşik Amerika’ya göç etmesinin hemen akabinde Voltairine ile tanışan, enerjik ve zeki bir genç olan Josef Jacob Cohen de, Navro gibi bir tütün emekçisiydi. İngilizceye hâkim olmayı kafasına takan Cohen, Voltairine’in yardımını istedi. “Yıllarca onun talebesi olma gurur ve şerefine nail oldum ve onun anısının üzerine titredim” diye yazar Avusturyalı Anarşizm Tarihçisi Max Nettlau’ya. Cohen’nin kızı, annesi ve babasıyla birlikte, Voltairine’in, North Marshall Street’teki dairesine gidişlerini, altmış sene sonra bile, bugün gibi hatırlamaktadır.

“Her ikisi de muhacir olan annem ve babam Voltairine de Cleyre’den İngilizce öğreniyorlardı ve onların ders aldığı dönemde çok küçük olmama rağmen, her şey bugün gibi gözümün önünde. Anadilim Yidiş’ti ve küçük yatağımdan doğrulup, ezbere Yidiş bir şiir okuduğumu hatırlıyorum, ama ebeveynlerim  İngilizce öğrenmekte öylesine kararlıydılar ki, Yidiş’imi çabucak unuttum. Onlar ders alırken ben Voltairine’in kucağında otururdum. Zarafet denilince aklıma Voltairine gelirdi. Perdeli ve son derece sade dekore edilmiş böyle bir odayla ilk kez karşılaşıyordum. Voltairine asil bir güzelliğe sahipti. Mis gibi kokuyordu, lavanta gibi. Koyu renk, uzun kollu bir elbise vardı üstünde ve daima itici bulduğum Emma Goldman’ın aksine, davranışları çok zarifti. Babam, beni omzuna alıp, The Raven’ı, The Bells’i ve Annabell Lee’yi söylemeye ve Just So Stories’i okumaya başladığında, bunların, Voltairine’in verdiği derslerin bir parçası olduğunu anlardım. Çocuklarıma ve torunlarıma senelerce tekrarlamaktan bıkmadığım Riki-tiki-Tavi’yi okuyan babamın ve onu düzelten Voltairine’in sesleri hala kulaklarımda çınlar. Zarafet kelimesi ise hala bana Voltairine’i hatırlatır.”

 

Kotzklu Rabi Menahem Mendel Morgenştern ne güzel ifade etmiş;

Eğer ben, sen sen olduğun için bensem ve sen, ben ben olduğum için sensen, o zaman ben ben değilim ve sen de sen değilsin.

Ama eğer ben, ben ben olduğum için bensem ve sen, sen sen olduğun için sensen, o zaman ben benim ve sen sensin.