• Türkiye gençliğinin 1933 ve 45 arasındaki Holokost denen Yahudi ve istenmeyen ırkları tahrip ameliyesini iyice okuyup öğrenmeleri gerekir. Bu bilgisizlikle ne dünyada olanları ne de kendimize yapılan ithamları yeterince değerlendirebiliriz. Şurası bir gerçek: Bugün büyük laflar eden kampanyalar açanların çoğu bu yakın tarihi bütün gerçekleriyle ve incelikleriyle bilmiyor. Propagandaya maruz kalanların da bilmediğini görüyoruz. Oysa bazı toplumların bazı şeyleri daha çok bilmesi lazım. İLBER ORTAYLI - HÜRRİYET
Trump-Netanyahu’nun projesinin ve mahiyetinin 1933 ve 1945 arasında kampları dolduran cinayetlerle ilgisi yok. Almanya dış dünyaya karşı savaşı çıkaran en önemli unsurun kendisi olduğunu örterek Versay’da uğradığı haksızlıkları haykırıyordu. İç dünyaya karşı da yaşananların hepsinin Almanya’yı yöneten askerlerin ve diplomatların öngörüsüzlüğü, gaddarlığı ve ekonomistlerin bilgisizliğinden ileri geldiğini unutturarak işi Yahudi problemi haline getiriyordu. 1939’dan sonra Doğu Avrupa’da ilerledikçe ne Almanların daha evvel görüp tanımadığı ne de onların Alman devlet ve ordusunu tanımadığı bir alay Baltık Yahudisi, Doğu Polonya Yahudisi, Ukrayna Yahudisi ve hatta kampa gönderilen 90 bin Selanik Yahudisi gibi sayısız örneklerle milyonlarca insan kamplara niçin atıldığını belki kavrayamadı bile. Yahudi problemi bir ırk problemi haline dönüştürülmüştü. Aşağı ırklar kategorisine ilaveler yapıldı. Bugün dahi sayısı belirsiz masum Çingeneler sağda solda yaşamaya çalıştıkları orman kıyılarındaki obalarından toplanarak aynı şekilde kamplara ve Doktor Mengele deneylerine kurban edildiler.
(...) Türkiye gençliğinin 1933 ve 45 arasındaki Holokost denen Yahudi ve istenmeyen ırkları tahrip ameliyesini iyice okuyup öğrenmeleri gerekir. Bu bilgisizlikle ne dünyada olanları ne de kendimize yapılan ithamları yeterince değerlendirebiliriz. Şurası bir gerçek: Bugün büyük laflar eden kampanyalar açanların çoğu bu yakın tarihi bütün gerçekleriyle ve incelikleriyle bilmiyor. Propagandaya maruz kalanların da bilmediğini görüyoruz. Oysa bazı toplumların bazı şeyleri daha çok bilmesi lazım.
İLBER ORTAYLI
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/holokostun-75-yildonumu-41443228
Bugüne kadar sayısını bilmediğim kez konuştuğum, görüştüğüm, İsrail’in en tanınan gazetecilerinden Arad Nir’i, bu sefer Trump’ın yeni açıkladığı Filistin planını konuşmak için aradığımda, şaşırıyorum. Netanyahu’ya mesafeli duruşu ve Filistin meselesine duyarlı tavrıyla tanıdığım Arad, çok farklı bir bakış açısı sunuyor.
Söze; planın Filistin’i tek taraflı ilhak üzerine kurulduğunu ve bir “apartheid” rejimi dayattığını söyleyerek başlıyor. Trump ve Netanyahu’nun tavrının son derece kibirli ve onur kırıcı, küçümseyici olduğunu özellikle vurguluyor. Hemen akabinde ise “put kırıcı” bir tespitte bulunuyor. “Bu planda bugüne kadar İsrail tarafının hiç söylemediği şeyler var, gözden kaçıyor. Aslında ezber bozan bir çözüm bulmak için tarafları zorluyor” diyor.
Bu “ilk”lerin birincisi; Netanyahu’nun, ilk kez Filistin egemenliğinden bahseden, “egemen bir Filistin devleti”nin kurulmasını hedefleyen bir planın arkasında durması. İkincisi; planın bazı kısımlarında Kudüs’ün bir parçasının (Doğu Kudüs) Filistin’in başkenti olarak belirtilmesi. Oysaki bugüne kadar İsrail’deki aşırı sağcılar ve bu kanadı temsil eden Netanyahu, bunun kesinlikle kabul edilemez olduğunu; Kudüs’ün bölünmez ve İsrail’in başkenti olduğunu savunageldiler.
Üçüncüsü de; Filistin içinde İsrail yerleşimleri olacağı belirtilirken, İsrail’de de Filistin yerleşimleri olacağının ilk kez teslim edilmesi. Arad Nir, işte bu üç “ilk”in dikkate alınması gerektiğini söylüyor. “Bu plan kesinlikle uygulanabilir değil ve tamamen tek taraflı, ama tüm handikaplarına ve haksızlıklarına rağmen, yeni kavramlar ortaya atıyor ve açılımda bulunuyor. İki tarafı, yeni bir yol bulmaya itiyor. Bu yüzden baz alınabilir ve buradan yeni bir çıkış bulunabilir. Şimdi yapıcı ve yaratıcı olma vakti” diyor.
Peki bu “yaratıcı çözümler” ne olabilir? Arad’a göre bunlardan biri, iki-devletli çözüm yerine çok-uluslu tek bir devlet kurulması. “Bu, Siyonist rüyanın ölümü demek olur. Ama belki de vakti gelmiştir” diyor. Diğer bir çözüm de, konfederasyon. Tıpkı Belçika’da Flamanlar ve Valonlar arasında sağlanan paylaşım gibi. Eski İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres de İsviçre tipi bir “kantonlaşma” modelini zaman zaman dile getiriyordu. Yani her kantonun kendi hükümetinin yanı sıra bir de federal hükümet olan bir yapı...
VERDA ÖZER
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/verda-ozer/plana-bir-de-buradan-bakalim-6137569
İzmir Yahudileri üç yüzyıl boyunca, Türk, Ermeni ve Rum mahalleleriyle çevrili, İzmir çarşısının hemen doğu sınırından başlayıp geriye doğru yayılan alan üzerinde yaşadılar. Efrati, Cavez, Hahambaşı, Beni İsrail, Hurşidiye, Sonsino ve Yeni ismini taşıyan mahalleler yer yer iş merkeziyle iç içe girmektedir. Osmanlı döneminde İzmir’in bu bölgesinde yaşamın hiç de kolay olmadığının altını çizelim. Bulaşıcı hastalıklara yoksulluğun eşlik ettiği bu bölge Yahudhanelerin en sık yer aldığı yerdi. Bu binaların özelliği mutfak, tuvalet, banyo gibi temel ihtiyaçların karşılandığı alanların ortak kullanımda olmasıydı. Yahudhanenin büyüklüğüne göre sayıları değişen odaların her biriyse kalabalık bir ailenin ikametgâhıydı. Yoksulluğa hastalıkların eşlik ettiği bu mekânlar, bazen salgın hastalıkların kaynağı, ama her halükarda salgınlar sırasında en büyük kayıpların yaşandığı yerlerdi.
Daha varlıklı olanlar, 19. yüzyılın ikinci yarısında gelişmeye başlayan Karataş, Karantina, Göztepe Güzelyalı boyunca yerleştiler. İzmir Yahudilerinin yoğunlaştığı iş alanları da sosyo-ekonomik durumları hakkında da ipucu vermektedir. İzmir’deki ilk yüzyıllarında yakaladıkları parlak dönem, 19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde tarihe karışmıştı. Bu dönemde yeniden yapılanan İzmir’de Yahudilerin icra ettiği başlıca meslekler durumu özetlemektedir.
Büyük yangın sonrasında Rum ve Ermenilerin İzmir’i terk etmeleriyle, Yahudilerin Rum ve Ermenilerin yokluğuyla ortaya çıkan boşluğu dolduracakları düşünülüyordu. Ancak en başından itibaren Türklerin buna izin vermeyeceği anlaşıldı. Elza Niyago olayındaki tepkileri bu çerçeve içinde değerlendirmek gerekiyor. Yaşam şartlarını daha da zorlaştıran yer isimlerinin değiştirilmesinden “Vatandaş Türkçe Konuş!” kampanyasına, 1934 Trakya Olaylarından Varlık Vergisine uzanan bir dizi olayı da aynı çerçeveye oturttuğumuzda, 1948 yılında İsrail Devleti kurulduktan sonra pek çok Türkiye vatandaşı Yahudi’nin İsrail’e göç etmeyi tercih ettiğini anlamamız kolaylaşıyor.
Eliza’nın katiline ne mi oldu? Osman Ratıp hiç yargılanmadı; ancak kapatıldığı akıl hastanesinde, olayın üzerinden 10 yıl geçtikten sonra, yine bir başka akıl hastası tarafından öldürüldü.
DR. ERKAN SERÇE
https://www.birgun.net/haber/izmir-yahudilerine-ne-oldu-286768
Şimdilik konu olmasa da, Suudilerin Ürdün’ün elinden Kudüs vakıflarının idaresini almak isteği ve böylece Müslümanlar için kutsal kabul edilen her yerin himayesine sahip olma arzusu ise Ürdün’ü rahatsız etmeye devam ediyor.
İsrail ile Ürdün’ün ilişkileri ise uzun bir zamandır bir hayli kötü. Bir süre elçi bulundurmayan iki ülke, metal detektör krizinden, Bakura ve Gamr (Naharayim ve Tzofar) bölgelerinin kira sözleşmelerinin yenilenmemesine kadar bir çok sıkıntı yaşadılar. İlişkilerin soğukluğu, geçen sene barış anlaşmasının 25. yıldönümünün sönüklüğünde de kendini belli etmişti.
Öte yandan, Ürdün’ün tüm bu zayıflıklarına rağmen Amman’ı sıkıştırmak ABD’nin de İsrail’in de işine gelmeyecektir. Ürdün’ün güvenilir bir müttefik olduğunu kabul eden her iki ülke, bir yaptırım uygulanmasının hem Haşimi krallığının sonunu getirebileceğinin hem de Katar örneğinde olduğu gibi ülkeyi İran’ın kucağına atacağının farkındalar.
İsrail’in güvenlik talebini, Filistinlilerin de devlet kurma isteğini yerine getirdiğini iddia eden Yüzyılın Anlaşması, sorunu çözmek için yeni bir yaklaşım getireceği iddiasıyla Oslo parametrelerinden Suudi Arap Barış inisiyatifine kadar kabul gören ve İsrail ile Filistinliler arasındaki görüşmelere temel olan anlayışı değiştirdi. Ancak bu değişimin taraflar arasında yakın zamanda bir barış görüşmesinin başlamasını sağlayamayacağını söyleyebiliriz. Öte yandan onlarca yıldır var olan söylemin de sorunun çözümünde bir milim ilerleme sağlamadığını da kabul etmek gerekir.
Bundan sonra ne olacağı ise çok net değil. Filistinliler kendi aralarında anlaşamazken, İsrailliler bir yıldır başbakan seçemezken, Arap ülkeleri bu konuda bölünmüşken, planın mimarları Trump ve Netanyahu ülkelerinde benzer bir azil süreci yaşar ve kritik seçimlere hazırlanırlarken, her an her şeyin değişebildiği Orta Doğu’da yapılacak en iyi şey bekleyip görmek olacak.
KAREL VALANSİ
https://t24.com.tr/yazarlar/karel-valansi/yuzyilin-anlasmasi-ve-urdun,25518
Filistin devletinin İsrail için en pasifize edilmiş şekilde kurulması, İsrail’in Necef’in Sina’ya komşu ve kendisi için güvenlik endişesi oluşturan bir kaç bölgede toprak takasına gidiyor olması haricinde çok da alışılmadık şeyler içermeyen plan yer yer Filistin devletinin bağımsız(!) ve müreffeh(!) olacağını vaat etse de Filistin halkının meşru haklarını ve self-determinasyon ilkesini alelen çiğnemektedir. Trump tarafından açıklanan belgenin adına barış(!) planı, girişimi ya da vizyonu dense de planının içeriğine göre Filistin devletinin tanınması, sayıca az ve kökleri bölgeye ait olmayan bir topluma devlet lütfetme olarak lanse edilmektedir. Bugün dahi Akdeniz ve Ürdün nehri arasında yaşayan toplam 14-15 milyonluk nüfus Filistinli olsun İsrailli olsun sayıca kafa kafaya eşit gösterilebilir. Filistin meselesini bir an dahi olsa, tüm tarihsel olaylardan bağımsız düşünsek bile böyle bir paylaşım dayatması Filistinlilerin meşru hak gaspı olacağı gibi aynı zamanda da İsrailliler için güvenlik endişelerini arttıracaktır. Bu dayatmaya Filistin halkının karşı duracağı, ve hatta İsrail tarafından zorla uygulanmaya kalkılması halinde yeni bir direniş dalgasını başlatacağı aşikarken AB, Rusya, Türkiye, İran ve Arap Birliğinin kararları da Trump Planı’nı protesto edecek mahiyette olmuştur. Kağıt üzerinde kalması beklenen bu girişim sonucunda, İsrail sağının iktidarda kalması ve bu plana dayanarak herhangi bir girişimde bulunması ise İsrail-Filistin çatışmasını daha da alevlendirecektir.
SELİM HAN YENİACUN
https://www.yenisafak.com/hayat/barisi-bitiren-baris-trumpin-filistin-ruyasi-3525026
Netten okumalar
https://www.kulturservisi.com/p/siradan-adamlarin-sira-disi-cinayetleri/
https://www.youtube.com/watch?v=81XiUeWvDTQ
https://www.youtube.com/watch?v=m4eg26QDkOg
https://www.youtube.com/watch?v=7U74883FYZs
https://odatv.com/anlasma-sona-mi-eriyor-08022026.html
https://www.youtube.com/watch?v=PU_mCyDbX-Q
https://www.evrensel.net/yazi/85710/yetmis-bes-yil-sonra-soykirim
http://www.diken.com.tr/kudus-mitingi-ve-muhalefetin-hali/
Takılan tweetler
Türk Dış Politikası@TrDisPolitika
8 Temmuz 1934: Trakya'da Yahudileri hedef alan olaylar konusunda açıklama yapan dönemin Meclis Başkanı Kazım Paşa, bu olayları başlatanların cezalandırılacağını açıkladı.
https://twitter.com/TrDisPolitika/status/1225848793880571904