Nazizm’i ve Hitler’i mizah yoluyla sinemaya taşıyan filmlerin son halkası olan ‘Tavşan Jojo’, altı dalda Oscar adayıydı.
‘Tavşan Jojo’, Nazizm’i ve Hitler’i mizah yoluyla sinemaya taşıyan filmler zincirinin son halkası. Film, savaş günlerinde babasının yokluğunu çeken bir çocuğun, annesinin tavan arasında bir Yahudi kızını gizlediğini öğrenince altüst olan hayatını hiciv sanatıyla harmanlayıp anlatıyor. Ona bu süreçte hayalinde arkadaşlık kurduğu Adolf Hitler yoldaşlık ediyor. Yeni Zelandalı Taika Waititi’nin senaryosunu yazdığı, yönettiği ve Hitler’i canlandırdığı film, karikatürize tiplerin resmigeçit yaptığı yaman bir kara komedi. Çocuk oyuncu Roman Griffin Davis’in harikalar yarattığı film zeki, özgün, çılgın, insancıl, keskin bir mizahın ürünü keyifli bir parodi. Yazımda ‘Tavşan Jojo’ ile akrabalık taşıyan filmlerden de bahsediyorum.
Charlie Chaplin, Ernst Lubisch, Mel Brooks, Quentin Tarantino ve Roberto Benigni’den sonra Taika Waititi ‘Tavşan Jojo/Jojo Rabbit’te II. Dünya Savaşı’nı ve Hitler’i mizah yoluyla sinemaya taşıyor.
Film, savaş günlerinde babasının yokluğunu çeken Jojo’nun, annesinin tavan arasında bir Yahudi kızını gizlediğini öğrenince altüst olan hayatını hiciv sanatıyla harmanlayıp anlatıyor. Ona bu süreçte hayalinde, aptalca arkadaşlık kurduğu Adolf Hitler yoldaşlık ederken Jojo artık kör milliyetçiliğiyle yüzleşmek zorunda kalacaktır.
1975 yılında Wellington’da doğan Yeni Zelandalı aktör-yazar-yönetmen-yapımcı Taika (Cohen) Waititi’nin, dördüncü uzun metrajlı filmi ‘Tavşan Jojo’, dünya prömiyerini yaptığı Toronto Film Festivali’nde Halkın Seçimiyle En İyi Film Ödülü’nü kazandı. ‘Tavşan Jojo’ Oscar’a, aralarında En İyi Film ve En İyi Uyarlama Senaryo’nun da olduğu altı dalda aday gösterildi.
Babasının yokluğunu çeken çocuk
‘Thor: Raganok’ gibi mizah dolu aksiyon filmlerinin ustası Taika Waititi, ‘Boy’ ve ‘Hunt For Wild People’ ile dünyaya çocukların gözünden bakmayı sevdiğini göstermişti. ‘Boy’un (2010) kahramanı 11 yaşında, Michael Jackson hayranı bir erkek çocuktu.
Son filmi ‘Tavşan Jojo’ya adını veren aynı yaşlardaki Jojo, tek sırdaşı hayali bir Hitler olan 10,5 yaşındaki sevimli, naif, iyi kalpli bir Alman çocuk. II. Dünya Savaşı konusunu komedi kalıpları içinde işleyen Roberto Benigni, 1997 tarihli başyapıtı ‘Hayat Güzeldir/La Vita e Bella’ ile üç Oscar Ödülü ve Cannes’da Jüri Büyük Ödülü kazanmıştı.
Filmde yönetmen Benigni’nin oynadığı baba Guido, temerküz kampına düştüklerinde, oğlu Giosue’yi savaşın dehşetinden uzak tutmak adına beyaz yalanlarla avutuyordu. ‘Tavşan Jojo’da direniş örgütü militanı anne Rosie, okulda Naziler tarafından beyni yıkanan, savaş makinesine döndürülmek istenen oğlu Jojo’ya benzer beyaz yalanlar söylüyor.
Christine Leunens, filme kaynaklık eden kitabını yazarken, hayatta kalmak için tavan arasına gizlenen Yahudi kızı Elsa karakterini yaratırken, belki de Amsterdam’da aynı yazgıyı yaşayan yaşıtı Anne Frank’tan esinlenmiştir.
Filmin senaryosunu Christine Leunens’in Gökyüzü Hapsi/Caging Skies’ adlı kitabından uyarlayan Taika Waititi bu konuda “Çocukların gözünden anlatılan hikâyeler her zaman ilgimi çekmiştir. Büyükbabam II. Dünya Savaşı’nda Nazilere karşı savaşmıştı ve ben o zamanlardan ve olaylardan hep etkilenmişimdir. Christine Leunens’in kitabında yetişkinlerin nefreti tarafından beyni yıkanan Alman çocuğun gözlerinden anlatılan hikâye beni çok etkiledi” dedi.
Filmin konusu 2. Dünya Savaşı’nda Nazi iktidarındaki Almanya’da geçiyor. Babası cephede savaşırken Berlin’de annesi Rosie (Scarlett Johansson) ile yaşayan Jojo Betzler (Roman Griffin Davis), Hitler ordusuna katılmak için Nazi gençlik kampında eğitim görüyordur. Kamp komutanı Yüzbaşı Klenzerdorf (Sam Rockwell) ve kötü kalpli yardımcısı Finkel (Alfie Allen), Jojo’yu öldürmeye alıştırmak için bir tavşanın boynunu kırmasını isterler. Bunu beceremeyen Jojo’nun lakabı ‘tavşan’ olur.
Tavan arasında Anne Frank
Jojo annesinin tavan arasında bir Yahudi kızı sakladığını öğrenince kendi ırkçılığıyla yüzleşmek zorunda kalır. Hitler Gençliği üyesi, Nazi kampında kitap yakma egzersizlerine katılan Jojo, evinde saklanan Yahudi kızı Elsa’yla (Thomasin McKenzie) tanışınca ikileme girer.
Jojo, okulda kendisine fanatik Nazi öğretmeni Fraulein Rahm’ın (Rebel Wilson) anlattığı Yahudi ile evinde annesinin sakladığı Yahudi arasında gerçeğe ulaşmaya çalışır. Elsa’yı Gestapo’ya ihbar etse annesinin başını belaya sokacak, korusa o güne kadar öğrendiklerine ihanet edecek.
Naif çocuk faşist rejim içinde kendine yer bulmaya çalışırken, tavsiyede bulunabilecek ve ona yardımcı olabilecek hayali arkadaşına başvursa da, başlarda evine sığındığı için nefret ettiği kızın da bir insan olduğunu ve çaresizlik yaşadığını görmeye başlar.
Jojo korkunç bir ırkçılığa karşı gelmek için mücadele etmesi gerektiği kararına varır. Hayatında ilk defa bir Yahudi gören Jojo, ihbar üzerine evini basan Gestapo’ya Elsa’yı teslim etmez. Elsa’nın ailesiyle birlikte temerküz kampına gönderilmek üzere hazırlanan trene bindirilmeden kaçmayı başardığını öğreniriz. Nazi karşıtı direniş örgütü mensubu olan Rosie, kimsesiz kıza acıyıp kendisini sahiplenmiştir. Jojo aralarındaki yaş farkına rağmen, hayattaki tek dayanağı olarak gördüğü Elsa’ya âşık olur.
Savaş parodisi konulu bu yaman kara komedide karikatürize tiplerin arasında, iyi kalpli, tolerans sahibi bir Alman da var. Çocuk kampının komutanı Yüzbaşı Klenzerdorf, filmde Nazi ideolojisine katlanmak zorunda olan Almanların temsilcisi. Yüzbaşı karşı koyamayacağı iktidar güçlerine karşı uyum sağlar gibi yapıyor, Jojo’nun evinde Gestapo’nun eline düşmek üzere olan, Jojo’un ölen kız kardeşi İnge’nin hüviyetine bürünen Elsa’yı ele vermiyor.
Scarlett Johansson’un şanssızlığı
Burnundan soluyan şişko eğitmen Fraulein Rahm ise üstün Alman ırkı paranoyasının filmdeki temsilcisi. Jojo’nun yakın arkadaşı, sempatik tombul çocuk Yorki, filmde savaş oyunlarına katılan şaşkın çocukları temsil ediyor.
Gestapo’nun aldığı ihbarları değerlendirerek evlere yaptığı rutin baskınların birinde Taika Waititi beceriksizliğini sergilediği Gestapo’yu karikatürize ederek ti’ye alıyor.
Waititi bu konuda, “Umarım Tavşan Jojo’daki mizah yeni jenerasyonu etkilemeye yardımcı olur. II. Dünya Savaşı’nın dehşetini yeni nesle tekrar tekrar anlatmak için yeni ve yaratıcı yollar çok önemli ki çocuklarımız dinlesin, öğrensin ve gelecekte birlik olsun. İşte cehalete son verip yerine sevgiyi koymak budur” diyor.
Film, ırkçı Nazi öğretisiyle beyni yıkanmış, savaş karmaşasında çocukluklarını yaşayamamış Jojo ve Yorki’nin bu çarpık ideolojiden kurtulma sürecine odaklanıyor.
‘Tavşan Jojo’, sinema sanatı II. Dünya Savaşı, Nazizm ve Holokost konusunda işlenmedik konu bırakmadı diyenlere zeki, özgün, çılgın, ,insancıl, keskin bir mizah ürünü bir parodi sunuyor.
Film bu yönüyle Charlie Chaplin’in Hitler’i ti’ye aldığı ‘Büyük Diktatör’ (1940) başyapıtını, Alman yönetmen Ernst Lubitsch’in en ünlü yapıtı ‘To Be Or Not To Be’sini (1942), Claude Berri’nin ‘Le Vieil Homme Et L’Enfant’ını (1967) akla getiriyor.
Hitler’in intihar ettikten sonra ordusunun bozguna uğradığını kabullenmesini, bir Alman subay ‘kalan tek dostumuz Japonya’ diye yorumluyor. Nazizm’in sona erdiği, Amerikan askerlerinin Alman kasabalarında kurtarıcı olarak kabul edildiği günlerde, Alman direnişçiler gizlendikleri yerlerden ortaya çıkıyor. Esirler arasındaki Yüzbaşı Klenzerdorf Amerikalıları, Nazi üniforması giyen Jojo’nun Yahudi olduğuna inandırarak hayatını kurtarıyor.
Taika Waititi, “Önyargılı olduğumuz bir konuda nefret üzerine klasik bir dram yapmak istemedim. Bu sayısız kez yapıldı. Bunu komedi yoluyla yapmanın daha etkileyici olacağını düşündüm. Hayatı tanımayan bir çocuğa şık bir üniforma giydirip kendisini bir amaca hedeflenmiş bir grubun üyesi olarak hissettirmeniz çok kolay. Bu çocuğu kötülüklerden korumak için bekâr ama çok güçlü bir anne karakteri yarattım” dedi.
Waititi, The Hollywood Reporter’a verdiği bir röportajda, Auschwitz’de ailesini kaybetmiş, fikir ayrılığına sebebiyet veren bir film olmasına rağmen ‘Jojo Rabbit’i çok beğendiğini, eğer izlemiş olsalardı ailesinin de bu filmi çok beğeneceklerini tahmin ettiğini söyleyen bir kadınla tanıştığını anlattı. Filmin iki müthiş çocuk oyuncusu var; 11 yaşındaki İngiliz- Fransız Roman Griffin Davis filmin bütün yükünü omuzlarında taşıyor. Arkadaşı Yorki’yi canlandıran Archie Yates, onun kadar sempatik ve sevimli.
Bu yıl kadın oyuncu dallarını ikisinde Oscar’a aday gösterilen Scarlett Johannson’un şanssızlığı Rene Zellweger ve Laura Dern ile aynı yılda yarışması.