İrving Thalberg, Norma Shearer
Şubat ayının sabit gündem maddeleri olan Oscar Ödül Töreni ve ardından gelen Sevgililer Günü, kış soğuğunu bir nebze kırarlar. Güzel bir kış gününde okumanızı dilediğim bu yazıda bu iki olayı barındıran hayat öyküleri ile bir zamanlar Hollywood’un altın çifti olan Irving Thalberg ve Norma Shearer’ın ilginç ve bir o kadar da etkili hikâyelerini anlatacağım.
Hollywood’un ‘harika çocuğu’ ya da ‘Yahudi prensi’ olarak anılan Irving Thalberg, 1899’da Almanya’dan göçen bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak Brooklyn’de doğar. Doğuştan kalp yetmezliği olduğu belirlenen Thalberg için doktorlar kısa bir ömür biçer. Aileye bebeklerinin yirmi yaşına gelmesinin pek mümkün olmadığını, otuzunu görmesinin ise bir mucize olacağını söylerler. Thalberg kısa bir hayat süreceğinin bilgisiyle yaşar. Bu yüzden üniversiteye gitmez. Liseden sonra doğrudan iş hayatına atılır. İki sene boyunca Universal Picture’ın New York ofisinde çalışan zeki, vizyoner ve azimli bu genç adam, 21 yaşına geldiğinde Universal’in stüdyo müdürlüğüne yükselir. Metro-Goldwyn-Mayer’in kuruluşundan dört sene sonra MGM’in başına geçer. Halkın nasıl filmlerden hoşlanacağını çok iyi sezen Thalberg, senaryolara ve filmle ilgili her konuya müdahalede tam yetkilidir ve tercihleriyle sektöre yön verir. Sinema endüstrisinin sessiz filmlerden sesli filmlere geçişinde sektördeki en etkili isimlerden biri olur. Prodüktörlüğünü yaptığı filmlerden üçü, The Broadway Melody (1929), Grand Hotel (1932), Mutiny on the Bounty (1935), En İyi Film Oscar’ını alırken, dokuz filmiyle bu ödüle aday gösterilir. Ailesini arayan ve haksız yere kendisini mahkûm ettiren çocukluk arkadaşından intikam alma peşindeki Yahudi prensinin hikâyesinin anlatıldığı Ben-Hur (1925), Shakespeare’in ilk sinema uyarlamalarından yankı uyandıran Romeo ve Juliet (1936), ilk edebiyat uyarlamalarından olan Pearl S. Buck’ın Good Earth (1937) önemli diğer filmlerinden bazılarıdır.
Yeri geldiğinde uyguladığı katı disiplinle de anılan Thalberg sektördeki herkes tarafından sevilen bir isim olayı başarır. Diğer taraftan her yıl daha zengin olan, yakışıklı, sigara kullanmayan, küfür etmeyen ve sürekli kitap okuyan bu genç adam dönemin en gözde bekârları arasındadır. Kısa bir hayatı olacağını bilmek onu evlilikten uzaklaştırsa da bu fikri dönemin ünlü oyuncularından Norma Shearer ile karşılaşınca değişir.
Kanadalı varlıklı bir aileden gelen Shearer, ailesinin iflasından sonra çocuk yaşta oyuncu olma kararı vererek Amerika’ya göç eden güzel, zarif, çalışkan ve yetenekli bir genç kadındır. Thalberg’le evlenebilmek için Yahudiliğe geçer. 1927’de evlenirler. Bu tarihten sonra Shearer’in kariyerini de Thalberg yönetmeye başlar.
1930 yılında karı koca bir film üzerinde fikir ayrılığı yaşar. The Divercee adındaki senaryo dönemin alışık olmadığı bir kadın karakteri konu almaktadır. Bir roman uyarlaması olan filmde kocası tarafından aldatıldığını öğrenen genç kadın kahraman Jerry, intikam almak için kocasını aldatmaktadır. Thalberg bu filmin karısının adına leke düşürmesinden endişelenir. Ne var ki, dönem için hayli sıra dışı olan hikâye Norma Shearer’ı bir oyuncu olarak fazlasıyla cezbetmiştir. Kocasını ikna eden Shearer, cesur bir karar vererek senaryoyu kabul eder. Bu karar ona 1930 yılında henüz üçüncüsü düzenlenen Oscar Ödüllerinde En İyi Kadın Oyuncu Ödülünü getirir ve Norma Shearer Oscar alan ilk Yahudi kadın oyuncu olarak sinema tarihine geçer.
Görevde kaldığı on iki yıl içerisinde yapımını üstlendiği 400 küsur filmle Irving Thalberg MGM’in en yüksek kâr eden sinema şirketi haline gelmesini sağlar. 1932’de geçirdiği kalp krizi sonrasında bir süreliğine Almanya’ya gider. Yahudi bir çifte karşı yapılan antisemit saldırıya tanık olan, o güçsüz haliyle olaya dahil olan Thalberg, bu saldırıdan çok etkilenir. Amerika’ya geri dönüşünde yazar Kyle Crichton, Hitler Almanya’sındaki Yahudilerin durumunu sorduğunda endişeyle “Çok sayıda Yahudi katledilebilir” diye cevaplar. Thalberg’in biyografisini yazan Mark Vieira’nın aktardığı bu anekdota göre Crichton Nazilerin bütün Yahudileri öldürebilecek kadar ileri gideceklerini söylediğinde Thalberg “Hayır. Hepsini öldüremezler. Hitler ve Hitlerizm yok olup gittiklerinde Yahudiler hâlâ orada olacaklar” diye cevaplar.
Irving Thalberg 1936 yılında, otuz altı yaşında ardında büyük bir başarı hikâyesi, bir eş ve iki çocuk bırakarak hayata veda eder. Cenazesine yaklaşık sekiz bin kişi katılır. 1937’de Akademi, Oscarlara ilave olarak Thalberg Onur Ödülü kategorisini koyar. Her sene verilmeyen bu ayrıcalıklı ödül ancak bu onuru hak ettiğine inanılan sinema yapımcıları olduğu yıllarda verilir. Bugün Hollywood’da Thalberg Onur Ödülü, Oscarların da önünde, Akademi tarafından verilen en gurur verici, en prestijli sinema ödülü olarak değerlendirilmektedir.