Profesyonel sporcuların yükseliş hikâyelerine bakıldığı zaman çoğunlukla aynı elementler vardır: Zorlu bir çocukluk, fakir bir aile ve hırslı bir karakter. Böyle başlayıp başarı ile biten hikâyeler okuma zevki taşımanın yanında, insanlara yol göstermek için anlatılır. Zorlu koşullara rağmen başarıya ulaşan insanlar her zaman idolleştirilir ve saygıya değer bulunurlar. Her zaman olduğu gibi bu durumun da istisnaları vardır. Hikâyesinde bu unsurların hepsini bulunduran, şöhret ve başarıya ulaşan ancak davranışlarından dolayı bir o kadar da saygı görmeyen bir futbolcu: Mario Balotelli Barwuah.
Mario Barwuah 12 Ağustos 1990’da Sicilya’nın Palermo şehrinde doğdu. Gana göçmeni Rose ve Thomas Barwuah’ın dördüncü çocuğu olan Mario, iki yaşında hayati tehlike teşkil eden bir hastalıkla karşı karşıya geldi. Kendisine bakamayan ailesi onu Francesco ve Silvia Balotelli’ye evlatlık olarak verdi. Çocukluğu boyunca hem biyolojik ailesi ve evlatlık ailesi ile vakit geçiren Mario, belli bir yaşın ardından biyolojik ailesinin ona maddi ve manevi olarak bakamaması ile Balotellilerin yanına temelli olarak taşındı. Annesi Silvia, Holokost’tan kurtulan bir Yahudi’nin kızıydı ve Mario’ya gerçek oğlu gibi baktı. Mario da 2012 Avrupa Şampiyonası finaline giden yolda attığı her gölü annesi Silvia’ya adadı.
Futbol kariyerinde yükseliş
Mario Balotelli, 15 yaşında profesyonel futbol kariyerine İtalya’nın üçüncü ligi Serie C’nin Lumezzane Kulübünde başladı. Yaşına göre gelişmiş fiziği sayesinde dikkat çekiyor, hırsı sayesinde de kendini belli ediyordu. Aynı sene kendisini beğenen Barcelona, Balotelli’yi bir deneme kampına çağırdı ama yeteneklerinden memnun kalmadı. Sezon sonu İtalyan devi İnter’e kiralık olarak gönderildi ve kısa bir süre sonra da bonservisi ödenerek transfer oldu. İnter’de genç yaşına rağmen gösterdiği iyi performans ile dikkat çekti ve sahip olduğu potansiyeli sergiledi. İtalyan kupasında Juventus’a karşı attığı iki gol ve Şampiyonlar Ligi’nde İnter adına gol atan en genç golcü olması ile bir İnter efsanesi olma yolunca ilerliyordu. Ne yazık ki bu yolda pürüzler oluştu.
Öncelikle, Balotelli takıma gelişinden beri İnter’in ezeli rakibi AC Milan’ı tuttuğunu söylemişti, taraftar da bu durumdan hayli rahatsızdı. Bu durum Balotelli ne kadar iyi oynarsa oynasın taraftarla arasının her zaman soğuk olmasına sebep oldu. Ayrıca Balotelli’nin ciddi disiplin problemleri vardı. Maçlarda çok kolay kırmızı kart görüyor ve bazen oynadığı maçın ciddiyetini anlamadığını gösteren hareketler yapıyordu. 2009’da İnter’i çalıştıran Jose Mourinho Balotelli’nin disiplin problemlerini Rubin Kazan ile oynadıkları bir Şampiyonlar Ligi maçı ile özetliyor. Balotelli 42. dakikada bir sarı kart görmüş ve devre arası olmuştu. 15 dakikalık devrenin 14’ünü Balotelli’ye bir sarı kart daha görmemesi gerektiğini anlatan Mourinho yedekte başka bir forvetin olmadığını parmak basmış. Ama maçın ikinci yarısı başlar başlamaz gördüğü ikinci sarı ile Balotelli takımını on kişi bırakmıştı.
İtalya’dan ayrılma
Balotelli’nin İnter’den ayrılış sebebi ne Milan’ı tutması ne de disiplin problemleriydi. Balotelli’yi İtalya’dan ırkçılık uzaklaştırdı. Hem kendi hem de rakip taraftarlardan aldığı ırkçı yorumlar yüzünden kendini rahatsız hisseden, bazı durumlarda yedek kulübesinde ağladığı bile gözüken Balotelli 2010 yazında Manchester City tarafından transfer edildi. Çok başarılı sezonlar geçirdiği İngiliz takımında yılın genç oyuncusu olarak seçilmenin yanında 2011-2012 sezonunda takımının son saniyede Sergio Agüero’nun attığı golle şampiyon olduğu Queens Park Rangers maçında Agüero’ya gol pasını verdi.
Disiplin problemleri yüzünden İngiltere’den İtalya’ya AC Milan’a transfer oldu ama orada da beklenen performansı gösteremedi. Arada İtalyan Milli Takımı ile Avrupa Şampiyonası finallerine kadar yükseldi ve arada takımını başarıyla temsil etti. Turnuvanın takımına seçilmekle beraber tüm turnuva boyunca kırmızı kart da görmemeyi başardı. Ne yazık ki İspanya karşısında kaybettikleri finalden sonra turnuva boyunca gösterdiği performansı oynadığı kulüplerde gösteremedi. AC Milan’ın ardından Liverpool’da çok başarısız bir sezonun ardından takıma karşı saygısızlığından dolayı oyuncular tarafından istenmedi ve Fransa’nın Nice kulübüne transfer oldu. Beklenenin üstünde performans gösterdi ve bir kez daha sahip olduğu üstün yeteneği bütün dünyaya göstermeyi başardı. Nice için oynadığı son tam sezon 38 maçta 26 gol attı ve tüm problemlerine rağmen takımların neden ona sahip olmak istediği gösterdi. 2018 yılının ikinci yarısı aynı performansı gösteremeyen Balotelli’nin kontratı yenilenmedi. Bonservissiz olarak sırasıyla Marsilya ve Brescia’ya transfer oldu ama hiçbirinde gençliğinde gösterdiği performansı gösteremedi.
Balotelli, maçta gösterdiği çocuksu disiplini maç dışında da sergiliyordu. Antrenmanlara geç kalıyor ve kulüp çalışanları ile anlaşamıyordu. Ama kimine göre saygısızlığı, açık yürekliliğinden kaynaklanıyordu. Hep düşündüğünü söyleyen, kolay sıkılan ve eğlenceyi ön plana koyan bir kişilik Mario Balotelli. Özellikle Manchester City kariyeri sırasında hakkında kalp ısıtan hikâyeler var. Kimi zaman gittiği barlarda herkese içki ısmarlamış, kimi zaman da okul kütüphanelerine gidip öğrencilerin kitap borçlarını kapamış. Bir keresinde de sokaktan çağırdığı evsiz insanlara bir otel salonu tutup parti düzenlemiş.
Mario Balotelli’nin hikâyesi bir başarı hikâyesi. Zorlu bir çocukluk ile başlayan ve şöhretle biten bir hikâye. Normal bir futbolcu hikâyesinden farkı ise Balotelli’nin çok genç yaşta zirveye ulaşıp, yıllar boyunca düşüşe geçmesi. Disiplinsizliği yüzünden kesinlikle idolleştirilmemesi gereken bir figür, ama hikâyesinde günümüz hakkında büyük bir ders yatıyor. Genç yaşta yıldızlaştırılan, çok küçük yaşta hakkında çok büyük konuşulup omzuna kendinden ağır sorumluluklar yüklenen çocuklar bazen bu sebepten dolayı baskı altında eziliyor, olgunlaşamıyor. Bize de sporseverler, hatta insanlar, olarak düşen karşımızda bir yetenek gördüğümüz zaman onu olmadığı boyutlara çıkarmak yerine, anı yaşayıp sahip olduğu yetenekten keyif almak.