21 Şubat akşamı, saat 20 sularında Türkiye Basketbol Milli Takımı, Hollanda’ya karşı mücadele ederken, takımın oyun kurucularından Doğuş Balbay’ın kulübü Anadolu Efes ise Euroleague’de Münih deplasmanında ter döküyordu. Ekstrem hava koşulları, siyasi açmazlar gibi bir sorundan olduğundan dolayı bir erteleme durumu da yoktu. Bu garip maç çakışması Avrupa basketbolunu paylaşamayan iki kurumun çekişmesinden kaynaklanıyordu.
FIBA Avrupa ile Euroleague Basketball arasındaki çatışmanın başlangıcı için 2000’lerin başına gitmek gerekiyor. 90’lı yıllar boyunca ‘EuroLeague’ adını kullanan FIBA’dan kopan bazı ülkeler tarafından Euroleague Basketball oluşturuldu. Her ne kadar yeni ligin ilk senesinde (2000-2001) şimdinin gediklilerinden Maccabi, Panathinaikos ve CSKA Moskova gibi ekipler katılmadıysa da, bir sene sonra bu ekiplerin katılmasıyla FIBA’nın rakip olarak çıkardığı Suproleague’in hayatta kalmasına imkân kalmamıştı. 2004 yılında varılan anlaşma ile Euroleague Basketball’un Avrupa’nın en önemli iki turnuvasının organizatörü olduğu tescillendi.
2015 yazına geldiğimizde ise FIBA’dan tekrar bir atak geldi. Euroleague’de oynama garantisi veren A lisansına sahip on bir takımdan sekizine kurulacak yeni bir ligde oynama teklifi sunsa da FIBA, bu öneri Euroleague kulüpleri tarafından oybirliğiyle reddedildi. FIBA’nın Basketbol Şampiyonlar Ligi adını verdiği bu ligde 16 takım olacak ve Euroleague’ın lisans sistemine alternatif olarak milli lig şampiyonluğu göz önüne alınacaktı. Ancak buna da istediği karşılığı alamayan FIBA, Euroleague’le olan ilişkilerini iyice zora soktu.
2016-2017 sezonuna geldiğimizde ise FIBA, teklifini reddeden ülkelerin federasyonlarını organizasyonunu üstlendiği Avrupa Basketbol Şampiyonasından ihraç etmekle tehdit etti. Bunlar içinde Türkiye, Yunanistan, İsrail, İspanya, Rusya, Hırvatistan, İtalya, Makedonya, Slovenya gibi Avrupa basketbol ekolünün temelini oluşturan ülkeler vardı. Bu tehdidi de sonuçsuz kalan FIBA sonunda hiçbir ülkeyi ihraç etmedi.
Bütün bunlar yaşanırken FIBA’nın Şampiyonlar Ligi, Euroleague’in ikinci seviye ligine rakip olmayı başarınca FIBA’nın alt seviye liglerine katılmak isteyen takımlar ise Euroleague’le sözleşmeli federasyonlara bağlı oldukları için ceza yeme durumuna düştü. Yani bu ikili sistemde kimse kimseyi öbürüne yar etmek istemiyordu.
Ancak yazının başındaki garip durumu yaratan karar 2019 Dünya Kupası elemeleri için yapılan düzenlemeyle geldi. FIBA eskiden Euroleague ve NBA sezonlarını göz önüne alarak düzenlediği elemeleri, sezon içine almaya karar verdi. 2017 Mayıs’ında NBA’den gelen yanıt çok açıktı, lig hiçbir oyuncusunu sezon ortasında milli maça göndermeyecekti. Euroleague de aynı açıklamayı çok geçmeden yaptı.
Bu durumun Avrupa basketboluna özellikle de milli takım seviyesinde verdiği zarar tartışılamaz. Artık genç oyuncuların Avrupa’da pek vakit geçirmeden Amerika’ya açıldığı ve Avrupa’nın ekonomik olarak cüce kaldığı bu dönemde NBA’deki oyuncuların milli takımlarının formalarını giyememesi marka değerini iyice sekteye uğratmakta. Örneğin bir önceki Avrupa şampiyonu Slovenya’nın bu düzenleme sebebiyle Dünya Kupası’na katılamadı çünkü yıldızları Luka Doncic, Goran Dragic gibi oyuncular elemelere katılamamıştı. Şu an bütün dünyanın belki de en iyi oyuncu olarak addettiği Giannis Antetokoumpo’nun gelememesi binlerce hatta milyonlarca izleyiciden mahrum kalmak demek.
Yeşilçam klasiklerinden Tosun Paşa filmini izleyenler bilir, İskenderiye’nin en değerli yeri olan Yeşil Vadi’yi Seferoğulları ile Tellioğulları aralarında paylaşamaz ve aralarında sürekli bir sürtüşme yaşanır. Şu an FIBA ve Euroleague arasındaki çekişme de bir nevi buna benziyor. Ancak eğer en kısa zamanda bir çözüm üretilmezse Yeşil Vadi kurumaya devam edecek ve sonunda kimseye hak ettiği değeri verememeye başlayacak. O yüzden en azından milli takımlar takvimi için yeni bir düzenleme, bir “FIBrexit” yaşanmasını talep ediyoruz Avrupalı basketbol severler olarak. Böylece hem milli takımlar en güçlü kadrolarıyla elemelere katılabilir, hem de bu adım ufak da olsa uzlaşı yolunda bir adım olarak algılanabilir.