Greta Gerwig Oscar Ödüllü ‘KÜÇÜK KADINLAR’ı günümüze uygun bir yorumla sinemaya tekrar uyarlıyor.
Konusunu bir kadın yazarın klasik romanından alan, senaryosu bir kadın tarafından yazılan, bir kadın tarafından yönetilen, kostümleri iki Oscar’lı bir kadın tarafından tasarlanan, başrolündeki altı kadının sorunlarına eğilen ‘Küçük Kadınlar’, kadın bağımsızlığı üzerine önemli şeyler söyleyen bir ‘kadın’ filmi.
Dönemin atmosferini başarıyla yansıtan titiz bir yapım tasarımı, mizansene katkı veren Alexandre Desplat’nın nefis müzik partisyonu, canlı, tempolu, samimi, kişisel bir sinema dili, zengin bir görsellik, mükemmel bir oyuncu kadrosuyla film izlenmeyi hak ediyor. Hollywood’un en yetkin kadın yönetmenleri arasında gösterilen Greta Gerwig, Louise May Alcott’ın hem romanına, hem yazılımlarına dayanarak yazdığı senaryoyu dinamik ve zarif bir sinema dili eşliğinde perdeye taşıyor.
Louisa May Alcott’un romanı, çok sevilen, sinemaya birkaç kez uyarlanan, iki cilt halinde yayımlanan bir klasik. 1868 tarihli ilk roman, March kardeşlerin genç kızlık dönemlerini ve dört kardeşin evlilik yıllarını işliyordu.
Hollywood’un en yetkin kadın yönetmenleri arasında gösterilen Greta Gerwig, Louise May Alcott’un hem romanına, hem yazılımlarına dayanarak yazdığı senaryoyu, günümüze uygun, modern bir yorumla, dinamik ve zarif bir sinema diliyle uyarlıyor. Bu şekilde ‘Küçük Kadınlar’, Avustralyalı Gillian Amstrong’dan sonra ikinci kez bir kadın yönetmen tarafından perdeye taşınıyor.
Fırtınalı bir büyüme öyküsü
Dönemin atmosferini başarıyla yansıtan titiz bir yapım tasarımı, mizansene katkı veren Alexandre Desplat’nın nefis müzik partisyonu, canlı, tempolu, samimi, kişisel ve cana yakın bir sinema dili, zengin bir görsellik, mükemmel bir oyuncu kadrosu ‘Küçük Kadınlar’ı birinci sınıf bir film yapıyor.
Massachusetts Concorde’da geçen konusuyla film, doktor babaları (Bob Oderkirk) Güney-Kuzey İç Savaşı cephesinde savaşan dört kız kardeşin anneleri ve halalarıyla yaşantılarına odaklanıyor.
Kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan kızlar, zaman zaman ayrı düşseler de, başka ülkelere dağılsalar da, aile birliği ve dayanışma ruhundan hiç kopmuyor. Savaşın getirdiği sıkıntılarla, ekonomik yönden zorluklarda sevgi, dostluk, fedakârlık, dayanışma gibi bağlarla birbirlerinden hiç kopmuyorlar. Klasik öyküye çağdaş bir yorum getiren Greta Gerwig, konuyu kronolojik sırasıyla değil, zamansal sıçramalar yaparak anlatmayı tercih etmiş. Abla Jo’nun (Saoirse Ronan) New York’a gidip yazdıklarının basılması için bir editöre yaptığı ziyaret ile başlayan film, dört genç kızın yetişkin çağını ve geriye dönüşlerle ergenlik dönemlerini, 19. yüzyıl iç savaş günlerinin atmosferini anlatarak devam ediyor.
Anne Marmee (Laura Dern) son derece sevecen, fedakâr, tolerans sahibi, iyi kalpli ve yardımsever bir kadındır. Özgür ruhlu, ne istediğini bilen, aykırı, uyumsuz ve hayal ettiği kadın olmak için statükoyla mücadele eden Jo, yazar olma peşindedir.
Ailenin en güzeli, zeki ve alımlı Amy (Florence Pug) ressam olmak istemektedir. Ailede ilk evliliği yapan Meg (Emma Watson) artist olmak isteyen, sevecen ve ilkeli bir kızdır. Zayıf bünyeli, açık yürekli, narin, sessiz Beth (Elisa Scanlen) müziğe meraklı bir piyanisttir, geçirdiği ciddi hastalık aileyi bir araya getirir.
Yaşlı ve varlıklı komşuları Laurence (Chris Cooper) ölen kızına benzettiği Beth’e bir piyano hediye eder ve üç kız kardeşine kol kanat gerer. Şımarık torunu Laurie (Timothée Chalamet) ilk önce gözüne kestirdiği Jo’ya kur yapar. Yaptığı evlenme teklifi reddedilince rotayı Amy’ye çevirir.
Dört dörtlük bir ‘kadın’ filmi
Zengin ama huysuz hala March (Meryl Streep) ailenin temel direği olma iddiasındadır. Kız kardeşlerin hayatına giren Alman akademisyen Friedrich Bhaer (Louis Garrel) yakışıklı, esprili, gizemli ve fakir bir gençtir.
Amy, meziyetlerini kıskandığı ve seviyesine çıkmak için sürekli yarıştığı ablası Jo’nun reddettiği Laurie’nin evlilik teklifini kabul edince aile içi dengeler sarsılır. Jo kendini ilk kez evde kalmış kız gibi görür.
New York’taki kitap yayımcısı, Jo’nun kitap taslaklarını okuduktan sonra kendisine ‘kahramanlarını aynı şemsiye altında buluştur, okuyucu mutlu sondan hoşlanır” demişti. Jo’nun bu öneriyi kendi hayatına uyarlama kararını almasından sonra filmin finali tüm izleyicileri mutlu eder.
‘Küçük Kadınlar’ın fedakâr ve kucaklayıcı bir annenin dört yetişkin kızı, hayatın akışının çıkardığı sorunlar karşısında şu sorulara cevap ararlar; “Para mı, sanat mı, sevgi mi, kişisel tatmin mi, idealler mi, hayatın gerçekleri mi, aileye bakmak mı, kendi sesini bulmak mı?”
Toplumsal cinsiyet eşitliğine saygılı bu kadınlar, iç savaş ortamında bile erkeklerin yardımını almadan yaşamanın zorluklarıyla mücadele edebiliyor, fakirlerin yardımına koşabiliyor, bağımsızlıklarına önem veriyorlardı.
Roman, gücünü, inandırıcılığını yazarının hayatından biyografik izler taşımasından alıyor. Louisa May Alcott, kız kardeşiyle birlikte, geçim sıkıntısı içinde geçirdiği çocukluk yıllarının izlerini taşıyan biyografik romanı ‘Küçük Kadınlar’ın kahramanlarının aksine hiçbir zaman evlenmedi. Fakat ölen kız kardeşinin çocuğunu evlat edindi.
Alcott gençlik döneminde kadın hakları ve köleliğin kaldırılması için verilen mücadelenin içinde yer aldı. Amerikan İç Savaşında sağlık hizmetini yerine getirirken bu görevin yan etkisi olan cıva zehirlenmesi sonucu 55 yaşında iken hayata gözlerini yumdu.
Film aile, bağımsızlık, özgürlük temalarının hakkını veriyor
‘Me Too’ hareketine uygun, kadınların çok hoşuna gidecek ‘Küçük Kadınlar’ ile Greta Gerwig, üçüncü yönetmenlik denemesini gerçekleştirmiş oluyor. Senaryosunu yazarken Louisa May Alcott’un ‘İyi Hanımlar/Good Wives’ ve ‘Küçük Erkekler/Little Men’ kitaplarından da esinlenmiş.
Kamera arkasına geçerek yönettiği ilk film ‘Nights And Weekends’in (2008) ardından yaptığı ‘Lady Bird’ (2018) ile En iyi Yönetmen ve En İyi Senaryo dallarında Oscar’a aday gösterildi. ‘Küçük Kadınlar’ın altı Oscar adaylığı arasında Greta Gerwig’in En İyi Uyarlama Senaryo adaylığı var.
En İyi Film dalının dokuz adayından biri olan ‘Küçük Kadınlar’, sadece Jacqueline Duran ile En İyi Kostüm Tasarımı dalında Oscar’a ulaşabildi. Aktifinde oyuncu olarak 40 filmi bulunan Greta Gerwig, yönetmen eşi Noah Baumbach’ın ‘Frances Ha’ başyapıtındaki rolüyle 2012’de En İyi Kadın Oyuncu Altın Küre Ödülünü almıştı.
‘Lady Bird’de yine Timothée Chamalet ile oynayan ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar’a aday gösterilen Saoirse (Serşa okunur) Ronan ‘Küçük Kadınlar’da En İyi Kadın Oyuncu Oscar adayı idi. 26 yaşındaki sempatik ve karizmatik İrlandalı aktris Oscar’a toplam dört kez aday gösterildi.
Kız kardeşini oynayan, ‘Ritüel/Midsommar’ ve ‘Lady Macbeth’ten tanıdığımız Florence Pugh, oyuncu kadrosunun öne çıkan yıldızı olarak En İyi Yardımcı Kadın Oscar’ına aday gösterilmişti. Bu yıl Akademi’nin en çok eleştiri alan konusu, En İyi Film adaylarından ‘Küçük Kadınlar’ın yaratıcısı Greta Gerwig’in En İyi Yönetmen adayları arasına alınmamasıydı.
Bu yıl ‘Marriage Story’ ile En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ının sahibi Laura Dern, sevecen anne Marmee rolünde, filme renk katan huysuz hala March’ta eski tüfeklerden Meryl Streep, kız kardeşlerde Emma Watson ile Elisa Scanlen, yaşlı komşu Laurence’de Chris Cooper, şımarık torunu Laurie’de Timothée Chalamet, gizemli akademisyende Fransız Louis Garrel oyuncu kadrosunun başarısına ortak oluyorlar.
Filmin teknik kadrosundaki Fransız sanatçı, görüntü yönetmeni, senarist ve yönetmen Yorick Le Saux, 35 mm’lik filmle çalışmayı seçmekle ‘Küçük Kadınlar’a müthiş bir görsellik kazandırmış. Le Saux, François Ozon’un fetiş görüntü yönetmeni.
‘Anna Karenina’dan (2012) sonra İngiliz tasarımcı Jacqueline Duran, ‘Küçük Kadınlar’ ile En İyi Kostüm dalında ikinci Oscar Ödül’üne layık görüldü.
‘Küçük Kadınlar’ı ilk kez sinemaya 1933’te George Cukor uyarlamıştı (efsanevi aktris Katherine Hepburn ile). Mervyn Le Roy’un 1949 tarihli uyarlamasında başrolleri June Allyson ile Peter Lawford paylaşmıştı. Gİllian Amstrong’un 1994 tarihli filminde Susan Sarandon, Winona Ryder ve Kristen Dunst oynamıştı.