Finansallaşma

Küresel finans krizinin taşıyıcılarından birisi finansallaşma olarak adlandırılan süreçtir. Finansallaşma, finans endüstrisinin varlık nedeni olan esas amacı aşarak iktisadi hayatın birçok alanına hâkim olması olarak tanımlanabilir. Finansallaşmanın bugün olağan karşıladığımız hâkimiyetinin kökenini, kapitalizmin tarihsel gelişiminde görebiliriz.

Perspektif
4 Mart 2020 Çarşamba

Selim Yuna

 

2007-2008 küresel finans krizi ile iktisat teorisine ilişkin bildik yaklaşımların geçmişe oranla daha fazla sayıda kişi ve kuruluş tarafından sorgulandığına tanık olduk; oluyoruz. Gerçi bu sorgulama hiç bitmemişti. Ancak, çağdaş yaşantıya hep uzak olduğunu düşündüğümüz kriz, tüm nahoşluğuyla sarsıcı bir biçimde kendini gösterince, hiç ve/veya az sorgulayanlar da durup düşünmeye başladı. Böylelikle, kapitalizmin kökenleri ve gelişme biçimi, yeni iktisadi kuramlar, alternatif iktisadi modeller, finansallaşma vb. gibi konular gündemi iyice meşgul etmeye başladı.

Küresel finans krizinin taşıyıcılarından birisi finansallaşma olarak adlandırılan süreçtir. Finansallaşma, finans endüstrisinin varlık nedeni olan esas amacı aşarak iktisadi hayatın birçok alanına hâkim olması olarak tanımlanabilir. Daha açık bir biçimde ifade etmek gerekirse, finansallaşma şirketlerin borçlanma yapılarında bankalardan başka aracılara yönelmesi, bankaların gelirlerini artırmak amacıyla olağan faaliyetlerinin kapsamını genişletip yeni ürünlerle şirketleri aşarak benzersiz bir hızla tüketicileri hedeflemesi ve tanım icabı finansal ürünlere uzak, bu ürünleri az veya hiç kullanmamış hane halkının bu ürünlerde daha aktif hale gelmesi olarak tanımlanabilir. 

Finansallaşmanın bugün olağan karşıladığımız hâkimiyetinin kökenini, kapitalizmin tarihsel gelişiminde görebiliriz. Kapitalizm, gelişme sürecinde yapım-yıkım-yeniden yapım diyebileceğimiz döngüyü zaman zaman belirgin bir biçimde yaşamıştır. Bunun temelinde kapitalizme özgü sermaye birikim modeli bulunmaktadır. Sermaye birikiminin temel belirleyicisi kârdır. Kârın kapitalizmin dinamiklerine bağlı olarak düşme eğiliminde olması sürekli büyüme ihtiyacının arkasındaki motordur hem de sermaye birikiminin sürekliliğini tehdit etmektedir. Bunu gören iktisadi aktörler, yatırımlarını zaman içerisinde üretim süreçlerinden daha fazla kâr edebileceklerini düşündükleri, diğer bir deyişle “paradan daha fazla para kazanabilecekleri”, maliyetleri ve giderleri daha düşük ve bunlara ilişkin yapının daha esnek olduğu finans endüstrisine doğru kaydırmışlardır.

Çeşitli yaklaşımlar

Finansallaşma olgusunu kavramsallaştırmaya çalışan yaklaşımlar arasında, Düzenleme Okulu (Regulation School), Kritik Muhasebe Yaklaşımı (Critical Accounting Approach), Sosyo-Kültürel Yaklaşım (Socio-Cultural Approach), Kurumsal Yaklaşım (Institutionalist Approach) ve Post-Keynesyen Yaklaşım (Post-Keynesian Approach) sayılabilir. Bu yaklaşımlar, Fordist sermaye birikim rejiminden finansa dayalı sermaye birikim rejimine geçiş, şirket hisselerinin değerinin azamileştirilmesi, kurumsal yönetim ilkeleri, borçla elde edilen finansal varlıkların fiyatlarında görülen yüksek düzeydeki artışlar, kupon havuzu kapitalizmi, hane halkının finansal piyasalarındaki etkinliğinin artışı, iç gücü piyasasının yapısı, iktisadi büyüme, gelir dağılımı, finans piyasalarında serbestleşme gibi konular ve kavramlar üzerinden finansallaşmayı açıklamaya çalışırlar.

Bu yaklaşımlardan yola çıkarak, neo-liberalizmin finans piyasalarındaki uygulamalarından birisi olan deregülasyon ile şahikasına ulaşmış finansallaşma rapsodisinin ana teması “geleceğe kaçışın”, 2007-2008 global finansal krizi ile günümüzün trajedisi haline dönüştüğünü söyleyebiliriz. İktisadi aktörler, finansal riski dağıtmak için kullandıkları finansal ürünlerin istismar edilmeleri halinde bizatihi kendilerinin riski katlayarak arttırdığını, varlık fiyatlarında gerçekleşen temelsiz değer artışlarının yarattığı sanal refahın ve ardından gelen aşırı tüketimin sürdürülemez olduğunu göremediler; belki de görmek istemediler. Bu konuda uyarılar yapan, çoğunlukla da alternatif bakış açılarına sahip kişileri de pek dikkate almadılar. Nihayetinde, bu kişilerin öngörüleri gerçekleşti: 2007-2008’deki global finansal kriz yaşandı ve bu krizin de göstermiş olduğu gibi, neo-liberalizmin değersizleştirdiği kurumlar finansallaşma dalgasına kapılanların sığındıkları son liman oldu.