TDK’ye göre verim, “Elde edilen ürün, hizmet vb. ile onu elde etmek için harcanan iş arasındaki oran” anlamına gelir. Bugüne kadar medeniyetlerin yükselişleri ve çöküşleri, insanların hayatlarındaki başarıları hep verimlerine bağlı olmuştur. Toplumsal ya da kişisel olarak refah, ancak verimle gerçekleşebilir.
Yurtdışı seyahatlerinde farklı milletlerin verimden ne anladığını anlayabilmek için, dikkatli olmaya çalışırım hep. Üzülerek söylemeyelim ki verim bakımından en geride kalmış ülkelerden biri Türkiye. Anadolu’daki şehirlerde, geceleri tüm ana yolların sokak lambalarıyla aydınlatıldığını bilirsiniz. Elbette bu büyük bir enerji harcanmasını gerektiriyor. Avrupa’da bazı ülkelerde geceleri sadece çok önemli olan yollar aydınlatılırken, ara sokaklar vb. büyüklükteki çok önemli olmayan yollar aydınlatılmıyor. Gece dışarı çıkacak insanlar kendi el fenerleri ile durumu idare ederken, belki de tüm gece yanan sokaklar dolusu lamba yerine, sadece bir-iki kişinin fenerinden harcadığı düşük miktardaki enerji ile geceler geçirilmiş oluyor.
Boğaz’ın belki de en güzel yerinde, Bebek-Arnavutköy arasında, yolun genişlediği yerlerde yaklaşık 20-30 araçlık park alanı oluşuyor. Bu park edilen araçlar yerine kaldırım genişletilse, çok daha fazla insan bu dünyanın en güzel manzaralarından birinde sıkışmadan keyifle yürüme imkânı bulacak. Oysa biz ne yazık ki birkaç aracın park yeri bulmasını daha faydalı bulup, verimi düşürüyoruz.
Park demişten, belki de tarihin en büyük verimsizliklerinden biri olan İstanbul trafiği… Günde ortalama 1,5 saatini trafikte geçiren bir İstanbullu, Türkiye’nin GSYH’ın Batılı ülkelerden düşük olmasını neredeyse tek başına bile açıklayabilir.
Öğlen yemeklerine hepimiz aynı anda çıkıyoruz, aynı anda yemeğimizin masamıza gelmesini bekliyoruz, aynı anda servisimize biniyoruz, aynı anda elektriği, aynı anda interneti kullanıyoruz.
Elbette bazı konular temel olarak verimsiz şekilde ilerliyor ve yapacak bir şey yok ancak, hayatta birçok alanda verimsiz hareket ediyoruz.
Binlerce yıldır savaş alanında, askerlerini verimli kullanmanın bir yöntemini bulabilenler kazanıyor. Daha sonra masada, elde ettiği kazanımları verimli bir şekilde anlaşma masasına yansıtabilenler kazanıyor.
Ekonomik kaynaklarını verimsiz sektörlerde ve işlerde harcayanlar küçülürken, verimli işleri öngörüp buralara yatırım yapanlar gün geçtikçe büyüyor.
Vücudunu verimli kullananlar sağlıklı ve uzun bir hayat yaşama ihtimalini artırırken, verimsiz işlere bulaşanlar sağlık problemleri ile boğuşuyor.
Bugüne kadar danışmanlık hizmeti verdiğim şirketlerde, başarılı olanların arkasında muhakkak en azından firmayı ilgilendiren en önemli alan/ürün/servislerde hep yüksek verimliliği gördüğümü söyleyebilirim.
Verim konusunu bu kadar uzatmamın nedeni gerçekten göz ardı edilecek bir konu olmaması gerektiğidir. Zaman zaman değişen şartlarla her şey bir dönem için verimsizleşebilir. Ancak bunu uzun döneme yaymak, hep çok çalışmak, hep çok yorulmak fakat hiç hak ettiğini / hak ettiğini düşündüğünü alamamakla sonuçlanır. Tıpkı Türkiye’de çok uzun yıllardır devam ettiği gibi. Ortalama bir Türk, ortalama bir Alman’dan yüzde 25 daha fazla çalışmasına rağmen, bir Alman’ın yüzde 25’i kadar para kazanabilmektedir. İşte bunlar hep verimle ilgilidir.
Dünya üzerinde yapılan tüm icatlar, bir şeyleri bilinenin aksi yönünde kullanmaya başlayıp, daha verimli hale getirmiştir.
Sevgili dostlar, her şeyde önce sağlığınızı, vücudunuzu verimli kullanın. Ama bu süreç içerisinde paranızı verimli kullanmayı da sakın ihmal etmeyin.
Son olarak, ülkemizin verdiği şehitlere hep beraber üzüldük, içimiz yandı. Bu savaşta hayatını yitiren tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun. Bu üzücü haberleri yıllar boyu tekrar tekrar almamak için, daha çok çalışmalı ama aslında daha verimli olmalıyız sevgili dostlar.
İnsan sağlığını, parasını ve gücünü verimli kullanmalı. Aksi takdirde, yorgunluk, zorluk ve yük dolu bir hayat yaşamaya mecbur kalacağız.