Bir bilim kurgu filminin içindeymişiz gibi yaşadığımız günlerde haber/okuma seçkisi...
2 Nisan 2020
Şimdi İzlanda’nın koronavirüs salgınıyla mücadele stratejisini biraz daha yakından inceleyelim. İzlanda ilk vakadan itibaren, koronavirüs tanısı koyduğu herkesin ailesini, yakın çevresini ve geriye dönük olarak virüsü bulaştırma olasılığı yüksek olan bütün kişileri 14 gün zorunlu karantinaya tabi tutuyor. Bu bir.
İkinci olarak da ülkede çok yaygın test yapıyor. 27 Şubat-29 Mart arasında 31 günde toplam 15 bin kişiye test yapılmış. 15 bin test demek İzlanda’da nüfusun yüzde 4’üne test yapmış olmak demek. Türkiye’nin bu oranı yakalaması için 3 milyon 280 bin kişiye test yapması gerekiyor.
Testler konusunda bir kamu-özel sektör işbirliği de görüyoruz. İzlanda Ulusal Üniversite Hastanesi ve 13 Mart’tan itibaren de ona ek olarak, ülkenin önde gelen genetik araştırma şirketi deCOde ücretsiz olarak koronavirüs testi yapıyorlar.
Başkentteki Üniversite Hastanesi, yani devlet, Kovid-19 belirtisi olanlara ve tanı konmuş vakalarla irtibatlı, karantina altına alınmış Kovid-19 şüphesi bulunan kişilere test yapıyor.
deCode ise nüfusun geneli hakkında güvenilir tahmin yapmayı sağlayacak, gönüllülük esasına dayalı rasgele örneklem seçerek test yapıyor. Yani karantina altında olmayan, semptom göstermeyen, yahut semptomlar çok hafif seyrettiği için enfekte olduğunun farkında olmayan kişiler teste tabi tutuluyor. İki hafta içinde 7777 kişiye yani ülke nüfusunun yüzde 2’sine koronavirüs testini bu şirket yapmış. Çıkan sonuçlar önemli.
Buna göre, test sonuçları pozitif çıkanların yaklaşık yarısı hastalık belirtisi göstermiyor (asemptomatik) ya da üstünde durmayacak kadar hafif belli-belirsiz arazlarla atlatıyorlar hastalığı. Daha önce Dünya Sağlık Örgütü, Çin’deki çalışmasının sonucunda belirti göstermeyenlerin oranını hastalığın yayılmasında önemli bir faktör sayılamayacak kadar düşük olarak tahmin etmişti. İzlanda gibi yaygın test yapan Güney Kore’de ise semptom göstermeyenlere dair oran yüzde 22-23 civarında hesaplanmıştı.
Bir başka çarpıcı sonuç, yeni vakaların önemli bir bölümünün halihazırda karantina altında olanlar arasından çıkması. Bu da koronavirüs tanısı konmuş kişilerin geriye dönük irtibatlı olduğu insanları tespit edip karantinaya almanın virüsün yayılmasını yavaşlatmakta ne kadar başarılı sonuç veren bir strateji olduğunu gösteriyor.
İzlanda’nın rasgele test stratejisinden çıkan sonuçlar üzerine, Norveç ve Almanya da virüsün, nüfusları içinde ne kadar yayılmış olduğunu anlamak ve stratejilerini bu testlerden elde edecekleri verilere göre yenilemek üzere benzer tarama testlerine başlama kararı aldı.
https://www.haberturk.com/yazarlar/kursad-oguz/2628908-dogu-toplumla-kazandi-bati-bireyle-kaybetti
https://www.youtube.com/watch?v=SpXAWKdJ1VE&t=320s
Evde kalmak virüsün bulaşmasını azaltacak, yayılma hızını kesecek, ölümleri azaltacak. Ölümlerin sağlık kurumlarının normal şartlarda başa çıkabileceği durumlardan kaynaklanması ne demek? Salgının yavaşlatılmasıyla sağlık sisteminin reflekslerini göstermesi mümkün olacak. Hastalığı oluşturan virüsün kuluçka süresi uzun, sinsi, var mı yok mu bakarak belli olmadığı için virüsü herkes bulaştırabilir diye düşünerek hareket etmeliyiz. Çoğumuz hafif ya da problemsiz geçirecek olsak bile ciddi sonuçlar ortaya çıkabilecek insan sayısı hastanelerimizin kapasitesini aşabilir; en kritik konu şu anda bu. Tek tek geldiğinde çözüm üretilebilecek bir durum, ama çok sayıda vaka aynı bir tür ‘yığılma’ olduğunda başa çıkılamaz hale geliyor. Bunu önlemek için evde kalmak bir çözüm. Hepimizin değişik zorunlulukları var; ama çoğunun ertelenebilir ya da başka yollardan yapılabilir olduğu söylenebilir. Devletin bu uygulamanın tam ve herkes tarafından uygulanmasına imkan verecek şekilde maddi güvence vermesi şart gözüküyor. Herkesi, yaşlı genç, kronik hasta ya da sapasağlam herkesi, bir kişiyi bile feda etmeden hayatta tutabilmek ilk ve ana hedef ise, evde kalmalıyız. Hayatın temel çarklarının dönmesi için gereken düzeni sağlamak yerel ve genel yönetimlerce sağlanabilsin. Sağlık ekiplerini salt alkışla değil salgını yavaşlatarak destekleyelim.
https://sonhaber.ch/birbirimize-ne-kadar-cok-ihtiyacimiz-varmis/
https://www.youtube.com/watch?v=QqYz2EQaPy8
https://www.youtube.com/watch?v=fj1y5TwwEp4
https://haberler.boun.edu.tr/tr/haber/koronavirus-gunlerinde-dogru-bilgiye-nasil-ulasmali
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-52131699
Ben bu durumda iki eğilimin çatışacağını ve insanların tavırlarına göre bir yönelimin ortaya çıkacağını düşünüyorum. İşte eğilimlerden biri sosyal devletin ve ihtiyaçların kamu kaynakları ile temin edilmesinin öneminin anlaşılması. Meselenin Çin ile ilgili değil tüm insanlığın kaderinin ortak olmasıyla ilgili olduğunun görülmesi. Sınır ulus tanımayan problemler karşısında daha eşitlikten, özgürlükten, dayanışmadan, enternasyonalizmin hüküm sürdüğü bir eğilim egemen olabilir.
Diğer eğilim ise işin riski; çünkü bu salgınla mücadele çok sıkı bir disiplin gerektiriyor. yurttaşların devletleri tarafından gözlemlenmesini, denetlenmesini ve kural dışı davrananların cezalandırılmasını gerektiriyor. Bu tip dönemlerde bilgilerin merkezileştirilmesi, ülkeleri yönetenlerin bütün gücü elde toplamak istemesi, otoriterleşme eğilimlerinin güçlenmesi tehlikesi söz konusu. Türkiye de bunlardan biri. Dayanışma çabalarının tek elde toplanmaya çalışılması, 'Biz bize yeteriz' söylemiyle milliyetçiliğin körüklenmesi bunlara örnek.
Macaristan ve Brezilya gibi yerlerde de bunları görebiliyoruz. Aşırı sağın sınırların kapatılması, ulusal kimliklerin ortaya çıkmasını, enternasyonel ve kozmopolit eğilimlerin ne kadar tehlikeli olduğunun propogandasını yaptıklarını görüyoruz. Bu tezlere de güç kazandırabilecek olan bir ortam var.
Tartışmalar koronavirüs krizinin Avrupa’daki merkezi halinde gelen İtalya’nın AB ortaklarına yaptığı “krizden çıkmak için beraber borçlanalım” çağrısıyla başladı. İtalyan hükümeti bugün kısaca “Corona Bonds” olarak adlandırılan ortak bonoların piyasaya sürülmesi ile AB ülkelerinin koronavirüs salgınının neden olacağı ekonomik krizi birlikte aşmaları önerisinde bulundu. Bu öneriye AB’nin İspanya, Fransa, Portekiz, Yunanistan ve Kıbrıs’tan oluşan Akdeniz kanadının yanı sıra Slovenya, Belçika, Lüksemburg ve İrlanda da destek veriyor.
Ancak mali disiplinleri güneye nazaran çok daha iyi olan Almanya, Hollanda, Avusturya ve Finlandiya gibi ülkeler bu fikre sıcak bakmıyor. Bu ülkelerin başlıca gerekçesi AB’nin Akdeniz kanadının mali disiplin konusunda “gevşek” olması. Koronavirüs krizi öncesinde borç batağında olan İtalya’nın bu kriz sonrası daha da borçlanacak olması kuzey ortaklarını ürkütüyor.
Fakat sorunun siyasi boyutu da var. Almanya, Hollanda, Avusturya ve Finlandiya gibi ülkelerde AB karşıtı siyasi partiler son yıllarda konjonktürel partiler olmanın ötesine giderek bu ülkelerin önde gelen siyasi hareketleri haline geldiler, hatta iktidarı zorluyorlar. Bu ülkelerde iktidarlar 10 yıl önce Yunanistan’ı kurtarmak için gereken yüz milyarlarca Euro kaynak konusunda toplumlarını zorlukla ikna ettiler. AB karşıtlığının daha da artmış olduğu günümüzde, toplumları çok daha fazla ve riskli borçlanmaya ikna etmenin imkânsız olduğunu düşünüyorlar.
https://www.dw.com/tr/koronavir%C3%BCs-abyi-siyasi-krize-s%C3%BCr%C3%BCkl%C3%BCyor/a-52986819
https://fikirturu.com/2020/04/01/kuresel-salgin-nasil-sona-erecek/
...
...
...
Bantmag ve SirenYayınları ile birlikte #Koronavirüs günlerine özel bir proje hazırladık.İsrailli ünlü yazar #EtgarKeret'in en son hikayeleri şarkıcı #Kalben ve oyuncu #SezinAkbaşoğulları tarafından sizler için seslendirildi.
Hikayelerin tadını çıkarın!
https://bantmag.com/kalben-ve-sezin-akbasogullarinin-sesinden-etgar-keret-hikayeleri/
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kisisel-karantina-gunleri-icin-14-ozel-tavsiye-1730508
• “Şabat sofrası masamıza, annemin çeyizinden kalan beyaz kolalı ve çok zarif işlemeli bir örtü serilirdi. Bu sofrada mutlaka Kiduş kadehi (Şabat duası okunurken içine şarap konulan kadeh), kırmızı şarap, üzerinde işlemeli bir örtü olan bütün bir ekmek olurdu. Soframızın ortasında da kristal bir vazo içinde bahçemizden topladığımız mevsim çiçekleri konurdu. Yemekte başlangıç olarak “erikli gelincik balığı( gaya kon avramila)”, a “etli patlıcan sarma(rulikos de berencena)” ve son olarak tatlı olarak da “cevzili tatlı(travados)” olurdu. Şabat Sofrası Yahudiler’ in en büyük şansı ve asimile olmamalarındaki en büyük etkendir. Şabat yemeği olduğu sürece Yahudilik yok olmayacaktır. Her ne kadar kaybolmaya başlasa da bu çok önemli bir gelenektir. Aileleri hep bir arada tutar.”
RECA DEŞİLTON (Berken Döner röportajı) – www.gazeteduvar.com.tr
Bir çocukluk arkadaşım var. İki ayağı üzerinde duran ilk insansı atasını bile merak eder: Kaçı hırsızdı, kaçı katildi, kaçı kahramandı, kaçı şuydu, kaçı buydu? Bir gün dayanamadım, bu merakın saçmalığını anlasın diye kendi hayatımdan bir şey anlattım: Mevki Mersin, yıl 1947 ya da 48... Filistin’de Arap / Yahudi savaşı var. Ben, Nusayri komşular yüzünden Arapları tutuyorum. Mersin’de az biraz Yahudi var. Bir gün Hastane Caddesi’nden aşağı doğru yürüyorum. Caddenin, Fabrikalar Caddesi ile kesiştiği köşede bir Yahudi çocuğu gördüm. Gittim çocuğa çattım. Boğuşmaya başladık. Oğlan acar çıktı, ben aşağı düştüm. Derken kulağıma kuvvetli bir el yapıştı, beni ayağa kaldırdı. Benimle birlikte o çocuğu da kaldırmış. Adam yüzümüze ters ters bakıp “Ulan iki Yahudi kavga etmeye utanmıyor musunuz?” dedi. Bu cümle benim hayatımda duyduğum en önemli cümledir: “Demek ki ben Türkten başka bir şey de olabilirmişim.”
ÖZDEMİR İNCE
http://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ozdemir-ince/kokler-nerede-1729681
Hiç kuşkum yok, koronavirüsün Batı veya Amerika veya İsrail veya Yahudiler tarafından bilerek imal edilmiş olduğuna inananların sayısı şu anda virüse yakalanmış olan kişi sayısından daha yüksek! Bunun böyle olduğu konusunda keşke mümkün olsa da yüz binlerce kişiyle bir lirasına bahse girebilsem; hiç olmazsa salgın sonrasında güzel bir hayatım olurdu.
Gazeteler Nature dergisinde yayınlanan ve virüsün insan tarafından “yapay olarak veya laboratuvar ortamında üretildiğine dair hiçbir belirti göstermediğini” kanıtlayan bir araştırmaya bugün uzun uzun yer verdi. Araştırmacıların sorusu, “Acaba virüsü CIA veya MOSSAD yaratmış olabilir mi?” değildi; “Bir araştırma laboratuarından sızmış olabilir mi?” idi. Ama gazete haberini okuyanlar arasında “Tabii böyle diyecekler, bu araştırmacılar hem Amerikalı hem de büyük ihtimalle Yahudi” diye düşünenlerin az olmayacağını tahmin ediyorum.
Komplo teorileri çaresizliğin sonucudur. Her felaket komplo teorilerine yol açar, bu teorilere inananların sayısını arttırır. Kötü bir şeyler oluyor, niye olduğunu anlayamıyorum, hayatımı bir şeyler berbat ediyor, engelleyemiyorum, demek ki “birileri” bana (veya bize) karşı bir plan uyguluyor.
Komplo teorilerine karşı mücadele etmenin yolu Bradlee Dean veya Soner Yalçın gibi habis insanlarla uğraşmak değil, çaresizlik duygularını aşmanın yollarını yaratmaktır. Çaresizlik yalnızlıktan gelir, tek başına hiçbir şey yapamıyor olmaktan gelir. Yalnızlık ise örgütlenmeyle, dayanışmayla aşılır.
RONİ MARGULİES
https://marksist.org/icerik/Yazar/13585/Zirdeliler,-komplolar-ve-virus
• İsrail dünyada en erken ve isabetli önlemleri alan birkaç ülkeden biri. Şu an burada yapılan (çoğu sadece burada olan şeyler de değil) ve bizim de hızla uygulayabileceğimiz çok şey var bence.
• İsrail Sağlık Bakanlığı’nın bu süreçte geliştirdiği, “hamagen” diye bir uygulama var. Konumunuzu takip edip eğer tanı konan bir korona hastası ile son 14 günde yolunuz kesiştiyse size bildirim gönderiyor.
• Bakanlığı herkese açık telegram hesabından her gün kaç test yapıldı, kaç şüpheli, kaç karantina, kaç hasta, konumları, yaş grubu, risk faktörleri her türlü ayrıntıyı paylaşıyor. Fake bilgiler anında yalanlanıyor.
• Bakanlık tarafından sürekli güncellenen, ülkedeki tüm vakaların ve ev karantinasındaki kişilerin konumunu, sayısını, geçmişini gösteren ve sokağına kadar zoom yapabilen 2 resmi harita mevcut.
• Gelirlerinden olanlara aylık “işsizlik maaşı” yolu açıldı. Bu miktar ülkedeki ortalama maaşın altına düşemiyor (asgari ücretin 1.5-2 katı).
• Bize arabalarımıza koymamız için “şu hastanede doktordur” yazısı verdiler. Polis noktalarında işaretsiz araçlar ara ara durdurulup dışarıda olmalarının sebebi soruluyor.
• Otobüslerin yarısı durdu, kalanına devlet onaylı işlere gitme amacı dışında binilmiyor (kontroller mevcut). Aksam 8’den sonra toplu taşıma yok. Ön kapıdan biniş yasak, şoför yakınına oturulmuyor.
• Virüs 1 ay önce geldi buraya ve hemen karantinalar, uç önlemler başladı. Başbakanın bizzat açıklama yapmadığı bir gun hatırlamıyorum. Kimse anlam veremiyordu başta tabii. Daha Çin dışında vaka yok sayılırdı.
• BURAYA DİKKAT: Bir ülkede vaka artışı varsa GERİYE DÖNÜK 14 gün karantina uygulaması yapıldı. Mesela Avusturya daha 100 vakası bile yokken listeye alindi ve o gün Viyana’dan 12 GÜN ÖNCE dönmüş stajyerim aranıp günün ortasında evine yollandı, hastaneye 2 gün sonra dönmek üzere.
• Bölüm başkanım profesör 2.5 hafta önce Fransa’daki konferanstan geldiğinde 14 gün karantinaya alındı. Fransa bu listeye alındığında oradaki toplam vaka sayısı daha 200-300’dü. Güldük, dalga geçtik abartılıyor diye, sonuç ortada…
• İlk karantinalardan itibaren karantinaya alınan insanların evlerine gelişi güzel zamanlarda görevliler yollandı. Kişi evde mi diye kapıda kimlik ve ateş kontrolü yapıldı.
• Burada da aşırı dindar kesim karantinaya uymadı, zaten vakaların büyük kısmı onların yaşadıkları yerlerden. 1 hafta içinde dini eğitimler yasaklanıp, sinagogda 150 kişilik düğün yaptı, diye bir haham ve gelinin ve damadın babaları gözaltına alındı vs ve büyük kesim evine döndü.
• Tartışmalı nokta: Yeni çıkan bir yasayla istihbarat yalnızca sağlık bakanlığının şüpheli kabul ettiği karantinadakilerin konumlarını telefonlarından izliyor.
• Hastanede doktorlardan sekreterlere, güvenlik görevlilerinden temizlik elemanlarına kadar corona senaryolarına karsı özel eğitim almaya başladık. Hastane içerisinde zaten 1 aydır olağanüstü hal var, kuş uçmuyor.
• Neler yeni: Tüm işyeri sahiplerine kapıda ateş ölçme zorunluluğu… Özel durumlar dışında evinden 100 metre çıkış izni… Taksilerde tek yolcu, cam açık…
• Şu an dünyanın her tarafından tüm İsrail vatandaşları halen buraya akın ediyorlar, buradan ülkelerine geri çağrılan yabancılardan kimse ise dönmek istemiyor.
• Kendimi güvende hissediyorum. Burada bulunan tanıdığım kimse için endişelenmiyorum. Sağlık Bakanlığı bana sağlık çalışanı olduğum için muayene + test uyguluyor, elimin altında hastalarıma uygulayabileceğim sınırsız test var, maske vs malzeme sıkıntım ufukta bile görünmüyor.
• En büyük derdim Türkiye. Hayatım boyunca biriktirdiğim bütün sevdiklerim orada. Hastalanırlarsa yüksek ihtimalle iyileşeceklerini biliyorum ama onlara bir şey olmasından korkuyorum.
FEVZİ HEPŞENKAL
Yeni tip koronavirüs, yani bilimsel kısaltmasıyla SARS-CoV-2 ya da COVID-19 insan icadı mı? Çin'in Vuhan kentindeki Ulusal Biyogüvenlik Laboratuvarı'ndan mı çıktı? Birileri bu virüsü yanlışlıkla dışarıya mı taşıdı? Yoksa virüs planlı bir şekilde üretilip insanların üzerine mi salındı? Bu soruları duymak için fazla beklememiz gerekmedi. Komplo teorisyenleri sosyal medyada çok hızlı harekete geçti.
Dinlediğim ilk komplo teorisyeni, bir minibüs şoförüydü. O konuşuyor, beş altı yolcudan oluşan cemaat onu hararetle destekliyordu. Şoför kardeşimize göre virüsü İsrail yaratmıştı, bu işte Amerika'nın da parmağı vardı. Amaç Türkiye'yi bitirmekti!
(...) Pekiyi komplo teorilerinin müşterisi neden bu kadar çok? Aralarında hekimlerin bile bulunduğu, siyaseten apayrı noktalarda bulunan insanlardan oluşan azımsanamayacak büyüklükte bir kitle neden komplo teorilerinin etrafında kenetleniyor? Bilgisizlik ve analitik olmamak en başta gelen nedenlerden olsa gerek. Üşengeçlik de ayrı bir neden herhalde. Kimse kafasına takılan konuda ne araştırma yapılmış diye bakmakla vakit kaybetmek istemiyor. Sosyal medyanın ve sohbet gruplarının hızına hemen, saniye geçirmeden yetişmek derdinde herkes. O hıza yetişmeye çalışırken de Orta Çağ'dan hallice bir zaman dilimine ışınlanıyorlar. Oysa insanlığın bu felaketin nedenlerine, salgının neden hızla yayıldığına ve olası sonuçlarına odaklanması gerekiyor.
BANU GÜVEN
https://www.dw.com/tr/insan-yap%C4%B1m%C4%B1-olan-korona-de%C4%9Fil-adaletsizlik/a-52945515
6-7 Eylül 1955 Olayları’ndan hemen herkes gibi ailem de çok etkilenmişti. Beyoğlu’nda babam ve eniştemin birlikte işlettikleri ortak bir gömlek mağazası vardı. Olaylar başladığında babamın yanında çalışan Kürt hamallar mağazanın önünde durmuş, yağmayı engellemek için ellerinden geleni yapmışlar. Bu nedenle bizim ailemizde Kürtler her zaman sevilir ve sayılır. Olayın hemen ertesi yılı İsrail’e göç etme kararı alındı. Böylece hayatımızda İsrail günleri başladı. Gider gitmez bir etkinliğe katılmıştık ve orada sonradan İsrail Devlet Başkanı David Ben–Gurion olduğunu öğrendiğim bir beyefendi bana “rugelach” kurabiyelerden ikram etmişti. Rugelach benim için İsrail yıllarını başlatan tattır. Oraya dair benim en unutamadığım koku ise Cuma günleri tüm sokaklara yayılan, “Hala” denilen ekmeğin kokusudur. Cuma günleri, tüm aile bir araya gelir ve evin hanımı nefis bir sofra kurar. Ortaya da “hala ekmeği” konur ve kutsanır. Diğer unutamadığım tat “Falafel”dir. Purim Bayramı’nda yediğimiz “Aman’ın Kulakları (Oznei Haman)” denen kurabiyelerin de tadını, kokusunu unutmam mümkün değil. Son olarak şunu da eklemeliyim. İsrail’de arkadaşlarımın evini ziyaretimde İstanbul’da alıştığımız gibi kek, pasta, çörek yerine “havuçlu, portakallı meyve salatası” yerdik.
(...)Şabat sofrası masamıza, annemin çeyizinden kalan beyaz kolalı ve çok zarif işlemeli bir örtü serilirdi. Bu sofrada mutlaka Kiduş kadehi (Şabat duası okunurken içine şarap konulan kadeh), kırmızı şarap, üzerinde işlemeli bir örtü olan bütün bir ekmek olurdu. Soframızın ortasında da kristal bir vazo içinde bahçemizden topladığımız mevsim çiçekleri konurdu. Yemekte başlangıç olarak “erikli gelincik balığı (gaya kon avramila)”, a “etli patlıcan sarma (rulikos de berencena)” ve son olarak tatlı olarak da “cevzili tatlı (travados)” olurdu. Şabat Sofrası Yahudiler’ in en büyük şansı ve asimile olmamalarındaki en büyük etkendir. Şabat yemeği olduğu sürece Yahudilik yok olmayacaktır. Her ne kadar kaybolmaya başlasa da bu çok önemli bir gelenektir. Aileleri hep bir arada tutar.
RECA DEŞİLTON (Berken Döner röportajı)
https://www.gazeteduvar.com.tr/hayat/2020/03/29/bir-yasam-bicimi-reca-desilton-ile-sefarad-mutfagi/
Binlerce insanın ölümüne neden olan koronavirüs nefret söylemi ve suçlarını da beraberinde getirdi. Neredeyse bütün ülkeler küresel soruna karşı “ortak çözüm” arayışına girerken sokaktaki bazı sıradan insanlar da sosyal medyadan nefret saçarak virüsün “sorumlularını” arıyor.
Korku, panik ve endişe derinleştikçe nefret söylemleri de arttı. Hatırlarsanız; virüsün ilk sorumlusu, ilk ortaya çıktığı yer olan Çin’di. Caddelerde, sokaklarda, restoranlarda Çinli görünce kaçışan insanlar, bir süre sonra gördükleri her yerde bu insanlara hakaret etti; yüzlerine tükürdü, otobüslerden indirdi, ülkelerini terk etmeleri, geri dönmeleri için şiddete dahi başvurdu.
Virüsün ikinci sorumlusu İsrail olarak gösterildi. Sosyal medyada virüsle ilgili çeşitli komplo teorilerinin hedefine Yahudileri oturtanlar, olayı “Koronavirüs lanetlenmiş bir ırk olan Yahudilerin işi” meselesine dönüştürenler… Haliyle binlerce paylaşım nefrete eğilimli birçok insanın kafasında koronavirüsü Yahudilerin çıkardığı, virüsün yayılımından önünde sonunda Yahudilerin çıkar sağlayacağı ve dünyayı kontrol edeceği gibi ifadelerle yol alıyor.
(...) Nefret suçu sadece hedefe koyduğunuz bir kişiye yönelmez. Yarattığınız algı sadece o kişileri mağdur etmez. Aynı zamanda o insanı ya da mağdur ettiğiniz kişiyi tanımlandığınız grubu da hedef alır. Milleti, dini, dili, ırkı, cinsiyeti, yaşı hedef alır.
Virüsün belli bir yaşta, belli kronik rahatsızlıkları olan insanlarda daha fazla etkisini göstermesi, tam da bu nedenle 65 yaş ve üzerindeki insanların sokağa çıkmamasına yönelik bir kararın ve bununla ilgili toplumda oluşan yanlış algılamaların sonuçlarıdır bunlar. O yaştaki insanları böylesine rencide etmek, o insanlara topluma kabul edilmediklerini, onları ayrıştırdığınızı, yok saydığınızı söylemektir. Oysa koronavirüs, yaş, cinsiyet, ülke, millet, dil, din, ırk ayırmıyor. Peki, nefret suçunu işleyenlere virüsün bulaşmayacağının ya da virüse rağmen yaşayacağının garantisini kim veriyor?
Ülkeniz mi, ırkınız mı, yaşınız mı?
BELMA AKÇURA
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/belma-akcura/virusle-gelen-nefrete-dair-6175705
Netten okumalar
https://www.beyaztarih.com/yahudi-tarihi/baslangictan-buyuk-surgune-kadar-yahudi-tarihi
http://m.bianet.org/bianet/yasam/221878-en-tehlikeli-virus-nefret
https://odatv4.com/israilde-neler-oluyor-28032001.html
https://www.tebernuskirecci.com.tr/ticaret-acisindan-yahudilerle-turklerin-farklari-99780.html
Takılan tweetler
Ata Maden@ceteraetcetera
Herkese selam. aylardir yoktum, israil'e tasindim ve kudus'te bir hastanede asistanliga basladim. bu ve sifirdan ibranice ogrenmek tek odagim oldu haliyle. siteye donesim vardi, israil'deki korona uygulamalari hakkinda bir flood yapmak istedim (virus 21 subattan beri burada)
israil dunyada en erken ve isabetli onlemleri alan birkac ulkeden biri. turkiye'nin eksikleri daha iyi anlasilir, belki bir umut birileri duyar diye yazacagim biraz da. karantina, test sayilari, devlet seffafligi ucretli izin vs az az girmeye calisacagim
kac kisi ilginc bulur bilemiyorum. su an burada yapilan (cogu sadece burada olan seyler de degil) ve bizim de hizla uygulayabilecegimiz cok sey var bence. hala tartismali olan noktalar da var. kisa kisa hepsinden bahsedecegim. Basliyorum
https://twitter.com/ceteraetcetera/status/1242504192691965955
https://twitter.com/ArtiTV_/status/1243282123940868096
Semih Can@TheBankerSC
Çok ilginç Veba da yine Çin'de ortaya çıkmış. Avrupa'yı mahvetmiş. Vebanın sebebi Yahudilerdir deyip Yahudi öldürmüşler.
https://twitter.com/TheBankerSC/status/1242166609634000896
Diyarbakirlisaripişo@saripiso1
Küdüs'te #Diyarbakır doğumlu Yahudiler
Bugün İsrail'in Kudüs kentinde doğma büyüme Diyarbakırlı olan yaklaşık 20 Yahudi aile yaşamaktadır. Diyarbakırlı Yahudiler 1948-1949 yılları arasında İsrail'e göç ettikten sonra geleneklerinden kopmamışlardır.
1888’de Diyarbakır’da 450 Yahudi, 1893’te ise 100 Yahudi aile yaşamaktaydı. 20.yüzyılın başlarında ise 500 Yahudi’nin varlığı bilinmektedir. 1940 da israil devleti kurulunca Yahudilerin büyük çoğunluğu Kudüs, Filistin, lübnan beyrut gibi kentlere göç etmiştir
https://twitter.com/saripiso1/status/1242159809182531586
PLinTurkey@PLinTurkey
24 Mart 1944’de Alman Naziler,Yahudikomşularını kurtarmaya çalışan 6 çocuklu Polonyalı J. ve W. Ulma ailesini hunharcaöldürdüler. Bu nedenle de her 24 Mart, Holokost zamanında onbinlerce PolonyalıHolokost kurtarıcılarını ve onlara yardım edenleri tazimle yad ediyoruz#THREAD1/3
2017'de, Polonya’nın güney doğusundaki Markowa köyünde Józef ve Wiktoria Ulma'ların altı çocuklarıyla yaşadığı ve beraber şehit oldukları ev, Yahudileri Kurtaran Polonyalılar Müzesi’ne dönüştürülmüştür. https://muzeumulmow.pl/en/ 2/3
Holokost kurtarıcılar arasında da Türk ve Polonyalı diplomatlar vardı. 1923’te Polonya-Türkiye ilişkilerinin kurulmasını müzakere eden Büyükelçi Aleksander Łados, Holokost sırasında yaklaşık 10 bin Yahudi için düzenlediği yasadışı pasaportlarla ünlenmiştir. 3/3
https://twitter.com/PLinTurkey/status/1242416671350034432