Son büyük konvansiyonel savaşın 1945 yılında Almanların yenilgisiyle tamamlanmış olmasının ardından, günümüzün büyük şirketleri, savaş ekonomisi gibi önemli testlerden geçmedi. Korona salgınıyla birlikte, ekonomik sistemin sürdürülebilirliği 2008 krizinden bu yana ilk defa ciddi anlamda sorgulanır hale geldi.
Özellikle son 20 yılda, türev piyasa araçlarının artmasıyla finansal piyasalar adeta pamuk ipliğine bağlanmış oldu. Yaklaşık üç yıldır burada karışık olarak bilinen finansal gerçekleri olabildiğince sade şekilde anlatmaya çalışıyorum. Bu konuyu da size şöyle izah edeyim. Finansal piyasalar öyle bir hale geldi ki borçlanan tarafın borçlanma maliyeti üzerinden dahi tekrar bir türev araç çıkartılarak borçlanan borcu, üçüncü kişilere tekrar bir menkul kıymet olarak satılıyor. Dolayısı bildiğimiz eski sistem kapitalizmde borçlu borcunu ödeyemeyince, alacaklı taraf sarsılacakken, türev araçların bu kadar sık kullanılır hale gelmesiyle, olası bir ödeme güçlüğü ya da benzeri bir problemin domino etkisi, çok daha fazla oluyor.
Elbette bu türev araçların, borçlanma ve sermaye piyasalarını hareketlendirmesi nedeniyle ekonomik büyüme içinde olumlu katkısı var. Borçlanma için birçok alternatifin çıkması, sermaye sahipleri ve borçlanma ihtiyaçları olanların birçok platformda bir araya gelmesi, ipliğimizin boyunu uzatsa da, elbette inceltti.Günümüz dünyası artık çok fazla girift ilişkilere sahip durumda.
Artık gerek vergi sistemi, gerekse şirketlerin nakit akışları, korona virüsü sonucu oluşan, 1-2 aylık ‘boş’ dönemlere hiç uygun değil. Son konvansiyonel savaşın 1945 yılında Almanların yenilgisiyle tamamlanmış olmasının ardından, günümüzün büyük şirketleri, savaş ekonomisi gibi önemli testlerden geçmedi. Diğer taraftan, büyüme hırsları ve rekabet gibi nedenlerle, eldeki nakit son damlasına kadar kullanıldığından ve bunun aksi finansal verimsizlik olarak nitelendirildiğinden; günümüz şirketlerinin olağanüstü durumlara karşı dayanıklılığı da, hazırlığı da yetersiz. Son haftalarda borsada yaşanan inanılmaz çöküşün nedeni de bu.
Elbette şirketler ne kadar sağlamsa, ülke ekonomileri de ancak o kadar sağlam olabilir. Şirketlerin kırılganlığının bu kadar artması nedeniyle, yıllardır merkez bankaları ülkelerinde büyük şirketleri/bankaları kurtarmak için çaba gösteriyor. Burada dikkat çekmek istediğim nokta ise finansal sistemin zayıflığı. Çünkü 1-2 aylık bir ‘pause’ bile finansal sistemi adeta yıkma seviyesine kadar götürebiliyor. Devletlerin vergi gelirleri azalırken, bu tarz salgın gibi durumlarda vergi gelirinin azalmasının yanında bilakis kamu harcamaları ise normale göre artıyor. Dolayısıyla sürdürülebilirliği düşük finansal yapıdaki şirketlerden oluşan ekonomilerin de akıbeti aynı oluyor.
Günümüz kapitalist düzeninin, kendi kendine dışarıdan müdahale olmadan dahi 8-10 yılda bir kriz yaratabiliyor olmasının yanında, böyle salgın gibi bir hesapta olmayan olay yaşandığında gelişen dinamikler de bambaşka oluyor. Artık finansal enstrümanların tabiri caizse ‘sineğin yağını çıkarmak’ seviyesinde artmasıyla birlikte, bu olanlar maalesef kaçınılmaz bir kırılganlığı gözler önüne seriyor.
FED’in faizleri sıfıra indirmesi ve piyasaya enjekte edeceği para miktarını artırması, sıkışan ekonomileri kurtarmak için attığı en somut adımlar. Peki, bundan sonra ne olacak? Korona virüsü salgını ile ilgili olarak geleceğe dönük beklentilerim şu yönde:
1-Konunun uzmanı değilim, son 20 yılda yaşanan salgınlara, salgınların yayılma hızlarına ve ne kadar sürede kontrol altına alındıklarına baktığımızda, koronanın da benzer bir yol izlediği varsayımı altında, bu salgının nisan ayı ortasında zirveyi görmesini bekliyorum.
2-Zirveyi görünceye kadar borsalardaki satış dalgasının devam etmesini bekliyorum. Brent petrolde, sarsıcı talep düşmeleri ile birlikte tarihi düşük seviyelere ulaşılabilir. Açıkçası brent petrolde tek haneli rakamların görülmesine şaşırmayacağımı söylemek istiyorum. Fakat bu durum oldukça kısa süreli ve panik nedeniyle oluşacaktır diye düşünüyorum.
3-FED’in faiz indirimlerinin etkisini şu an için tam olarak gözlemleyemiyoruz. Panik satışlarından dolayı piyasaların gerçek tepkisini göremiyoruz. Fakat korona salgınının yayılma hızı negatife düştüğü anda, hisse senetleri piyasasına ciddi bir ‘recovery’ olacaktır ve fiyatlarda tekrar bir toparlanma olacaktır diye düşünüyorum.
4-Bu toparlanma hareketinin başlangıç seviyesi, söylediğim gibi virüsün yayılma hızının negatife düştüğü an ya da biraz öncesinde olacaktır. Genel olarak hisse senedi piyasalarındaki toparlanmayı ise, bu süreçte kaybettikleri değerin yaklaşık yüzde 65’ini alacağı şekilde olmasını bekliyorum. Tabi bu varsayım, virüsün nisan ayı ortasında zirve göreceği varsayım altında. Virüs zirve noktasına ne kadar geç giderse, finansal piyasalardaki toplanma o kadar zor olacaktır. Temel analizden gidersek, şirketin bilançosunda içerisindeki korona etkisi ne kadar uzun olursa, sorun o kadar büyük demektir.