• Biz de çocukken Seder yapardık. O zamanlar dua kitaplarına henüz Türkçe girmiş değildi. Anlamadığımız İbranice ya da büyüklerin anladığı bizim yalnızca kulak dolgunluğuyla bildiğimiz Ladino dilinden okunanları dinler Ladino Latin alfabesiyle yazıldığından okumaya da katılırdık. Seder sofrasında en çok sevilecek şey tabii ki kölelikteki çamuru sergileyen elma reçeli Harose idi. Marul yaprakları içine hamursuzu, kereviz yaprağını, haroseyi koyup yiyivermek pek keyifli olurdu. Dedem işi uzattıkça uzatır, kitaptaki soruların anlamını ve cevaplarını açıklar biz de açlıktan bayılırdık. SOLİ ÖZEL – www.t24.com.tr
Biz de çocukken Seder yapardık. O zamanlar dua kitaplarına henüz Türkçe girmiş değildi. Anlamadığımız İbranice ya da büyüklerin anladığı bizim yalnızca kulak dolgunluğuyla bildiğimiz Ladino dilinden okunanları dinler Ladino Latin alfabesiyle yazıldığından okumaya da katılırdık. Seder sofrasında en çok sevilecek şey tabii ki kölelikteki çamuru sergileyen elma reçeli Harose idi. Marul yaprakları içine hamursuzu, kereviz yaprağını, haroseyi koyup yiyivermek pek keyifli olurdu. Dedem işi uzattıkça uzatır, kitaptaki soruların anlamını ve cevaplarını açıklar biz de açlıktan bayılırdık. Nihayet dualar bittiğinde gecenin gerektirdiği yemekler (balık, mutlaka kuzu, yanında enginar, bakla veya araka -yani bezelyenin izmircesi- ve sonunda kıymalı mina -yani hamursuzla yapılmış börek) yenirdi. Biz arazi olurduk. Dedem yemek sonrası dualarına başlardı.
Ertesi gün Havra'daki, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve o zamanki Cumhurbaşkanı kimse ona hayır dua da edilen, ibadetten sonra bayram ziyareti faslı başlardı. Artık pek rastlanmıyor buna zira bayramlar tatil fırsatları ancak. Gidilecek yerler belliydi ve gittiklerimiz tek tek hayattan ayrıldıkça ziyaret edilen yerlerin sayısı da azalırdı. Tabii ki bayramlıklar giyilir, (abim daha o zamandan ne dikkat ederdi kıyafetine. Bugün gibi hatırlarım kahverengi ekose dar kesimli ceket ve kahverengi pantalon altına, bozuk derili şik kahverengi makosenleriyle ne fiyakalı olduğunu) sıkıcı da olsa babaya refakat edilir, evin hanımı tarafından karşılanılır, belki başka ziyaretçilere de rastlanırdı. Ya "Bon fet" ya "hag sameah" demek icap ederdi, hayırlı bayramlar yani. Kim bilir siz o evdeyken evin erkeği de kendi oğluyla sizin evinizde annenizi ziyaret ediyor olabilirdi. Bu ziyaretlerin en cazip tarafı ikram edilen tatlılardı. Şarope yemekten mide fesatına uğrar, lezzetini ve yapılmasındaki hüneri ancak şimdilerde tam anlamaya başlayabildiğim turunç ve incir reçellerine de takılırdık. Bir de bademli krokan vardı. Ölümcüldü ve her evde bulunmazdı. Oralarda da badem ezmesi yerdik daha doğrusu artık fenalık geldiğinden yer gibi yapardık.
Hamursuzun yemeklerinin kendilerine göre ayrı lezzeti vardı. Annem hamursuzu kaynatıp üzerine rafadan yumurta, zeytin yağı ve rendelenmiş peynir eklerdi inanılmaz bir tad çıkarırdı bundan. Bol pekmezli "bimueloz" da popülerdi ama ben küçükken bile pek sevmezdim.
Evde kurallara uygun yerken zamanla yoldan çıktık. Gelenek güzelliğiyle gönlümüzde kaldı. Biz farklı tadların, kurallara uymamanın cazibesine kapılıp kuralları pek tınmaz olduk. Sekülerleşme diyorlar buna.
SOLİ ÖZEL
https://t24.com.tr/yazarlar/soli-ozel-t-24/hamursuz,26172
Osmanlı döneminde Rumlar ile Yahudiler arasında yaşanan “kan iftirası” denilen mesele sebebiyle Yahudi ve Rum mahallelerinin arasına Türk mahallesinin bulunduğunu aktaran Siren Bora, “Bu durum biraz da Yahudi toplumunun uyumlu olma konusundaki hassasiyetinden kaynaklanıyor bence. Onlar yaşadıkları topluma uyum sağlıyorlar, iyi geçinmeye özen gösteriyorlar. Hatta son derece o toplumla iyi ilişkiler kurmaya da çabalıyorlar. Cumhuriyet döneminde olan bazı olaylar haricinde Anadolu’da Yahudilerle Müslüman toplum arasında da bir sorun yaşandığını ben görmedim, duymadım son. Ama genelde bir arada son derece iyi anlaşan iki farklı topluluktan bahsediyoruz” diye konuştu.
İzmir’deki Yahudi nüfusunun azalmasında etkili olan unsurlar hakkında da konuşan tespitlerini paylaşan Bora, bu noktada tek bir unsurun değil birden fazla olayın bu durumda etkili olduğunu söyledi. Bora, 1922’de İzmir’in işgalden kurtulmasından sonra Cumhuriyetin ilanı ve Yahudilerin Lozan’ da ayrı bir takım ayrıcalıklara sahip bir topluluk olarak kabul edilmeyi reddetmeleri ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmalarını ilan etmeleriyle başlıyor. Ama ondan sonra yavaş yavaş yeni rejimin getirdiği bazı sorunlarda başlıyor bununla beraber. Trakya olayları var 1930’lu yıllarda, varlık vergisi var, devam eden diğer olaylar var. Bir de İzmir Yahudileri zengin Yahudilerden ibaret değil. Yüksek oranda yoksul Yahudiler vardı.Bunlar İsrail Devleti kurulduğu zaman İsrail’e göç etmeyi istiyorlar. Değişik etmenler var bu göçleri tetikleyen. Dolayısıyla tabii ki Türkiye’de ki ve İzmir’deki Yahudi nüfusu da zamanla azalıyor” ifadelerini kullandı.
SİREN BORA
Amerikan faşoları yeniden hortlamışlar..
"Koronayı Yahudilere bulaştırın" kampanyası açmışlar.. Sosyal medyada haberleşip, bunu nasıl başaracaklarını da birbirlerine anlatıyorlarmış..
"Fırsattan istifade rakibine zarar verme, yok etmeye çalışma" sadece bizde yok yani.. Böyle günlerde bile "Biz" olmayı beceremiyor, insanoğlu..
Peki ne olacak Yahudilere bulaşırsa?.
Hasta olacaklar.. Büyük bir çoğunluğu da iyileşecek. Bu iyileşenlerin kanından yapılan plazma ile o faşolar da tedavi edilecek.
Yani o "Asil ve üstün" Faşo kanına "Yahudi kanı" karışacak!.
HINCAL ULUÇ
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/uluc/2020/04/10/hedef-belirleme-ve-hayal-etmenin-gucu
Netten okumalar
https://www.ocakmedya.com/serbest-kursu-hag-sameah-pesah-bayrami/
http://bianet.org/bianet/yasam/222754-otto-weidt-korler-atolyesi-rosenthaler-caddesi-39
Takılan tweetler
Ata Maden@ceteraetcetera 6 Nis
hasta psikolojisi de cok onemli. tel aviv'deki bir hastanede, koruyucu kiyafetin uzerine icindeki saglik calisaninin fotografi yapistirilmaya baslanmis. korona hastalari en azindan onlarla kimin ilgilendigini gorebilsinler diye.
https://twitter.com/ceteraetcetera/status/1247125270341050368
Ata Maden@ceteraetcetera
israil'de 2 gundur sokaga cikma yasagimiz vardi, aynen turkiye'deki gibi suresine kadar neredeyse tipatip ayni. bu sabah bitti. hicbir noktasinda en ufak bir izdiham olmadi. hani yani cok uc dusunulmeyecek seyler degil de nasil oldu cok kisa anlatayim.
1 aydir falan tv'lerde ara ara boyle gecici kisa sokaga cikma yasaklarinin gelebilecegi, 1-2 gun onceden halka haber verilecegi anlatildi. herkeste az miktarda hayati malzemeyi depolama bilinci olusturuldu.
pazartesi, ertesi gun 14:00te sehirlerarasi ulasimin duracagi, sonra aksam 19:00'da da 2 gunluk yasagin baslayacagi aciklandi. marketler, eczaneler vs acik kalacak yerler de ayni konusmada haliyle soylendi, acip internetten bakabiliyordunuz acik kapali olacak yerlere tek tek.
2 gun gecti, evin bayram alisverisini de bu surecte ben yaptim. marketi arayip istediklerimizi soyledim, onlar hazirladilar, gidip teslim aldim eve dondum. yaslilara da onlar teslim ettiler. bu sabah da bitti. boyle. sacma bir flood oldu ama belki fikir olur ne bileyim
https://twitter.com/ceteraetcetera/status/1248747354414514176
Çağlar Cilara@caglarcilara 9 Nis
İsrail nasıl tedbirler uyguladı?
Tüm dünyada neredeyse herkesten önce başladı tedbir almaya.
Kudüs'te çalışan Türk doktor Ata Maden ile hem hastalık hem de İsrail'in politikasını konuştuk.
Mutlaka dinleyin bence...
https://www.youtube.com/watch?time_continue=3&v=U1kYj-cyJcw&feature=emb_logo
https://twitter.com/caglarcilara/status/1248000812992860160
Işıl Acehan@IsilAcehan 7 Nis
Belgeselimiz için röportaj yaptığımız, ABD’deki çok az sayıdaki Ladino konuşanlar ve aynı zamanda Ladino öğreten,ailesi İzmirli Sefarad Yahudisi Gloria ile röportaj görüntülerimizi izledikten sonra biraz Sefarad mutfağına daldım.
Çok güzel yemekler var!
https://twitter.com/IsilAcehan/status/1247498153026367489
Abdulla R Al-Khalifa@AbdullaRAK
Warmest well-wishes to the #Jewish community in #Bahrain, and those throughout the world, at this holy time of Passover.
Pic: The inside of the Synagogue in Bahrain.
En sıcak dileklerimle #Jewish içindeki topluluk #Bahrain ve tüm dünyada olanlar, Fısıh Bayramı'nın bu kutsal zamanında.
Pic: Bahreyn'deki Sinagog'un içi.
https://twitter.com/AbdullaRAK/status/1247946231944548368
Ata Maden@ceteraetcetera
hepinizle bunu paylasmak istedim. bugun israil'de hamursuz bayrami ve kudus'te bir suredir konuk oldugum yahudi aile, korona yuzunden bir araya gelemedikleri butun akrabalariyla goruntulu sohbet actilar, boyle sarkilar soyluyorlar.
hep beraber olalim. guzel gunler yakin.
https://twitter.com/ceteraetcetera/status/1247965008887193600
Hovh. Nazaretyan@HovhanNaz
Ermenistan'ın Yahudi cemaati oldukça küçük olmasına rağmen (yüzlerce), 2011 yılında Erivan'da 2 yıl önce ziyaret ettiğim bir sinagog kurdular.
https://twitter.com/HovhanNaz/status/1246852159804706822
TrakyaBalkan@Trakya_Balkan
Selanik'te sütçü. 1900'lerin başı.
1912'De şehir Yunan ordusuna teslim olmak üzereyken Selanik'te gelecek göremeyip (doğru bir kararla) Barselona'ya göçen Dr. İzak Karasu, Selanik'in sütçülerinden öğrendikleriyle dev bir markanın temelini atacaktı: DANONE!
Dr. İzak Karasu, yeni yerleştiği Barselona'da hastaların sık sık sindirim sorunları yaşadığını görünce, Selanik'ten bildiği yoğurdu burada üretti ve satmaya başladı.
Yoğurdun ismini de oğlu Daniel'in isminin Katalanca lakabı olan DANONE olarak belirledi.
Bu arada Danone'nin kurucusu Dr. İzak Karasu, avukat ve İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin üyelerinden, Abdülhamit'e hal'ini bildirenlerden biri olan (soldan ikinci) Emanuel Karasu'nun (Carasso) yeğenidir.
Karasu ailesi Selanik'ten Barselona'ya 1916'da göç etmiş bu arada.
Yunan idaresinde 4 yıl yaşamış ve muhtemelen Selanik'in artık eski Selanik olamayacağını anlamışlar.
Zamamında Osmanlı'ya sığınan Sefarad aile için 450 yıl öncenin tersine bir göç.
Danone markası 1919'da kurulmuş
Şirketin isim babası ve veliahtı Daniel Carasso 1923'te eğitim için Fransa'ya gitmiş.
Yoğurdu anlamak için burada Pasteur Enstitüsü'nde dersler almış.
1929'da da şirketi tamamen Fransa'ya taşımış.
O zamanlar yoğurt eczanelerde satılan, yarı-ilaç olarak görülen bir ürün.
Carasso tam Fransa'da işi oturtmuşken 2. DS çıktı ve Alman işgali geldi.
Savaşı Selanik'ten bilen Daniel Carasso ABD'de göçtü.
NY'de küçük bir Yunan yoğurt şirketini aldı ortaklarıyla ve Dannon ismiyle üretime başladı.
1947'de yoğurt içine meyve reçeli koyana dek zarar ettiler.
Daniel Carasso (Karasu), 1951'de ABD'den Fransa'ya döndü.
Onun yönetiminde Danone sürekli büyüdü.
O zamana kadar Balkanlar, Ortadoğu ve Ortaasya'da bilinen yoğurdu bir dünya ürünü haline onun getirdiği söylenir.
1906 Selanik doğumlu Karasu 2009'da, 103 yaşında Fransa'da öldü.
https://twitter.com/Trakya_Balkan/status/1247644532679811073
AltyazıSinemaDergisi@altyazidergisi 11 Nis
Eytan İpeker'in Holokost'tan kurtulanların katıldığı sıradışı bir güzellik yarışmasını anlatan belgeseli 'The Pageant' en önemli belgesel festivallerinden biri olan Visions du Réel'de yarışacak.
https://twitter.com/altyazidergisi/status/1248936450999156736
Gökhan Çınkara@gcinkara
İsrail Arşivinde 12 Eylül 1980 Darbesi ve sonrasında olanlara dair Elçilik notları.
Toplamı 400 sayfayı tutmaktadır.
CHP hakkında epeyce notlar alınmış.
Arşiv Kutusu: 0071706.81.D3.78.AA
Arşivler gerçekten çok ama çok güzel anekdotlar sunuyorlar.
Arşivler çalışılmalı.
İsrail Devlet Arşivinde: 400 milyon belge
Ben Gurion Arşivinde: 5 milyon belge
Merkezi Siyonist Arşivlerde: 15 milyon belge
Begin Arşivi
İşçi Partisi Arşivi
YIVO Arşivi
mevcut.
ben kendi konumu ilgilendiren kısımları taradım.
https://twitter.com/gcinkara/status/1248004315903598593
Korona Günlerinde Ağa Takılanlar
https://medium.com/t%C3%BCrkiye/korona-ve-komplo-teorileri-daea87fa0bf1
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-52241948#
Değişeceğiz. İnsanların Yeni Yıl partilerinde birbirini öpmesi düşüncesizlik sayılacak, iş anlaşması imzalayanların tokalaşması hainlik olarak görülecek. Sarılmak mı? Çok riskli. El dezenfektanı bulundurmayan minik bir dükkân mı? Eldiven takmayan bir garson mu? Siparişinizi alkolle sildikten sonra kuryenin dokunduğu siparişe dokunan ellerinizi yıkamadığınızı düşünün (!) Bu tarz komik şeyler…
Kriz zamanlarında sevdiğim kişiler hakkında da çokça düşünüyorum. Ancak şimdi, güvende hissettiğimiz dairemizde bir araya gelmek yerine birbirimizden uzak durmalıyız. Oğullarım semptomları göstermemesine rağmen hastalığı taşıma korkusu yüzünden beni görmeye gelmiyor. Arkadaşlar sonsuza dek uzaklaştırıldı.
İşte bu yüzden tiyatro, restoran ya da kalabalık bir yere gitmenin endişe yaratmadığı eski hayatımızı gözden geçireceğimiz günü düşünüyorum. İnsanların yaz planları yaptığı günleri hatırlayın. Yaz planları mı? Biraz ciddi ol (!) Uçak biletleri, otel rezervasyonları, konser ve spor etkinliği biletleri, hayatın kendisi… Hepsini iptal ettik, iptal etmediklerimiz çoktan iptal oldu. Arkadaşlarla akşam yemeği mi? O günler geçmişte kaldı. Bazılarımız kalabalık sinema salonlarını bile severdi, arka sırada oturan kişi patlamış mısırı yerken ses çıkarsa da. Bir daha asla.
Birinin öksürdüğünü duyarsam bu işte yokum!
Virüsün psikolojik etkileri bir kuşak sürebilir. Bu, yirmi yıl eder. O zamana kadar birine ya da bir şeye dokunmanın ne olduğunu unutacağız. Nasıl bir dünya ama.
https://oggito.com/icerikler/andr-aciman-onumuzdeki-yil-nasil-biri-olacagiz/65191
https://sarkac.org/2020/04/tarihte-kuresel-salginlar-ve-iktisadi-sonuclari/
https://emrealkin.com/tr/haber/3318/ne-oldu-ne-oluyor-ne-olacak/
Bize şu an olan şey tam olarak ne? Evet, bir virüs. Kendi içinde hiçbir ahlaki yapısı da yok. Ancak bu kesinlikle bir virüsten fazlası. Bazıları bunun, Tanrının bizi hizaya getirme biçimi olduğuna inanıyor. Diğerleri ise Çin’in dünyayı ele geçirmek için düzenlediği bir komplo olduğuna.
Bu her ne ise, dünyayı şu ana kadar hiçbir şeyin yapamadığı bir şekilde dizlerinin üzerine çöktürmüş durumda. Zihinlerimiz hâlâ ileri geri çalışıyor, normalliğe dönüş istiyor, geleceğimizi geçmişimize dikmeye çalışıyor ve bu kopuşu reddediyor. Ama bu kopuş gerçek. Ve bu korkunç umutsuzluğun ortasında, bize tekrar kendimiz için yarattığımız kıyamet günü makinesini düşünme şansı veriyor. Hiçbir şey normale dönmekten daha kötü olamaz.
Tarihsel olarak, pandemiler insanları geçmişlerinden kopmaya ve nasıl bir dünya istediklerini tekrardan düşünmeye zorladı. Bu da farklı değil. Bu bir portal, bir dünya ile diğer bir dünya arasındaki geçit.
Önyargılarımızın ve nefretimizin enkazlarını, bütün cimriliklerimizi, veri tabanlarımızı ve ölü fikirlerimizi, ölü nehirlerimizi ve arkamızda beliren dumanlı gökyüzünü de peşimizden sürükleyerek bu geçide girmeyi seçebiliriz. Ya da hafif bagajlarımızla, başka bir dünyayı hayal etmeye ve onun için savaşmaya hazır olarak, onun içinde yavaş yavaş yürüyebiliriz.
https://ekonomi.org.tr/covid-19-dunyayi-yeniden-insaa-edecek-mi-dani-rodrik/
https://tr.sputniknews.com/columnists/202004061041763932-biyolojik-pasaport-tartismalari-salgin-sonrasi-dunyanin-bambaska-oncelikleri-olacak/