İşlerini kaybeden ilave milyonlarca insanı kimse göz ardı edemez ve bunların arasında da sporcular ve teknik destek kadroları var.
Bugünden geriye dönüp baktığımızda ilk COVID-19 vakasının (Patient Zero) 17 Kasım 2019 tarihinde Çin’in Hubei eyaletinde görülmüş olabileceği söyleniyor ki Vuhan da bu eyalettedir. İlk hastanın 55 yaşında bir erkek olduğu kayıtlı. Tabii burada kaynaklar Çin olunca durup düşünmek gerekiyor çünkü güvenilir değiller. Aynı şekilde laboratuvar testlerinde onaylanmış ilk vakanın tarihi de 1 Aralık 2019. Çin duruma ne kadar uyanıyor belli değil ama Tayvan farkında. 31 Aralık 2019’da, Tayvan’la eş zamanlı Çin, Dünya Sağlık Örgütünü (DSÖ) uyararak bilinmeyen bir tür zatürre virüsü ile karşı karşıya olduklarını bildiriyor. 2 Ocak 2020 Çin Vuhan’da resmî olarak 41 hasta tedavi altındadır. 9 Ocak’ta DSÖ resmen yeni bir tür virüs görüldüğünü duyuruyor. ABD’de ilk vakanın tarihi 20 Ocak ve Avrupa’ya sıçrayıp ilk olarak Fransa’da vakanın tarihi 24 Ocak. Ertesi gün Avustralya, Kanada ve Malezya’dan vaka bildirimleri gelirken ocak sonuna kadar zaten enfekte olmuş Uzakdoğu yanında Avrupa ve ABD vakaları patlıyor. 12 Mart tarihine geldiğimizde Avrupa’da 20 binin üstünde vaka ve 1000 kadar ölüm vardır; DSÖ COVID-19 için küresel salgın uyarısında bulunur, yaygın terminoloji ile pandemi! Türkiye’de ise ilk vakalar 13 Mart tarihinde görülür ve 4 gün sonra ilk kayıp verilir, bu sırada 98 vaka olmuştur.
Bugüne bakınca dünyada 2 milyona yaklaşan aktif vaka, 800 bin kadar iyileşen ve 200 bin kadar ölüm var. Aktif vakaların ve kayıpların yüzde 40 kadarı ABD’de görülürken salgının başlangıcı Çin’de aktif vaka sayısı 2000 ile her şey kontrol altına alınmış görüntüsünde. Elbette Çin verilerinin doğru olmadığı açıkça yazılıyor.
Konuyu bu kronolojiden almamın nedeni dünyanın en büyük aktivitesi olan sporda nasıl bir etkilenme olduğuna bakmak.
Sporda alınan önlemler
12 Mart’ta ABD’de sporun kalbi olan NBA yönetimi, Utah Jazz’ın Fransız yıldızı Rudy Gobert’in virüs testi pozitif çıkınca bütün ligi durdurdu! Aynı gün EuroLeague süresiz ertelendi. Juventus’un yıldız futbolcusu Cristiano Ronaldo, takım arkadaşı Rugani’nin testi pozitif çıkınca karantinaya alındı. Yani bu çok önemli bir tarih olmalı ki iki büyük spor dalı peş peşe korona haberleriyle sarsılıyordu. Birçok ülke ligleri tatil etti, maçları erteledi, Formula-1 takımları çekildi.
Bizde ise TFF Başkanı Nihat Özdemir, üç gün sonra oynanacak GS-BJK derbisinin seyircili oynanacağını ilan ediyordu. Tribünde taraftar, sahada ve soyunma odasında futbolcuların dezenfektanlar ve jellerle virüsten korunabileceğini demek ki ABD ve Avrupa organizasyonları bilmiyor olmalıydı. Hatta Spor Bakanı da bütün organizasyonları iptal ettiklerini söylerken futbolda seyircisiz oynama yok diyordu. Ertesi gün Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın tartışmalara nokta koydu ve maçlar seyircisiz oynanacak dedi. Bunları neden TFF Başkanı ve Spor Bakanı diyemedi diye kimse soramadı. Hafta sonu derbi gibi bütün maçlar seyircisiz oynandı, demek ki futbolcuların sahadaki teması ve soyunma odalarından virüs bulaşmıyordu. İyi ki bilim adamı yöneticilerimiz var diye şükrettik tabii. Trabzonspor Başkanı Ahmet Ağaoğlu yüzünde cerrahi maske ile “Ligler neden ertelensin ne var ki!!” diye herhalde ironi yaparken, deplasmanda seyircisiz derbiden bir puan çıkaran BJK’nin mikrobiyoloji uzmanı antrenörü Sergen Yalçın “Bu virüs olayı abartılıyor” diyordu. Abartıldığını söylediği salgında o güne kadar dünyada 8 bin kişi ölmüş ve 200 bin vaka bildirilmişti. 19 Mart’ta TFF Başkanı Nihat Özdemir, “UEFA ile görüştük liglere devam” derken aynı gün Cumhurbaşkanı ile toplantı yapan Spor Bakanı Kasapoğlu “bütün liglerin süresiz ertelendiğini” duyurdu. Buradan da TFF Başkanı’nın etkisiz eleman olduğu sonucu çıkıyordu.
Tenis ve tenisçiler
Elbette futbol basketbol gibi organizasyonlar, belirli dönemlerde uluslararası karşılaşmalar dışında, yerel bir yapıdadır. Tenis gibi bireysel profesyonel sporlarda ise ekonomik yapı tamamen uluslararası düzeydedir. Profesyonel sporcuların hayatını kazanabilmesi için ülke ülke, turnuva turnuva dolaşması gerekir. Bu dolaşıma sadece kendisi değil, eğer varsa bir teknik kadrosu da dahil olacaktır. İşte DSÖ’nün 12 Mart’ta ilan ettiği küresel salgın ardından Uluslararası Tenis Federasyonu 16 Mart itibariyle bütün ITF serisi kadın, erkek ve junior turnuvalarını iptal etti. Gerçi o güne kadar Çin ve Japonya serileri çoktan iptal edilmişti ama böylece bütün temas kesildi. Zaten bu sıralarda ülkeler teker teker havalimanlarını ve sınırlarını kapatıyor, uçuşlar iptal ediliyordu, sporcuların seyahat etmesi zaten imkânsızdı. WTA ve ATP turnuvaları 11 Mart’ta başlayacak BNP Paribas Open Indian Wells ile durduruldu. Elbette en dikkat çekici haber Wimbledon organizasyonunun bu yıl yapılmayacağı ve gelecek yıla ertelendiğiydi. 143 yıllık tarihinde sadece iki dünya savaşında ara verilen efsane organizasyon bu defa bir ilki yaşadı ve küresel bir salgına yenik düştü. Fakat ister öngörü deyin ister tecrübe, Wimbledon sahibi olan İngiliz Tenis Federasyonu LTA’nın 17 yıldır organizasyonun küresel bir salgın nedeniyle yapılamama riskine karşı sigortalandığı ortaya çıktı. Buna göre LTA bu yıl yapılamayan turnuva karşılığı sigortadan 141 milyon dolar alacağı öğrenildi. Elbette bu meblağ LTA’nın turnuva organizasyonundan kazanacağı paranın ancak yarısı olacak ama olsun.
Tenis günlerinin salgın nedeniyle durmasının bu sporun içindeki herkesi bir şekilde vurduğu ve daha da vuracağı görülüyor.
Elbette işlerini kaybeden ilave milyonlarca insanı kimse göz ardı edemez ve bunların arasında da sporcular ve teknik destek kadroları var. Sporcular elbette evde antrenman yapamaz, siz istediğiniz kadar evde fitness programları önerin, sporcular için sahada/kortta olmak önemlidir. Bir buçuk aydır turnuva oynamayan bir tenisçinin kortta eski performansına dönmesi için en az o kadar daha gereklidir, kaldı ki yeniden kortlara dönülecek tarih henüz belli değildir. Zirvedeki hatta ilk 100-150 içindeki oyuncular dışında hayatını turnuvalarla kazanıp mesleğini sürdürmeye çalışan binlerce oyuncu şu anda işsizdir ve birikimi yoksa daha ne kadar dayanacağı belli değildir. Bütün tenis antrenörleri, sparring partnerler, kondüsyonerler işsizdir ve sporcularla aynı kaderi paylaşmaktadır. Profesyonellerin dışında sosyal tenis kulüplerinde de antrenörler işsizdir, kulüpler kapalıdır, gelir yoktur ama çalışanların maaşları ödenmek zorundadır. Turnuva organizatörleri zarar yazmaktadır.
Ya salgından sonra…
Peki, ortalık sakinleşip de salgın kontrol altına alınınca ne olacak?
Salgının dünyadaki seyri her ülkede farklı eğrilerde olduğuna göre kimse bir düğmeye basıp dünyayı normalleştiremeyecek. Sporun otoriteleri kısıtlamaları kaldırınca bütün sporcular huzurla bir ülkeden diğerine seyahat edebilecek mi? Çok zor. Her türlü riski göze alıp yollara düşenler ile sağlığını ön planda tutup tedbirli davrananlar arasındaki puan ve klasman sorunu nasıl aşılacak?
ITF tarafından önerilen, eğer yakın zamanda bulunursa, sporcuların aşılanıp turnuvaların oynatılmasına Sırp yıldız Djokovic, “Ben aşı taraftarı değilim, birisi istiyor diye vücuduma bir ilaç enjekte ettirmem. Eğer böyle bir zorlama gelirse kendi kararımı kendim veririm ve gerekirse kortlara dönüşümü ertelerim” diyordu.
Gürcü Sofia Shapatava, “Tenis sporu korona salgınından sonra hayatta kalamayabilir” diyor ve para kazanamayıp işsiz kalan tenisçiler için bir yardım kampanyası başlatıyordu. 375 numara Shapatava turnuvalar durana kadar yılın ilk üç ayında sadece 2.900 dolar kazanabilmiş ve “Şu anda tek yaptığım pencereden dışarı bakmak. Birçok sporcu arkadaşım ile görüşüyorum ve bu ay ev kiramızı nasıl ödeyeceğiz belli değil. Ben bir şey talep etmiyorum fakat ITF’in dikkatini çekmek istiyorum. Turnuvalarda her şey için ceza ödüyoruz, korttaki bir davranışımız veya turnuvadan çekilmek gibi eylemlerimiz para cezası demektir. Bugün çalışamıyoruz, kulüp maçlarını oynayamıyoruz. Bizim gibi düşük gelirli sporcular ve antrenörler için en büyük gelir kaybıdır bu. Tenis sporunun bir parçasıyız ve destek bekliyoruz” diyor.
Yani yarından sonrası hâlâ karanlıkta ve kimse de ne yapacağını, nasıl normalleşeceğini bilmiyor. Aynı korona virüsün nasıl bulaştığını, nerelerden bulaştığını hala kimsenin kesin olarak bilmediği gibi.