COVID-19 RUHUMUZU NE KADAR YARALAR?

Tüm dünyanın içinden geçtiği bu zorlu süreçte dil, din, ırk, cinsiyet, milliyet, sosyo-ekonomik sınıf gibi farklılıklarımızı hiçe sayan, hepimize benzer sorunlar ve korkular yaratan COVID-19’un hayatımızdaki etkilerini ve bu problemlerle daha sağlıklı başa çıkabilmenin yollarını gazetemiz yazarlarından Uzman Psikolog Neli Aşkaner Kaptan anlattı.

Etel KAZADO TEMURCAN Çocuk-Aile
29 Nisan 2020 Çarşamba

Bu virüs günlük hayatımızı bozdu. Sence hepimiz aynı oranda delirecek miyiz?

Bu virüs her kesimden insanı etkilese de, farklıklarımızın bizi zorluklarla başa çıkma yöntemlerinde daha olumlu veya olumsuz etkilediğini de unutmamak gerekiyor. Örneğin, her gün evden çıkmak zorunda kalan ve virüsle yüz yüze gelen bir hemşire veya doktor eşinin, gün içinde başa çıkmak zorunda olduğu “Virüs bize bulaşır mı, eşim eve hastalığı taşır mı, hasta olursa eşimi kaybeder miyim?” gibi korkular besleyen birinin kaygı seviyesi, evinde oturma lüksüne sahip, evden çalışabilen ve her gün sokağa girip çıkma stresi ile baş etmek zorunda olmayan birine göre çok daha yüksek olacaktır. Seanslarımda her zaman belirttiğim gibi her bireyin yükü ve sorunları kendine göre ağır gelir. Bu cümle ile söylemek istediğim, bir başkasının daha zorlu hayat şartlarında yaşaması sizin yaşadığınız acıyı veya baş etmeye çalıştığınız sorunların zorluğunu azaltmaz. Normal zamanda bu bakış açısını desteklemesem de içinde bulunduğumuz olağanüstü hal söz konusu olunca insanların sadece evde kalmak zorunda olduğundan dolayı şikâyet etmektense dışarıda çok daha zorlu koşullarda hayat mücadelesi veren insanlar olduğunu hatırlamak ve elimizdekilerin değerini hatırlayıp şükretmenin de zihin sağlığımıza iyi geleceğini düşünüyorum. Şükretmek, kıymet bilmek yaşadığımız zorlukları göz ardı etmek demek değildir, hangi koşulda olursa olsun bu süreçte herkesin fizyolojik olduğu kadar psikolojik sorunlar yaşamasının normal olduğunu unutmamak gerekiyor. 

 

Bu konu ile ilgili herkes farklı etkileniyor; kimi önemsemiyor kimi ise çok fazla önemsiyor. Bundan nasıl bir sonuç çıkarmalıyız?

İnsanoğlu hayatta dışarıdan veya içeriden gelen bilgiler doğrultusunda hareket eder, karar verir ve davranış sergiler. Doğada bilinmezlik çoğu zaman korku yaratır çünkü insan bildiğini anlar, anladığını algılar, algılarını yorumlar ve böylece durumu kontrol edebilir. Böylesi yeni, bilinmezlerin çok olduğu, uzmanların bile zamanla öğrendiği ve sürekli değişen bilgilerin olduğu hayati bir tehdit karşısında insanlar yeni olanı anlamaya ve duyduklarını anlamlandırmaya çalışır. Bu süreçte hepimiz önce uzmanların sunduğu bilgileri toplarken tüm dünyada ne oluyor anlamaya çalıştık. Karakter yapımıza göre kimimiz bu tehdidi sağlıklı ölçüde ciddiye alırken, kimimiz ilk günden aşırı korku ve panik yaşadık ve hatta bazılarımız hiçbir şey yokmuş gibi yaşamaya devam edebildi. İnsanların panik ve korku yaratan durumlarda verdiği tepkiler çocukluğumuzda öğrenilen başa çıkma yöntemleriyle ilintilidir ve kişiden kişiye değişiklik gösterebilir, bu yüzden sevdiklerinizin sizin kadar endişelenmemesine veya sizden daha fazla endişelenmelerine anlayış gösterin. Önemli olan herkesin endişe seviyesinden bağımsız olarak gerekli önlemleri almasıdır. Bu aşamada ailecek bir araya gelerek alınması gereken önemleri birlikte belirleyiniz. Böylece kaygı seviyenizden bağımsız olarak herkes eşit ölçüde korunma altında olacaktır. 

 

Virüs ile birlikte gelen sosyal hayatımızın kısıtlanmasından kaynaklı sıkışmışlık ve çaresizlik hissi ile nasıl baş edebiliriz? 

Her kayıpta olduğu gibi bu süreçte de yas süreçlerinden geçebiliriz. Yas süreci sadece sevdiğimiz birisini kaybettiğimiz zaman yaşanmaz. Taşınma, ayrılık, iş kaybı, kronik hastalıklar gibi hayatımızda önemli değişikliklerin olduğu zamanlarda da kişi yas tutabilir. Bu süreçte ise öncelikle fiziksel özgürlüğümüzün kısıtlanması, kişisel alanlarımızın daralması, istek ve arzularımızı yerine getirememek, maddi özgürlüğün azalması, kısacası istediğimiz zaman istediğimizi yapamayacak olmanın getirdiği sıkışma hissi çaresizliğe itebilir. Çaresizlik ile boğuşan kişi, hayata karşı öfke duyabilir, başına gelenlerden dolayı sürekli başkalarını suçlayabilir veya normalden daha sinirli ve asabi tepkiler verebilir. Bunlar aslında olana isyan sürecinde yaşanan ve zamanla geçen tepkilerdir. Ailenizde buna benzer tepkiler veren bireyleri eleştirmeniz duruma fayda sağlamayacak ve onları anlamadığınızı düşüneceklerinden daha fazla öfkelendirecektir. Bu durumda kişi düşünce ve duygularını kâğıda dökebilir, onları yargılamadan dinlemeye gönüllü sevdikleriyle paylaşabilir. Bazen saçma ve gerçek olmayan şeyler söylese bile eşinizi duyduğunuzu ve anladığınızı söylemeniz bile ona iyi gelecektir. Bir insanı anlamak onun düşüncelerini doğru bulduğunuz anlamına gelmez. Empati yapmak hak vermek veya onaylamak değil karşıdakinin yaşadığını kalpten anlamaktır. Denemenizi tavsiye ederim, bu zamanlarda herkesin çok ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum.  

 

Süreçle başa çıkmanın yolları 

Yeni normale nasıl adapte olabiliriz? Bu dönemde nelere dikkat etmeliyiz? 

Virüs salgınının getirdiği bilinmezlikleri öğrendikten, yaşadığımız kısıtlamalar ve kayıplar yüzünden öfke süreçlerini de tamamladıktan sonra artık yeni hayatımıza adapte olmaya hazırız demektir. İnsanoğlunun hayatta kalabilmesindeki en önemli özelliklerinden biri de değişen durum ve koşullara adaptasyon özelliğidir. Yaşamda en derin acılar bile zamanla azalıyor ve bu acı olayları unutmasak da duygusal olarak daha güçlü hale gelebiliyoruz. Artık “Bu süreçle nasıl başa çıkabilirim?” sorusunu sormaya ve cevaplamaya hazırız. Hemen hemen çoğu evde değişen düzene alışmakta zorluklar çıkabilir. Sizlere bu konuda da birkaç tavsiyem olacak. 

  • Kendiniz için bazen günlük, bazen de haftalık bir düzen/program oluşturun. Yapmanız gerekenleri ve yapmak istediklerinizi not edin. 
  • Mutlaka size iyi gelen bir aktivite için gün içinde en az yarım saatinizi ayırın. Resim, müzik, dans, yoga, nefes egzersizleri, meditasyon, kitap gibi. Unutmayın ki ancak akıl sağlığınız dengede olursa etrafınıza yardımınız dokunacaktır. Sürekli asabi ve sinirli bir anne/baba ailesine sadece stres yayar. Maskeyi önce kendinize takınız.
  • Kişisel sınırlar ve sorumluluklar ailecek yeniden belirlenmeli. Bu süreçte her şeyi tek başınıza yapmak zorunda değilsiniz. Çocuklarınıza yaşına uygun sorumluluklar verin. Örneğin kendi tabağını kaldırabilir, suyunu kendi alabilir, odasını/kıyafetlerini toplayabilir gibi. Eşinizden de destek istemeyi unutmayın.  
  • Özellikle çocuklar için gün içindeki zamanlarını ders, oyun, ailecek zaman, yemek, bireysel aktiviteler, öz bakım gibi bölümlere ayırın. Çocuklar kuralları sevmeseler de bir programa ait olmak, günlük düzen içerisinde yaşamak onlara kendilerini daha güvende hissettirecektir. Birlikte oluşturacağınız bu programlara harfiyen uymaları için onları zorlamayın. 
  • Gün içinde mutlaka ailecek zaman geçirin. Hayatın içinde ki bazı rutinlerin normal şekilde devam etmesi herkese iyi gelecektir. 
  • Çocuklarınızla konuşun, sohbet edin. Onlara soru sormak yerine, hakkında konuşmak istediğiniz konularda önce siz düşüncelerinizi anlatın ve ona paylaşması için alan açın. 
  • Çocuklarınızın virüs salgını ile ilgili sorduğu sorulara ve endişelerine kulak verin. Korkularını geçiştirmeyin, düşüncelerini eleştirmeden dinleyin ve cevabını bilmediğiniz sorular için endişe etmeyin, dürüst olun. Cevabı öğrenip onunla paylaşacağınızı söylemeniz yeterli olacaktır. 
  • Konuşurken ‘ben’ dilini kullanmaya dikkat edin. Eşinizi eleştirmek onun savunmaya geçmesine sebep olacaktır. Eğer sizi duymasını istiyorsanız, suçlamadan sadece duygularınızı ve nasıl hissettiğinizi paylaşmaya özen gösterin. 

 

Sence normalleşebilecek miyiz? 

Öncelikle şu anda inanması güç olsa da bu süreçte geçecek ve hayat normale dönecek. Her şey geçtiği gibi bu korkunç süreç de bitecek. Hayatlarımızı tehdit eden, kısıtlayan ve delicesine değiştiren bu virüs, bu kadar yaygın ve belki de ölümcül olmaktan çıkıp normal bir grip mikrobu haline gelecek diye umut ediyor ve inanıyorum. Çünkü insan umut ederek yaşar. Umudunu kaybetmek, gelecekle ilgili plan yapamamak, hayal kuramamak şu anda çoğumuzun yaşadığı bir sıkıntı. 

Bence herkes virüse inat hayal kurmaya devam etmeli. Yapmanızı istediğim şey gelecek için planlar yapıp olmasını beklemek ve olmadığı zaman hayal kırıklığı yaşamanız değil tabi ki. Zamandan bağımsız sadece hayal kurmak, bugün ve ileride yaşamak istediğimiz güzel anıları düşlemek bizim elimizde. İnsan hayatına ne kadar kısıtlama getirilirse getirilsin hayal etme özgürlüğümüzü biz vermedikten sonra hiçbir güç, hiçbir hastalık elimizden alamaz. İnsanların bazen hastane odasında tek başına, yıllarca hapishanelerde, ufacık karanlık hücrelerde, soykırımda günlerce aç, susuz, ne olduğunu, neden olduğunu bilmeden geçirdikleri en korkutucu ve çaresiz zamanlarında bile akıl sağlıklarını koruyabilmek için hayallerine tutunduklarını biliyoruz. Belki de en zorlu kısmı da bu sürecin ne zaman biteceğini tam olarak kimsenin bilmemesidir. Stresin vücut sağlığında ne kadar önemli bir rol oynadığını artık hepimiz biliyoruz. Kısaca anlatmak gerekirse süreç şöyle işliyor: Beyin algıladığı uyaranlara karşılık olarak bazı hormonlar salgılar, bu hormonlar da bizim durumla ilgili duygularımızı oluşturarak nasıl davranacağımızı belirlememize yardımcı olurlar. Örneğin ertesi gün olacak bir sınava çalışırken duyduğumuz heyecan sayesinde salgılanan adrenalin hormonu bizi uyanık tutarak daha geç saatlere kadar ayakta kalabilmemize ve ders çalışabilmemize yardımcı oluyor. Stresin de belli bir seviyesi hayatta kalabilmemiz için gerekli. Yani bazı şeylerden korkmalıyız ki kendimizi korumak için önlem alabilelim. Eğer hiç korkumuz olmasaydı o zaman tehlikelere daha fazla maruz kalırdık. Ancak düzenli veya kronik stresin yani uzun süreli olan stresin bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz etkisi olduğunu biliyoruz. Stres, vücudumuzda kortizol hormonunu salgısını başlatır, aşırı kortizol hormonu salgısı ise zamanla tüm organların çalışmasına zarar vermeye başlar. Bu yüzden uzun süreli devam eden stres ile başa çıkmak çok önemli ve gereklidir. Bu süreçte ve sonrasında da hepimizin tekrardan güvende hissedip normal yaşamlarımıza dönebilmek için şimdiden stresle başa çıkma yöntemlerini hayatımıza katmamız gerek. 

 

Peki, nasıl olacak bu normalleşme süreci? Ne zaman ve ne olunca hayata normal devam edebileceğiz? 

Bu soruların cevabını belki de salgını yenmeyi başaran ülkelerin nasıl zamanla normale dönmeye başladığını öğrenerek alabiliriz. Evet, başlarda belki kolay olmayacak hayata güvenmek, çocuklarımızı tekrardan okula göndermek ya da her eve döndüğümüzde hemen duşa girmemek. Ancak insanoğlu çok kısa zamanda bu travmayı da unutacak ve normal yaşam düzenine geri dönecek. Musluklar yine açık kalacak, sular boş yere akacak, hayvanat bahçeleri dolacak, denizler kirletilecek çünkü her travma zamanla unutulur ve insan kaldığı yerden alışkanlıklarıyla hayata devam eder. Tehdit sürekli kişinin hayatında ise ancak o zaman önlemler zamanla alışkanlıklara dönüşür. Örneğin şeker hastası olan bir kişinin şeker komasına girme riski her gün bakidir o yüzden kişi her gün şeker alımına dikkat ederek yaşar. Ancak fazla kiloya bağlı insülin direnci oluşan bir kişi kilolarını verdikten sonra risk azalınca yavaş yavaş şekeri tekrar hayatına sokmaya başlayabilir. İşte bizde yavaş yavaş normal alışkanlıklarımıza geri döneceğiz. COVID-19 virüsü bize çok şey öğretmiş olabilir ancak ben bu öğretiler için ona teşekkür edemiyorum. Bizim bu dersleri almamız için bu kadar hayatın son bulması gerekmiyordu bence. Madem bu korkunç olay gerçekleşti ve tüm dünya bu kadar kayıp verdi/veriyor o zaman umuyorum ki hepimiz bu süreçten önemli birkaç kazanım ile çıkarız ve daha güzel bir dünyada yaşayabilmek adına hayatımıza bunları kalıcı olarak katabiliriz. 

 

Son olarak tavsiye etmek istediğin bir şey var mı?

Burada verdiğim bilgiler ve öneriler sizlere destek olmak için derlenmiştir ancak sağlığınızla ilgili acil bir durum söz konusu olduğunda vakit kaybetmeden hemen 112 veya 184 COVID-19 hattını aramanız gerekir. Kendi sağlığınızdan sadece siz sorumlusunuz. Bu yüzden beslenme alışkanlıklarımızdan, günlük hareket düzeyimize, ilişkilerimizi yönetme biçimlerinden, iletişim şekillerimize kadar bize nelerin hizmet edip etmediğini anlamak, iyi gelebilecek yeni önerileri denemek ve sağlığımızı korumak için gerekli önlemleri almak sadece kişinin kendi elindedir. Tavsiyem, evde geçirdiğimiz bu süreçte psikolojiniz bozulmadan, günlük düzeninizde sorunlar meydana gelmeden gerekli önlemleri almanız olacaktır. Maalesef ki, bu virüs hasta olan kişilerde fiziksel olarak iç organlara zarar verebildiği gibi hasta olmayan kişilerde bile duygusal bedeni ve zihni de ele geçirmektedir. Virüsün bize de bulaşabileceği korkusu ve arkasından gelebilecek olası ölüm senaryoları hem sizi hem de aile bireylerinizi derinden etkileyebilir. Sabahları uyandığınızda kaygı ile güne başlamak, gün içinde korku dolu senaryolar düşünüp endişelenmek, uykuya dalmada zorluklar, aşırı yemek veya iştah kaybı, duygusal hassasiyet ve iletişimde asabiyetin artması da yaşayabileceğiniz olası sorunlar listesinde. Bu tip sorunları hepimizin zaman zaman deneyimlemesi normal olsa da eğer davranışlarınız ve hislerinizde ki bu değişimler günlük hayatınızın akışını bozacak dereceye doğru ilerliyorsa mutlaka bir uzmandan destek almanız gerekmektedir. İlk günden beri sunmaya özen gösterdiğim ve COVID-19’a bağlı olarak gelişen psikolojik sorun yaşayan herkese açık olan hizmetimi paylaşmak isterim. Uzaktan ücretsiz psikolojik destek almak isterseniz bana, [email protected] ulaşabilirsiniz. E-postanızda kısaca kendinizi tanıttıktan sonra virüs salgınının yayılmasıyla ortaya çıkan veya tetiklenen problemlerinizi veya sorularınızı paylaşınız. Sizlere en kısa zamanda bilgi ve önerilerimle dönüş yapacağım. 

Kendinize özen gösterdiğiniz, sağlıklı, huzurlu, mutlu günler yaratmanız dileklerimle…