Önceki iki yazımda sinema tarihinin en iyi filmleri kişisel seçkimin ilk 16 filmi aracılığıyla sinemasever okurlarımla 7. Sanat’ın kült filmleri arasında bir geziye çıkmıştık. Kaldığımız yerden bu keyifli yolculuğu sürdürüp listedeki 17-24 sıraları arasındaki filmlerden söz edeceğim.
17-Oğul Odası (2001)
Nanni Moretti’nin senaryosunu yazıp yönettiği, başrolünü üstlendiği ‘La Stranza Del Figlio’, Cannes Film Festivalinde Altın Palmiye ve FİPRESCİ En İyi Film Ödüllerini kazandı.
Filmde başarılı psikolog Giovanni (N.Moretti) bir deniz kazasında oğlunu kaybedince, ailesinin yaşadığı travma ile evliliği çöküntüye uğrar.
Ölümün arkasında bıraktığı yıkıntıyı, evlat acısının bir aileyi dağılmanın eşiğine getirebileceğini, kapanmaz yaraları, duygusal bir tonla (duygu sömürüsünden uzak kalmayı başararak) anlatan, izleyicide tokat etkisi yaratan bir film ‘Oğul Odası’.
18-Bir Erkek, Bir Kadın (1966)
Claude Lelouch’un başyapıtı ‘Un Homme Et Une Femme’, Cannes’da Altın Palmiye kazandıktan sonra iki Oscar Ödülü (En İyi Senaryo ve Yabancı Dilde En İyi Film) ve iki Altın Küre Ödülünün sahibi oldu.
Aynı okulda okuyan çocukları vasıtasıyla tanışan dul bir script-girl ile araba yarışçısının tutkulu aşk öyküsünü anlatan film, sinema tarihinde duygusal romantizm türünün önde gelen temsilcisi oldu. Francis Lai’nin bu film için bestelediği görkemli müzikler, aradan 54 yıl geçmesine rağmen eskimedi. Claude Lelouch’un bu yıl yaptığı ‘Bir Hayatın En Güzel Yılları’, Jean-Louis Trintignant ile Anouk Aimee’yi, sinema tarihinde 50 yıl sonra başrolleri paylaşan tek çift yaptı.
19-Serseri Âşıklar (1960)
Cahiers du Cinema’nın film eleştirmenliğinden gelme Jean-Luc Godard’ın ilk uzun metrajlı filmi ‘A Bout De Souffle’, Fransız Yeni Dalga Akımı’nın öncülüğünü yapan filmlerden biri oldu. Filmin senaryosunda bu akımın üç kuramcısı olan François Truffaut, Claude Chabrol ve Jean-Luc Godard’ın imzası var.
Film, araba hırsızı, polis katili Michel (Jean-Paul Belmondo) ile Amerikalı stajyer gazeteci Patricia’nın (Jean Seberg) çizgi dışı aşk öyküsünü anlatır. 7. Sanat’ın en önemli yaratıcılarından biri olan Godard’ın gelişini müjdeleyen bu film, kurgu anlayışında yarattığı devrim ile, sıra dışı üslubuyla, sinemayı farklı bir yere çeken bir başyapıttır. Yeni tarzıyla sinema dünyasını kasıp kavuran, atlamalı kurgusu, el ve omuz kameralı görüntüleriyle, kişisel üslubuyla film, ‘auteur’ sinemasının kapılarını açmıştı.
20-Jules Et Jim (1962)
Bizde ‘Unutulmaz Sevgili’adıyla vizyona giren, iki erkek ve bir kadın arasındaki aşkın sinema tarihindeki en güzel anlatımlarından biri olan film, sadece aşk değil, dostluk ve hoşgörü üzerine de önemli şeyler söylüyor. Aralarında filmin konusunun alındığı romanın yazarı Henri-Pierre Roche ve François Truffaut’nun bulunduğu üçlü senaryo ekibi, bu unutulmaz üçlünün uyum içinde sürdürdükleri yaşamı, romantik dram kalıpları içinde işledi.
Film Truffaut’nun entimist ve şiirsel anlatımıyla, Georges Delerue’nün besteleyip, Jeanne Moreau’nun seslendirdiği ‘Le Tourbillon’ şarkısıyla hafızalara kazındı. Sinemaya sayısız klasik eser bırakan François Truffaut, genç yaşta (54) aramızdan ayrıldı.
21-Sonsuz Sokaklar (1954)
Onursal Oscar Ödülü sahibi Federico Fellini’nin parlak kariyerinin en hüzünlü filmi ‘La Strada’dır (sokak). Demirbaş senaristleri Tullio Pinelli ve Ennio Flaino ile birlikte yazdığı senaryoda, Fellini üç sirk sanatçısının olağanüstü öyküsünü anlatır. Gezici sirk göstericisi, dev yapılı, duyarsız, huysuz Zamparo (Anthony Quinn), hassas, dost canlısı Gelsomnia’yı (Guilietta Masina) yoksul ailesinden para karşılığı yanına yardımcı olarak satın alır. Uyguladığı fiziksel ve ruhsal şiddete rağmen Zampano genç kızı yatağına alır.
Yolda karşılaştıkları duyarlı, iyi kalpli palyaço (Richard Basehart) Gelsomina’nın uğradığı davranışlar karşısında kendisine kaçmayı teklif eder... Fellini’nin fetiş oyuncusu ve eşi G. Masina bu filmdeki olağanüstü performansıyla ‘Kadın Chaplin’ lakabını kazanmıştı. Filmin elliye yakın ödülü arasında Gümüş Aslan da var. Nino Rota’nın bestelediği müzikler filmin hüznünü yansıtır.
22-Konuş Onunla (2002)
Luis Bunuel’den sonra İspanyol sinemasının yetiştirdiği en yaratıcı yönetmen olan Pedro Almodovar’ın duygu yüklü ‘Hable Con Ella’sı, lirik şiir tadında bir filmdir. Aşk, saplantı, dostluk gibi temalar etrafında dönen film,’kadın duyarlılığının yönetmeni’ olarak bilinen Almodovar’ı, ‘erkek dünyasına’ götürüyor.
Bir klinikte sağlık görevlisi olarak çalışan Benigno (Javier Camara), koma halinde yatan bale öğrencisi Alicia’nın (Leonor Watting) bakıcısıdır. Genç adam platonik bir aşkla bağlandığı Alicia’ya sürekli konuşur. ‘Konuş Onunla’ saplantının, karşılıksız aşkın, yalnızlığın, iletişimsizliğin ve arkadaşlığın filmidir. Bu film için yazdığı senaryo ile Almodovar, En İyi Senaryo Ödülünü kazanmış, film Yabancı Dilde En İyi Film Altın Küre’sinin sahibi olmuştu.
23-Leopar (1963)
Sinema tarihinin en ünlü tarihi dramlarından biri olan ‘İl Gattopardo’yu, aralarında yönetmen Luchino Viscontive Suso Cecchi D’Amico’nun bulunduğu beşli bir ekip sinemaya uyarladı. Giuseppe Tomasi Di Lampedusa’nın tarihi freski, 1860’da Sicilya’da geçen konulu filmde, İtalya’nın birleşmeye yol açması Prens Salina’yı (Burt Lancaster) rahatsız eder.
Yeğeni Tancredi’nin (Alain Delon) zengin bir tüccarın (Paolo Stopa) güzel kızı Angelica (Claudia Cardinale) ile evliliği dolayısıyla aile dönüşüm geçirir. Filmin sinema antolojilerine geçen ünlü balo sahnesinde Salina, orta sınıfın yükselişinin kaçınılmaz olduğunu idrak eder. Film görkemli uluslararası oyuncu kadrosu ile, Nino Rota’nın özgün müziği ile, Giuseppe Roturno’nun geniş perde sistemiyle çekilmiş görüntüleriyle, İtalya’nın ‘Rüzgar Gibi Geçti’si olmayı hak ediyor.
24-Paramparça Aşklar, Köpekler (2000)
‘Amores Perros’filmi üç Meksikalıyı dünya sinemasının vitrinine taşıdı. Alejandro G. İnarritubu filmden sonra beş Oscar, iki Altın Küre, beşer kez Cannes ve Venedik’te ödül kazanan yönetmen oldu. Guillermo Arriega sonraları çok taklit edilen, birbirlerine göbekten bağlı öykücüklerden oluşan senaryoların öncüsü oldu. Gael Garcia Bernal bu filmdeki çıkışıyla uluslararası bir stara dönüştü.
Film Mexico City’de geçer ve her biri bir köpek içeren ve araba kazasıyla kısa bir sürede birbirlerine bağlanan üç sadakat ve sadakatsizlik hikâyesinden oluşur. Çeşitli sosyal statülere sahip üç insanın kesişen ve benzeşen öykülerini işleyen film, İnarritu’nun ‘Birdman’, ‘21 Gram’ gibi başyapıtların habercisi niteliğinde. ‘Paramparça Aşklar, Köpekler’, Latin Amerikan sinemasının belki de gelmiş geçmiş en önemli filmidir.