2013 tarihinden bu yana hayatımda değişmeyen iki long var. Biri sütsüz long americano, diğeri de USDTRY…
Sevgili okurlar, bu bayat espri için özür dilerim ancak artık Türk Lirasının bizlere yaptığı bayat esprilerden sıkıldığım için ben de Lira’ya bu bayat espri ile karşılık vermek istiyorum. Öncelikle finansal piyasalarla çok içli dışlı olmayan okurlarımız için ‘Long pozisyonu’ yine çok basitçe açıklayayım. Bir paritenin değerinin yükseleceğine yönelik beklenti ile pozisyon açtığınızda, teknik olarak o paritede long pozisyonda olursunuz. Örneğin USDTRY paritesinde long pozisyonda olmak bu paritenin yükseleceğini, yani Doların Türk lirası karşısında değer kazanacağını düşündüğünüzü gösterir.
Aslında bu yazının temel konusu, Türk lirasının yine diğer para birimlerine karşı, bir şekilde negatif ayrışmayı başarmış olması. Korona virüsünün dünyada yarattığı ekonomik etkiler üzerine brent petrol fiyatları çok sert bir düşüş yaşadı. Brent petrol ne zaman düşse, biraz da duygusal yaklaşarak hep sevinirim. Çünkü bu bir anlamda dünyada refahın doğal kaynak sahibi ülkelerden, üretim yapan ülkelere doğru kısmen kayması anlamını taşır. Brent petrol fiyatları bu kadar sert düşüş gerçekleştirdiğinde, Türk Lirasının petrol ihraç eden ülkelerin para birimlerine göre önemli ölçüde pozitif ayrışmasını beklemek, kısmen teknik temelleri olan iyi niyetli bir beklenti olsa da, bu beklenti maalesef yine gerçekleşmedi.
Dolar, Türk Lirası karşısında korona süresinde son bir ayda sessiz sedasız yaklaşık yüzde15 değer kazandı. Özellikle ithal ürünlerin fiyatlarında bu değişimi görmeye başladık. Asıl soru şu ki, Türkiye net petrol ithalatçısı bir ülke olmasına rağmen, petrol fiyatları bu kadar düşükken neden bu kadar zayıf bir performans sergiliyor?
Bildiğiniz gibi, bu kadar düşük petrol fiyatlarından en kötü etkilenen ülkelerden biri Rusya. Rus rublesinin son bir aydaki Türk Lirasına karşı performansına baktığımız zaman, kayıplarının büyük bölümünü geri aldığını görebiliyoruz. Meksika Pesosu keza aynı şekilde. Türk Lirasının bu para birimlerine karşı son dönemde çok daha iyi bir performans göstermesi gerekirken,(temel finans matematiğine göre) yine de para birimimiz üzerinde bu baskıyı kıramıyoruz. Temel neden, daha önceki yazılarda da anlatmaya çalıştığım gibi, ekonomimizin çok kırılgan oluşu. Nedir bu kırılganlık?
1) Türkiye ekonomisi için en iyi küresel konjonktürün, küresel faizlerin düşük kalacağı kadar soğuk, ancak büyük bir kriz olmayacak kadar da sıcak bir ekonomi olduğunu söylemiştik. Ekonomimiz, ihracat yapmak için ithalat yapmaya bağımlı. Sahip olduğumuz doğal kaynaklar üzerinden ya da ham maddesini kendimiz ürettiğimiz mamuller üzerinden ciddi bir ihracat yapamıyoruz. Bu, dünyada yaşanan olası krizlerde, bizim en fazla etkilenen ülkelerden biri olmamızla sonuçlanıyor. Bir yerlerden hammadde tedarik ederken, bunu mamul haline getirip Avrupa’ya satma süreci kriz zamanlarında oldukça meşakkatli bir süreç ve bunu doğru yönetebilmek, Türk şirketlerinin şu anki know how’u ile oldukça zor.
2) Döviz rezervlerimiz, ekonominin büyüklüğüne göre çok ama çok yetersiz. Bu büyüklükte düzenli cari açık veren bir ülkenin, en az 200 milyar dolar brüt rezervi olması gerekir. Bizim son bir yılda brüt rezervlerimiz genellikle 70 milyar dolar civarında seyrediyor. Bu durum olası panik durumlarında en çok darbe gören para biriminin Lira olmasına neden oluyor. Türkiye’nin ne olursa olsun döviz rezervlerini 200 milyar dolar civarına çıkarabilmesi gerekir. Bunu yapmadan döviz kurunda kalıcı stabilizasyon sağlanması imkansıza yakın.
3)Türkiye ekonomisine karşı son yıllarda yabancı yatırımcı tarafında oluşan güvensizlik devam ediyor. 2018 kur krizi ile bütçe tarafında da ciddi bozulmalar yaşandı. Korona süresince yapılan sosyal yardımlar, sürecin belirsizliği ve maliyenin çok da iç acıcı olmayan durumu, işini bilen ekonomistlerin umarım yapılmaz diye içinden geçirdiği ‘para basma’yı akıllara getiriyor. Süleyman Demirel’in çay fiyatları için üreticilere vadettiği “Mesut Yılmaz ne verirse iki katı” beyanını sembolik olarak hatırlayın. Para basma riskini gören yatırımcı, Lira’da kalmak istemiyor. Bu konu ile ilgili olarak çok acil bir şekilde TCMB’den açıklama yapılması gerekir.
4) Faizlerin düşüklüğü yine çok önemli bir sebep. Şu an TL mevduat faizleri, olması gerekenin altında. Her zaman şunu söylerim, geçmiş on yılda da asla şaşmadan çalışan bir ‘olması gereken faiz’ yöntemi var. TCMB’nin uyguladığı faiz, iki yıllık tahvil faiz oranından (piyasa faizi dediğimiz) mutlaka en az 0,25-0,50 baz puan kadar fazla olmalıdır. Geçmişte ne zaman TCMB faizinin piyasa faizinin altına düştüğüne ve dolar/TL’de yükselme hareketlerine aynı anda bakarsanız, çok ciddi bir paralellik olduğunu göreceksiniz. Tam tersi durum da, geçerli olmuştur. TCMB faizleri piyasa faizinin üzerinde çektiğinde, dolar/TL’de durgunluk hatta aşağı yönlü hareketler başlamıştır. Şahsi fikrim, son yapılan en azından 2 faiz indirimi, yapılmamalıydı.
Özet: Türkiye ekonomisinde işlerin yolunda gitmesi için, aynı anda olması gereken çok fazla şey var. Avrupa’nın idare eder olması, faizlerin düşük olması, jeopolitik sorunların kırmızı alarm vermemesi… Bunların hepsinin aynı anda olması mümkün mü? Bu sorunun cevabını aslında hepimiz biliyoruz. İşte bu sebeplerden Türk ekonomisi çok kırılgan, dolar/TL long. Bu düzende uykusuz geçen gecelerden sonra, elbette americano da long…
Burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, kişilerin risk ve getiri tercihleri dikkate alınarak kişiye özel sunulmaktadır. Burada yer alan ve hiçbir şekilde yönlendirici nitelikte olmayan içerik, yorum ve tavsiyeler ise genel niteliktedir. Bu tavsiyeler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir.