2012 yılında bir proje başlatmıştım. Bu projede, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki(KKTC)tüm yollar kameralarla kayda alındı. 25 dünyaca ünlü Kıbrıslı Türk ile kendi mesleklerinin geleceği konuşuldu. Yetişkinlerden gelecek için mektuplar, çocuklardan ise geleceği hayal ederek çizecekleri resimler alındı. Bunların tümünden bir belgesel yapılarak adına ‘Geleceğe Mektuplar Belgeseli’dendi. İsminin bu olma nedeni ise, belgeselin hiç kimse tarafından izlenmeksizin, ilk kez 25 yıl sonra yani 2038yılında izlenmek üzere bir kasaya kilitlenmesiydi. Bunu neden yaptım diye soracak olursanız, iki ana nedeni var. Bunlardan ilki, zamanın tükenen bir şeyolduğunu anlatmak için. Doğduğumuz anda aslında bir geriye sayım başlıyor. Hayat biz doğduğumuzda bitmeye başlıyor. Peki, bu bize ne anlatıyor?
İşte belgeseli yapmamın ikinci nedeni: Yaşama umutla bağlanmak gerekliliği.
Bir yolu hızlı ilerlemek istersek tek başımıza yol almamız her zaman daha iyidir. Ama kat edilecek mesafeyi hızlı ilerlemek mi önemli, yoksa yolculuk boyunca yaşayacağımız tecrübe ve güzellikler mi? Bu sorgular yaşamın yalnız yaşanamayacağının gerçekleri. İnsanlar, başka insanlar var diye mutlu. Yalnız olmadığımız için umutlu. İnsanlık ilk günden bu yana, başka insanlar var diye ilerliyor. Yoksa yalnızlıkla hiçbir yere varamazdık. Şimdi bir korona virüsü ile bizler bir kez daha, tüm gezegende eşit bir tehlike karşında kaldık. Her bir insanın aynı riskle karşılaşması bize bir kez daha eşitliği vurguladı. KKTC’de hükümetin başarılı adımları ile virüs konusu temizlendi. Ancak ülkenin kapıları dünya iyileşene kadar kapalı. Bir ülke olarak başarabilirsiniz ama tüm insanlık olarak başarmadıkça yeterli olmuyor.
Biz öğrenen bir canlıyız. Bu süreçte de çok şey öğrendik. Daha da öğreneceğiz.
Din, dil, ırk, mezhep, coğrafya, ekonomik veya sosyal sınıf gibi etkenlerin hiçbir ayrıcalık tanımadığını öğrendik. Mesela her yerde, sağlık ve yaşatma için harcama yapılmasını aksine insanları öldürmek için yatırımlar yapılmamasını savunurken bunda bir kez daha haklı olduğumuzu öğrendik. Doğanın bizsiz de var olacağını hatta daha iyi var olacağını ama bizim doğa olmadan hayata kalamayacağımızı öğrendik. Belki de en önemlisi, temel İnsan Haklarının ne kadar önemli olduğunu öğrendik. Biz öğrenen canlılarız. Asıl olan öğrendiğimizi unutmamız.
Belgeselden bahsetmiştim. Böyle bir belgeselle, insanlığın gelecekte var olma umudunu da yansıtıyorum. Umut önemlidir. İnsan olabilmek için, insanların eşit haklarına, bu hakların eşitleneceği güne kadar mücadele edilmesi gerektiğine sıkı sıkıya bağlı olunması gerekir. Dünya halklarına, sadece bir birey olarak dahi, daha eşit bir yaşam için, “ben değil biz”demeyi geliştirmelerini defalarca söylememiz gerekir. Bu gezegen bize yaşam sunan en değerli ve en ortak varlığımızdır. Hem ona hem de tüm insanlığa sahip çıkmalıyız.